31 Ocak 2015 Cumartesi

İslam alimlerinin şia hakkındaki sözleri..


İslam alimlerinin şia hakkındaki sözleri..

Şiilerin genel durumu zaten sahabeye söver onlara müslüman bile denmez islam alimleri şia ye kafir der

1. İspanya İslam hükmü altında iken
imam Ebu Muhammed b. Hazm orada
bulunan papazlarla, kitapları İncil'in
muharref olduğu hakkında münazara
eder deliller getirirdi. Papazlar da
cevap olarak Şia'nın Kur'an'ın
muharref olduğuna karar verdiklerini
söyleyerek delil getirdiklerinde İbni
Hazm onlara şu cevabı vermiştir:

ŞİA'NIN İDDİASI NE KUR'AN ALEYHİNE NE DE MÜSLÜMANLAR
ALEYHİNE DELİL OLAMAZ? ÇÜNKÜ
Şİİ'LER MÜSLÜMAN DEĞİLDİR,

(Kitabul Easl Fi-l-Milel ven-Nihal, Cilt: 2, Sh, : 78 ve Cilt : 4, Sh, : 182
İbni Hazm Kahire'deki ilk baskı)

2. İmam Buhari (r.a.) dedi ki;
“Namazımı cehmiye ve rafiziler ya da hıristyan ve yahudiler arkasında kılmakta fark görmüyorum. Onlara
selam verilmez. Hastaları ziyaret edilmez. Onlarla nikâh yapılmaz.
Şahitlikleri kabul edilmez ve kestikleri yenmez”

[Halku Af’al el’ibad: 125]

3. Abdulkadir El Bağdadi öl:429 h. dedi ki; “Küfrün herhangi bir çeşidini
duymayalım veya görmeyelim ki, illa
o çeşitten bir çeşidini rafizi mezhebinde buluruz.” [El-Milel: 52]

Yine şöyle dedi; “Allah hakkında ‘Ona bir şey belirdi’ demeleri sebebiyle
onları tekfir etmek vaciptir. Sözleri şöyledir; ‘Allah bir şey ister sonra o
şey ona belirir. Ve onlar şunu iddia ettiler; “Eğer Allah’u Teâlâ bir şeyi
emredip sonra o şeyin hükmünü kaldırıyorsa, ona bir şey belirdiğinden
dolayıdır…” (Aynı eser)

4. İmam İbni Kesir Ed-Dimaşki (r.h.)
Allah u Teâlâ’nın şu ayeti konusunda şunu söyledi:

“Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl
(lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp- isterler. Belirtileri, secde izinden
yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise:
Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken
kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin
hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip Salih amellerde
bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir.” [Fetih: 29]

İmam Malik bu ayetten, sahabelere buğz eden kişilerin kâfir olacağı
hükmünü çıkarmıştır. Dedi ki; “Çünkü sahabeler kâfirlere nefret verirler.
Kim sahabe (r.a.) a buğz ederse bu ayete binaen kâfir olur. Bu konuda
bazı âlimler onlara muvafakat etmiştir.”
[İbn Kesir: 4/129]

5. Muhammed Ali Eş-Şevkani dedi ki;

“Rafzilerin ve davetinin aslı, dindeki
insanları aldatmak ve Müslümanların
şeriatına muhalefet etmektir. Ne kadar acayiptir ki İslam uleması ve din sultanları bunları bu apaçık ve büyük münkerde devam etmelerinde terk ettiler. Bu problemli kişiler, bu
temiz şeriatı reddetmek ve ona muhalefet etmek isteyince, onu
taşıyanların şahsiyetlerine dil uzattılar. Çünkü şeriata ulaştıracak yol ancak onlardan geçer. Bu şeytani vesilelerle ve lanetlik bahanelerle aklı
zayıf olanları yanılttılar. Onlar en hayırlı halifeye küfredip lanet ederler.
Şeriata karşı inatçılığı ve ‘kullardan ahkâmı kalkmıştır’ sözlerini gizlerler.
Büyük günahlar arasında bu kötü vesileden kötüsü yoktur. Çünkü o
Allah’a, Rasulüne (sallallahu aleyhi ve sellem) ve şeriatına dik kafalılık demektir
__________________


30 Ocak 2015 Cuma

Giyimde Kafirlere Benzemek..


Giyimde Kafirlere Benzemek..

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke’yi feth ettiği zaman şöyle buyurdu:

“Şüphesiz Allah Azze ve Celle ve rasulü size sarhoş edici içkileri ve onun ücretini haram kılmıştır. Ölü etini ve ücretini size haram kılmıştır. Domuzları, onu yemeyi ve ücretini size haram kılmıştır.” Yine şöyle buyurdu: “Bıyıkları kısaltın, sakalı serbest bırakın. Üzerinizde izar olmadıkça çarşılarda yürümeyin. Muhakkak ki bizden başkasının sünnetiyle amel eden bizden değildir.”

Hasen ligayrihi. Taberani (11/152) Deylemi (5268) el-Elbani Sahihu’l-Cami (5439)

Katade, Ömer radıyallahu anh’den rivayet ediyor:  “Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh ensesini traş etmiş ve ipek giyinmiş birini görünce: “Kim bir kavme benzerse onlardandır” dedi.

Munkatı mevkuf. Abdurrazzak (11/453) Mamer Cami (s.371) Katade, Ömer radıyallahu anh’e yetişmemiştir.

Ali b. Ebi Talib’i Kufe minberi üzerinde şöyle hutbe verirken işittim: “Ey insanlar! Muhakkak ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Sizleri rahiplerin elbiselerinden sakındırırım. Zira kim rahipleşirse veya rahiplere benzerse benden değildir.”

Deylemi’nin rivayetinde şu ziyade vardır:  “Kim et yemeyi terk eder ve kendisine haram kılarsa benden değildir. Kim kadınlarla evlenmeyi çirkin görerek terk ederse benden değildir.”

Deylemi (1534) Bu ziyadenin isnadını bulamadım.

Diğer rivayette:  “Huy, huya benzemedikçe, görünüş de görünüşe benzemez. Kim bir kavme benzerse onlardandır.”

Hasen ligayrihi. Deylemi (7824, 7845) İbn Hacer, Garaibu’l-Multekita (el yazma no: 3018) isnadında Ahmed b. Nasr meçhuldür. Bkz.: Tenzihu’ş-Şeria (2/312)

Taberani’nin rivayetinde şu ziyade vardır:  “Perçemleri kesmeyin, bıyıkları kısaltın, sakalları serbest bırakın. Üzerinizde altında izar bulunmayan entari/gömlek olduğu halde mescidlerde ve çarşılarda yürümeyin.”

Hasen ligayrihi. Taberani Evsat (7/238) bkz.: el-Elbani es-Sahiha (2194) Sahihu’t-Tergib (2723) isnadında Ebu’l-Museyyeb Sellam b. Muslim mesturdur.

Mısır Allamesi Ahmed Muhammed Şakir Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’ya: “Kâfirlerin elbisesini giyme” buyurduğu hadisin dipnotunda şöyle demiştir: “Bu hadis, giyim ve görünüm konusunda kâfirlere benzemenin haram olduğunu açıkça ifade etmektedir. Nitekim diğer bir sahih hadiste: “Kim bir kavme benzerse onlardandır” buyrulmuştur. İlim ehli ilk asırlardan bu son asırlara kadar, kâfirlere benzemenin haramlığı hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Müslümanlar arasında köleleşmeye çalışan zelil nesiller çıkmış, her konuda kâfirlere benzeyerek onlara alay konusu olmuş ve köleleşmişlerdir. Sonra ilme yapışan ve kendilerini ilme nispet edip, giyim, görünüm, şekil, ahlak ve her konuda kâfirlere benzeme işini onlara süsleyen kimselere buldular. Durum o hale geldi ki, ümmet arasında içine bidat soktukları namaz, oruç ve hac görüntüleri dışında kâfirlere benzetmedik bir İslam alameti kalmadı.”

Müsned (10/19)

İbni Kayyım rahimehullah şöyle demiştir; “Elbise ile kalp arasında zahir-batın (iç-dış) ilişkisi vardır. Böyle bir ilişki olduğu için dışa giyilen elbise kişinin kalbini, halini gösterir. Kalp ve elbise karşılıklı olarak birbirinden etkilenir.”

Yene İbn Haldun şöyle demiştir: “Yenilmiş kavimler, giyim ve kuşam, mezhep, diyanet ve başkaca hal ve itiyatlarında kendilerine galip gelen kavim ve hükümdarları örnek edinirler. Bunun sebebi şudur; nefis ve kalp daima kendi kavimlerine galebe çalmış ve kendi kavmine boyun eğdirmiş olanların olgunluk ve üstünlüklerine inanır. Buda kendisine galebe çalanı ululamak, kalbinde yerleşmiş yahut kendisinin ona boyun eğmesinin tabii sebeplerinden olmayarak kendisini yenen kimsenin kemal ve fazilet sahibi olmasından ileri gelmiş olduğuna inanmasından ve bu hususta yanılmasından ileri gelir. Yenilen kimse buna inandıktan sonra bütün iş ve hareketlerinde kendisini yeneni örnek edinir ve ona benzemeye çalışır… Oğulların babalarına benzemesi hususundaki hallerine dikkat edersen, oğulların daima babalarını kendilerine örnek edindiğini görürsün. Buda oğulların babalarının olgunluk ve üstünlüklerine inanmalarından ileri gelir…

Bu hal çağımızda Endülüs’te de görülmektedir. Bu ülkedeki Müslümanlar kendilerine galebe çalan Gal’leri örnek alarak giyim-kuşam, birçok adet ve halleriyle onlara benzemeye çalışmaktadırlar. Bu durumu gören bunların birer istila belgesi olduğunu hikmet gözüyle görür…”

İbni Kayyım Medaricu’s-Salikin (2/22)

İbni Haldun Mukaddime(1/374)

S. Muslim

3 Ocak 2015 Cumartesi

Ayağa kalkmaya gücü yettiği halde oturarak kâmet getirmek câiz değildir!

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Sünnet olan; müezzinin ayakta ezân okuması ve ayakta kâmet getirmesidir. Müslümanlar, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den günümüze kadar bu şekilde yapmaya devam etmişlerdir. Her kim, oturarak ezân okur veya kâmet getirirse, kötü davranmış ve sünnete aykırı hareket etmiş olur.

Bu, âlimler arasında üzerinde ittifak edilen bir husustur ve bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.

Kuveyt Fıkıh Ansiklopedisi'nde şöyle gelmiştir:

"Fakihler, namaz için kâmet getiren kimsenin ayakta kâmet getirmesinin müstehap olduğu ve özürsüz, oturarak kâmet getirmesinin mekruh olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Ancak eğer bir özrü varsa, oturarak kâmet getirmesinde bir sakınca yoktur... Aynı şekilde yürüyen kimse ile binek üzerindeki kimsenin de özürsüz kâmet getirmesi mekruhtur." ("Kuveyt Fıkıh Ansiklopedisi", c: 6, s: 11)

Yine Kuveyt Fıkıh Ansiklopedisi'nde şöyle gelmiştir:

"Ezân ve kâmetin oturarak edâ edilmesi:

-Fakihler müezzinin, özürsüz, oturarak ezân okumasının veya tek başına namaz kılan kimse kendisi için kâmet getiriyorsa, özürsüz oturarak ezân okumasının mekruh olduğunda ittifak etmişlerdir.

Nitekim Hanefiler ve Mâlikiler, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Bilal'e ayağa kalkmasını emrederek:

"Ayağa kalkıp namaz için ezân oku!"

Emrini delil göstererek bu görüşe varmışlardır.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in müezzinleri ayakta ezân okurlardı. Çünkü ayakta ezân okumak, vaktin girdiğini ilan etmekte daha etkilidir. Ayrıca oturarak ezân okumak ve kâmet getirmek, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den alışılagelen şeye aykırı harekettir.

Hanbeli âlimlerden İbn-i Hâmid bu konuda şöyle demiştir:

'Eğer oturarak ezân okursa, ezânı geçersizdir.'

Aynı şekilde Şeyh Takiyyuddîn, oturarak ezân okuyan kimsenin ezânının geçersiz olduğunu söylemiştir.

Ebu'l-Bekâ şöyle demiştir:

'Eğer oturarak ezân okursa, ezânı tekrar okumalıdır.'

Özür sahibi kimsenin oturarak ezân okumasında bir sakınca yoktur.

Hasan b. Muhammed el-Abdî şöyle demiştir:

'Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashabından, Allah'ın yolunda (savaşta) ayağını kaybetmiş Ebu Zeyd'i oturarak ezân okurken gördüm.'"("Kuveyt Fıkıh Ansiklopedisi", c: 15, s: 264)

Sünnet olan; müezzinin kâmet getirirken yürümemesidir. Kâmet ile namaz arasında bir fasıla olmaması için de namaz kılacağı yerde kâmet getirmesidir. Çünkü kâmet, namaza kalkmayı bildiren bir davranıştır. Dolayısıyla müezzinin namaza duruşu, kâmetten hemen sonra olmalıdır.

İmam Ahmed'in oğlu Abdullah şöyle demiştir:

"Babama dedim ki:

-Bir kimse kâmet getirirken yürüyebilir mi?

Babam dedi ki:

-Bana göre (namaz kılacağı) yerde kâmet getirmesi daha güzeldir." ("Mesâil", c: 61, s: 220)

İshak b. Râheveyh bu konuda şöyle demiştir:

"Müezzin, kâmet getirmeye başlar ve namazı da kendisi kıldıracaksa, kâmeti bitirinceye kadar (bulunduğu yerden mihraba kadar) yürüyemez. Namaza bir an önce girmenin fazîletini elde etme gayretine gelince, eğer kâmeti bitirinceye kadar olduğu yerde kalır, ardından hemen namaza durursa, bu fazîleti elde etmiş olur." ("İmam Ahmed ve İshak b. Râheveyh'in Mes'eleleri", c: 2, s: 836)

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Kaza namazı için ezan okunması gerekir mi?

Hamd, yalnızca Allah'adır.

"Bir kimse, namaz için ezan okunmuş bir beldede ise, tıpkı bir beldede bulunan bir topluluk ancak güneş doğduktan sonra uykudan uyanmışlarsa, o beldede umumi ezanla yetinerek tekrar ezan okumaları gerekmez. Çünkü bir beldede okunan umumi ezan ile yeterlilik sağlanmış ve farziyet düşmüştür.

Eğer ezan okunmamış bir yerde ise, bu takdirde ezan okunması gerekir. Çünkü Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- yolculuğu sırasında uykuya kalıp sabah namazını kaçırmış, ancak güneş doğduktan sonra uyanabilmiştir. Bunun üzerine Bilal'e ezan okumasını ve kâmet getirmesini emretmiştir. Bu olay, ezanın gerekli olduğuna delâlet etmektedir.

Ayrıca Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu sözü de bu konuda genellik ifâde eder:

((إِذَا حَضَرَتِ الصَّلَاةُ فَلْيُؤَذِّنْ لَكُمْ أَحَدُكُمْ وَلْيَؤُمَّكُمْ أَكْبَرُكُمْ.)) [ رواه أحمد والنسائي ]

"Namaz vakti geldi zaman biriniz ezan okusun ve yaşça en büyüğünüz size namaz kıldırsın (imamlık yapsın)." (Ahmed ve Nesâî)

Zira okunan ezan, hem o vakitte kılınan namazı, hem de vaktinden sonra kılınan namazı kapsar."
"Mecmû' Fetâvâ İbn-i Useymîn", c: 12, s: 163