19 Aralık 2015 Cumartesi

MÜNAFIKLARIN SIFATLARI VE HÜKÜMLERİ




Zeyd b. Erkam (r.a.) şöyle anlatır:

Biz Allah Resulüyle birlikte bir sefere çıktık. Bu seferde halka bir kıtlık isabet etti. Bunun üzerine Abdullah b. Ubey arkadaşlarına: Allah Resulü'nün yanında bulunan kimseleri beslemeyin ki etrafından dağılıp gitsinler dedi. Ravi Züheyr: Bu "havlehu" kelimesini mecrur okuyanın kıraatıdır dedi. Ubey devamla: Eğer Medine'ye dönersek andolsun kuvvetli olan, en hakir olanı muhakkak oradan çıkaracaktır dedi. Ben hemen Peygamber'e geldim ve bu sözleri kendisine haber verdim. Peygamber, Abdullah b. Ubey'e adam gönderip bunu kendisinden sordu. Ubey, bunu söylemediğine var kuvvetiyle yemin etti ve: Zeyd, Allah Resulüne yalan söylemiş dedi. Onların söyledikleri şeyden gönlüme şiddetli bir hüzün düştü. Nihayet Allah beni tasdik ederek: Münafıklar sana geldiği zaman...suresini indirdi. Sonra Peygamber onları kendileri için istiğfar etmeğe davet etti de onlar başlarını çevirdiler. Bir de şu ayet indi: Onlar dayanmış keresteler gibidirler.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4976

Cabir'in (r.a.) anlattığına göre:

Peygamber (ﷺ), Abdullah b. Ubey'in kabrine geldi. Onu kabrinden dışarı çıkardı. İki dizi üzerine koydu. Onun üzerine tükürüğünden üfledi ve ona gömleğini giydirdikten sonra "Allah en iyi bilir" buyurdu.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4977

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle anlatır:

Kâbe'nin yanında üç kişi toplandılar. Bunların ikisi Kureyş'li, biri Sakif'li yahut da ikisi Sakif'li, biri Kureyş'li idi. Kalplerinin anlayışı az, karınlarının yağı çoktu. Bunlardan biri: Allah'ın bizim konuştuklarımızı işittiğini zannediyor musunuz? dedi. Diğeri: Eğer açıktan söylersek işitir, gizli söylersek işitmez dedi. Öteki ise: Eğer açıktan söylediğimiz zaman işitirse gizli söylediğimiz zaman da işitir dedi. İşte bunun üzerine Aziz ve Celil Allah: Siz, ne kulaklarınız, ne gözleriniz, ne de derilerinizin aleyhinize şahidlik etmesinden sakınmıyordunuz...ayetini indirmiştir.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4979

Zeyd b. Sabit'ten (r.a.) rivayet edildiğine göre:

Peygamber (ﷺ) Uhud harbine çıktı. Bu sırada yanında bulunanlardan bir takım insanlar geriye döndüler. Peygamber'in sahabeleri de bunlar hakkında iki grup oldular. Bir kısmı: Onları öldürelim dedi. Bir kısmı da: Hayır öldürmeyelim dedi. Bunun üzerine: Size ne oldu da münafıklar hakkında iki fırka oldunuz? ayeti indi.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4980

Ebu Saîd Hudrî'nin (r.a.) bildirdiğine göre:

Allah Resulü (ﷺ) zamanında münafıklardan bir takım kimseler, Peygamber gazaya çıktığı vakit arkaya kalırlardı ve Allah Resulü'nün arkasında kalıp (evlerinde) oturduklarına sevinirlerdi. Peygamber geldiği zaman da ona bir takım özürler beyan edip yemin ederler ve yapmadıkları bir şeyle övülmelerini arzu ederlerdi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu: Yaptıklarına sevinen, yapmadıkları ile de övülmelerini isteyenleri zannetme. Evet, bunları sakın azabtan kurtulacak zannetme!

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4981

İbn Abbas'ın (r.a.) rivayetinde Humeyd b.Abdurrahman b. Avf şöyle anlatıyor:

Mervan (r.a.), kapıcısına: Ey Rafi'! İbn Abbas'a git ve ona: Eğer biz müslümanlardan, yaptığına sevinen ve yapmadığı bir işle övülmek isteyen herkes azap olunacak ise, hepimiz azap olunacağız (demektir)? diye sor dedi.

İbn Abbas bu suale: Bu ayetten size ne? Bu ayet ancak Kitap Ehli hakkında nazil olmuştur, diye cevap verdi.

Sonra: Hani Allah kendilerine Kitap verilenlerden, onu insanlara açıklayacaklarına ve gizlemeyeceklerine dair söz almıştı ayetini okudu. Yine İbn Abbas Yaptıklarına sevinen, yapmadıklarıyla da övülmelerini arzu edenleri zannetme."(Âl-i İmrân, 188) ayetini okudu. İbn Abbas bundan sonra şöyle dedi: Peygamber (ﷺ) bir kere onlara bir şey sordu. Onlar da sualin cevabını ondan sakladılar da başkasını haber verdiler. Müteâkiben Peygamber'in kendilerinden sormuş olduğu şeyi sanki ona haber vermişler göstererek dışarı çıktılar ve kendisinden bundan dolayı övülmelerini istediler. Sorduğu şeyi gizlemiş olmaktan da sevindiler.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 4982

Enes b. Malik (r.a.): Bizden, Neccar oğullarından bir kimse vardı. Bu zat, Bakara ve Ali İmran surelerini okumuştu. Allah Resulü'ne de katiplik yapıyordu. Derken bu adam kaçıp gitti ve Kitap Ehline katıldı. Onlar kendisini yüksek makamlara çıkardılar ve: Şu adam Muhammed'e katiplik yapıyordu diyerek kendisini pek beğendiler. Aradan çok zaman geçmeden Allah onun boynunu helak etti. Onun için bir mezar kazdılar ve onu gömdüler. Fakat sabah olunca yer onu dış yüzüne atmıştı. Sonra döndüler ve onun için yine bir çukur kazdılar ve onu tekrar gömdüler. Arz tekrar onu yeryüzüne attı. Sonra döndüler, bir çukur daha kazdılar ve yine gömdüler. Fakat yer onu yine dış yüzüne atmıştı. Bunun üzerine artık onu atıldığı vaziyette bıraktılar.

Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 498

15 Aralık 2015 Salı

KABİR AZABI HAKTIR!

Kabir Hayatı (Berzah)
Ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar devam edecek hayata kabir hayatı denilir. Kabir hayatı "berzah" diye de anılmıştır. Bir hadiste "Kabir, âhiret duraklarının ilkidir. Bir kimse eğer o duraktan kurtulursa sonraki du­rakları daha kolay geçer. Kurtulamazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacak­tır" (Tirmizî, “Zühd”, 5; İbn Mâce, “Zühd”, 32) buyurularak ölümle âhiret hayatının başladığı ifade edilmiştir.

Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizde kalsın veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatını geçirecek ve kı­yamet günü diriltilecektir. Genellikle insanlar ölünce kabre konulduğundan bu gibi durumlarda da kabir hayatı ifadesi kullanılmaktadır.

İnsan öldükten sonra kabre konulunca Münker ve Nekir adında iki me­lek kendisine gelerek “Rabb'in kimdir?”, “Peygamberin kimdir?” “Dinin nedir?” diye soracaklar, iman ve güzel amel sahipleri bu sorulara doğru cevaplar verecekler ve kendilerine cennet kapıları açılarak cennet gösterile­cektir. Kâfir ve münafıklar ise bu sorulara doğru cevap veremeyecek, onlara da cehennem kapıları açılacak ve cehennem gösterilecektir. Kâfirler ve mü­nafıklar kabirde acı ve sıkıntı içinde azap görürlerken müminler nimetler içerisinde mutlu ve sıkıntısız bir hayat süreceklerdir
(bk. Tirmizî, “Cenâiz”, 70).

Kabir azabı ve nimeti ile ilgili olarak Kur'an'da ve sahih hadislerde çe­şitli bilgiler bulunmaktadır.



KABİR AZABINA DELALET EDEN AYET’İ KERİMELER!

فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوّاً وَعَشِيّاً وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْن أَشَدَّ الْعَذ

“ Allah onu – yani Musa’yı – onların kurdukları tuzakların kötülüğünden korudu ve Fravn ailesini azabın en kötüsü kuşattı.Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün de, Fravn ailesini azabın en çetin yerine sokun denir.”
(Mu'min 45-46)

Bu Ayet’i kerimelerde zikredildiği gibi, Fravn ailesi kıyametten önce kabirlerinde sabah akşam azaba sunulmaktadırlar. Kıyamet koptuktan sonra ise ikinci bir azabtan ve bunun da şiddetinden bahsedilmektedir.

Bu ayetin tefsirinde İbni Kesir r.h birkaç rivayetle , zikredilen bu Ayet’i kerimelerin kabir azabı ile alakalı olduğunu anlatmaktadır.
İbn'i Kesir : C.13 , S. 7000
Allah’u Azze ve Celle yine bir Ayet’i celilesinde şöyle buyurmaktadır :

وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

“Kim de benim zikrimden yüz çevirirse,onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet gününde de onu kör olarak haşrederiz. (Ta ha 124)

{ … Ebu Hurayra r.anh'dan. Dedi ki : Rasulullah ﷺ“ …. Onun için dar bir geçim vardır…. “ Ayet’i hakkında ; “ Bu kabir azabıdır“ buyurmuşlardır. }

Ebu Zura kanalıyla : Bezzar :
{ … Ebu Said el-Hudri r.a dan.Dedi ki : Rasulullah ﷺ : Allah’u Teala’nın "Onun için dar bir geçim vardır…." ayet’i hakkında ; "Bu kabir azabıdır" buyurmuşlardır. }

Ebu Zura kanalıyla : İbni Ebu Hatim :
İbn'i Kesir : C: 10, S. 5280

Allah’u Azze ve Celle yine bir Ayet’i celilesinde şöyle buyurmaktadır :

يُثَبِّتُ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ وَيُضِلُّ اللّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللّهُ مَا يَشَاءُ

"Allah iman edenlere dünya hayatında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder.Allah zalimleri ise şaşırtır. Allah dilediğini yapar". (İbrahim 27)

{ … Bera İbni Azib r.a dan : Peygamber ﷺ :
“ Allah iman edenlere dünya hayatında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder. Allah zalimleri ise şaşırtır.Allah dilediğini yapar. “ Ayet’i kabir azabı hakkında indi.
Kabirde ölüye : Rabbin kimdir ? diye sorulur. O da : “ Rabbim Allah ve Peygamberim Muhammad ﷺ'dir “ der. İşte bu,Aziz ve Celil olan Allah’ın : “ Allah iman edenlere dünya haya-tında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder…. “ Ayetindeki sabit kavlin delalet ettiği sözdür“ buyurdu. }

Muslim : C.8 ; Hadis no : 2871

{ … Rasûlullah'ın zevcesi mu'minlerin annesi Aişe R.A'dan şöyle haber verdi : Rasûlullah ﷺ namaz'ın sonunda :

" Allah’ım ! kabir azabından sana sığınırım. Mesih deccalin fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allahım ! günahtan ve borçlanmaktan sana sığınırım “ diye dua ederdi. Biri kendisine :
" Yâ Rasûlullah borçtan ne de çok istiaze ediyorsun " dedi. Bunun üzerine :
" İnsan borçlandığı vakit söz söyler de yalan uydurur, söz verir de sözünde durmaz " buyurdu. }

Buhari : C 2 , Hadis No 820 ; Muslim : C 2 ; Hadis No 589

Ehli Sünnet de, bu meselede icma’ etmiştir.”



Kabir azabı ile ilgili bazı hadisler!
عن عائشة عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : ان للقبر ضغطة ولو كان أحد ناجيا منها نجا منها سعد بن معاذ​
{ …. Aişe r.anha'dan. Rasulullah ﷺ buyurdular ki :
Muhakkakki kabrin bir sıkıştırması vardır. Eğer ondan kurtulacak olan olsaydı, Sa’d bin Muaz olurdu. }

AHMED : 6 / 55 – 23762.N , HEYSEMİ : 3 / 46 – 4255.N , S.SAHİHA : 1695.N

{ … Enes İbni Malik r.anh'dan :
Peygamber ﷺ buyurdular ki :
Eğer ölülerinizi defnetmeme endişesi olmasaydı, kabir azabından sizlere işittirmesi için muhakkak Allah’a dua ederdim. }

MUSLİM : 8.C.2868.N , AHMED : 6. 21149 , İBNİ EBİ ASIM ES-SÜNNE : 868.N , İBNİ EBİ ŞEYBE MUSANNEF : 3/373

{ … İbni Abbas r.anhuma şöyle demiştir :
Peygamber ﷺ iki kabrin üzerine uğradı da :
- Bu iki kabrin içerisindekiler muhakkak ki azab olunuyorlar. Halbu ki büyük bir şeyden dolayı da azab olunmuyorlar,buyurdu. Sonra da :
- Bunlardan birisi koğuculuk ederdi, diğeri de idrarından sakınmazdı, buyurdu.

Ravi dedi ki : Bundan sonra rasulullah ﷺ bir yaş çubun aldı,onu iki parçaya böldü, sonra o parçalardan her birini bir kabrin üzerine dikti. Sonra da : Bunlar yaş kaldıkları müddetçe umulur ki bu kabir sahiplerinden azab hafifletilir, buyurdu. }

BUHARİ : 3.C.1300.S , İBNİ MACE : 1.C.347.N ,MUSLİM : 1.C.292.N


“Kabir azabı ve nimetleri” ile ilgili hadisler
Konu ile ilgili hadisler için bkz :

Buhârî, Cenaiz 32, 45, 66, 84, 85, 86, 87, 88, Sehv 64, Rikak 42; Müslim, Mesacid 35, Cenaiz 4, 9, 12 (924), 26, 61 (950), 72 (957), Cennet 65 (2866), 67 (2867), 68 (2868), 69 (2869), 76 (2873); Tirmizî, Cenaiz 24, 70, 71, Zühd 5 (2309); Ebu Dâvud, Taharet 11, Cenaiz 73 (3221), Cihad 27 Sünnet (4751, 4750); Nesâî, Taharet 25, Cenaiz 10, 12, 20, 21, 23, 44, 48, 49, 69, 78, 110, 114, 115, 116, 117; İbn Mâce, Taharet 26 (346), Salat 6, İkame 26, Cenaiz 53 (1589), 54 (1594); Dârimî, Rikak 94; Müsned: 2/172, 441, 3/3-4, 38, 259, 296, 353, 4/287-288, 295, 6/364; Hâkim, Müstedrek, 1/35; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; İbn Mende, Kitabu’t-Taharet; Bezzâr; Ebu Musa el-Medini, et-Terğib ve’t-Terhib

6 Aralık 2015 Pazar

Ehl-i Sünnet'in Bir Tane Adı Vardır, O da "Ehl-i Hadîs"tir.


Şeyhul İslam Ebu Osman İsmail es-Sabuni r.h şöyle demiştir: 

“Bidat ehli olan kimselerin alametleri üzerine açıkça görülür. Onların alamet ve belirtirlerinin en açık olanı ise Nebi ﷺ’in haberlerini taşıyan kimselere (Hadis Ehline) düşmanlık etmeleri, onları küçümsemeleri, onlara Haşviye, cahil, zahiriye ve müşebbihe adını vermeleridir. Çünkü onlar Rasulullah ﷺ’e dair haberlerin ilimle ilgisi olmadığına inanırlar. Onlara göre ilim şeytanın bozuk akıllarının sonuçları ile karanlık kalblerinin vesveseleri arasında kendilerine telkin etmiş olduğu şeylerdir.

Akidetus Selefi Ashabil Hadis


Ebû Hâtim Muhammed b. İdris el-Hanzalî er-Râzi şöyle demiştir:

"Bid'at ehlinin alâmeti eser (rivayet) ehline sövmeleridir. Zındıkların alâmeti, eser/rivayet ehlini "Haşeviyye" olarak isimlendirmeleridir. -Böylece rivâyetleri iptal etmek isterler- Kaderiyye fırkasının alâmeti, rivâyet ehlini "Cebriye" diye isimlendirmeleridir. Cehmî'lerin alâmeti rivâyet ehlini "Müşebbihe" diye isimlendirmeleridir. Râfizilerin alâmeti, rivâyet ehlini "Nâbite ve Nâsıbîler" diye isimlendirmeleridir. Ben diyorum ki: "Bütün bunlar asabiyedir. (taassuptur) Ehl-i Sünnet'in bir tane adı vardır, o da "Ehl-i Hadîs"tir.

El-Lâlekai İtikad (1/179)

5 Aralık 2015 Cumartesi

Yolculukta Nafile Namaz Kılıp Kılmama Meselesi

Yolculukta Nafile Namaz Kılıp Kılmama Meselesi

Sabah'ın sünneti istisna olarak müekked  namazlar  seferde  kılınmaz.  Ancak  seferde  duhâ,  teheccüd gibi  diğer  nafile namazlar  kılınabilir. [1]

Abdullah ibn Ömer (r.anhümâ)'dan rivayet edilmiştir: "Ben, Peygamber (ﷺ) ile birlikte yolculuk ettim. Onun yolculuk sırasında nafile kıldığını görmedim. Zikri yüce olan Allah, "Doğrusu Al­lah'ın resulünde sizin için güzel bir örnek vardır [2] buyur­du.[3]

(Lafız, Buhârî'ye aittir.)

Müslim'in, Yezîd ibn Züreyy'den yaptığı rivayet şu şekildedir:

(Hafs der ki:) Bir hastalığa yakalanmıştım. Abdullah ibn Ömer, bana geçmiş olsuna gelmişti. Ona, yolculukta nafile kılınıp kılınmayacağım sordum. Bunun üzerine Abdullah ibn Ömer:

Ben, Resulullah (ﷺ) ile birlikte bir yolculukta bulundum. Onu nafile kılarken görmedim. [4] Eğer ben, nafile kılacak olsaydım, farz namazın tamarnını kılardım. Çünkü yüce Allah, Doğrusu Allah'ın resulünde sizin için güzel bir örnek vardır [5] buyurdu. [6]

Buhârî'nin, Âsım'dan yaptığı rivayet ise şu şekildedir:

Asım, Abdullah ibn Ömer'in şöyle dediğini işitti: Ben, Resulullah (ﷺ) İle birlikte bir yolculukta bulundum. O, yolculuk sırasında iki rekattan faz­la kılmıyordu. Ebu Bekr, Ömer ve Osman ile de birlikte yolculukta bulun­dum. Onlar da yolculukta nafile kılmıyorlardı. [7]

Müslim'in, Asım'dan yaptığı rivayette Abdullah ibn Ömer şöyle der:

Peygamber (ﷺ) Mina'da yolcu namazı kıldı. Ebu Bekr ile Ömer ve sekiz yada altı yıl Osman'da orada yolcu namazı kıldı.

Hafs der ki: Abdullah ibn Ömer, Mina'da iki rekat namaz kılardı. Sonra yatağına gelirdi. Ben:

Ey amca! Bu iki rekattan sonra iki rekat daha namaz kılsan ol­maz mı?' dedim. O da:

Öyle yapsaydım, namazı tamam kılmış olurdum' dedi. [8] Yine Müslim'in, Asım'dan yaptığı rivayet şu şekildedir:

Abdullah ibn Ömer ile birlikte Mekke yolunda yolculukta bulundum. Öğle namazını bize iki rekat kıldırdı. Sonra dönüp geldi. Biz de onunla birlikte döndük. Konakladığı yere gelip oturdu. Onunla birlikte biz de oturduk. Bir ara namaz kıldığı yere bir öz atıp bir takım kimselerin ayakta olduklarını gö­rüp;

Bunlar ne yapıyorlar?' diye sordu. Ben de:                                     

Teşbihte bulunuyorlar (nafile namaz kılıyorlar)' dedim. Bunun üzerine Abdullah ibn Ömer:

Ben teşbih yapacak olsam, [9] mutlaka namazımı tamamlardım. Kar­deşimin oğlu! Ben, Resulullah (ﷺ) ile birlikte bir yolculukta bulundum. Al­lah'ın onun ruhunu alıncaya kadar o (yolculuk sırasında) iki rekattan fazla (nafile) namaz kılmadı. Ebu Bekr İle birlikte yolculukta bulundum. Allah'ın onun ruhunu alıncaya kadar o da (yolculuk sırasında) iki rekattan fazla (nafile) namaz kılmadı. Ömer ile birlikte yolculukta bulundum. Allah'ın onun ruhunu alıncaya kadar o da (yolculuk sırasında) iki rekattan fazla (nafi­le) namaz kılmadı. Sonra Osman ile birlikte yolculukta bulundum. Allah'ın onun ruhunu alıncaya kadar o da (yolculuk sırasında) iki rekattan fazla (nafi­le) namaz kılmadı. Çünkü yüce Allah idi 'Doğrusu Allah'ın resulünde sizin için güzel bir örnek vardır.[10] buyurdu.[11]

Ebu Davud'un rivayeti, Müslim'in bu rivayetine benzer durumdadır. Tirmizî'nin rivayetinde ise, Abdullah ibn Ömer şöyle der:

Ben; Peygamber (ﷺ), Ebu bekr, Ömer ve Osman ile birlikte yolculuk­ta bulundum. Onlar öğle ve ikindi(nin farzlarını) ikişer rekat olarak kılarlardı. Bundan önce ve sonra bir namaz kılmazlardı.

Abdullah ibn Ömer der ki: Ben (yolculuk sırasında iki rekat olarak kılı­nan farz namazların) öncesinde ve sonrasında (nafile) namaz kılacak olsam, (iki rekat olarak kıldığım namazları dört rekata) tamamlardım. [12]

Nesâî'nin rivayetinde ise, Asım şöyle der:

Abdullah ibn Ömer ile birlikte bir yolculukta bulundum. O, öğle ve ikindi namazlarının farzlarını) ikişer rekat olarak kıldı. Sonra da yaygısına çekildi. Cemaatin teşbih çektiğini (nafile namaz kıldığını) görünce:

Onlar ne yapıyorlar?' diye sordu. Ben de:

Teşbih çekiyorlar (nafile namaz kılıyorlar) dedim. Bunun üzeri ne Abdullah ibn Ömer:

Eğer farz namazdan önce ve sonra namaz kılmam gerekseydi, (iki rekat olarak kıldığım) farz namazı tamamlardım. Resulullah (ﷺ) ile birlikte bulundum. O, yolculukta olduğu zaman iki rekattan fazla kılmazdı. Ebu Bekr ölünceye kadar böyle yaptı. Ömer ve Osman'da, böyle yaptı dedi. [13]

[1] Bkz. Fethu’l-Bârî, (2/578); ‘Avayşe,  Mevsu‘atu’l-Fıkhı’l-Muyessere,  (2/342)

[2] Ahzâb: 33/21

[3] Buhârî, Taksiru's-Salât 11; Müslim, Salâtu'I-Musâfirîn 8-9 (689); Ebu Dâvud, Sefer 7 (1223); Tirmîzî, SaJât 39 (544); Nesâî, Taksiru's-Salât 5; İbn Mâce, İkâme 75 (1071); Ah-med b. Hanbel, 2/20, 44, 45, 56, 57, 83, 84

[4] Hadis; Resulullah (s.a.v)'İn, yolculukta beş vakit namaza bağlı olarak kılınan revatıb sün­netleri kılmadığını ve Raşid halifelerin de aynı yolu takip ettiklerini ifade etmektedir.

[5] Ahzâb: 33/21

[6] Müslim, Salâtu'I-Musâfirîn 9 (689}

[7] Buhârî, Taksiru's-Salât 11

[8] Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 18 (694}

[9] Yani 'beş vakit namaza bağlı olarak kılınan sünnet namazlarını kılacak olsam, farz namazı dört rekat olarak tamamlardım. Bu, benim için daha makbuldür. Fakat ben, bunların iki­sini de yapmıyorum. Yolculukta sünnete uygun olan namaz şekli; dört rekatli farz namaz­ları iki rekat kılmak ve sünnetleri de terk etmektir' demektir. (ç)

[10] Ahzâb: 33/21

[11] Müslim, Salâtu'l-Musâfirîn 9 (689)

[12] Tirmizî,Salât39(544)

[13] Nesâî,Taksiru's-Salât5

BOZUK OLAN; HADİS EHLİNİN ÜSLUBU DEĞİL, BİD’AT EHLİNİN YAĞCILIĞIDIR!

1- Sefine Radıyallahu anh’den:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem nakışlarla süslenmiş bir eve girmezdi”

Sahihtir. İbn Hibban (8/91) Hakim (2/186) Ahmed (5/220-222) İbn Mace (3360) Ebu Davud (3755) Taberani (7/84)

2- Ebu Sa’lebe el-Huşenî radıyallahu anh’den:

“Bir adam parmağında altından bir yüzük bulunduğu halde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına oturdu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem elindeki değnekle adamın eline vurdu. Sonra da adama gereken önemi göstermedi. Adam da yüzüğünü çıkarıp attı…”

Hasendir. İbn Hibban (1/410) Tahavi (4/261) Ahmed (4/195) Nesai (8/171)

3- Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh’den:

“Bir adam parmağında altından bir yüzük olduğu halde Necran’dan Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yüzüğü görünce adamdan yüz çevirdi. Adam da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hiçbir şey soramadı. Bunun üzerine adam, hanımının yanına geri döndü ve ona durumu anlattı. Hanımı: “Sende bir hal var. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına dön ve yüzüğü de at” dedi. Adam gelip Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girmek için izin istedi. Ona izin verdi. Adam selam verdi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de selamı aldı. Adam: “Ey Allah’ın rasulü! Benden niçin yüz çevirdin?” diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Sen bana parmağında ateşten bir kor tanesi olduğun halde geldin.” Buyurdu. Adam: “Ey Allah’ın rasulü! O halde ben şu anda size pekçok ateş koru getirdim” dedi. Zira adam bahreyn’den süslü eşyalar getirmişti. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem: “Getirdiğin şeyler bizden bir şeyi zenginleştirecek değildir ve bizim yanımızda Harre’nin taşlarından farksızdır. Fakat onlar dünya hayatının geçimliğidir” buyurdu. Adam: “O halde ashabının içerisinde bana mazeret beyan et ki, senin herhangi bir şey sebebiyle bana kızdığını sanmasınlar” dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ayağa kalkıp adama mazeret beyan etti ve aralarında geçen durumun yüzükle ilgili olduğunu bildirdi. Adam: “O halde yüzüğü neden yaptırayım?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Demir, gümüş veya tunçtan” buyurdu.”

Sahihtir. İbn Hibban (7/411) Ahmed (3/14) Nesai (8/170)

4- Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’e Mekke’nin fethi yılında Muhassab vadisinde iken, Kabe’ye varmasını, orada bulunan bütün suretlerin silinmesini emretti. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Kabe’nin içindeki bütün resimler silininceye kadar oraya girmemiştir.”

Sahihtir. İbn Hibban (7/540) Ebû Davud (4156) Beyhaki (7/268) Ahmed (3/335, 336, 383, 396)

5- Kumandanlardan birini bir kimse övmeye başlayınca Mikdad b. Esved radıyallahu anh onun üzerine toprak atmaya başlamış ve “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bize meddahların yüzüne toprak saçmamızı emretti” demiştir.

Sahihtir. Muslim (Zühd 68)

6- İbn Abbas radıyallahu anhuma Arafatta cemaatin telbiye getirmediklerini görünce bunun sebebini sormuş, halkın Muaviyeden korktukları için telbiye getirmediğini öğrenince hemen çadırından çıkmış ve: “Lebbeyk, Allahumme Lebbeyk. Onlar Ali radıyallahu anh’e kızgınlıklarından dolayı sünneti terk ediyorlar!” diye söylenmiştir.

Sahihtir. Nesai, (3006)

7- İbn Ömer radıyallahu anhuma’nın azatlı cariyesi ona Medine’den gitmek istediğini, zamanın kötüleştiğini söyleyince, İbn Ömer radıyallahu anhuma: “Yerinde otur! Aptal! Zira ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i “Eğer bir kimse Medinenin şiddet ve sıkıntısına katlanırsa, kıyamet gününde ben ona şahit yahut şefaatçi olurum” buyururken işittim.” Demiştir.

Sahihtir. Muslim (Hac 482)

8- Abdullah b. Ömer radıyallahu anhuma oğlunun, hanımını mescide göndermeyeceği ile ilgili sözü üzerine, daha önce hiçkimseye sövmediği şekilde sövmüştür.

Sahihtir. Abdurrazzak (3/147, 5107) Ahmed (2/127, 140, 143)

9- Birisi İbn Ömer radıyallahu anhuma’ya Ramazanda Teravihi imamın arkasında kılayım mı?” diye sordu. O da ona Kur’an’ı okuyup okuyamadığını sordu. Adam evet deyince: “Öyleyse neden eşek gibi susuyorsun? Git evinde kıl” dedi.

Sahihtir. Abdurrazzak (4/263)

10- Umare b. Rueybe, Bişr b. Mervan’ı Cuma günü minberde ellerini kaldırarak dua ederken görünce: “Allah bu ellerin belasını versin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i minber üzerinde gördüm; işaret parmağından başkasını kaldırmazdı” demiştir.

Sahihtir. Muslim (hac 53)

11- Ebu Bekre radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in taş atmayı yasakladığına dair hadisi anlatırken amcasının oğlu taşı almış ve: “Bunu mu yasakladı?” diyerek atmış, Ebu Bekre radıyallahu anh de bunun üzerine: “Dikkat et! Ben sana Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den haber veriyor ve yasakladığını söylüyorum, sen ise hala atıyorsun. Vallahi yaşadığım sürece artık seninle konuşmam” demiştir.

Sahihtir. Ahmed (5/46) Muslim (sayd 54)

12- İbn Ömer radıyallahu anhuma mescidde hadis rivayet ederken orada bulunan bir kıssacıya sırtını dönerek oturmuş, o kıssacı ellerini kaldırıp dua etmiş, İbn Ömer radıyallahu anhuma ise elini kaldırmamıştır.

Hasendir. Abdurrazzak (3/218)

13- Muaviye b. Ebi Sufyan, altın veya gümüşten yapılmış su kabını kendi ağırlığından daha fazlasıyla satınca Ebu’d-Derda radıyallahu anh: “Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim, O böyle yapılmasını yasakladı. Ancak misli misline satılmasına izin verdi” dedi. Muaviye: “Ben bunda sakınca olduğunu sanmıyorum” dedi. Ebu’d-Derda: “Bunun yaptığını kınayıp beni destekleyecek yok mu? Ben ona Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den hadis rivayet ediyorum, o ise kendi görüşünü söylüyor. Ben senin bulunduğun yerde artık kalamam…” demiştir.

Sahihtir. Malik (buyu 33) Şafii, er-Risale (s.192)

14- İbn Ömer radıyallahu anhuma Ebu Eyyub radıyallahu anh’ı evine davet etti. Ebu Eyyub duvarda bir perde asılı olduğunu gördü. İbn Ömer: “Duvara perde (duvar halısı gibi) asma hususunda kadınlar bize galip geldi” deyince, Ebu Eyyub: “Bunu herkesten beklerdim de senden beklemezdim. Vallahi senin yemeğini yemeyeceğim” diyerek geri döndü. Sahihtir.

Buhari (Nikah 76)

15- İbn Mes’ud radıyallahu anh bir evde suret görünce geri dönmüştür.

Sahihtir. Buhari (Nikah 76)

16- Vali Mervan b. Hakem sünnette olanın aksine olarak bayram namazında hutbeyi öne alınca Ebu Said radıyallahu anh bunun sebebini sordu. Mervan bu durumun terk edildiğini söyleyince Ebu Said radıyallahu anh üç defa: “Asla olmaz! Allaha yemin ederim ki siz benim bildiğimden daha hayırlısını yapamazsınız” diyerek oradan ayrılmıştır.

Sahihtir. Muslim (Salatu’l-iydeyn 9)

17- Aişe radıyallahu anha kendisinin yanında kalan bir ailenin evinde tavla olduğunu öğrenince: “Eğer o tavlayı çıkarmazsanız, ben sizi evimden kovacağım” demiştir.

Hasendir. Malik (Ru’ya 6) Şerhu’s-Sunne (12/385) Buhari Edebu’l-Mufred (1274)

18- Ömer radıyallahu anh, Ebu Bekr radıyallahu anh’ın kızkardeşini ölü ardından feryatla ağladığı için yanından uzaklaştırmıştır.

Sahihtir. Buhari (husumat 5)

19- Ömer radıyallahu anh bir adamın başında kedi derisinden bir şapka göründe onu alıp yırtmış ve “Ben bunu ancak leş olarak görüyorum” demiştir.

Munkatı. Abdurrazzak (1/71)

20- Huzeyfe radıyallahu anh Medain’de iken kendisine gümüş kapta su getiren birisinin elinden bardağı alıp sahibine fırlatmış ve “Bunu ilk defa yapmadım. Ben onu gümüş bardakla su vermekten yasaklamıştım. Fakat o vazgeçmedi” demiş ve ilgili hadisi rivayet etmiştir.

Sahihtir. Ahmed (5/396, 397, 398, 400)

21- İbn Ömer radıyallahu anhuma kendisine gümüş kapla su verilirse o kabı kırardı.

Sahihtir. Abdurrazzak (Ma’mer’in Cami kitabı 11/70)

Şüphesiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve ashabının, hüccet ulaşmış kimselerin sünnete muhalefet etmelerine karşı yukarıda zikredilenler ve daha burada zikredemediğim bir çok rivayetlerde tavırları ortadadır.

Video çekimleri yapan ve suretlerini yayınlayan saptırıcı şeyhlerin ve onları dinleyenlerin selefilik iddiaları nerede, suret bulunan bir eve girmeyi dahi kabul etmeyen bu ümmetin selefi nerede?

Kadınların huzuruna çıkarak sohbet yapan haramhor hevaperestler, mütevatir naslar ve icma ile sabit olmuş perde hicabını hevalarıyla ortadan kaldıran, hatta kadınların da erkeklerin huzuruna çıkıp sohbet verebileceğini iddia eden selefilik takiyyesi yapan habis mutezile şeyhleri nerede, Kadından daha zararlı bir fitne unsuru bırakmadığını söyleyen Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile O’nun ancak perde arkasından hadis rivayet eden hanımları nerede?

İyiliği emretme ve kötülüğü yasaklama vacibini ortadan kaldırıp rahatça günahları işleme ortamı kurmak için “Önce tevhid” sloganını kötü emellerine alet eden, fıkhi konulardaki saptırmaları bu sloganla gizlemeye çalışan, sünnetlerin ihya edilmesini fitne olarak gören, sünnete uyulmasından dolayı “rezil olduk” yaygarası koparan eyyamcı sahte selefiler nerede, yukarıda hallerinden örnek verdiğimiz Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabı nerede?

Fıtır sadakasının para ile verilebileceğini, kadının mahremsiz yolculuğa çıkabileceğini, avamın dahi kâfir ülkelerinde yaşayabileceğini, oy kullanmanın imandan(!) olduğunu, bidat ehline karşı yumuşak davranılacağını, tevhid(!) uğruna her türlü tavizin verilebileceğini vs. türlü kelam ve felsefe oyunlarıyla gündeme getiren yol kesiciler nerede, “iman söz ve ameldir” diyen, Muhammedun Rasulullah sözüyle ittiba olmadan tevhid geçersizdir diyen, Allah ve rasulünün emirlerinden hiçbir şeyi önemsiz, faydasız ve küçük görmeyen Ehl-i Sünnet menheci nerede?

Hocalarının hatırı için Allah rasulünün sünnetini görmezden gelen, müteşabihlere tutunup muhkemi reddeden, Hadis ehlinin sünnete mutabık davet metodunu “Üslupsuz(!)” gören, bâtılı reddedeceği yerde, bâtıla karşı çıkanla uğraşıp: “ilim ehli hiç böyle yapar mı, yakışır mı?” diyen ve bu samandan iddianın altından mikroplu su yürüten türedi anlayış nerede, Allah ve rasulünün önüne kimseyi geçirmeyen, geçen olursa kim olursa olsun; elleriyle, dilleriyle ve kalpleriyle ona mani olan Sahabe ve tabiinin anlayışı nerede?

İhtilaflardan ibret alınması gerekirken, hevalarının gösterdiği doğrultuda ihtilafı örnek gösteren anlayış nerede, Allah Azze ve Celle’nin ihtilafı kınaması ve iman edenlere ihtilaflarını Allah ve rasulüne arz etmeyi emretmesi nerede?

Seyfullah Erdoğmuş

4 Aralık 2015 Cuma

Deccal’in Vasıfları ve Yapacağı Şeyler!

Deccal’in Vasıfları ve Yapacağı Şeyler!

1) Deccal Yahudi’dir!
2) Deccal Kâfirdir!
3) Deccal Kısırdır!
4) Deccal, İnsanı Öldürüp Diriltir!
5) Deccal, Çok Kuvvetlidir!
6) Deccal, Çok Hızlıdır!
7) Deccal, Kalın Boyunludur.
8) Deccal’in Alnı Açıktır.
9) Deccal, Kırmızı Yüzlüdür.
10) Deccal, İri Yarı Biridir.
11) Deccal, Kısa Boyludur.
12) Deccal’in Bacakarının Arası Açıktır.
13) Deccal, Sevimsizdir.
14) Deccal, Gençtir.
15) Deccal, Çukur ve Tümsek Olmayan Bir Halde Silme Düzdür.
16) Deccal’in Saçı Oldukça Kıvırcıktır!
17) Deccal’in İki Gözü Arasında Kâfir Yazılıdır!
18) Deccal’in Gözü Cam Gibi Yeşildir!
19) Deccal’in Sağ Gözü Kör veya Şaşıdır!
20) Deccal’in Sol Gözü Sönük veya İçi Çıkartılmış Üzüm Tanesi Gibidir!
21) Deccal’in Ayakları Dengesiz ve Çarpıktır!
22) Deccal’in Yanında Akar İki Nehir Vardır!
23) Deccal, Gökyüzüne Emrettiğinde Yağmur Yağar!
24) Deccal, Toprağa Emrettiğinde Sebze ve Meyve Çıkar!
25) Deccal, Toprağa Emrettiğinde Hazinelerini Çıkartır!
26) Deccal, Hayvanların Memelerindeki Sütünü Artırır!
27) Deccal, Sebzelerin ve Meyvelerin Bereketini Artırır!
28) Deccal’in Yanında Ekmekten ve Etten Dağlar Vardır!

Buhari 6976, 6980, Müslim 2933, 2934, 2937, 2942, Ebu Davud 4316, 4320, Ahmed 2/291, 7892, 4/20, 16368

3 Aralık 2015 Perşembe

Cinin İnsan Vücuduna Girdiği Hakkındaki Hadisler!

Cinin İnsan Vücuduna Girdiği Hakkındaki Hadisler

1) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :

‘Sizden herhangi biri esnediği zaman eliyle ağzını kapatsın! Kuşkusuz ki şeytan (kişinin ağzına) girer!’ buyurdu.”
Müslim 2995/57, Ebu Davud 5026

2) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :

‘Sizden biri uykusundan uyanıp abdest alırken burnuna su alıp sümkürsün! Çünkü şeytan onun genzinde geceler!’ buyurdu.”

Buhari

3) Hüseyin bin Ali (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Mü’minlerin annesi Safiyye binti Huyey (Radiyallahu Anha) bana şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) , Ramazanın son on gününde i’tikafta iken bir gece Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına girip onunla bir saat sohbet etmiş. Sonra evine dönmek için ayağa kalkmış. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’de onu evine götürmek için kalmış. Nihayet Ümmü Seleme (Radiyallahu Anha) ’nın kapısının önündeki mescidin kapısına ulaştığında, Ensar’dan iki kişi oradan geçmiş ve Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’e selam vermişler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o iki kişiye:
–‘Yavaş olun durun! Kuşkusuz ki bu kadın (eşim) Safiyye binti Huyey’dir!’ dedi.
O iki kişi:
–Subhanallah!!! Ya Rasulallah! dediler ve bu kendilerine çok ağır geldi.
Bunu üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o iki kişiye:
–‘Şüphesiz ki şeytan, insan vücudunda kanın ulaştığı yere ulaşır! Ben sizin gönüllerinize şeytanın bir şüphe atmasından endişe ettim!’ buyurdu.”

Buhari 4/1882

4) Osman bin Ebi’l-As (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) beni, Taif’e vali tayin ettiği dönemde namazımda bana bir şey peyda olmaya başladı hatta ne kıldığımı bilemez oldum. Ben bu durumu görünce kalkıp (Taif’ten Medine’ye) Rasulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in yanma gittim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (beni görünce):
–‘Ebu’l-As’ın oğlu?’ dedi.
Ben:
–Evet, Ya Rasulallah! dedim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
–‘Seni (buraya) getiren sebep nedir?’ buyurdu.
Ben:
–Ya Rasulallah! Namazlarımda bana bir şey peyda oldu, öyle ki ne kıldığımı bilemiyorum! dedim.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
–‘Anlattığın şey, şeytanadır! Onu bana yaklaştır!’ buyurdu.
Bunun üzerine ben, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in yanına vardım ve (diz çökerek) ayaklarım üzerine oturdum. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) elini göğsüme vurdu, ağzımın içine tükürdü ve:
–‘Çık! Ey Allah’ın! Düşmanı’ dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu işi üç defa tekrarladı. Sonra (bana):
–‘(Git) işinle meşgul ol!’ buyurdu.
Ravi demiştir ki:
Sonra Osman bin Ebi’l-As (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
–And olsun ki, ondan sonra şeytanın bana sokulduğunu sanmam!”

İbni Mace 3548