31 Mart 2015 Salı

İki Secde Arasındaki Oturuşta İşaret

Soru: "Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn, "Namazın Kılınış Şekli" kasetinde iki secde arasındaki oturuşta -tamamen teşehhüde olduğu gibi- duâ ederken şehâdet parmağını kaldırıp hareket ettirmenin sünnet olduğunu belirtmiştir.
İlginç olanı, bildiğim kadarıyla değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn'den başkası bu görüşü söylememiştir. Hatta "eş-Şerhu'l-Mumti'" kitabında "Namazın Kılınış Şekli" bölümünde bile bu görüş yoktur. Buna göre bu görüşe göre amel (hareket) etmeli miyim?"

Muhammed Salih el-Muneccid'in Cevabı:

Hamd, yalnızca Allah'adır.
Bu meselede fakihler (âlimler) arasında görüş ayrılığı bulunmaktadır.
Fakihlerden kimisi:
"Namaz kılan kimse, burada (iki secde arasındaki kısa oturuşta) -tıpkı teşehhüdde yaptığı gibi- sağ elini yumar ve şehâdet parmağıyla işâret eder" demektedir.
Kimisi de;
"Aksine elini açar ve yummaz" demektedir.
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"...Sonra Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ellerini kaldırmadan tekbir getirip başını secdeden kaldırırdı.Başını secdeden kaldırırken de ellerini kaldırmazdı. Sonra ayaklarını yayarak otururdu. Sol ayağını yere yayıp üzerine oturur ve sağ ayağını da dik tutardı...
(Otururken) ellerini ve dirseğini uyluğunun üzerine, el parmaklarının uçları dizinin üzerine koyar ve el parmaklarından ikisini yumar, halka şekline getirir, sonra da (şehâdet) parmağını kaldırır, onunla duâ ederek hareket ettirirdi. Vâil b. Hucr, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den bu şekilde nakletmiştir.
Sonra Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- iki secde arasında şöyle derdi:
(( اَللَّهُمَّ اغْفِرْ ليِ، وَارْحَمْنِي، وَاجْبُرْنِي، وَاهْدِنِي، وَارْزُقْنيِ.))
"Allahım! Beni bağışla, bana merhamet et, beni islah eyle, beni doğru yola ilet, bana rızık ver."

İbn-i Abbas -Allah ondan ve babasından râzı olsun-, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den bu şekilde rivâyet etmiştir.
Huzeyfe -Allah ondan râzı olsun- de iki secde arasında şöyle derdi:
(( رَبِّ اغْفِرْ ليِ، رَبِّ اغْفِرْ ليِ.))
"Rabbim! Beni bağışla. Rabbim! Beni bağışla." ("Zâdu'l-Meâd"; c: 1, s: 230'dan kısaltılarak alınmıştır.)

Değerli âlim Muhammed b. Useymîn -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:
"Sol ele gelince, parmaklar kıbleye gelecek şekilde el açık olur.Dirseğin ucu da uyluğun ucuna gelecek şekilde olur. Yani sağ elin parmaklarını açmaz. Aksine uyluğun üzerine gelecek şekilde uyluğa yapıştırır.
Sağ ele gelince, bu konuda sünnet olan; sağ elin sadece serçe parmağı ile yüzük parmağını yumması, baş parmağı ile orta parmağı halka şekline getirmek ve duâ sırasında şehâdet parmağını kaldırıp onu hareket ettirmektir.

İmam Ahmed,Vâil b. Hucr'dan bu şekilde rivâyet etmiş, "el-Fethu'r-Rabbânî" kitabının yazarı da hadisin senedi hakkında 'Ceyyid' demiştir. "Zâdu'l-Meâd" kitabının muhakkiki de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. İbn-i Kayyim bu görüşe varmıştır.
Fakihlerin görüşlerine gelince, onlar, iki secde arasındaki oturuşta sağ elin, sol el gibi açık olacağı görüşündedirler. Fakat sünnete ittibâ etmek, daha evlâdır. Zirâ sağ elin, sağ ayağın üzerinde açık olacağına dâir ne sahih, ne zayıf, ne de hasen bir hadis vârid olmuştur. Bu konuda sadece vârid olan namazda oturduğu zaman sağ elin, serçe parmağı ile yüzük parmağının yumulması, bağ parmakla orta parmağın halka şekline getirilmesi veya orta parmakla bağ parmağın birleştirilmesidir. Genel olarak bu şekilde gelmiştir.
Hadisin bazı lafızlarında:
"Teşehhüde oturduğu zaman..." şeklinde gelmiştir ki, her iki rivâyet de Sahih-i Müslim'dedir.
Buna göre biz, hadiste geçen: "Namazda oturduğu zaman..." lafzını aldığımızda deriz ki: Bu oturuş, namazdaki bütün oturuşlar için geneldir (yani bütün oturuşları kapsar).
Hadisin bazı lafızlarında gelen: "Teşehhüde oturduğu zaman..." şeklindeki sözü, tahsise delâlet etmez (yani sadece teşehhüdde olduğuna delâlet etmez). Zirâ elimizde fıkıh usûlü âlimlerinin zikretmiş olduğu bir kâide (ölçü) vardır. Bu kâideyi "Neylu'l-Evtâr" adlı kitabında İmam Şevkânî ve "Edvâu'l-Beyân" adlı kitabında Muhammed el-Emîn eş-Şenkîtî dâima zikrederdi. Bu kâideye göre "Umumun bazı fertleri bir hükümle zikredildiği zaman, o hüküm umumun hepsini kapsar." Zirâ bazı fertlerin bir hükümle zikredilmesi, tahsise delâlet etmez. Tahsis, ancak umumun bazı fertlerinin, umuma aykırı olan bir hükümle zikredilmesidir.
Birinciye örnek: Sana desem ki: Öğrencilere ikramda bulun! Bu, bütün öğrencileri kapsayan genel bir emirdir. Sonra sana desem ki: Öğrencilerden olan falancaya ikramda bulun! Bu emir, o öğrenciden başkasına ikramda bulunmamayı gerektirir mi?
Cevap: Hayır. Fakat bu emir, özel olarak zikrettiğin öğrenciye önem vermeyi ve ona özen göstermeyi gerektirir.
İkinci örnek: Sana desem ki: Öğrencilere ikramda bulun! Sonra sana desem ki: Öğrencilerden olan falancaya ikramda bulunma! Zirâ ben, birinci örnekte falancayı bir hükümle zikretmemin sebebi; umumdan olduğu ve umumun hükmüne mutabık olduğu içindir. İkinci örnekte ise, umuma aykırı olan bir hükümle zikrettim.Bunun içindir ki fıkıh usûlü âlimleri "Tahsisi (özelleştirmeyi/kişiselleştirmeyi) şöyle tanımlamaktadırlar:
"Umumun bazı fertlerini, aykırı bir hükümle ayrı tutmak veya umumun bazı fertlerini hükümden çıkarmak/ayrı tutmaktır."
Dolayısıyla "hâssın hükmünün, âmmın hükmüne aykırı olması gerekir. Eğer hâssın hükmü ile âmmın hükmü birbirine mutabık ise, fıkıh usûlü âlimleri -"Edvâu'l-Beyân" adlı kitabın sahibinin de belirttiği gibi- tahsis ifâde etmeyeceği görüşüne varmışlardır.Bu ise, yukarıda verdiğimiz örnekte açıkça görülmektedir.
Buna göre teşehhüdde elini yummayı tahsis ettiğine dâir İbn-i Ömer'in -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet ettiği hadisin bazı lafızları, umuma delâlet eden bazı lafızların tahsis edileceğine delâlet etmez."
("eş-Şerhu'l-Mumti'"; c: 3, s: 177)
Böylece bu meselenin delili ve "eş-Şerhu'l-Mumti'" kitabındaki yeri, sanırım size açıkça belli olmuştur.

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

MÜMİNLER


AYETLERLE MÜMİNLER

سْــــــــــــــــــــــم- ِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

1. Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir;

2. Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler;

3. Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;

4. Onlar ki, zekâtı verirler;

5. Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;

6. Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (câriyeleri) hariç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) kınanmış değillerdir.

7. Şu halde, kim bunun ötesine gitmek isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.

8. Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler;

9. Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.

10. İşte, asıl bunlar vâris olacaklardır;

11. (Evet) Firdevs'e vâris olan bu kimseler, orada ebedî kalıcıdırlar

"Eğer mü’min iseniz, Allah’tan korkun!" (Maide: 57)

"Sen hatırlat! Hatırlatma, ancak mü’minlere fayda verir." (Zariyat: 55)

"Eğer mü’min iseniz muhakkak ki bunda, sizin için deliller vardır." (Ali-İmran: 49)

"Yeminlerini bozan, Rasulü çıkarmaya azmeden ve üstelik önce kendileri başlamış olan bir toplumla savaşmıyor musunuz? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer mü’minseniz (bilin ki) asıl korkmanız gereken Allah’tır." (Tevbe: 13)

"Eğer mü’min iseniz, onlardan korkmayın, benden korkun!" (Al-i İmran: 175





HADİSLERLE MÜMİNLER

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

"Mü’min arı gibidir. Temiz olandan başka bir şey yemez ve temiz olandan başka bir şey vermez." (İbn Hibban-Taberani sahih senedle rivayet etmişlerdir)

"Mü’min arı gibidir. Yediği zaman temiz yer, bir şey verdiği zaman temiz verir. Çok ince bir dala konsa bile, zedelemez."

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Mü’minin içi ve dışı birdir. Mü’minlere çabuk kanar. Facirin ise dışı, içi gibi değildir."
(Ebu Davud, Tirmizi, Buhari)


Ka’b b. Malik radiyallahu anh’ten Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"Mü’min, kılıcıyla ve diliyle cihad yapandır." (Ahmed b. Hanbel sahih senedle.)

Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e, ya Rasulallah! İnsanların hangisi daha faziletlidir? denildi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Canıyla malıyla Allah yolunda cihad eden mü’mindir’ buyurdu.

Sahabeler:

−Sonra kimdir dediler.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Allah’tan korkup insanları kendi şerrinden emin kılıp vadilerden bir vadiye çekilen mü’mindir’ buyurdu.”

Buhari 2636, Müslim 1888

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Mü’min, altın külçesi gibidir. Isıya maruz kalırsa parlar. Tarttığın zaman bir miskal bile düşmez."
(Beyhaki-Şuabil İman’da sahih senedle)








SELEFİN MÜMİNLER HAKKINDA TANIMI

Ammar b. Yasir radiyallahu anh şöyle dedi:

"Kimde şu üç şey bulunursa, imanı tamamlanmış olur.

- Hatalı olduğunda hatayı kabul edip aleyhine olsa bile hakkı söylemek,

- Sıkıntılı anda bile infak etmek ve

- İnsanlara selam vermek."

Abdullah b. Amr b. As radiyallahu anh şöyle dedi:

"Öyle bir zaman gelecek ki, insanlar mescidde toplanacak, namaz kılacak, fakat içlerinde bir tane mü’min olmayacak

Ubey İbni Ka’b radiyallahu anh dedi ki:

"Mü’min dört şey arasındadır:

- Ona musibet gelse sabreder,

- İyilik gelse şükreder.

- Konuştuğunda doğru konuşur,

- Hüküm verdiğinde adaletle hükmeder.

Yine mü’min nurdan beş şey arasındadır. Allah-u Teâlâ onun hakkında şöyle buyuruyor:

"Nur üzerine nurdur." (Nur: 35)

- Mü’minin sözleri nurdur,

- İlmi nurdur.

- Bir yere girse, oraya nur girer.

- Bir yerden çıksa oradan nur çıkar.

- Kıyamet gününde de sonu nurdur.

Kafir ise beş karanlık içindedir.

- Sözleri karanlıktır.

- Ameli karanlıktır.

- Girişi karanlıktır.

- Çıkışı karanlıktır.

- Kıyamet gününde de sonu karanlıklardır." (İbni Naim-Hılye

Hasan el Basri şöyle dedi:

"Mü’min, dünyada garib gibidir. O, nimetleri elde etmek için rekabete girmez ve ondan bir şey elde edemediğinde üzülmez. Dünyada onun hali başka, insanların hali başkadır." (İbni Ebi Şeybe-Musannef, Ahmed

Fadl ibn İyad şöyle dedi:

"Mü’min az konuşur, çok amel işler. Münafık ise çok konuşur, az amel yapar. Mü’minin kelamı hikmetlerden ibarettir, susması tefekkürdür. İbretle ve düşünerek bakar. Ameli ise iyiliktir. Böyle olursan, hep ibadet içindesin demektir." (İbni Naim-Hılye)

Hasan el Basri Şöyle dedi:

"Mü’min, Rabbi katından güzel bir ahlak üzeredir. Allah-u Teâlâ ona verdiği zaman bolca infak eder, vermediğinde ise israf etmez." (İbni Naim-Hilye)

Takvimlere Göre Ezan Okumak Batıldır!

Şeyh el-Elbânî rahimehullah, Avnu’l-Ma’bud yazarından şöyle nakletmiştir:

“Vakitleri bilme hususunda ancak imama itimad edilir. İmam, vaktin girdiğine kesin kanaat getirmişse, tabi olan bazılarının şüphelerine itibar edilmez.” Sonra bu ifadeye şu açıklamaları düşmüştür: “Derim ki: Yahut imamın görevlendirdiği güvenilir müezzinlere itimad edilir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onların bağışlanmaları için dua etmiştir. Onlar her namaz için vaktinde ezan okurlar. Nitekim onlar bu zamanda kibrit-i ahmer’den daha azdırlar. Onlardan şer’î vakitlere göre ezan okuyanları çok azdır. Hatta müezzinlerin çoğunluğu takvimlerde yazılı olan astronomik vakitlere göre ezan okumaktadırlar. Bu ise doğru değildir, gerçeğe aykırıdır! Mesela bugün, hicrî 20 Muharrem 1406 tarihinde güneş dağın tepesinde saat beşi kırk beş geçe doğdu. Vakıflar bakanlığının takviminde saat beşi otuz üç geçe doğacağı yazıyordu. Ben Himlan dağı üzerindeyim. Amman’ın ortasında durumun nasıl olacağını düşünürsün? Şüphe yok ki şehir merkezinde doğuş vakti, Himlan’dakinden daha geç vakitte olacaktır. Maalesef onlar burada sabah ezanını vaktinden yirmi ile otuz dakika arası bir zaman farkla, daha önce okuyorlar! Bundan dolayı bazı mescidlerde sabah namazını kılıp çıktıklarında fecir daha yeni doğmaktadır! Bu musibet Kuveyt, Fas, Taif ve diğerleri gibi İslam beldelerinde yaygınlaşmıştır. Burada akşam ezanını, güneşin batmasından 5-10 dakika kadar daha sonra okuyorlar. Geçen sene Ramazan ayında umre yaptığımda Medine’nin en yüksek binasına çıktım. Orada güneşin batışını gözetleyen bir kardeşimizi ziyaret etmiştim ve oruçlu idim. Ezan, güneşin batmasından ancak 13 dakika sonra okundu! Cidde’de ise damadımın ikamet ettiği binaya çıktım. Güneş tam batacakken ezanı işittim ve bundan dolayı Allah’a hamd ettim.”

Es-Silsiletu’s-Sahiha (6/652 no:2780)

23 Mart 2015 Pazartesi

Cahiliye Devrinin Yasaklanan Nikâh Türleri

Cahiliye Devrinin Yasaklanan Nikâh Türleri

Âişe radıyallahu anha şöyle haber vermiştir:

“Câhiliyet zamanında nikâh dört çeşit idi. Bunlardan biri, bugün insanların yapmakta oldukları nikâhtır. Şöyle ki: Erkek, diğer bir erkekten velâyetindeki kadını yâhud kızını ister, akabinde o kadının mehrini ta'yin edip miktârını belirler. Sonra da o kadını nikâh eder.

Diğer bir nikâh şekli şudur: Erkek, kendi karısı hayızından temizlendiği zaman karısına: “Kendini (şeriflerden) fulân kimseye gönder de, ondan seninle cinsî münâsebet yapmasını iste!” der ve kadının o cinsî münâsebet yapmasını istediği erkekten gebe kaldığı tebeyyün edinceye kadar kocası asla kadınına dokunmayıp, ondan ayrı durur. Kadının gebeliği belirince isterse kendi kocası o gebe kadınla cima yapar. Kocası bu başka erkekle cinsî münâsebet işini ancak çocuğun asaletine rağbet ettiği için yapar. İşte bu nikâh, “Nikâhu'l-istibdâ” (yânî başkasından cinsî münâsebet isteme nikâhı) olur.

Diğer bir nikâh çeşidi de şudur: On kişiden az bir cemâat toplanırlar da bunların hepsi bir kadının yanına girerler ve herbiri ayrı ayrı kadınla cima yapar. Netîcede kadın bundan gebe kalıp da doğurduğu ve çocuğunu doğurmasının ardından birkaç geceler geçtiği zaman o erkeklere haber gönderir. Artık o erkeklerden hiçbiri gelmemezlik edemez. Nihayet hepsi kadının yanında toplanırlar. Kadın onlara hitaben: “İşinizden meydana gelip de doğurmuş bulunduğum çocuğu tanıdınız. Bu çocuk, senin oğlundur ey Falân!” der ve kadın, onlardan arzu ettiği kimsenin ismini söyler. Böylece kadının çocuğu, o adamın nesebine katılır. İsmini söylediği o erkek, bu çocuktan çekinmeye, yânî onu kabul etmemeye muktedir olamaz.

Dördüncü çeşit nikâh şöyledir: Birçok insanlar toplanırlar da bir kadının yanına girerler. O kadının yanına gelen erkeklerden hiçbiri çekinemez. Bu kadınlar birtakım fahişelerdir ki, bunlar kendi kapıları üzerine bir alâmet olsun diye birer bayrak dikerlerdi. Artık kim isterse bu bayraklı kadınların yanına girer. Bunlardan biri gebe kalıp da çocuğunu doğurduğu zaman, o erkekler kadın için toplanırlar ve kendileri için birkaç kâşif, yânî iz sürmekte maharetli kimseler çağırırlar. Sonra bu kâşifler o kadının çocuğunu, karar verdikleri kimsenin nesebine katarlar. Böylece çocuk onun soyuna katılır ve o şahsın oğlu diye çağırılır. O zât bundan çekinemez.

Nihayet Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakk ile peygamber gönderilince insanların bugünkü nikâhı müstesna olmak üzere, bu câhiliyet nikâhlarının hepsini yıktı.”

Sahih. Buhari (5127)

Başkalarının Bayramlarına, Festivallerine ve Özel Günlerine Katılanlar Bizden Değildir!

Başkalarının Bayramlarına, Festivallerine ve Özel Günlerine Katılanlar Bizden Değildir!

Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (hicretten sonra Mekke'den) Medine'ye geldiklerinde, Medine’lilerin (Nevruz günü ile Mihricân günü diye) oynayıp eğlendikleri iki günleri vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu günler nedir?” Diye sordu. Medineliler: “Biz (İslâm'dan önce), câhiliyet devrinden beri bu günlerde eğleniriz” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şüphesiz Allah size, o iki günün yerine (dünya ve âhirette) daha hayırlı olan iki bayramı: Kurban bayramı ile Ramazan bayramını vermiştir.”(1)

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma'dan rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

Her kim, acemlerin ülkesinden geçerse (başka bir rivâyette: Müşriklerin diyârında ikâmet ederse), onlarla beraber onların Nevruz ve Mihricân bayramlarını kutlar ve ölünceye kadar bu hâl üzere onlara benzerse, kıyâmet günü onlarla beraber haşrolur." (2)

Ömer b. El-Hattâb radıyallahu anh’den rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

"Bayram günlerinde, kiliselerinde müşriklerin yanlarına girmeyin. Çünkü Allah'ın lâneti, onların üzerlerine inmektedir.”(3)

Ömer b. el-Hattâb radıyallahu anh yine şöyle demiştir: 
"Bayramlarına katılma konusunda Allah'ın düşmanlarından kaçının (onlardan uzak durun).” (4)

Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh şöyle demiştir:

Allah’ın düşmanları olan Yahudi ve Hristiyanların bayramlarından sakının. Zira onların bir araya geldikleri yerlerde üzerlerine gazap iner, size de isbaet etmesinden korkarım. Onların dil üsluplarını öğrenmeyin. Aksi halde ahlakınız onların ahlakına döner.”(5)

İlim ehlinin icmaı ile Müslümanın, yılbaşı gibi dini bayramlarında kâfirlerle bir araya gelmesi ve bu bayramlara iştirak etmesi caiz değildir. Zira bunda onların yaptıklarına razı olmak ve yardım etmek söz konusudur. Nitekim Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
“Günâh işlemek ve düşmanlık etmek için yardımlaşmayın.”
(Maide 2)

Şüphe yok ki, onların batıl bayramlarına katılmak; günahta yardımlaşmak olup haramdır. (6)

El-Kettani, şöyle der: “İlim ehli, dinlerinin şiarlarında onlarla beraber bulunmanın caiz olmadığında ittifak etmişlerdir. Abdulmelik b. Habib, elVadıha’da dedi ki: İbnu’l-Kasım’a Hristiyanların bayramlarını kutlamak için bindikleri gemiye binmenin hükmü soruldu. Üzerinde toplandıkları şirklerinden dolayı üzerlerine gazap inmesinden korkulacağından bunu çirkin gördü ve bunun onların dinlerine tazim anlamına gelip şirklerinde yardım etmek olduğunu belirtti…

Bunun Malik ve diğer âlimlerin görüşü olduğunu söyledi. Bu konuda ihtilaf eden kimse bilmiyorum.” (7)

Yine ilim ehlinin icmaı ile bu bayramlarında onları kutlamak ve dünyevi bayramlarında bulunup kutlamak da haramdır. Zira bunlar bizim dinimizde bidat ve haram olan bayramlardır. Yine içinde dini veya dünyevi bayram olan bu günleri bayram (tatil, kutlama günü) yapmak da haramdır. Zira bu yasaklanan benzemedendir.(8)

İbn Kayyım şöyle der: “Onları kendilerine has, küfür şiarlarında kutlamak ittifakla haramdır. Mesela bayramlarında ve oruçlarında “Tebrik
ederim, bayramınız kutlu olsun” ve buna benzer sözler söylemede olduğu gibi. Bunu söyleyen kimse küfürden selamette kalsa bile bu yaptığı haramdır. Bu tıpkı puta secde etmelerini kutlamak gibidir.”(9)

Şeyh Muhammed b. Useymin şöyle demiştir: “Müşriklerin yaptıklarına bizzat katılsa da katılmasa da, onları bu şekilde kutlamak haramdır. Eğer biz onları bayramlarında kutlarsak bizim de onlardan farkımız kalmaz. Zira o bizim bayramımız değildir. Bu Allah’ın razı olduğu bir bayram değildir. Bunu ister dinlerinden bir bidat olarak uydurmuş olsunlar, isterse dinlerine göre meşru olsun fark etmez, İslam bunları nesh etmiş, ortadan kaldırmıştır… Müslümanın bu gibi bayramlar münasebetiyle yapılan davete icabet etmesi de haramdır. Zira onlara iştiraki ifade etmesinden dolayı, bu onları kutlamanın en ileri boyutudur. Yine Müslümanların kafirlere benzemeleri, bu münasebetle törenlerine katılmaları, hediye alıp vermeleri, tatlı veya yemek dağıtmaları, tatil yapmaları haramdır… Her kim bunlardan birini yaparsa günahkârdır. İster güzel muamele için, ister sevgiden dolayı, ister çekindiğinden dolayı veya isterse başka bir sebeple yapmış olsun, durum değişmez. Zira bu, Allah’ın dininde taviz vermek ve müdahenede bulunmak olup, kâfirlerin nefislerini dinleriyle övünmelerinde desteklemektir.”(10)

(1) Sahih. Ebu Davud (1134) Nesai (1556) el-Elbani es-Sahiha (2021)

(2) Sahih mevkuf. Beyhakî (9/234) Hakîm et-Tirmizi Nevadiru’l-Usul (1/255) Dulabi el-Kuna (3/1048) İbn Kayyım, Ahkamu Ehli’z-Zimme (1/723-724)

(3) Sahih mevkuf. Abdurrazzak (1/411) Beyhaki (9/234) Beyhaki Şuab (7/43) Ebu’l-Kasım el-Hurafi, Fevaid (no:24)

(4) Sahih mevkuf. Buhari Tarih (4/14) Beyhakî (9/234)

(5) Sahih mevkuf. Beyhaki Şuabu’l-İman (7/43) Makrizi el-Mevaiz ve’l-İtibar (1/330) İbn Kesir Musnedu’l-Faruk (2/494)

(6) İktizau’s-Sırati’l-Mustakim (1/424-488, 2/514-570) el-Adabu’ş-Şer’iyye (1/431-433) bkz.: İbn Cerir, Kurtubi ve Suyuti Tefsirlerinde Furkan suresi 72. Ayetinin tefsiri. Şeyh Muhammed b. Useymin Mecmuu Fetava (3/32, 33) Şeyh İbrahim el-Hukayl A’yadu’l-Kuffar (s.100) el-Muvalat ve’l-Muadat (2/732-737) enNevakidu’l-Kavliyye ve’l-Ameliyye (s.373-376)

(7) ed-Devahiyu’l-Mudhiye’de (s.85)

(8) El-İktiza (1/426-640, 2/581-616) Şeyh Abdulaziz b. Baz Fetava (s.894) elVela ve’l-Bera (s.331)

(9) Ahkamu Ehli’z-Zimme’de (1/162)

(10) Mecmuu Fetava (3/45, 46)