27 Ocak 2016 Çarşamba

Şeyhulislam İbn Teymiyye Rahimehullah’tan Özlü Sözler!

Şeyhulislam İbn Teymiyye Rahimehullah’tan Özlü Sözler

1‐ “Sonrakilerden olup, öncekilerden bağımsız olarak ortaya konan, öncekilerden hiç kimsenin söylemediği her görüş hatadır. Nitekim İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah:
“Seni imamın olmayan bir mesele hakkında konuşmaktan sakındırırım” demiştir.”
(İkametu’d‐Delil Ala İbtali’t‐Tahlil 2/308)

2‐ “Selef’in mezhebini ortaya koyup, kendisini ona nispet eden kınanmaz. Bilakis bunun ittifakla kabul edilmesi gerekir. Zira selefin mezhebi haktan başkası değildir.” (Mecmuu’l‐Fetava 4/194)

3‐ “En büyük keramet istikametten ayrılmamaktır.” (el‐Mustedrak Ala Mecmui’l‐Fetava 1/129)

4‐ “Kendisini batıl ile yücelten kişi, hatalı bile olsa her söylediğinin desteklenmesini isteyen kişidir.” (Mecmuu’l‐Fetava 10/292)

5‐ “Mü’min, diğer mümine karşı biri diğerini yıkayan iki el gibidir. Bazı kirler ancak bir tür sertlikle giderilir. Lakin bu temizlik için şarttır. Bununla beraber bu sertliği övmeyiz.”
  (Mecmuu’l‐Fetava28/53)

6‐ “Fitneye ancak Allah’ın emrettiği şeyin terk edilmesi sebebiyle düşülür. Çünkü Allah Subhanehu hakkı emrederken sabrı da emretmiştir. Fitne ise ya hakkı terketmekten ya da (hak üzerinde) sabrı terk etmekten dolayı olur.” (el‐İstikamet 1/39)

7‐ “Hidayet nerede olursa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabıyla beraber döner.
O’ndan başkasının ashabı ise her yere dönerler.” (Minhacu’s‐Sunne 5/182)

8‐ “Bid’at ehline reddiye veren kişi mucahiddir.” (Mecmuu’l‐Fetava 4/13)

9‐ “Hiç kimsenin bir bid’ati diğer bir bid’at ile reddetmeye ve bir bâtılı diğer bir bâtıl ile karşılamaya hakkı yoktur.” (Minhacu’s‐Sunne 3/77)

10‐ “Kim delilden ayrılırsa yoldan sapar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiğinden başka da delil yoktur.” (el‐Mustedrak Ala Mecmui’l‐Fetava 2/1)

11‐ “Kulların hidayete olan ihtiyaçları, rızka ve yardıma olan ihtiyaçlarından daha büyüktür.” (Mecmuu’l‐Fetava 22/402)

12‐ “Kesinlikle belirtiriz ki, iyice düşünülürse, bid’at ehlinin vahiyden veya aklî olanlardan getirdiği delillerin neredeyse tamamı kendilerinin aleyhine bir delildir.” (Mecmuu’l‐Fetava 6/254)

13‐ “Faziletli nesepler övülür. Çünkü bu hayırlı amelin beklendiği bir yerdir.”
(Mecmuu’l‐Fetava 4/284)

14‐ “Hayâ sahibi kimsede kötülükten etkilenme ortaya çıksa da onun çirkin fiilleri engelleme isteği vardır. Arsız kimse ise hayâlı değildir. Onda hayâ olmadığı gibi kendisini bundan alıkoyacak iman da yoktur.” (Mecmuu’l‐Fetava 10/93)

15‐ “İlhad ve bid’at ehliye, onların arkasını kesecek bir münazara yapmamış olan kimse İslam’ın hakkını vermemiş ve ilim ile imanın gereğini yerine getirmemiş demektir. Onun sözlerinden gönüllere şifa ve nefislere itminan hasıl olmadığı gibi, sözleri ilim ve yakîn de ifade etmez.”
(Der’u Tearuzi’l‐Akli ve’n‐Nakl 1/207)

16‐ “Kulun duada rabbinden olmamış bir şeyi yapmasını istemesi duada aşırılıktandır.”
  (Mecmuu’l‐Fetava 1/130)

17‐ “Asıl hapis olan kalbini Rabbi Teâlâ’dan hapseden kimsedir. Asıl esir ise hevasının esiri olandır.” (el‐Mustedrak Ala Mecmui’l‐Fetava 1/154)

18‐ “Allah’ın kelamına ve rasulünün kelamına aklıyla kulak veren, kalbiyle tedebbür eden kimse onda, başka bir nazım veya nesir sözde bulamadığı anlayış, lezzet, hidayet, kalplere şifa, bereket ve faydayı bulur.” (İktidau’s‐Sırati’l‐Mustakim 1/284)

19‐ “Sünnet ve taat ehlinin yüzleri büyüdükçe güzellik ve değeri artar. Hatta onlardan birinin büyüklüğü, küçüklüğünden daha güzel olur.” (el‐İstikamet 2/365)

20‐ “Hakka boyun eğmekten büyüklenen kimse bâtıla boyun eğmekle müptela olur.”
(Mecmuu’l‐Fetava 5/36)

21‐ “Ümmet, her ilim dalında ilimle dolmuştur. Allah kimin kalbini nurlandırırsa buna ulaştırmakla onu hidayet eder. Kimi de kör ederse kitaplar arttıkça şaşkınlığını ve sapıklığını artırır.”
  (Mecmuu’l‐Fetava 10/665)

Tercüme: Ebu Muaz el-Çubukabadi (Hafazahullah)

22 Ocak 2016 Cuma

Allahı Sevmek Sünnete Tabi Olmağı Gerektirir!

"De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin...."

(Ali İmran: 31)

İbni Kesir r.h bu ayet hakkında şöyle dedi:

"Bu ayet, Muhammed aleyhisselam’ın yoluna uymadığı halde Allah-u Teâlâ'yı sevdiğini iddia edenin yalancı olduğuna hüküm vermekte ve Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem’in şeriatine, nebinin dinine, bütün söz ve fiillerinde tabi olmadıkça Allah-u Teâlâ'yı sevdiğine dair ileri sürdüğü iddianın yalan olduğunu bildirmektedir."

(İbni Kesir Tefsiri c: 1 s: 366)

İbni Teymiye r.h şöyle dedi:

"Her kim rasulün getirdiğine bağlanmadığı halde Allah’ı sevdiğini iddia ederse yalan söylemiştir. Çünkü onun sevgisi sadece Allah-u Teâlâ'ya değildir. Şayet Allah-u Teâlâ'yı sever, fakat rasulün getirdiğine bağlanmazsa bu kimsenin sevgisi şirk olan sevgidir. Zira bu kimse rasulün getirdiğine bağlanmamış, kendi heva ve hevesine bağlanmıştır. Böyle bir sevgi iddiası yahudi ve hristiyanların Allah-u Teâlâ'yı sevdiklerini iddia etmelerine benzer. Çünkü onlar Allah-u Teâlâ'yı sevme konusunda gerçekten ihlaslı olsaydılar, sadece Allah-u Teâlâ'nın sevdiğini sever ve ona tabi olurlardı. Bu sevgi ise kişiyi Rasulün getirdiğine bağlanmaya sevkeder. Bu kimseler Allah-u Teâlâ'yı sevdiklerini iddia etmelerine rağmen Allah-u Teâlâ'nın sevmediğini sevdikleri için, Allah-u Teâlâ'ya olan sevgi iddiaları aynı müşriklerin sevgi iddiası gibi olmuştur."

(Fetvalar c: 8 s: 360)

21 Ocak 2016 Perşembe

Allah'ın Rızası İçin Kulun Kendisini Hapse Sokması!

İbni Kayyım r.h şöyle dedi:

"Allah-u Teâlâ'nın rızasını ve ahiret mükafatını isteyen kimse, kendisini şu iki hapse sokmalıdır:

Birincisi;

Kalbini sadece Allah-u Teâlâ'ya yönelterek hapseder. Böylece sadece Allah-u Teâlâ'nın rızasını elde etmeye çalışır. O’ndan başkasının rızasını istemez ve O’ndan başkasının rızasını önemsemez.

İkincisi;

Dilini, Allah-u Teâlâ'yı çokça zikretmek, imanını ve bilgisini artıracak şeyleri söylemek gibi faydalı şeyler için hapseder. Yine bütün uzuvlarını, her türlü günahı işlemekten alıkoyarak sadece Allah-u Teâlâ'nın farz kıldığı ve mendup olan ameller için hapseder.
Mü’min kul, Allah-u Teâlâ'ya kavuşuncaya kadar böyle yapar. Böyle yaptığı içindir ki, Allah-u Teâlâ onu bu hapis hayatından kurtarır, ona çok geniş ve çok güzel bir hürriyet verir. Kul, ne zaman bu iki hapse sabretmez, ondan kaçar ve şehvetinin esiri olursa, bu dünyadan ayrıldığı zaman en dar ve en korkunç hapse girer.
Bu sebeple, dünyadan ayrılan her bir insan ya hapis-ten çıkıp mutlak hürriyete kavuşur ya da hürriyetini kaybedip hapse girer. Muvaffak kılan Allah-u Teâlâ’dır."

(El-Fevaid s: 54)

18 Ocak 2016 Pazartesi

İlim Meclisinde Gözetilmesi Gereken Âdaplar!

İbn Hazm (rh) , İlim meclisinde bulunma konusunda şunları söylemiştir:

"Bir ilim meclisinde bulunuyorken, ondan faydalanmayı düşün, orayı lüzumsuz görme, birinin yanılmasını bekleme, bu rezillerin işidir. Böyleleri hiç bir zaman ilimden hisse alamazlar. Faydalanmak niyetiyle bulunursan her halde kazançlısın. Eğer bu niyetle gitmeyeceksen evinde oturman daha selamettir. Oraya varırsan, şu üç şeye riayet et ki bunun dördüncüsü yoktur.

1 - Cahiller gibi dinle, mecliste bulunmaktan ecir ve sevap kazanırsın.

2 - Fuzuli şeylerle meşgul olmadığından takdir edilirsin.

3 - Meclistekilerin sevgisine mazhar olmaktan takdir edilirsin.

Eğer bunları yapmazsan öğrenmek isteyenin sorusunu sor, güzellik kazanırsın. Bunun beşincisi ise ilmini artırmaktır. Öğrenmek isteyenin sorusu bilmediğini sormaktır, bildiğini sormak akılsızlıktır, hafifliktir, fuzuli konuşmak ve faydasız yere zaman kaybetmektir. Belki bundan düşmanlık ta doğabilir. Sonra bunlar fuzuli şeylerdir, fuzulilik sevimsizliktir. Sorduğun şeye yeterli cevap aldınsa sözü orada kes, uzatma! Yeterli cevap verilmedi ya da verilen cevabı anlamadınsa, anlamadığını söyle, açıklamasını iste, açıklama yapmaz veya önceki sözünü tekrarlarsa orada kal, üzerine varma, aksi halde soğukluk doğar, eline de bir şey geçmez."

(İbn Hazm: el-Ahlâk ve's Siyer fi Müdâvati'n Nüfûs, s. 161, 162)

Mezheplerden Sadece Birine Bağlanmak Zorunlu mudur, Değil midir?


İbnu’l-Kayyim Rahimehullah şöyle der:

“Avamın bilinen mezheplerden sadece birine bağlanması zorunlu mudur, değil midir? Bu konuda iki görüş vardır. Bir görüşe göre yalnız bir mezhebe bağlanması gerekmez. Kesin doğru olan budur. Çünkü Allah ve Rasulü’nün vacip kıldığı dışında vacip olmaz. Allah ve Rasulü de ümmetten sadece bir kişinin mezhebine bağlanmasını kimseye vacip kılmamıştır. Önceki nesiller böyle bir şeyden beri olmuştur ve böyle bir şeyi kimse söylememiştir.
Kaldı ki, avamdan insanların bir mezhebe bağlanması da doğru olmaz. Çünkü avamın mezhebi yoktur. Zira mezhepli olmak, ancak belli bir şekilde görüş ve delillendirme sahibi olup mezheplerden anlayanlar için sözkonusu olur. Belli bir kişinin bütün görüşlerini almak ve başkalarının görüşlerini terketmek anlamında ümmetten sadece birinin mezhebini almak hiçbir kimsenin üzerine vacip değildir. Böyle bir şey, ümmette ortaya çıkan çirkin bir bid’attır. Allah’ı ve Rasulü’nü Sallallahu Aleyhi ve Sellem en iyi bilen ve ümmet içinde derecesi ve kıymeti en büyük olan ümmetin imamlarından hiçbiri böyle bir şeyin zorunlu olduğunu söylememiştir.

İlamu’l-Muvakkıin, 4/262