8 Kasım 2017 Çarşamba

Kadın Ve Erkeklerden Salih Olanlar!

İmam İbn Hazm rahimehullah der ki:

"Baktım ki insanlar, bu kelimenin yani salih kimse - iyi kişi olmasının manasında - çok büyük hataya düşüyorlar. Bunun gerçek manasının yorumu şöyledir:

▪️Kadınlardan saliha olan odur ki; kendine hakim olur, nefsini kötülükten tutar. Fırsat varken bile kötülükten uzak kalır.

▪️Saliha olmayan fasık kadın ise; kendine hakim olmaz, nefsini kötülükten korumaz, kötülüğe götüren sebeplere engel çıkıp ona mani olunsa bile, o zaman da hileli yollardan kötülüğe ulaşmak ister, düzen kurar.

▪️Erkeklerden salih olan kişi, nefsine hakim olup fısk ve fücur ehli arasına karışmaz. NEFSİN  kötü isteklerini uyandıran şeylere bakmaz, bedi'i şekilde yapılmış suretlere gözünü dikip bakmaz.

▪️Fasık kimse ise; olgun olmayan kişilerle düşüp kalkar. Bedi şekildeki yüzlere göz diker. Eza verici şeylere kalkışır. Tenha yerlerde tehlikeli oyunları sever!

▪️Kadın ve erkeklerden salih olanlar, küle gömülü ateş gibidirler. Etraflarındakini yakmazlar, ancak kurcalayınca başka !

▪️Fasık olanlar ise, alev alev yanan ateş gibidirler. Herşeyi yakarlar, başıboş kalan kadınla saldırgan erkek her ikisi de mahv ve helak olmuşlardır.

▪️Bu yüzden ecnebi bir kadının tahrik edici nağmelerini dinleyip, onunla zevk almak, müslümana haram kılınmıştır. İlk bakışlara günah yoksa da ikinci bakış senin aleyhinedir."

Kaynak:Tavku’l-Hamame s.124

27 Ekim 2017 Cuma

Asla Şu Üç Kişi İle Bir Arada Olma!

İmam İbn Hazm rahimehullah şöyle der:

''Şu üç kişi ile olma! Aptal, çünkü sana faydalı olacağım derken sana zarar verir; Kararsız, senin uzun ve sağlam birlikteliğin nedeniyle kendisine tam güvendiğin anda seni ortada bırakır;

ve Yalancı, çünkü, senin aklının ucundan bile geçmeyecek bir tarzda, senin aleyhinde bulunacak sana kıyacaktır; oysa sen ona en ufak bir güvensizlik göstermezsin.''

Güvercin Gerdanlığı

Taklîdçiler İmamlarına Asi Olmuştur!


️İbni Kayyim رحمه الله:

"Daha da garibi imamlar kendilerinin TAKLÎD edilmelerini onlara (taklitçilere) yasakladığı halde taklitçiler bu hususta imamlarına muhalefetle asi olmuş ve şöyle demişlerdir: 'Biz onların mezhebi üzere devam etmekteyiz.'

Oysa bunu yapmakla imamların, mezheplerini üzerine bina ettikleri usullerine muhalefet etmişlerdir. Çünkü imamlar, görüşlerini delil üzerine bina etmiş ve taklidi de yasaklamışlardır. Delil zahir olduğun­da kendi sözlerini terk ederek, delile tabi olmalarını vasiyet etmişler­dir. Taklitçiler ise imamlarının bu vasiyetlerine de muhalefet etmişler ve biz onların tabileriyiz demişlerdir. Bu taklitçilerin kuruntusudur. İmamların tabileri, onların yoluna suluk eden, usul ve füruda onların izlerini takip eden kimselerdir."

Taklîd Risalesi, 38

17 Ekim 2017 Salı

Mutluluk Ve Kurtuluş Tevhiddedir!

Allah'a (c.c.) ulaşılacak en yakın yollar:

1. Sünnetle bütünleşmek, zahiren ve bâtınen hakkını yerine getirmek,
2. Devamlı surette kendini Allah'a (c.c.) muhtaç saymak
3. Gerek söz ve gerekse amellerde tek olan Allah'ın vechini murad etmektir.

Kişi, Allah'a ancak bu üç şeyle ulaşabilir ve aynı zamanda kişi bunların hepsini ya da bir tanesininin kopukluğa uğramasından dolayı da Allah'a ulaşamaz.
Kulun mutluluğa gark olacaği asıllar üçtür. Hepsinin de zıtları bulunmaktadır.
Dolayısıyla her kim bu asılları kaybedecek olursa, zıddına duçar olur:
1. Tevhid. Onun zıddı şirktir.
2. Sünnet. Onun zıddı bid'attır.
3. İtaat. Onun zıddı ise isyandır.


İbni Kayyum-El/Fevaid

12 Ekim 2017 Perşembe

BİR HÂRİCÎ İLE HALÎFE ME'MÛN'UN KISSASI​!

İmâm Ebû Bekr Ahmed b. Ali el-Hatîb el-Bağdâdî (vefâtı: 463) şöyle anlatır:

«Bize Ebû Muhammed Yahyâ b. el-Hasen b. el-Hasen el-Munzir el-Muhtesib haber verdi ve dedi ki: Bize İsmâîl b. Saîd el-Muaddel haber verdi ve dedi ki: Bize Ebû Bekr b. Dureyd haber verdi ve dedi ki: Bize el-Hasen b. Hadır tahdîs etti ve dedi ki: Ben İbn Ebî Dâvûd'u şöyle söylerken işittim:
Hâricîlerden bir adam (Halîfe) el-Me'mûn'un huzuruna girdi.
el-Me'mûn: Seni bize muhâlefet etmeye yönelten şey nedir? dedi.
Hâricî: Allah'ın Kitâbı'ndaki bir âyettir, dedi.
el-Me'mûn: Nedir o âyet? dedi.
Hâricî: Yüce Allah'ın: 'Allah'ın indirdikleri ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.' buyruğudur, dedi.
el-Me'mûn: Bu âyetin (Allah katından) indiğine dâir bilgin var mı? dedi.
Hâricî: Evet, dedi.
el-Me'mûn: Delîlin nedir? dedi.
Hâricî: Ümmetin icmâıdır, dedi.
Bunun üzerine el-Me'mûn şöyle dedi: Tenzîl (indirilmesi) hususunda onların icmaına râzı olduğun gibi te'vîl (tefsîr ve açıklama) hususunda da onların icmaına râzı ol!
Hâricî: Doğru söyledin, esselâmu aleyke ya emîre'l-mu'minîn, dedi.

Târîhu Medîneti's-Selâm (Târîhu Bağdâd) (11/434)

2 Ekim 2017 Pazartesi

Nifak Bitkisi!

️İbn Kayyim Rahimehullah şöyle der:

Nifak bitkisi iki başak çıkarır;
yalan ve riya.

Bunlar iki tomurcuktan doğarlar:
Basiret vegayretsizlik
Bu dört esas tamamlandığı zaman münafıklık bitkisi ve binası yerleşmiş olur. Bu bitki korkunç bir uçurumun kenarında bulunan sel derelerinden bitmiştir. Ancak gizlenen işlerin ortaya döküldüğü, sırların açığa çıkarıldığı, kalplerde gizlenenler ortaya konduğu ve mezarda bulunanlar diriltilip dışarı çıkarıldığı gün hakikat selini gördükleri zaman sermayesi nifak olanlar, bütün kazançlarının seraptan ibaret olduğunu görürler. O serap ki:
“Susuzluktan dili kuruyan onu gördüğünde su sanır. Fakat yanına varınca hiçbir şey olmadığını görür. Orada bulduğu Allah’tır. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görendir.”
(Nur, 39)

İbni Kayyim MedericuS Salikin

23 Eylül 2017 Cumartesi

EBÛ BEKİR ES-SIDDÎK (Radıyallahu Anh)'dan İBRETLİ SÖZLER!

Ebû Bekir radiyallahu anh, halife olduktan sonra bir konuşma yaptı. Bu konuşmasında Allah'a hamd etikten sonra ve onu övgüde bulunduktan sonra şunları söyledi:

__"Ey cemaat! En iyiniz olmadığım halde, başınıza geçtim. Fakat Kur'an indi. Peygamber sallallâhu aleyhive sellem sünnetini koydu. O bize öğretti, bizde öğrendik.
İyi bilin ki en akıllı kişi, Allah'ın yasaklarından kaçınandır. En ahmak da günaha dalandır. En güçlünüz, benim yanımda mazlumun ahını kendisinden alıncaya kadar en zayıfınızdır. Bana göre en zayıfınız da, hakkını zâlimlerden alıncaya kadar en güçlünüzdür.
Ey cemaat! Ben ancak Paygember sallallâhu aleyhi ve sellem'in yoluna uyan birisiyim. Bid'atçi değilim. Ben iyi idare edersem, bana yardımcıolun. Eğer doğru hareket etmezsem, beni doğruya çağırın.

İbn Sa'd, et-Tabakâtu'l-Kubra, Dâru İhyâi't-Turâsi'l-Arabî, 3/97.

15 Eylül 2017 Cuma

AÇIK BİR NASS OLMAYAN KONUDA "BU HELAL, BU HARAM" DEMENİN YASAKLANMASI!

Yüce Allah subhanehu şöyle buyuruyor:

"De ki: Rabbim... Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır." (Araf 33)

Ebu Hureyre (r.a) der ki, Resulullah (sallallahu aleyhi va sellem) şöyle buyurmuştur:
"...Bilmeden fetva verenler, verdiği fetvanın günahını çeker..."
Ebu Davud; Ahmed; Darimi; İbn Mace

Selef alimleri: "Bir kişi "Allah şunu helal kıldı, şunu haram kıldı" diyeceği zaman, Allah Teala’nın "ben bunu helal kılmamıştım, şunu da haram kılmamıştım" demesinden sakınsın.
Dolayısıyla o kişinin bir şeyi helal ya da haram olduğu hususunda Allah Teala’dan açık bir vahiy yoksa o konuda, yalnızca bir alimi taklid yada bir nassı te’vil ederek "Allah şunu helal kıldı, bunu haram kıldı" dememesi gerekir." demişlerdir.

İbn Vehb, İmam Malik (rahimehullah)'ı şöyle derken işittim demiştir:
"Ne emir ne bir başka selef alimlerinden ne de kendisini önder kabul ettiğim kişilerden bir şey hakkında "bu helal, bu haram" dediklerini duymadım. Kimse buna cüret bile edemezdi."

İbn Kayyim, İlamu'l Muvakkin

2 Eylül 2017 Cumartesi

ALTIN NASİHATLAR!

Hatib, İbn Asâkir ve İbnü'n-Neccâr, Said bin el-Müseyyeb'den; Ömer radıyallahu anh bir keresinde şunlardan bahsetti ki her biri bir hikmettir:

✺ Bir kötülük yapmak suretiyle senin hakkında Allah'a isyan eden bir kişiyi, bir iyilik yapmak suretiyle kendisi hakkında Allah'a itaat etmekten daha büyük bir şekilde cezalandıramazsın.

✺ Kesin bir bilgiye sahip olmadığın sürece müslüman bir kardeşinin herhangi bir hareketini en güzeline hamlet.

✺ Bir müslüman kardeşinden duyduğun bir sözü elinden geldiğinde hayra yor.

✺ Kendisini töhmet altında bırakacak işler yapan kimse, kendisi hakkında sûizanda bulunup kötü şeyler düşünenleri kınamasın.

✺ Sırrını sakladığı sürece kişinin iradesi kendi elindedir.

✺ Doğru sözlü ve yaşayışlı arkadaşlarından ayrılma ve her zaman için onların gölgesinde yaşa; çünkü onlar senin için bollukta süs, darlıkta ise azıktırlar.

✺ Sonunda ölüm olduğunu bilsen de doğruluktan ayrılma.

✺ Seni ilgilendirmeyen şeylere karışma.

✺ Olmayacak işler peşinde koşma, çünkü böyle birşey yararsız, boş bir uğraş olur.

✺ İhtiyacını yerine getirmek istemeyen kimseden hiç birşey isteme.

✺ Yalan yere yemin etmeyi küçümseme ki Allah Teâla seni bundan dolayı helak etmesin.

✺ Sakın fâcirlerle (kötülerle) arkadaşlık yapma ki sonra kötülüklerini öğrenirsin.

✺ Düşmanlarından uzak durduğun gibi Allah'tan korkmayan dostlarından da sakın; Çünkü O'ndan korkmayan kimse asla güvenilir birisi değildir.

✺ Kabirlerin yanından geçerken kork.

✺ Tâat gösterirken kendini hiç mesabesine indir.

✺ Günah işlerken âkıbetini düşün.

✺ Bir iş yaparken, içlerinden Allah'tan korkanlarla istişare et; çünkü Allah Teâlâ “Allah'tan, kulları içinde ancak alimler korkar”

(Fâtır: 35/ 28 buyurmaktadır.

[Kenz VIII/ 235]

31 Ağustos 2017 Perşembe

Bid'at Ehli (-zahid ve abid olsa da-) Allah'ın Düşmanlarıdır!

Ahmedİmam rahimehullah şöyle demiştir;
قبور أهل السنة من أهل الكبائر روضة ، وقبور أهل البدعة من الزهاد حفرة ، فسّـاق أهل السنــة أوليـاء الله ، وزهــاد أهل البدع أعداء الله

Kebair / Büyük günah ehlinden olan sünnet ehlinin kabirleri bahçeler içindedir. Zühd ehlinden olan bid'at ehlinin kabirleri ise çukurlar içindedir. Sünnet ehlinin fasıkları Allah'ın velileridir. Bid'at ehlinin zahidleri ise Allah'ın düşmanlarıdır.

{Tabakatu'l-Hanabile, 1/184}

23 Ağustos 2017 Çarşamba

KİŞİ, KAZDIĞI KUYUYA KENDİ DÜŞER!


Hafız İbn Receb (rh) şöyle demiştir:

"Vakıa buna şahittir. İnsanlarla ilgili haberleri ve dünya tarihini inceleyen kimse, kardeşine tuzak kurup tuzağı kendi boynuna dolananlara ve tuzağa maruz kalanların -bu şekilde- kurtuluşa erdiklerine dair haberlere vakıf olacaktır."

Luhûmu'l-Ulemâ Mesmûme: s.94

20 Ağustos 2017 Pazar

İNSAN SÜRETİNDEKİ ŞEYTANLAR!

Abdullah b. Amr radıyallahu anhu Rasulullah (sallallahu aleyhi va sellem)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Aranızda Süleyman b. Davud aleyhisselam'ın denizde bağladığı şeytanlar çıkıp sizinle beraber mescidlerinizde namaz kılmaları, sizinle Kur'an okumaları ve din hakkında sizinle mücadele etmeleri yakındır. Onlar insan süretindeki şeytanlardır."

Hasen Hadis. Taberani; Beyhaki.


İbnu Mes'ud radıyallahu anhu anlatıyor:

"Şeytan insan suretinde temessül eder ve bir cemaate gelerek onlara yalan şeyler söyler. Bir müddet sonra cemaattekiler dağılırlar."

Onlardan biri: "Bir adam dinledim, yüzünü de tanırım ama ismini bilmiyorum. Şöyle şöyle söylemişti diyerek (onun yalanını bilmeden tekrar eder)."

Müslim, Mukaddime 7


3 Ağustos 2017 Perşembe

Rey Ehli Eserlerin Düşmanıdır!

Harb el-Kirmani şöyle demiştir:

"Rey ashabına gelince, onlar bidatçı, sapmış, sünnet ve eserlerin düşmanıdır. Dinde rey, kıyas ve istihsan yapmışlardır. Eserlere muhalefet etmiş, hadisleri iptal etmiş ve Rasulu inkar etmişlerdir.
Ebu Hanife ve onun gibilerini imam, onların dinlerini din, görüşlerini görüş edinmişlerdir. Hangi dalalet, böylesinin dalaletinden daha açıktır?"
"Rey ve kıyas ashabı, ehli sünneti "nabite" (yeni bitme çocuklar) olarak adlandırmıştır. Allah'ın düşmanı rey ashabı yalan söylemiştir, bizzat onlar nabitedir.
Onlar Rasulun eserlerini ve hadislerini terkediyorlar, rey ile konuşuyor, dinlerini istihsan ile belirliyor, kitap ve sünnetin zıttına hüküm veriyorlar. Onlar bidat, cehalet ve sapkınlık ehlidir.
Dünyayı yalan ve iftira ile talep edenlerdir. Allah hak ile yetinen, esere tabii olan, sünnete yapışan, salihlere uyan, ehli bidattan ictinab eden ve onların meclislerini terkeden kula rahmet etsin."

Mesail Harb el-Kirmani: 3/984, 3/986

27 Temmuz 2017 Perşembe

CAHİLLİK ALAMETLERİ!

Hikmet sahibi zatlardan biri şöyle demiştir:

"Altı Şey Var Ki, Cahil Onlarla Tanınır:

1. Her şeye öfkelenmek, gazaplanmak
Cahil; insana kızar, hayvana kızar, hatta sevmediği cinsten karşısına ne çıkarsa kızar.
2. Faydası olmayan söz söylemek
3. Yeri gelmeden mal harcamak
4. Herkesin yanında sırrını söylemek
5. Herkese güvenmek
6. Dostunu, düşmanından ayırt edememek."

Ebu'l-Leys, Tenbihu'l-Gâfilîn: s.327

20 Temmuz 2017 Perşembe

Hak, İnsanlarla Bilinmez!

İmam Şevkani rahîmehullâh şöyle demiştir:

"Ne âlimin, ne öğrenenin ve ne de anlamayanın ihmalkâr olsa bile,
“Hak; Kitap ve sünnetten delil, başkasının elinde olsa bile, âlimlerden TAKLÎD edilenin elindedir” diyemez.
Muhakkak ki bu büyük bir CEHALET, şiddetli bir TAASSUP/körü körüne TAKLÎD ve topluca insaf/adalet dâiresinden çıkmaktır. Çünkü hak, insanlarla bilinmez. Bunun AKSİNE İNSANLAR HAKLA BİLİNİRLER.

Müctehid âlimlerden ve araştırmacı imamlardan hiçbiri mâsum (hatadan berî) değildir. Masum olmayan bir kişi, doğruyu bulabileceği gibi hata da edebilir.  Bazen doğruda isabet eder, bazen de hata eder. Hatalarından doğruyu ortaya çıkarmak ise Kitap ve sünnetten delile dönmekle mümkündür. Şayet onun görüşü Kitap ve sünnete uygunsa o, doğruyu bulmuş (isabet etmiş), muhalefet etmişse o, hatalıdır"

İmam Şevkani, Şerhu's-sudûr fî halli muşkilati'l-Ihtilaf beyne'l-ulema

GERÇEK ARKADAŞ NASIL OLMALI ?

Allame Şeyh Zeyd el-Medhalî (رحمه الله) diyor ki;

"Gerçek arkadaş güzel ve hayırlı bir kelimede olsa, gücü mesabesinde kardeşine nasihatla yardım etmeli, bir şeyi unuttuğunda, özelliklede Din ile alakalı işlerde onu hatırlatmalı, nasihat etmeli ve ona iyiliği sergilemesi gerekir ki, bu şeyler arkadaşlık vefasındandır."
Şayet unuttuğunda hatırlatmazsa, ona ihtiyac duyduğunda sana yardım etmezse, arkadaşlığın kadr'ı kiymetini bilmemiş ve arkadaşlık hakkını yerine getirmemiş olur."

Edeb'i Müfred Şerh'i Âvn'ul Ahad-es'Samed 1/166

14 Haziran 2017 Çarşamba

Yay’ı Kullanıcısına Teslim Et!

İmam Zehebi r.h. şöyle demiştir:

Bizler, Cerh ve Tadil İmamlarında masumluk iddia etmiyoruz.
Ama onlar en çok doğru sözlü olan kimselerdir.
En nadir hataları olan kimselerdir.
İnsaflarına da bakarsan, en insaflı olan kimselerdir.
Yanlış yere ithamlarda bulunmaktan en uzak kimselerdir.
Onlar eğer (bir ravi hakkında) Cerh etmede, veya tadil etmede ittifak etmişler ise, bu durumda ona tutun. Bu dediklerine azı dişlerin ile sımsıkı bir şekilde yapış.
Onların sözünden uzağada gitme.
Eğer onların sözünden çıkarsan, gün gelir pişman olursun.
Onlardan hata edip (Cerh tadil ulemasının geneline) muhalefet edenin görüşünü bırak.
Sen, (Cerh ve Tadil uleması olan Ehli Hadis’e muhalefet ederek) zorluğa girmeyi bırak artık.
Yay’ıda kullanıcısına teslim et.
Allah’a yemin olsun ki, o büyük Hafızlar olmasa idi, Zındıklar minberlerde (uydurma hadisler ile) hutbeler verirlerdi.

(Siyeri Alamin Nubela 11.clt. 82.s.)

5 Haziran 2017 Pazartesi

Taklid Hakkında Şiir!

İbni Abdi'l-Berr رحمه الله:

"Ey bana taklîdin yerini soran arkadaşım!
Kâmil bir akli kavrayışla benden cevabını al.
Sözümü iyice dinle ve nasihatimi kabul eyle.
Hatalı ve şaz olan sözlerimden ise sakın.
Taklîd eden bir insanın farkı yoktur,
Kayalık ve çukurlarla dolu bir yerde boynu çekilen bir hayvandan.
Yazıklar olsun bir müftüye ve bir kadıya ki,
Böyle bir darb-ı mesele değer vermezler!
Şayet sen uyacaksan, o zaman Allâh'ın Kitabına,
Ve tertemiz Hanif dinle gönderilen zâtın Sünnetine uymalısın.
Şayet Sünnette bulamazsan Sahabe-i Kirama uymalısın ki,
Onlar akıl ve basiret sahibi kimselerdir.
Aynı şekilde onlardan sonra gelen tâbiinin de,
Büyükten büyüğe yaptıkları icmaya tâbi olmalısın.
Ümmetimizin icması ile Rasûlumüzün sözü,
Parlak ve aydın Kitaba göre naslarla aynı konumdadır.
Aynı şekilde eğer Medine ehlinin tümü peşisıra icma ederlerse,
Onların da icması hüccet olur.
İhtilaflı bir konu geldiği zaman içtihad etmeye bak,
Ve kâmil bir kavrayışla delile göre hareket et.
Hakkında nassın bulunmadığı meselelerini, hakkında nassın vârid olduğu usule kıyas et.
Sakın şaşkın cahil gibi bir fer'i diğer bir fer'e kıyas etme.
Şer ve kötülükte hiç kimse örnek alınmaz.
Mahir alimin zellesine bakmadan araştırma yapmalısın."
İbni Abdi'l-Berr, Camiu'l-Beyani'l-ilim ve Fadlihi, 391

30 Mayıs 2017 Salı

Küfürde Atalarını Taklîd Edenlerle Alimleri Taklîd Edenlerin Benzerliği!

️İbni Kayyim رحمه الله şöyle der:

"Alimler taklîdin batıl olduğunu ayetlerle ispat etmişlerdir.
Ayetler de geçen zümrelerin kafir olmaları, bu konu da delil teşkil etmelerini engellemez.
Çünkü benzetme birinin imanı ötekinin küfrü üzerine değil, TAKLÎD ETMELERİNİ GEREKTİRECEK HİÇBİR DELİL VE GEREKÇE OLMADIĞI halde başkasını taklîd edenler üzerine bina edilmiştir. Dolayısıyla başkasını taklîd ederek küfre düşmek, günaha girmek ya da hataya düşmek gibi eylemlerin her biri delilsiz, taklîd olduğundan kınanmıştır. Çünkü bunların her biri, günahları farklı olsa da birbirine benzeyen taklîdlerdir.
Allâh صبحانه وتعالى şöyle buyurmuştur: "Allâh bir kavmi, sakınacakları şeyleri beyan etmeden, hidayete erdirdikten sonra dalalete düşürmez."
(Tevbe/115)

İ'lâmu'l-Muvakki'în, 2/205

22 Mayıs 2017 Pazartesi

İbnü'l Cevziden Uyarı!

İbnü'l Cevzi şöyle diyor;

"Ey kardeşim! senden sonra durumunun ne olacağını bilmek  istediğinde  mezarlığa git ve görünmeyecek durumda olan mezarlara  bak. Mezarının da onların arasında olduğunu farzet. Sonra bak, mezarda neye ihtiyacın olacak. Mezarda kaldığın uzun süre boyunca en çok ihtiyaç duyacağın şey salih ameldir. bunun dışındaki şeyler şüphesiz kabrinde senin için bir yük ve keder olacaktır. Şu anda bulunduğun duruma bak, eğer durumun ölüme ve kabre uygunsa hayatına aynı şekilde devam et. Eğer  bu ikisine uygun değilse hemen Allah'a yönelerek tövbe et ve uygun olan şeye dön."

{İbni Cevzi, Bustânu-l Vaizin- Dârul Kitabi'l-Arabi, Beyrût s. 268}

30 Nisan 2017 Pazar

Delil Varken Taklîd Allâh Ve Rasûlüne İsyandır!

İbni Kayyim رحمه الله: şöyle der:

"Taklîd, kendisiyle hüküm ve fetva vermenin haram, zorunlu ve caiz olduğu yerler olmak üzere çeşitli kısımlara ayrılır.
Birinci kısma gelince bu üç çeşittir:
Birincisi, babaları taklîd ile yetinerek, Allâh'ın indirdiğinden yüz çevirip ona iltifat etmemek.
İkincisi, sözü itimat edilip edilmeyeceği bilinmeyen kişilerin görüşlerini taklîd etmek.
Üçüncüsü, taklîd edilen kişinin görüşünün aksine deliller ortaya konulup ispatlandıktan sonda taklîde devam edilmesi.
Bununla birinci çeşidin arasındaki fark, birincisinin bilgi ve belgenin ortaya çıkmasından önce olması; bu üçüncünün ise delil ve belge ortaya çıktıktan sonra olmasıdır.
Dolayısıyla üçüncü bölümde yer alan taklîd çeşidi, yerilmeye daha layık olduğu gibi aynı zaman da Allâh ve Rasûlüne isyan manası da taşır."

İ'lâmu'l-Muvakki'în, 2/201

27 Nisan 2017 Perşembe

Taklitçi Havlayan Köpek Gibidir!

İbn Kayyim رحمه الله: şöyle der

"TAKLİTÇİ CAHİLE gelince, ona önem verilmez. Onun seni sövmesi, tekfîr etmesi, seni sapıklıkla itham etmesi, seni üzmesin.

Gerçekten o havlayan köpek gibidir! Köpek her havladıkca ona cevap vererek, kendi yanında ona değer verme. Onu terket, bırak havlasın.

Sen ondan üstün tutulduğun ilim, iman ve hidayete göre sevin, ondan yüz çevirmeyin Allâh'ın sana verdiği nimete şükrün olsun."

es-Savâiku'l-Mursele:, 3/1158

16 Nisan 2017 Pazar

Oy Kullanmaya Cevaz Verenlere Cevap!

Şeyh Mukbil

Şeyh Mukbil b. Hadi rahimehullah'a, bazı şeyhlerin oy kullanmaya cevaz verdiği söylenince şöyle demiştir:
"Bu bâtıldır! Şeyh İbn Baz'ın fetvası bâtıldır! Şeyh İbn Useymin'in fetvası bâtıldır! Şeyh el-Elbânî'nin Cezairli'lere seçimlere katılmaya dair ruhsat fetvası bâtıldır! Allah Teala; "Oy kullanmak haram fakat size caizdir ey Cezairliler!" buyurmamıştır!buyurmamıştır!
Ben şundan eminim ki, İhvanu'l-Muflisîn'den bazıları aceleyle bu ses kaydını Şeyh b. Baz'a, İbn Useymin'e ve Şeyh el-Elbani'ye götürürler. Kimseden korkacak değiliz. Lakin Şeyh İbn Baz, Şeyh İbn Useymin ve Şeyh el-Elbani büyük alimlerdir. Alim hata ettiği zaman o hatadır! Onun birçok faziletleri vardır. İlim ehli şöyle derler: "Faziletlerinden dolayı bu hatanın görmezden gelinmesi gerekir." Bu eskiden beri ilim ehlinin söyledikleri bir sözdür.ilim ehlinin söyledikleri bir sözdür.
Yine ben şundan eminim ki, Onlar Şeyh b. Baz'a sakalı göbeğine kadar uzun olan, görünüşte sünnet ehli olan birini gönderip: "Ey Şeyh! Meydanı nasıl olur da komünistlere bırakırız? sonra onlar bizi davetten engellerler" demiştir. Nitekim bana da o şekilde geldiler. Sonra da şeyh onları tasdikler. Ancak bu fetva bâtıldır!
Bizim taklid etmememiz gerekir! Ne Şeyh b. Baz'dan, ne Şeyh İbn Useymin'den, ne de Şeyh el-Elbanî'den, Allah'ın kitabında ve rasulullah  sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetinde olan dışında bir şeyi kabul etmeyiz. Allah yardımcımız olsun."

Garatu'l-Eşrita (1/413)

28 Mart 2017 Salı

İlmin Fazileti!

İmam İbn Kayyim rahimehullah dedi ki ;

İlim bir beldede veya bir mahallede yaygın oldumu, o toplumda kötülük az olur.
Şayet ilim oralarda gizli olup/bilinmiyorsa fesat ve kötülük tezahür eder.
Bu durumu farketmeyen kimse de,  Allahın kendisine Nur vermediği kimselerdendir.
İmam Ahmed rahimehullah dedi ki ;
"İlim olmasaydı insanlar hayvanlar gibi olurdu, ve şunuda ekleyerek insanların ilme olan ihtiyacı yemek ve içmeye daha muhtaçtır. Çünkü kişi yemek ve içmeye günde iki veya üç defa muhtaç oluyor, ilim'e ise her vakit muhtaç olur."

İ'lâm el-Muvakiîn 2/182

قال الإمام ابن القيم رحمه الله:
"وإذا ظهر العلم في بلد أو محلة قل الشر في أهلها، وإذا خفي العلم هناك ظهر الشر والفساد.
ومن لم يعرف هذا فهو ممن لم يجعل الله له نورا.
قال الإمام أحمد : ولولا العلم كان الناس كالبهائم، وقال : الناس أحوج إلى العلم منهم إلى الطعام والشراب؛ لأن الطعام والشراب يحتاج إليه في اليوم مرتين أو ثلاثا، والعلم يحتاج إليه كل وقت ".
إعلام الموقعين 2/182

18 Mart 2017 Cumartesi

Şu Anda Bulunduğun Duruma Bak!

İbnu'l Cevzî şöyle diyor:

"Ey kardeşim! Senden sonra durumunun ne olacağını bilmek istediğinde, mezarlığa git ve görünmeycek durumda olan mezarlara bak. Mezarının da onların arasında olduğunu farzet. Sonra bak, mezarda neye ihtiyacın olacak?
Mezarda kaldığın uzun süre boyunca en çok ihtiyaç duyacağın şey, salih ameldir. Bunun dışındaki şeyler, şüphesiz kabrinde senin için bir yük ve keder olacaktır. Şu anda bulunduğun duruma bak; eğer durumun ölüme ve kabre uygunsa, hayatına aynı şekilde devam et. Eğer bu ikisine uygun değilse, hemen Allah'a yönelerek tevbe et ve uygun olan şeye dön."

İbn Cevzî, bustânu'l-Vâizîn, Dâru'l -Kitâbi'l-Arabî, Beyrût, s.268.

15 Mart 2017 Çarşamba

Cumartesi Günü Haddi Aşanların Maymunlara Dönüşmesi!


BAKARA 65  —
Andolsun ki, içinizden cumartesi günü haddi aşanları elbette bilirsiniz. İşte biz onlara: Aşağılık maymunlar olun, dedik.
Avfî, tefsirinde îbn Abbâs'dan nakleder ki: «İşte biz onlara aşa­ğılık maymunlar olun dedik.» âyeti, Allah onları maymunlar ve do­muzlar yaptı demektir, Zannedildiğine göre; kavmin gençleri maymun, yaşlıları da domuz olmuştu. Şeybân el-Nahvî Katâde'den naklen der ki: O kavim kuyruklu, erkekli ve dişili bağıran maymunlar haline gel­mişlerdi.
Atâ el-Horasânî der ki: Onlara şöyle seslenildi: «Ey kasaba halkı aşağılık maymunlar olun.» Onları meneden kişiler yanlarına geliyor ve diyorlardı ki; ey falanca biz sizi bu davranıştan menetmemiş miydik? Onlar da başlarıyla evet, doğru diyorlardı.
İbn Ebu Hatim, Ali îbn Hüseyin'den naklen tbn Abbâs'ın şöyle de­diğini rivayet eder : Cumartesi günü, haddi aşanlar, hayvanların iki süt sağımı arasındaki süre kadar maymun olmuşlar, sonra helak olmuş­lardı. Bu hale gelişlerinden sonra herhangi bir nesil türememişti.
Dahhâk, İbn Abbâs'dan naklen der ki : İsyanları dolayısıyla Allah onları maymun şekline döndürdü. İbn Abbâs der ki: Yeryüzünde üç günden "fazla yaşamamışlardı. Yine onun dediğine göre; yeryüzünde hayvan şekline çevrilenler üç günden fazla yaşamamışlardır. Onlar ye-mediler, içmediler, döl bırakmadılar. Allah Teâlâ maymunları, domuz­ları ve diğer yaratıkları kitab-ı kerîminde zikrettiği şekilde altı günde yaratmıştır. Bu topluluğu ise domuz şekline çevirmişti. Allah dilediği­ne, dilediği şekilde davranır ve dilediğini, dilediği şekle sokar.

TEFSİRUL KURANİL AZİM, İBNİ KESİR 2/65


3 Mart 2017 Cuma

Nevruz bayramını kutlamanın hükmü!

Allah Teâlâ hepinizi mübârek kılsın. 

Ben, Nevruz bayramını kutlamanın haram olup-olmadığını sormak istiyordum. Çünkü ben, Farslıyım (İranlıyım) ve (her yıl) bu bayramı kutlamaktayım. 
Yine bizler, Nevruz bayramında büyük bir sofra kurmaktayız ve bu sofranın üzerine de Kur'an-ı Kerim koymaktayız. Buna göre Nevruz bayramını kutlamak haram mıdır? Yoksa değil midir?



Hamd, yalnızca Allah'adır.

Birincisi:

Nevruz: Aslı Farsça bir kelimedir. Arapçalaştırmış şekli, Neyruz'dur. Nevruz'un anlamı; yeni gün demektir.

Nevruz bayramı, Fârislerin (Perslerin) bayramlarından birisidir ve onların en büyük bayramı sayılır.Bu günü bayram olarak ilk defa kutlayan kişi, Perslerin ilk krallarından olan Cemşid'dir (Cemşâd diyen de olmuştur).

Nevruz: Fârisî yılın ilk günleri olup bu ilk günlerden sonra beş gün daha devam eder.

Mısır'daki Kıptîler de (Mısır'ın hristiyan arapları) Nevruz'u kutlamaktadırlar. Kıptîlere göre Nevruz, yılın ilk günü olup Şem Nesîm (Meltem Kokusu) Bayramı olarak bilinmektedir.

İmam Zehebî -Allah ona rahmet etsin-, "Teşebbuhu'l-Hasîs bi Ehli'l-Hamîs"; s: 46'da şöyle demiştir:

"Nevruz'a gelince, Mısır halkı, aşırıya giderek bu günü kutlamaktadırlar. Nevruz, Kıbtîlerin yılının ilk günü olup onlar bu günü bayram olarak kutlamaktadırlar. Müslümanlar da bu konuda onlara benzemektedirler." (Medine-i Münevvere İslâm Üniversitesi Dergisi; sayı: 103-104).

İkincisi:

Müslümanların, Ramazan bayramı ile Kurban bayramının dışında kutlayacakları başka hiçbir bayramları yoktur. Bu iki bayramın dışındaki bayramlar, sonradan çıkarılmış bid'at bayramlardır ve bu bayramları kutlamak, câiz değildir.

Nitekim Enes b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

(( قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَةَ وَلَهُمْ يَوْمَانِ يَلْعَبُونَ فِيهِمَا، فَقَالَ: مَا هَذَانِ الْيَوْمَانِ؟ قَالُوا: كُنَّا نَلْعَبُ فِيهِمَا فِي الْجَاهِلِيَّةِ. فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ اللَّهَ قَدْ أَبْدَلَكُمْ بِهِمَا خَيْرًا مِنْهُمَا: يَوْمَ الْأَضْحَى وَيَوْمَ الْفِطْرِ.))

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- (hicretten sonra Mekke'den) Medine'ye geldiklerinde, Medinelilerin (Nevruz günü ile Mehricân günü diye) eğlendikleri iki günleri vardı.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

- Bu günler nedir? Diye sordu.

Medineliler:

- Biz (İslâm'dan önce), câhiliyet devrinden beri bu günlerde eğleniriz, dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu

- Şüphesiz Allah size, o iki günün yerine daha hayırlı olan iki bayramı: Kurban bayramı ile Ramazan bayramını vermiştir." (Ebu Davud; hadis no: 1134. Nesâî; hadis no: 1556. Elbânî de; "Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha"; hadis no: 2021'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Dîne sonradan sokulan bayramlara, Nevruz bayramı, Anneler günü bayramı, Doğum günü (partisi), bağımsızlık (kurtuluş) bayramı gibi bayramlar da girer. Eğer kutlanılan bayram, Nevruz bayramı gibi, temelde kâfirlerin kutladıkları bayramlardan ise, bu takdirde haramlılığı, daha da şiddetli ve büyük olur.

Nevruz bayramı, câhilî bir bayramdır. Persler (Fârisler), İslâm'dan önce bu bayramı kutladıkları gibi, hristiyanlar da bu bayramı kutluyorlardı.

Perslere ve hristiyanlara benzemek sözkonusu olduğundan dolayı Nevruz bayramını kutlamanın haram oluşu, daha çok kesinlik kazanmaktadır.

  İmam Zehebî -Allah ona rahmet etsin-, "et-Temessuk bi's-Sunen ve't-Tehzîr mine'l-Bide' /Sünnete Sarılmak ve Bid'atlardan Sakınmak" adlı risâlesinde şöyle demiştir:

"Doğum günü, Perşembe ve Nevruz gibi bayramlarda zimmet ehline benzemek, çirkin bir bid'attır. Bir müslüman, bu gün ve bayramları bilmeden dîn sayarak yaparsa (kutlarsa), yerilir ve kendisine İslâm'ın bu konudaki hükmü öğretilir. Eğer zimmet ehline sevgi besleyerek ve onların bayramlarına sevinç duyarak bu bayramı kutlarsa, bu davranışı da yerilir. Yok eğer bir gelenek ve eğlence olsun diye ve âilesini hoşnut edip çocuklarının teselli etmek için yaparsa, bu takdirde onun durumuna bakılır.Ameller, ancak niyetlere göre değerlendiririlir. Câhil kimse bu konuda mazeretlidir ve İslâm'ın bu konudaki hükmü kendisine yumuşak bir şekilde açıklanır. Allah Teâlâ en iyi bilendir." (Medine-i Münevvere İslâm Üniversitesi Dergisi; sayı: 103-104).

Perşembe: Hristiyanların bayramlarından birisidir. Onlar bu günü "Büyük Perşembe" diye adlandırmaktadırlar.

Fıkıh Ansiklopedisi; c: 12, s: 7'de şöyle denilmektedir:

"Bayramlarında Kâfirlere Benzemek:

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen şu hadis gereği, bayramlarında kâfirlere benzemek, câiz değildir.  

(( مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ.)) [ رواه أبو داود وأحمد ]

"Her kim, bir topluluğa (kavme) benzerse (onların giyindiği gibi giyinirse, gittiği yolda giderse ve onların işlediği fiilleri işlerse, günah ve sevap bakımından) o da onlardandır." (Ebu Davud ve Ahmed ).

Bunun anlamı: Kâfirlere âit olan her şeyde onlara mutâbık kalmaktan ve onların bu davranışlarını onaylamaktan müslümanların onlardan yüz çevirmelerini sağlamak içindir.

Abdullah b. Amr'dan -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

 (( مَنْ مَرَّ بِبِلاَدِ الْأَعَاجَمِ (بَنَى بِأَرْضِ الْمُشْرِكِينَ) فََصَنَعَ نَيْرُوزَهُمْ وَمِهْرَجَانَهُمْ، وَتَشَبَّهَ بِهِمْ حَتَّى يَمُوتَ وَهُوَ كَذَلِكَ، حُشِرَ مَعَهُمْ يَوْم الْقِيَامَة.))

[ عون المعبود وفيض القدير]

"Her kim, Acemlerin ülkesinden geçerse (müşriklerin toprağında ikâmet ederse), onlarla beraber onların Nevruz ve Mihricân bayramlarını kutlar ve ölünceye kadar bu hâl üzere onlara benzerse, kıyâmet günü onlarla beraber haşrolur." (Avnu'l-Ma'bûd ve Feydu'l-Kadîr).

Çünkü bayramlar, şeriat ve yol kabilindendir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

((... لِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكاً هُمْ نَاسِكُوهُ...) [ سورة الحج من الآية: ٦٧]

"(Geçmişte) her ümmete, ona göre hareket ederek yerine getirmeleri gereken şeriat (ve ibadetler) koyduk." (Hac Sûresi: 67).

Tıpkı kıble, namaz ve oruç gibi...

Bu sebeple onların bayramlarına iştirak etmekle onların izlemiş oldukları diğer yollara iştirak etmek arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü bayramın hepsini kabul etmek, onların küfrünü kabul etmek demektir. Onların bayramlarından bir kısmını kabul etmek, onların küfürlerinden bir kısmını kabul etmek demektir. Hatta bayramlar, şeriatleri (dînleri) birbirinden ayıran en belirgin özelliklerden ve en açık sembollerden birisidir. Dolayısıyla bayramı kabul etmek, küfrün en belirgin özelliğini ve onun en açık sembolünü kabul etmek demektir. Bunu kabul etmenin küfürle son bulan bir davranış olduğunda da şüphe yoktur.

Kadı Han şöyle demiştir:

"Bir kimse, başka bir günde almadığı bir şeyi sadece Nevruz günü satın alır da onunla, kâfirlerin yücelttikleri ve tazim gösterdikleri gibi, bu günü yüceltmek ve ona tazim göstermek isterse, bu takdirde kâfir olur. Yok eğer yüceltmek ve ona tazim göstermek için değil de sadece eğlenmek için satın alırsa, bu takdirde kâfir olmaz. Eğer Nevruz günü bir insana bir şey hediye eder de bununla o günü yüceltmek ve ona tazim göstermek istemez, bunu sadece insanların bir geleneği olduğu için yaparsa, bu takdirde kâfir olmaz. Müslümanın, bu günden önce veya sonra yapmadığı bir şeyi, bu günde de yapmaması ve kâfirlere benzemekten kaçınması gerekir."

Mâliki âlimlerinden İbn-i Kâsim; "müslümanın, bir hristiyanın bayram gününde ona bir şey hediye etmesini çirkin görmüş ve bu davranışın, onun bayramını yücetmek, ona tazim göstermek ve onun küfrüne yardım etmek olarak görmüştür. Aynı şekilde bayramlarında kâfirlere benzemek câiz değildir. Onlara bu konuda benzeyen müslümana yardım edilmez, aksine böyle yapmasına engel olunur. Bu sebeple bir kimse, onların bayramlarında İslâm'a aykırı olarak bir dâvet yaparsa, onun bu dâvetine icâbet etmek gerekmez. Müslümanlardan bir kimse, diğer zamanlarda yapmış olduğu geleneğe aykırı olarak bu bayramda bir hediye verirse, özellikle de bu hediye, onlara benzemeye yardımcı olacak bir şey ise, onun hediyesi kabul edilmez. Tıpkı doğum günü partisinde mum ve benzeri şeylerin hediye edilmesi gibi.Bayramlarında kâfirlere benzeyen (müslümanların) cezâlandırılması gerekir."

Değerli âlim Abdullah b. Cibrîn -Allah onu korusun- bu konuda şöyle demiştir:

"Hristiyanların yılbaşı bayramı ile (Mecusilerin) Nevruz ve Mihricân bayramları gibi bid'at olan bayramları kutlamak, câiz değildir.Aynı şekilde müslümanların, dînde sonradan çıkardıkları Rebiü'l-Evvel ayındaki Mevlid-i Nebevî ile Receb ayındaki Mirac Kandilini kutlamaları da câiz değildir. Hristiyanların (yılbaşı gecesi için) veyhut da müşriklerin kendi bayramları için hazırladıkları yemekten yemek câiz değildir. Bu bayramları kutlamak için yaptıkları dâvete icâbet etmek de câiz değildir.Çünkü onların dâvetine icâbet etmek, onları bu konuda teşvik etmek, onları cesâretlendirmek ve onların bu bid'atlarını kabul etmek demektir. Ayrıca bu davranış, halktan câhil kimselerin aldatılmalarına ve kâfirlerin bu hareket ve davranışlarında herhangi bir sakıncanın olmadığına inanmalarına sebep olur. Allah Teâlâ en iyi bilendir." (el-Lu'lu'ul-Mekîn Min Fetâvâ İbn-i Cibrîn; s: 27).

Sözün özü; müslümanların, Nevruz bayramını kutlamaları, kutlamak için yemek hazırlamak ve hediye vermek gibi şeylerle Nevruz bayramını tahsis etmeleri câiz değildir.

   Allah Teâlâ en iyi bilendir.

27 Şubat 2017 Pazartesi

Karşısındakine Sözü Açık Seçik Söylemek Ve İyi Anlaması İçin Gerektiğinde Tekrarlamak Gerekir!

Enes radıyallahu anh’in belirttiğine göre:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sözünün iyi anlaşılması için konuşmasını üç defa tekrarlardı. Bir topluluğun yanına varıp onları selâmlayacağı zaman üç defa selâm verirdi.[1]

Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in konuşması, herkesin anlayacağı şekilde açık seçikti.[2]

* Toplumda her zeka seviyesindeki insanlara hitap eden onlarla konuşan peygamberimiz her eğitim seviyesindeki insanların anlayabilmeleri için konuştuklarını tekrar ederdi. Bir eve gireceğinde de selamı tekrarlardı. [3]


[1] Buhârî, İlim 30, İsti’zân 13. Ayrıca bk. Tirmizî, İsti’zân 28.
[2] Ebû Dâvûd, Edeb 18.
[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 230.

İstihare Ve İstişare Etmek!

“...Ey peygamber! Toplumu ilgilendiren her konuda ümmetine danış görüşlerini al;...” (Al-i İmran: 3/159)

“...O mü’minler ki işlerini aralarında danışarak yaparlar.” (Şûra: 42/38)


Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tıpkı bir Kur’an sûresini öğretir gibi, bize her iş için istihâre yapmayı öğretirdi. Şöyle buyururdu:

“Herhangi biriniz bir iş yapmak istediğinde, farz namazlardan ayrı olarak iki rekât namaz kılsın, sonra da şöyle desin:

Allahım! Sen her şeyi bildiğin için, hakkımda hayırlı olanı bana da bildirmeni, senin gücün her şeye yettiği için, beni başarılı kılmanı ve hayırlı olanı nasip etmeni, senin o büyük kereminden niyaz ederim. Çünkü senin gücün her şeye yeter, benimki yetmez; sen her şeyi bilirsin, ben bilemem. Şüphesiz sen görülüp bilinmeyenleri de bilirsin.

Allahım! Eğer bu işin benim dinim, dünyam ve âhiretim için hayırlı olduğunu biliyorsan (râvi, sözün burasında Hz. Peygamber’in hangi ifadeyi kullandığında tereddüt etti. Onun şöyle demiş olabileceğini söyledi: “şimdi veya daha sonrası için hayırlı olduğunu biliyorsan”) onu yapmayı nasip et, kolaylık ver ve onu bana mübarek kıl. Şayet bu işin benim dinim, dünyam ve âhiretim için kötü olduğunu biliyorsan (yine râvi, sözün burasında Hz. Peygamber’in hangi ifadeyi kullandığında tereddüt etti. Onun şöyle demiş olabileceğini söyledi: “şimdi veya daha sonrası için kötü olduğunu biliyorsan”) onu benden, beni ondan uzaklaştır. Hayır nerede ise onu bana nasip et, sonra da gönlümü bu sonuca râzı kıl!” der ve isteyeceği şeyi söylerdi.[1]


* İyi kötü helal veya haram olduğu bilinen konularda istihare yapılmaz, hakkında kesin kanaat uyanmayan meselelerde yapılır ve o işte Allah’ın bize hayırlısını göstermesini ve hayırla sonuçlandırılmasını istemeli ve sonucuna da razı olmalıyız.[2]



[1] Buhârî, Teheccüd 28, Daavât 48, Tevhîd 10. Ayrıca bk. Tirmizî, Vitr 18; İbni Mâce, İkâme 188.
[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 238.

Muta Nikahının Yasaklanması!

Muta Nikahına Ruhsat Verilmesi


Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Biz Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber savaşa giderdik. Beraberimizde kadın bulunmuyordu. Bu durumda biz:

−Erkeklik yumurtalarımızı çıkartıp hadım olalım mı? dedik.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize bunu yasakladı! Bundan sonra bize elbise vb. bir şey karşılığı kadınla evlenmemize ruhsat verdi.

Bundan sonra Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh):

“Allah’ın sizin için helal kıldığı temiz şeyleri kendinize haram kılmayın!..” Maide Suresi 87. ayetini okudu.”

Buhari 4337, Müslim 1404/11, İbni Ebi Şeybe 3/391/15, İbni Hibban 4141, Beyhaki 7/79


Cabir bin abdullah ve Selleme bin el-Ekva (Radiyallahu Anhum) şöyle dediler:

“Biz bir ordunun içinde olduğumuz bir anda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizim yanımıza geldi ve:

−‘Size muta nikahı yapmanıza izin verildi, dolayısıyla muta nikahı yapabilirsiniz’ buyurdu...”

Buhari 5209, Müslim 1405/13


Selleme bin el-Ekva (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Evtas yılında üç kere muta nikahı hususunda ruhsat verdi...”

Evtas: Tâif’te bir vadinin ismidir. Evtas senesi ve Mekke’nin fethi senesi aynı şeydir. Evtas savaşı Huneyn savaşının içinde dahil bir grupla yapılan savaşın ismidir. Bu savaş Mekke fethinden hemen sonra olmuştu.

Müslim 1405/18, İbni Ebi Şeybe 3/390/4, İbni Hibban 4151, Darekutni 3/258/52, Beyhaki 7/204


Ebu Nadre şöyle dedi:

“Ben, Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma)’nın yanında bulunduğum bir sırada ona biri gelerek:

−Abdullah ibni Abbas ile İbni Zübeyr (Radiyallahu Anhum)’un temettu haccı ve muta nikahı hakkında ihtilaf ettiler dedi.

Bunun üzerine Cabir (Radiyallahu Anh):

−Biz bu fiilleri Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber iken yaptık. Sonra Ömer bunların ikisinden de bizi yasakladı da biz artık o fiillere avdet etmiyoruz! dedi.”

Müslim 1405/17


Ebu Cemre şöyle dedi:

“Ben, Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’dan işittim. Ona kadınla muta nikahı yapmak soruldu da o buna ruhsat verdi. Bunun üzerine Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhıma)’nın azatlı kölesi Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’ya:

−Bu ruhsat kadınların az vb. çok şiddetli hallerde değil miydi? dedi.

Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’da onu tasdik ederek:

−Evet, dedi”

Buhari 5208



Muta Nikahının Neshi!


Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Ali (Radiyallahu Anh) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’dan kadınlarla muta nikahı ile evlenmeye kolaylık gösterdiğini işitti.

Bunun üzerine:

−Yavaş ol! Ey Abbas’ın oğlu! Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hayber günü muta nikahını yasakladı!.. dedi.”

Müslim 1407/31, Buhari 5208, Nesei 3365


Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hayber günü kadınlarla muta nikahı ile evlenilmesini ve ehli eşek etlerinin yenilmesini yasakladı!”

Müslim 1407/29, Buhari 3936, Malik 2/542, Nesei 3366, Tirmizi 1121, 1794, Darimi 2/140, İbni Mace 1961, İbni Ebi Şeybe 3/389, İbni Hibban 4145, Begavi 2292, Ahmed 1203, Albani İrva 6/317


Selleme bin el-Ekva (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Evtas yılında üç kere muta nikahı hususunda ruhsat verdi sonra bunu yasakladı!”

Müslim 1405/18, İbni Ebi Şeybe 3/390, İbni Hibban 4151, Darekutni 3/258


Ebu Sebre (Radiyallahu Anh) şöyle tahdis etti:

“Mekke’nin fethi yılında biz Mekke’de on beş gün ikamet ettik. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ashabına kadınlarla muta nikahı ile evlenmelerine izin verdi. Bunun üzerine ben kavmimden olan Süleym oğullarından bir arkadaşımla beraber çıktım.

Ben ondan daha güzel ve daha cüsseli idim. O ise çirkine yakın ve küçük cüsseli bir tipte idi. Her ikimizin yanında birer bürde vardı. Mekke’nin aşağısına yahut yukarısına vardığımız zaman nihayet Amir oğullarından bir cariye bulduk. Bu kadın, güzel vücutlu ve uzun boylu genç bir dişi deve gibiydi. Kendisinden nefsini istedik ve Biz:

−Birimizin seninle muta nikahı yapmasını arzu eder misin? dedik.

Kadın:

−Bana atiye olarak ne vereceksiniz? dedi. Ona bürdelerimizi arz ettik. İkimiz de bürdesini hemen açıverdi. Benim bürdem eskimiş arkadaşımın bürdesi ise yeni ve güzeldi. Kadın bizlere bakmaya başladı. O beni arkadaşımdan daha güzel buluyor, arkadaşımın bürdesini ise benimkinden daha iyi görüyordu. Böylece bir süre kendi kendisiyle istişare edip bu hususta tefekkür etti. Arkadaşım kadının kendisine isteksiz baktığını görerek:

−Onun bürdesi eskidir benim bürdem ise yenidir ve güzeldir dedi. Kadın ise bana işaret ederek üç veya iki kere bunun bürdesinde de bir beis yok dedi. Sonra, beni arkadaşımdan üstün tutarak benim davetime icabet etti. Sonra ben o kadınla muta nikahı yaptım. Bu muta nikahı kadınları, üç gün bizimle beraber oldular. Hatta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) muta nikahını haram edinceye kadar dışarı çıkmadım. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bizlere o kadınlardan ayrılmamızı emretti.”

Müslim 1406/23, 20, Nesei 3368, Tabarani Mucemu’l-Kebir 6521, 6522, Said bin Mensur 846, İbni Hibban 4148, Beyhaki 14149, 14150, Ahmed 15356


Ebu Sebre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Biz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber iken:

‘Ey insanlar! Ben, kadınlarla muta nikahı yaparak faydalanmanıza izin vermiştim. Ancak Allah bu nikahı kıyamet gününe kadar haram kılmıştır! Dolayısıyla kimin yanında bu nikahla bir kadın bulunuyorsa, onu hemen bıraksın ve o kadınlara verdiğiniz faydalanma ücretinden hiçbir şeyi geri almayın!’ buyurdu.”

Müslim 1406/21, İbni Hibban 4150, Tabarani Mucemu’l-Kebir 6525, 6526, Begavi 9/100, Ahmed 15351


Urve bin Zübeyr (Radiyallahu Anh) şöyle haber verdi:

“Abdullah bin Zübeyr (Radiyallahu Anh) Mekke’de ayağa kalktı ve:

−Bir takım insanlar var ki, Allah onların gözlerini körleştirdiği gibi kalplerini de körleştirmiştir. Bunlar muta nikahının caizliğine fetva veriyorlar dedi. Bununla bir kimseyi tariz ediyordu. O tariz edilen zat yani Abdullah ibni Abbas o vakit emir olan İbni Zübeyr (Radiyallahu Anh)’a seslenip:

−Şüphesiz sen çok katı ve kupkuru bir adamsın! dedi. Hayatıma yemin ederim ki, kuşkusuz muttakilerin imamı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in zamanında muta nikahı yapılıyordu dedi.

İbni Zübeyr (Radiyallahu Anh)’da ona:

−Sen kendi nefsinde onu tecrübe et de ben de vallahi eğer o fiili yaparsan seni kendi taşlarınla recm ederim! dedi...”

Müslim 1406/27, Ebu Avane 4057, Albani İrva 6/318

20 Şubat 2017 Pazartesi

Müslümanların Haklarına Saygı Göstermek Gerekir!

Bu bölümdeki dört ayet ve onsekiz hadis-i şeriften, Allah’ın haram kıldığı şeylere saygıda bulunmanın hayırlı bir iş olduğunu, kim de Allah’ın dininin sembollerine saygı gösterirse bunun dindarlık alameti olduğunu, mü’minlere şefkat kanatları germenin gerekliliğini, bir cana kıyıp öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi günah kazanacağını aksini yapanların da bütün insanları yaşatmış gibi olacağını, birinin rahatsızlığını hepsinin hissetme durumunda olduğunu, üzerinde ve vasıtasında insanlara zarar verici eşyalarla dolaşmanın yasak oluşunu, merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceğini, kalbden merhamet duygusu alınmışsa o kimseye kimsenin bir şey yapamayacağını, insanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah’ın da merhamet etmeyeceğini, insanların hastalık ve ihtiyarlık durumlarına göre ibadetin bile hafif tutulacağını, Rasulullah’ın farz kılınır korkusuyla bazı ibadetleri yapmaktan vazgeçtiğini, ibadetle kişinin kendisine eziyet etmemesi gerektiğini, sorguya çekilenin mutlaka cezalandırılacağını, kim bu dünyada bir müslümanın sıkıntısını giderirse Allah’ın da ahirette o kimsenin bir sıkıntısını gidereceğini, bir kimseye günah olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesinin yeteceğini, haset etmemek müşteri kızıştırmak bir kardeşinin satışı üzerine satış yapmamak, kardeşimizi hakir görüp yardımı kesmemek gerektiğini, kendimiz için arzu ettiğimiz bir şeyi Müslüman kardeşimiz için de arzu etmemiz gerektiğini din kardeşimiz zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım etmemiz gerektiğini, müslümanın müslüman kardeşi üzerindeki haklara riayet etmesi gerektiğini, Rasulullah (s.a.v.)’in yasakladığı bazı şeylerin yapılmaması gerektiğini öğreneceğiz. [1]



“... Her kim Allah’ın mukaddes emirlerine saygı gösterirse bu Rabbinin katında kendi iyiliğinedir.” (Hacc: 22/30)

“İşte bu akılda tutulmalıdır. Kim Allah’ın ibadet için koyduğu alamet sembol ve simgelere uyup saygı gösterirse şüphe yok ki bu inananların kalblerinde bulunan Allah’a karşı duydukları sorumluluk bilincindedir.” (Hacc: 22/32)

“... Mü’minlere kol kanat ger, onları koru.” (Hicr: 15/88)

“... Kim bir kişiyi, daha evvel öldürülen bir kişi karşılığında veya yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarma suçundan ayrı olarak haksızca öldürülürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir kişinin hayatını kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” (Maide: 5/32)



Ebû Mûsâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.”

Hz. Peygamber bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetledi.[2]



* Mü’minler maddi ve manevi her yönden birbirleriyle yardımlaşmaları gerekir ki benzetilen sağlam bina gibi olsunlar. Ferd olarak İslamı yaşamak çok zordur. Ferdler dışarıdan gelen baskılara karşı koyamazlar bu sebeple birlik ve beraberlik içinde olmalı ve İslam cemaat olarak yaşanmalıdır. [3]



Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yanında ok varken mescidlerimize veya çarşı–pazarımıza uğrayan kimse, müslümanlardan herhangi birine onlardan bir zarar gelmemesi için, okunun ucunun demirlerini eliyle tutsun.”[4]



* Bugün uzun geniş ve havaleli yük yüklenmiş araçlarla trafiği aksatmak veya telefon ve elektrik tellerini koparmak veya ağır giden araçlar veya biçer ve traktör gibi vasıtalarla umuma ait yerleri engellememek de gerekmektedir. [5]



Numân İbni Beşir radıyallahu anhümâ’ dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[6]



* Tüm ateşli hastalıklar ve şiddetli ağrı ve sancılardan nasıl vücud rahatsız olursa müslümanlar da birbirlerinin rahatsızlıklarından aynen rahatsız olmalı ve o hastalığın tedavisi için gayret etmelidirler. [7]



Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ali radıyallahu anh’in oğlu Hasan’ı öpmüştü. O sırada Akra İbni Hâbis de Peygamberimiz’in yanında bulunuyordu. Akra:

Benim on tane çocuğum var, onlardan hiç birini öpmedim, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona hayretle bakıp:

“Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” buyurdular.[8]



Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Çölde yaşayan bedevîlerden bir grup Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in huzuruna geldiler ve:

– Siz çocuklarınızı öpüyor musunuz? diye sordular. Peygamberimiz:

– “Evet” buyurdu. Onlar:

– Fakat biz, Allah’a yemin ederiz ki, onları öpmüyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Allah sizin kalblerinizden merhamet duygusunu çıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!” buyurdu.[9]



* Allah’ın vermediği bir şeyi kulların vermesi söz konusu değildir. Merhamet Allah’ın seçkin kullarına verdiği bir fazilettir.[10]



Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İnsanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.”[11]



Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Çünkü onların arasında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Herhangi biriniz kendi başına namaz kıldığında ise dilediği kadar uzatsın.”[12]



* Hayatın her bölümünde olduğu cemaatle yapılan ibadetlerde bile görevli imamlara bu talimat verilerek en zayıf olanlara uyulması gereği sistemleştirilmiştir. Tek başına kılınan namazda kişi serbesttir. İstediği kadar uzatabilir.[13]



Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir işi yapmayı çok istediği halde, onu ahali de yapmaya kalkar da üzerlerine farz kılınır diye korktuğu için, yapmaktan vazgeçerdi.[14]



* Ümmetine ve ashabına merhametten dolayı nafile ibadetlerin bazısını terkederdi çünkü dinde aslolan kolaylaştırmaktır, zorlaştırma değil. [15]



Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, kendilerine acıdığı için, sahâbenin iftar etmeksizin peşpeşe oruç tutmalarını yasakladı. Onlar:

– Fakat sen bunu yapıyorsun, dediklerinde:

– “Ben sizin durumunuzda değilim. Ben, Rabbim beni yedirmiş ve içirmiş vaziyette geceliyorum” buyurdular.[16]



Ebû Katâde Hâris İbni Rib’î radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ben, uzatmayı arzu ederek, namaza dururum da, bir çocuğun ağlamasını işitir, onun annesine güçlük çıkarıp üzmekten hoşlanmadığım için, namazı kısa keserim.”[17]



* Tavsiyesiyle örnek olan yüksek şahsiyet örneği peygamberimiz burada da bizzat tatbikatıyla bize örnek oluyor. Bilhassa memurların bulunduğu cami imamları ve otogar ve istasyonlardaki camilerde namaz kıldıran kardeşlerimizin dikkat etmeleri gereken bir husustur. [18]



Cündüb İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himâyesindedir. Allah, bizzat himâyesinde olan bir konuda sizi sorguya çekmesin. Allah, himâyesindeki bir konudan sorguya çektiği kimseyi cezalandırır, sonra da onu yüzüstü cehenneme atar.”[19]



Abdulah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir müslümandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah Teâlâ o kimsenin kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıp ve kusurunu örterse, Allah Teâlâ da o kimsenin ayıp ve kusurunu örter.”[20]



Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona hiyânet etmez, yalan söylemez ve yardımı terketmez. Her müslümanın, diğer müslümana ırzı, malı ve kanı haramdır. Takvâ buradadır. Bir kimseye şer olarak müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.”[21]



Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını müşteri kızıştırmak için artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yüz çevirmeyiniz. Birinizin satışı üzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah’ın kulları, böylelikle kardeş olunuz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir görmez. –Peygamberimiz üç defa göğsüne işaret ederek buyurdular ki– Takvâ buradadır. Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve ırzı, başka müslümana haramdır.”[22]



Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz. ”[23]



Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.”

Bir adam:

– Ya Resûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zâlimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamberimiz:

– “Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu.[24]



* En büyük zulüm yani yaradılış gayesi dışında yaşamak şirktir. (Lokman: 31/13) öyle olunca tüm insanların kafir, müşrik, münafık olan kimselerin içinde bulundukları durumlardan kurtarılmaları, onlara yardım etmek demektir. [25]



Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye iştirak etmek, dâvete icabet etmek, aksırana “yerhamukellah” demek.”[26]



Müslim’in bir başka rivayeti şöyledir:

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selâm ver, seni dâvet ederse git, senden nasihat isterse nasihat et, aksırınca Allah’a hamdederse yerhamukellah de, hastalandığında onu ziyaret et, öldüğü zaman cenazesinin ardından git.”[27]



Ebû Ümâre Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. Bize şunları emretti: Hastayı ziyaret etmek, cenazeye katılmak, aksırana “yerhamükellah” demek, yeminini bozmayıp yemin üzere devam etmek, zulme uğrayana yardım etmek, dâvet edenin dâvetine katılmak, selâmı yaygınlaştırmak. Resûlullah bize şunları da yasakladı: Altın yüzükler veya yüzük takmak, gümüş kaptan su içmek, ipek minder kullanmak, ipekten yapılmış elbise giymek, ince ipek giymek, kalın ipek giymek, hâlis ipek kumaştan elbise giymek.[28]



Müslim’in bir rivâyetinde: Yitiği ilân etmek, ilk yedi şey arasında sayılmıştır.[29]



* Tüm Riyazüs-salihin ve Buhari nüshalarında yasakladıkları şeyler beş olarak sayılmış (Müslim Libas 4)’de geçen birkaç hadisi şerife göre bu iki maddeye 6- Sarı boyalı şeyler giymek, 7- Ruku ve secdede Kur’an okumayı ilave edebiliriz. Altın zinet eşyası erkeklere ve altın, gümüş kaplardan yemek içmek bu dünyada tüm müslümanlara haram kılınmıştır. Çünkü onlar bu dünyada kafirlerin ahirette ise sadece müslümanlara ait olacaktır. Fakat bu dünyada bazı uzuvların tamir ve kaplamasında altının kullanılmasında bir mahzur olmadığı da yine hadis-i şeriflerle belirtilmiştir. [30]



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 93

[2] Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; Nesâî, Zekât 67.

[3] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 94

[4] Buhârî, Salât 66, Fiten 7; Müslim, Birr 120–124. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 65; Nesâî, Mesâcid 26; İbn Mâce, Edeb 51.

[5] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 94

[6] Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66.

[7] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 94

[8] Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 145; Tirmizî, Birr 12.

229’da bir benzeri geçecek ve 893’de tekrar gelecek ve açıklama orada verilecektir.

[9] Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 164. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 3.

[10] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 94

[11] Buhârî, Edeb 18, Tevhîd 2; Müslim, Fezâil 66. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 16, Zühd 48.

227’de benzeri geçti, bir benzeri de 893’de gelecektir.

[12] Buhârî, İlim 28, Ezân 62; Müslim, Salât 183–186. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 61; Nesâî, İmâmet 35; İbni Mâce, İkâme 48, 49.

[13] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 95

[14] Buhârî, Teheccüd 5; Müslim, Müsâfirîn 77. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu‘ 12.

[15] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 95

[16] Buhârî, Savm 20, 48; Müslim, Sıyâm 55, 61.

1767’de tekrar gelecektir ve gerekli açıklama orada verilecektir.

[17] Buhârî, Ezân 61, 163. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 123; İbni Mâce, İkâme 49.

Bazan namazı uzatmayla alakalı 700 nolu hadise bakınız.

[18] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 95

[19] Müslim, Mesâcid 262. Ayrıca bk, Tirmizî, Salât 51, Fiten 6; İbn Mâce, Fiten 6.

390 ve 1049’da tekrar gelecek ve gerekli açıklama 390’da verilecektir.

[20] Buhârî, Mezâlim 3; Müslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 38, 60; Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbni Mâce, Mukaddime 17.

246’da tekrar gelecektir.

[21] Tirmizî, Birr 18.

1576’da daha kısa olarak benzeri gelecek.

[22] Müslim, Birr 32. Ayrıca bk. Buhârî, Edeb 57; Ebû Dâvûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbni Mâce, Duâ 5 (Müslim rivayeti dışındakiler, Enes İbni Mâlik’ten gelmiştir)

[23] Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71–72. Ayrıca bk. Tİrmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9.

185’de geçti, gerekli açıklama orada verilmişti.

[24] Buhârî, Mezâlim 4; İkrâh 6. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 68.

[25] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 96

[26] Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4. Ayrıca bk. İbn Mâce, Cenâiz 1.

895’de tekrar gelecektir.

[27] Müslim, Selâm 5.

[28] Buhârî, Cenâiz 2, Mezâlim 5, Nikâh 71, Eşribe 28; Müslim, Libâs 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 45; Nesâî, Cenâiz 53.

[29] Müslim, Libâs 4.

[30] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 97

16 Şubat 2017 Perşembe

Nasihat İkaz Ve Hatırlatma!

“ Bütün mü’minler kardeştirler.” (Hucurat: 49/10)

“Allah Nuh (a.s.)’dan haber vererek şöyle buyuruyor: “... Ben size öğütler veriyorum.” (Araf: 7/62)

“... Size dürüst ve güvenilir öğütler veriyorum.” (Araf: 7/68)


Ebû Rukayye Temîm İbni Evs ed–Dârî radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem :

“Din nasihattır” buyurdu. Biz kendisine:

– Kimin için nasihattır? dedik. Peygamber Efendimiz:

– “Allah, Kitabı, Resûlü, mü’minlerin yöneticileri ve tüm müslümanlar için nasihattır” buyurdu.[1]



* Nasihat: Öğüt vermek iyi ve hayırlı işlere davet edip kötü ve şerli işlerden yasaklamak demektir. Yani nasihat, dinin temeli ve direği demektir. Yani din ve İslam ile nasihat bir yönden aynı anlamdadırlar.

Hac Arafattır hadisinde de, Haccın ana temel esası ve şartının Arafatta durmak olduğu bildirildiği gibi. Bu hadis de az sözle çok mana ifade edilen hadislerdendir. Hadis-i şerifi ana hatlarıyla açıklayacak olursak:

Allah için demek, önce Allah’a, kendisine nasıl iman edilmesi gerektiğini kitabında ve elçisi vasıtasıyla nasıl bildirmişse ve kendisini nasıl tanıtmışsa o şekilde tanımak ve hayatını bu inanç ve yaşantı üzere devam ettirip son nefesini de bu inanç ve yaşantı üzere vermek demektir. Değilse sadece iman ettim demekle bu iş bitmez Ankebut: 29/2 ‘de olduğu gibi.

Allah’ın kitabı için: öncelikle Allah’ı tanıyıp bilen kimsenin ikinci olarak onun gönderdiği kitaba ve önceki geçen kitapların bozulmamış şekline de inanması gerekir. Kitabında, kitabını tanıttığı şekilde inanıp, kitabı o şekilde kabul edip hayat tarzı olan kitaba göre yaşamak ve aileden başlayarak toplumun da bu kitabın hayat tarzına göre yaşamasını temin edecek gayretin içinde olmak demektir. Bunu daha iyi anlamak için şu ayetlere bakınız. Alak: 96/1-5, Neml: 27/92, Fatır: 35/29, Zümer: 39/71, Bakara: 2/121, Araf: 7/175, Enfal: 8/2, Hac: 22/72, Mü’minun: 23/66-67.

Allah’ın Rasulü için: Sadece Allah ve Kitabını tanımak kâfi değildir. O’nun gönderdiği son peygambere de inanılması ve sünnetine uyulması da gerekir. Nisa: 4/80 ve Al-i İmran: 3/31, 32, 132, Nisa: 4/59, 80, Muhammed: 47/33, Mücadele: 58/13, Teğabün: 64/12, 16, belirtildiği gibi. Yani gönderilen kitabın nasıl yaşanacağını bizzat hayatında gösteren peygamber gibi olmak için.

Mü’minlerin yöneticileri için: Mü’minleri yöneten, idare eden, emir ve komuta yetkisi kendinde olan ve mü’min olan kimselere de itaat edilip sözlerinin dinlenmesi de Nisa: 4/59’da beyan edilmiştir. Bu tip şahsiyetlerden dürüst olup adil davranmalarını istemek hakkımızdır. Namaz kıldıkları sürece itaat edebiliriz. Alimler ve amirler diyebileceğimiz bu gruba da hatırlatma ve ikaz görevimizdir. Tirmizi Beyat 37’de “En büyük cihad zalim idareciye karşı hakkı söylemektir”, hadisi bize bunu emreder.

Tüm müslümanlar için: İslam Dininin tüm emir ve yasaklarını İslam ümmeti diyebileceğimiz halkın her birimine ulaştırılması da bir görevdir. Yani toplum, dinini öğrenmek için bir gayretin içine girmeli, meslek ve konumu ne olursa olsun herkes dinini, kitabını, peygamberini tanıyıp, öğrenip müslümanca yaşamak mecburiyetindedir. [2]


Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e namazı tam olarak kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, her müslümana nasihat etmek üzere biat ettim.[3]



* Bugünkü müslümanlar da aynen Cerir İbn-i Abdullah gibi olmalı her an ve her zamanda mü’minlerin her kesimine nasihat etmeli, bunu bir vazife bilmelidir. Değilse İslami kardeşlik ve İslam ümmetinin kurulması mümkün olmaz. Cerir, İslam’ın temel esaslarından ve kendisince en önemli kabul ettiği üç hususu burada zikretmiştir ki, biri bedeni, biri mali, üçüncüsü ise hem beden hem de mal ile yapılabilecek bir vazife ve ibadet türüdür. [4]



Enes radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”[5]


* Bu hadis gerçek İslam kardeşliğinin ne derece ileri seviyede olduğunun bir göstergesidir. Mü’min, kardeşi için daima hayır ve bereketler istemeli, onun adına hayır duada bulunmalıdır ki bu ahlak onun imanının gerçek olgunluğa eriştiğinin bir göstergesidir. Gerçek müslüman kendisi için arzu ettiği şeyleri din kardeşi için de arzu etmelidir. Hased ve kıskançlık yapmamalıdır. Mü’minler için istediğimiz hayırlı şeylerde bir bakıma dinde nasihattan sayılır. Ben cennete gireyim kardeşim de girsin, ben sevap kazanayım kardeşim de kazansın, ben iyi olayım kardeşim de iyi olsun, gibi. [6]


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim, Îmân 95. Ayrıca bk. Buhârî, Îmân 42; Ebû Dâvûd, Edeb 59; Tirmizî, Birr 17; Nesâî, Bey’at 31, 41.

[2] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 74-75

[3] Buhârî, Îmân 42, Mevâkît 3, Zekât 2; Müslim, Îmân 97–98. Ayrıca bk. Nesâi, Bey’at 6, 17.

1214’de tekrar gelecektir.

[4] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 74-75

[5] Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71–72. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 59; Nesâî, Îmân 19, 33; İbn Mâce, Mukaddime 9.

238’de tekrar gelecektir.

[6] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin Tercümesi: 74-75

14 Şubat 2017 Salı

MÜSLÜMAN KARDEŞLERİ VE ARKADAŞLARI SEVDİĞİNİ AÇIKÇA BEYAN ETMEK!

Bir müslüman kardeş, başka bir müslüman kardeşini sevdiği zaman, sevdiği bu kardeşe: Seni Allah için seviyorum, demesi gerekir mi?


Hamd, yalnızca Allah'adır.

Müslüman kardeşleri ve arkadaşları sevdiğini açıkça beyan etmek, iyi arkadaşlığın âdâbından, güzel ahlaktan ve fazîletli karakterlerden birisidir.

Müslüman kardeşini sevdiğini açıkça beyan etmek, müslümanlar arasındaki dostluk ve sevgi bağlarını arttırır.

Nitekim Enes b. Mâlik'ten -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

(( أَنَّ رَجُلا كَانَ عِنْدَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَمَرَّ بِهِ رَجُلٌ فَقَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ! إِنِّي لأُحِبُّ هَذَا. فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَعْلَمْتَهُ؟ قَالَ: لا، قَالَ: أَعْلِمْهُ، قَالَ: فَلَحِقَهُ، فَقَالَ: إِنِّي أُحِبُّكَ فِي اللهِ. فَقَالَ: أَحَبَّكَ الَّذِي أَحْبَبْتَنِي لَهُ.)) [رواه أبو داود وصححه النووي في رياض الصالحين، وحسنه الألباني في صحيح أبي داود]

"Bir adam, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yanında otururken birisi ona uğradı ve:

-Ey Allah'ın elçisi! Ben bu adamı seviyorum, dedi.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona:

- Ona bunu (kendisini sevdiğini) bildirdin (haber verdin) mi? diye sordu.

Adam:

- Hayır, diye cevap verdi.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-:

- Ona bunu (kendisini sevdiğini) bildir (haber ver), buyurdu.

Enes dedi ki:

Adam kalkıp o adama yetişti ve ona:

- Seni Allah için seviyorum, dedi.

Adam da ona:

- Beni kendisi için sevmiş olduğun Allah da seni sevsin, dedi.
(Ebu Dâvud; hadis no: 5125. İmam Nevevî, 'Riyâzu's-Sâlihîn'; s: 183'de hadis sahihtir demiştir. Elbânî ise, 'Sahîh-i Ebî Dâvud'da hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.)

Hadisin başka rivâyetlerinde şu ibâre de geçmektedir:

(( أَعْلِمْهُ، فَإِنَّهُ أَثْبَتُ لِلْمَوَدَّةِ بَيْنَكُمـَا.)) [رواه ابن أبي الدنيا في الإخوان]

"... Ona bunu (kendisini sevdiğini) bildir (haber ver). Çünkü bu, ikinizin arasında sevgiyi daha kalıcı ve sâbit kılar, buyurdu." (İbn-i Ebi'd-Dünya; 'el-İhvân'; s: 69).

Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Bu söz, sevgiyi onun kalbine yerleştirir. Çünkü insan, senin onu sevdiğini öğrendiği zaman o da seni sever. Bununla birlikte diller telaffuz etmeseler bile, kalpler birbirlerini tanır, birbirleriylekaynaşırlar ve birbirlerine yakınlık duyarlar.

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

(( اَلأَرْوَاحُ جُنُودٌ مُجَنَّدَةٌ، فَمَـا تَعَارَفَ مِنْهَا ائْتَلَفَ، وَمَا تَنَاكَرَ مِنْهَا اخْتَلَفَ.))[متفق عليه]

"İnsanların ruhları, karşılıklı veya karışık olarak biraraya gelmiş, toplanmış cemaatler gibidirler (kimisi Allah'ın tarafındadır, kimisi de şeytanın tarafındadır). Onlardan (bedenlere henüz yerleşmeden önce) tanışanlar  birbiriyle kaynaşırlar (dünyada aralarında ülfet ve merhamet oluşur), (ruhlar âleminde) birbirleiyle tanışmayanlar ise, birbirlerinden ayrılırlar (birbirleriyle anlaşamazlar)."
(Buhârî ve Müslim).

Fakat insan bunu diliyle söylerse, bu davranış, kalpte onun daha fazla sevilmesine vesile olur. Bu sebeple sen: Ben, seni Allah için seviyorum, dersin." (Riyâzu's-Sâlihîn Şerhi)

Mikdâm b. Ma'dî Kerib'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

(( إِذَا أَحَبَّ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ فَلْيُعْلِمْهُ إِيَّاهُ.)) [ رواه الترمذي وحسنه الألباني في السلسلة الصحيحة]

"Sizden biriniz, (müslüman) kardeşini sevdiği zaman, onu sevdiğini ona bildirsin (haber versin)."(Tirmizî; hadis no: 2392. Elbânî; 'Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha'; hadis no: 417'de hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.)

Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebî Tâlib'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

((إِذَا أَحَبَّ أَحَدُكُمْ أَخَاهُ ِللهِ ، فَلْيُبَيِّنْ لَهُ؛ فَإِنَّهُ خَيْرٌ فيِ الأُلْفَةِ، وَأَبْقَى فيِ الْـمَوَدَّةِ.)) [قال الألباني في السلسلة الصحيحة: رواه وكيع في الزهد بسند صحيح عن علي بن الحسين مرفوعا]

"Sizden biriniz, (müslüman) kardeşini sevdiği zaman, onu sevdiğini kendisine açıklasın. Çünkü bu davranış, kaynaşmada daha hayırlı ve sevgide daha kalıcıdır." (Elbânî, 'Silsiletu'l-Ehâdîsi's-Sahîha', hadis no:1199'da şöyle demiştir: Hadisi, Veki' "Zühd", c: 2, s:67'de sahih bir senedle Ali b. Hüseyin'den merfu' olarak rivâyet etmiştir.)

(Elbânî) Dedim ki: "Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebî Tâlib, Buhârî ve Müslim'in râvilerinden değerli bir sikadır. Dolayısıyla hadis, isnadı sahih olan mürsel hadistir.Yine, hadisin başka bir şâhidi (destekleyen delili), Mücâhid'den rivâyet edilen başka bir mürsel hadistir. Bunu İbn-i Ebi'd-Dünya; "Kitabu'l-İhvân'da rivâyet etmiştir. Aynı şekilde "el-Fethu'l-Kebîr'; c: 1, s: 67. Hadisin başka bir şâhidini de Yezîd b. Nuâme ed-Dabbî'nin "el-Kitabu'l-Âhar"; s: 1726'da tahric etmiştir.Bu sebeple hadis, bütün yollarıyla -inşaallah- hasen hükmündedir."

Bundan da kasıt: (Bu davranış,) müstehaptır, zorunlu ve farz değildir.

el-Menâvî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

(( إِذَا أَحَبَّ أَحَدُكُمْ صَاحِبَهُ فَلْيَأْتِهِ فِي مَنْزِلِهِ فَلْيُخْبِرْهُ أَنَّهُ يُحِبُّهُ لِلهِ.)) [رواه أحمد]

"Sizden biriniz arkadaşını sevdiği zaman, evine gelsin ve onu Allah için sevdiğini ona haber versin." (Ahmed)

"Yani mendup olarak onu sevdiğini ona haber versin.".

Ona: Seni, iyilik veya başka bir şey için değil, yalnızca Allah için seviyorum, demesidir. Çünkü bu söz, samimiyet, dostluk, kaynaşma ve sevgi için daha kalıcıdır. Bununla sevgi artarak büyür, söz birliği sağlanır, müslümanlar arasındaki bütünlük düzene girer ve müslümanlar arasındaki kin, haset ve öfke gibi zararlı şeyler ortadan kalkar. Bu ise İslâm şeriatının güzelliklerindendir."
("Feyzu'l-Kadîr"; c: 1, s: 319).

Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.

Şeyh Muhammed Salih el-Muneccid