11 Mayıs 2016 Çarşamba

Müslümanın Kabirde Mezhepten Yahut Tarikattan Sorguya Çekileceği Doğru mudur?


Cevâb: Hamd ve hüküm, Allâh Subhânehu ve Teâlâ’ya mahsustur.

Allâh Azze ve Celle sana hidâyet etsin, bilmelisin ki! Kabirde ne belirli bir mezhebe ne de belirli bir tarikata niçin bağlanmadın diye sorguya çekilmek yoktur. Kabirde sana sorulacak olan soru, rabbin, dînin ve nebîndir. Allâh’ın Kitâbına ve Nebîsi’nin Sünneti’ne uyup uymadığındır. Haramlardan ne ölçüde kaçındığındır.

Kur’ân ve Sünnet’te her mes’elede tek bir mezhebe tabi olmayı yahut kalbi, kötülüklerden arındırmak için mutlaka tarikata bağlanmayı emreden tek bir nass dahi yoktur ki, kabirde bunun sorgusu gerçekleşsin. Büyük müctehid imâmlarımızdan da hiç biri böyle bir şey dememiştir. Çünkü bu, gaybtan haber vermektir. Gaybtan haber vermek ise, ancak Kur’ân ve Sünnet ile sâbit olur. Bunu iddia edenlerin Kur’ân’dan yahut Sünnet’ten açık delîller getirmeleri gereklidir. Getirmedikleri sürece ya zındık bir iftiracı ya da câhil bir yalancıdırlar. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“De ki: Eğer doğru sözlü iseniz delîllerinizi getirin.” [Bakara: 2/111]

Bu sâbit olduktan sonra yine bilmelisin ki! Kişiye yüklenen ve kendisinden sorulacak olan şey, Kur’ân ve Sünnet’tir. Hiçbir kimseye belli bir imamı mutlak surette taklid etmek emredilmeği gibi, hiçbir tarikattan da olmak emredilmemiştir. Bilakis emredilen şey, Kur’ân’a Sünnet’e ittibâ etmektir. Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Rabbinizden size indirilene ittibâ edin. O’ndan başka velilere uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz.” [Araf: 7/3]

“Ey îmân edenler! Allâh’a itaat edin, Rasûle itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.”[Muhammed: 47/33]

Sonra kabirde tarikattan soru sorulması, mezhebten sorulacak yalanından daha iğrenç ve galizdir. Muhammed aleyhisselâm’ın getirdiği dîne atılan büyük bir iftiradır. Çünkü İslâm’da onların anladığı mânâda zühtten ve zâhidlikten başka bir şey yoktur. Ne Nakşilik ne de Kadirilik… vardır. Bunlar ve ritüelleri uydurulmuş bid’âtlardır. Hem de bu bid’âtların çoğu şirke varmaktadır. Bu sebeble sözü edilen tarikatlar kabul değil, ancak reddedilir. Âişe radîyallâhu anha’dan rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim bizim bu işimizde (dînimizde) olmayan bir şeyi sonradan ortaya çıkarırsa (ihdas ederse) çıkardığı o şey merdûddur (reddedilir).”

[(SAHÎH HADİS:) Buhârî (2697); Müslim (1718)…]

Cabir bin Abdullah radîyallâhu anh’dan rivâyet edilen hadiste ise, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sözlerin en hayırlısı Allâh’ın Kitâbı’dır. Yolların en hayırlısı da Muhammed’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılandır. Her bid’ât sapıklıktır.”

[(SAHÎH HADİS:) Müslim (867); Nesâî (1578)…]

Hak olan ortadadır. Haktan sonra bâtıldan başka bir şey ve yol yoktur. Rabbim samimi kalbleri hak yoluna ulaştırsın ve o yoldan ayırmasın. Allâhumme âmîn…

Başarı, el-Hamîd ve el-Hakîm olan Allâh’tandır.

Abdullâh Saîd el-Müderris.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

"ÜMMETİMİN İHTİLÂFI RAHMETTİR" SÖZÜ!


("Ummetimin ihtilâfı rahmettir."

el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1:64; el-Munâvî, Feyzu’l-Kadîr, 1:210-212.)

Ali el-Karî bu hadis (söz) hakkında diyor ki:

İmamların çoğu bunun aslının olmadığını zannettiler. Fakat, Hattabî bunu Garibu’l-Hadis’te istitraden zikretti ve kendi kanaatına göre aslının olduğunu bildirdi. 

Suyutî Camiu’s-Sağir'inde şöyle demiştir:

Nasr el-Makdisî Hucce’sinde onu tahriç etti ve Beyhakî Risaletu’l-Eş'ariyye’de senetsiz olarak zikretti, ayrıca Huleymi, Kadı Huseyin, İmamu’l-Harameyn ve diğerleri de hadisi zikrettiler. 

Munavi, Suyuti’nin şu sözüne bağlı olarak şöyle demiştir:

“Subki şöyle demiştir... (ve ondan zikrettiğimiz sözünü nakletti).

Sonra da Munavi şöyle dedi: Hafız el-Iraki, bunun senedinin zayıf olduğunu söylemişdir.

(Munavi, Feyzu’l-Kadir I, 212-213) 

Bu hadis, hafızların bizim ulaşamadığımız bazı kitaplarında olabilir, Allahu a‘lem, dedi.

Suyutî’nin bu sözü tartışmalıdır. Nitekim, âlimlerin bu konuda açıklamaları vardır:

Bu asrın muhaddisi Muhammed Nasuruddin el-Elbani ise şöyle demişdir: 

Bu hadisin aslı yoktur. ibni Hazm’dan nakledildiğine göre, o bu hadis batıl ve mekzubtur, demiştir

(Elbani, Silsiletu’l-ahadisu’d-daife ve’l-mevzu’a, 76) 

Buna göre, hadis sahih değildir veya çok zayıftır ki bunun gibisiyle delil getirilmez. Delil getirmeye elverişli de değildir.

Subkî de: Bu, muhaddislerce bilinen bir hadis değildir. Ben ne sahih, ne zayıf ve ne de mevzu bir senetle bu hadise rastladım, aslının olduğunu zannetmiyorum diyor. 

(Sabbâğ, Tahkīk ve Ta‘lik, 109, 6. dipnot.) 

Ancak bu bir kimsenin sözü olabilir. Belki de birisi “ümmetimin ihtilafı rahmettir” deyip, bazıları da onu alarak, hadis zannetmiş ve peygamberin sözü saymıştır. Hala inanıyorum ki, bu hadisin aslı yoktur. Bunun asılsız olduğuna rahmetin ihtilaf etmemeyi gerektirdiğini bildiren ayet ve sahih hadislerle delil getirilmiştir

(Alusi,Tefsir, IV, 24)

İbn Hazm, İhkâm’da: Bu, hadis değildir; bilâkis o, batıldır, mevzudur. Çünkü, eğer ihtilâf rahmet olsaydı, ittifak gazap olurdu. Bu ise, hiçbir Müslümanın söyleyemeyeceği bir şeydir, diyor.

(Muhammed b. Cemil, Fırka-i Nâciye -Kurtulan Toplum-, çev. Mehmed Alptekin, Saff Yayınları,1989, 115.)

Zaten, aslonan da iddianın ispatıdır. Âlimlerce senedi bile bulunamayan bir sözün Peygambere (sallallahu aleyhi ve sellem) isnat edilmesi doğru değildir.

Allah, Abdullah b. Mubârak’e rahmet etsin, şöyle demiştir:

"İsnat dindendir. İsnat olmasaydı, muhakkak ki, her isteyen istediğini söylerdi."

(Muslim, Mukaddime, 5.) 

Yine demiştir ki:

"Bizimle (hadis nakleden) şu kavim arasında ayaklar, yani isnat vardır."

(Muslim, aynı yer.)

Onun bu sözünü Nevevî şöyle açıklıyor: 

Bunun manası, eğer sahih bir isnat getirirse hadisini kabul ederiz, yoksa terk ederiz, demektir. İsnatsız hadisi ayakta duramayan hayvana benzetti. Nikekim, ayakları olmayan hayvan da ayakta duramaz. 

(Mehmed Sofuoğlu, Sahîh-i Muslim ve Tercemesi, İrfan Yayınevi, İstanbul 1972, 1/39) 

"Ummetimin ihtilafı rahmettir" hadisinin elimizdeki kaynaklarda merfu/sahih bir senedi yoktur. 

el-Beyhakî, İmam el-Eş'arî'yi müdafaa maksadıyla kaleme aldığı er-Risâletu'l-Eş'ariyye'sinde [İbn Asâkir, Tebyînu Kezibi'l-Mufterî, 100 vd.] bu hadisi senetsiz olarak nakletmiştir.

(İbn Asâkir, Tebyînu Kezibi'l-Müfterî, 106) 

Bu hadisi (sözü)bu lafızla zikreden kaynakların hiç birisinde sened zikredilmemiştir.

Hatta es-Subkî, "Muhaddisler tarafından bilinmemektedir. Bu rivayetin ne sahih, ne hasen, ne de mevzu bir senedine rastlamadım" demiştir.

[el-Munâvî, Feydu'l-Kadîr, I, 212.] 

Yaygın olarak zikredilmesi dolayısıyla es-Süyûtî, "Belki önceki Hadis alimlerinin eserlerinde senedli olarak zikredilmiştir de, onların eserleri bizlere ulaşmamıştır" demiştir.

[ el-Câmi'u's-Sağîr, I, 210.] 

Bu rivayeti senetsiz olarak veren kaynaklar es-Sehâvî, el-Aclûnî ve daha birçok alim tarafından zikredilmiştir.

[ el-Makâsıdu'l-Hasene, 26-7; Keşfu'l-Hafâ, I, 66-7.]