31 Ağustos 2015 Pazartesi

Ali-İmran Suresi 154 Ayetinin Nüzul Sebebi

Sekînet Ve Emniyet

Ali-İmran 154
".. Sonra o kederin ardindan (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu.. "
Allah Teâlâ kullarına minnette bulunarak, onlara sekînet ve emniyet indirdiğini bildiriyor. Bu sekînet ve emniyet; keder ve üzüntü içinde iken ve silâhlı oldukları halde uyuşukluğun, uykuya benzer bir halin kendilerini kaplamış olmasıdır. Böyle hallerde uyuşukluk ve uykuya benzer bir hale girmek emniyetin delilidir.

Nitekim Allah Teâlâ Enfâl süresindeki Bedir kıssasında da:
«Hani O, size kendi katından bir emniyet olmak üzere sizi hafîf bir uykuya daldırıyordu.» (Enfâl, 11) buyurmaktadır.

İbn Kesir : Tefsir'ul-Kur'an'il-Azim
Buhârî rivayet ediyor:
Bana Halîfe... Ebu Talha'dan nakletti ki, o, şöyle demiş: Uhud günü kendilerini uyku kaplayanlar içindeydim. O kadar ki, kılıcım elimden defalarca düştü, kılıcım düşüyor ben alıyordum, düşüyor yine alıyordum.

Bu hadisî Tirmizî, Neseî ve Hâkim de rivayet etmişler, Tİrmizî, ha-sendir, demiştir.
Aynı şey Zübeyr ve Abdurrahmân ibn Avf'dan da rivayet edilmiştir.

Diğer bir rivayetde: Ebû Talha (radîyallahu anhu) şöyle demiştir: 
"Biz saf halinde beklerken, üzerimize bir ağırlık geldi. Bundan dolayı meselâ birimizin elindeki kılıç düşüyor, o onu alıyor, derken tekrar düşüyor, tekrar alıyordu."
Beyhakî.

(Beyhakî hadîsi Katâde'nin sözü imiş gibi, bu ziyâde ile rivayet etmiştir.)
Muhammed ibn Abdurrahmân ibn Ebu Hatim rivayet ediyor : Ebu Saîd el-Eşecc'in..
Abdullah İbn Mes'ud'dan (radîyallahu anhu) şöyle rivayet ediyor: 
"Savaşta uyumak bir emniyet, namazda uyuklama ise şeytandan olan bir iştir."
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu'l-Ğayb.


24 Ağustos 2015 Pazartesi

"Bel'am bin Baura"

"Bel'am bin Baura"

«Onlara şu adamın haberini de oku: Ona ayetlerimizi verdik de onlardan sıyrıldı, çıktı. Şeytan onu peşine taktı. Böylece azgınlardan oldu. Dileseydik elbette onu o ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpegin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür(ögüt alır)lar. Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine de zulmeden toplulugun durumu ne kötüdür!»

(el-A'râf, 175-177.)

İbn İshak Rivayet Ediyor:

İbn Abbas ile digerlerinin söylediklerine göre o, ism-i azamı bilirmiş.

Kavmi, kendisinden Musa ile adamlarına beddua etmesini dilemişlerdi ama o, bu bedduayı yapmaya yanaşmamıştı. İsrar üzerine kendisine ait bir merkebe binip îsrailogullarının ordugahına dogru yürümüştü. Onlaı görebilecek kadar yüksek bir yere vardıgında merkebi çökmüştü. Döverek hayvanı ayaga kaldirmıştı. Az bir mesafe daha yürüdükten sonra merkep yine çöküp oturmuştu. Öncekinden daha kuvvetli bir darbe ile hayvana vurarak onu ayaga kaldırmıstı.

Merkep ona şöyle demişti: "Ey Bel'am! Nereye gidiyorsun? Görmüyor musun ki melekler beni geri çeviriyorlar? Sen kendilerine beddua etmek için Allah'ın peygamberi ile mü'minlere karşı mı gidiyorsun?"

Bel'am yine hayvanı dövdü, onu biraz daha yürüttü. Neticede Hisban dagının üst taraflarına gelip Musa ile îsrailogullarının ordugahına bakti. Onlara beddua etmeye başladı. Musa ile kavmine beddua etmek isterken dili kendisine itaat etmemiş, aksini yapmıştı. Kendi öz kavmine beddua etmişti. Bunun üzerine kavmi kendisini kinadilar. O da dilinin sürçtügünü söyleyerek özür diledi. Dili çıkıp gögsünün üzerine geldi ve kavmine şöyle dedi:

"Işte şimdi hem dünyam, hem de ahiretim gitti. Geriye ancak hile ve tuzak kaldı".

Sonra kavmine emir vererek kadınları süslemelerini ve çeşitli eşyalarla onları îsrailogulları arasına göndermelerini istedi. Bu kadınlar, götürdükleri eşyaları îsrailogullarına sergileyecekler ve onlara satacaklardı. Kendilerini de îsrailogullarına teklif edeceklerdi. Böyle yapınca belki Israilogulları kendileriyle zina yapacaklardı. Onlardan biri zina yaptıgı taktirde artık Bel'am'ın kavmi onların hakkından gelebilecekti!

Adamları emre uyarak kadinlarini süslediler ve Israilogullarının ordugahına gönderdiler. Kisbeta ismindeki bir kadınları, Israilogullarının önderlerinden Zemri b. Şelum'a ugradi. Denildigine göre Zemrî, Şem'un b. Ya'kub'un kabile başkanı idi. Zemrî, o kadını alıp kendi çadırına soktu. Başbaşa kalıp zina yaptıklarından dolayı Allah Teala, îsrailogullarının üzerine taun hastalıgını saldı. Bu hastalık onlar arasında yayılmaya başladı. Bu haber, Ayzar b. Harun'un oglu Fenhas'a intikal edince o, demirden mızragını alarak zina yapılan çadıra gitti. Zina yapan kadınla erkegi o mızraga geçirip halka teshir etti. Kendisi de elini bögrüne dayayarak oturdu, mızragı sakalına dayadi. Ve sonra da göğe yükselterek şöyle dedi:

"Allah'ım! Sana karsı gelenleri işte böyle cezalandırırız".

Böyle dedikten sonra taun hastalıgı, Israil ogullarının üzerinden kalktı. O esnada hastalıktan dolayı Israilogulları'ndan 70.000 kisi Ölmüştü. Bazıları ise Ölenlerin 20.000 kişi kadar oldugunu söylemişlerdir.

Fenhas, babası Harun oglu Ayzer"in ilk oglu idi. Bu nedenle Israilogulları, kestikleri kurbanların boyun kökünü,çene ve paça kısımlarını ona takdim ederlerdi. Mallarının ve ürünlerinin ilk çıkanını ve en kıymetlisini ona sunarlardı.

İbn İshak'ın Bel'âm'la ilgili nakletmiş oldugu bu kıssalar dogrudur. Diger Selef uleması da bu yolda rivayetlerde bulunmuşlardır.

İbn Kesir " El bidaye ven Nihaye "(bölüm 9)

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Cennet Kadınlarının En Faziletlisi!

İbn-i Abbas (radîyallahu anhuma) rivayet ediyor:

Bir gün Allah Rasûlü (Sallallahu aleyhi ve sellem) yere dört çizgi çizdi. Sonra "Bunlar nedir biliyor musunuz?" dedi.

Biz de Allah ve Rasûlü daha iyi bilir dedik.

Buyurdu ki: 
"Cennet kadınlarının en faziletlisi Hatice b. Huveylid, Fatıma b. Muhammed, Asiye b. Müzehim ki firavunun
karısı idi ve Meryem b. İmrândır."

Ahmed b. Hanbel. Müsned, 1/293, Hâkim, Müstedrek 3/160.

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'i övmek iki kısma ayrılır!

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'i övmek iki kısma ayrılır:

Birincisi:

Yapılan övgünün; aşırılık derecesine ulaşmayan, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hak ettiği ve O'na lâyık olan bir övgü olmasıdır. Bu övgünün hiçbir sakıncası yoktur. Yani; ahlâkı ve sünneti konusunda O'na yaraşan bütün güzel ve övülen hasletlerle Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in övülmesinde bir sakınca yoktur.

İkincisi:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i öven kimseyi aşırılık derecesine götüren, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in de ondan yasakladığı övgüdür.

Nitekim Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

(( لاَ تُطْرُونيِ كَماَ أَطْرَتِ النَّصاَرىَ ابْنَ مَرْيَمَ، إِنَّماَ أَنَا عَبْدٌ فَقُولُوا: عَبْدُ اللهِ وَرَسُولُهُ.)) [ متفق عليه ]

"Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı bir şekilde övdükleri gibi beni de övmeyin. Ben ancak bir kulum ve (benim için) Allah’ın kulu ve elçisidir, deyin."[1]

Her kim, Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'i, yardım ve imdat dileyenin yardımına koşan, darda kalanın duâsına icâbet eden, dünya ve âhiretin sahibi, gaybı bilen veya buna benzer lafızlarla överse, bu kısım övgü haramdır.Hatta bu kısım övgü, dînden çıkaran büyük şirke kadar götürür.Bu sebeple aşırılık derecesine ulaşacak şekilde Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i övmek, câiz değildir. Çünkü Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bu tür övgüden yasaklamıştır.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i, onun hak ettiği şekilde, yüce ahlâk, güzel hasletlerle ve O'nu dosdoğru yol üzere olmakla övmek, kulu, Allah Teâlâ'ya yaklaştıran bir ibâdettir. İbâdet sayılan bir şeyin dünyalık bir menfaat aracı edinilmesi de câiz değildir.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

(( مَنْ كَانَ يُرِيدُ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيْهِمْ أَعْمَالَهُمْ فِيهَا وَهُمْ فِيهَا لاَ يُبْخَسُونَ{15} أُوْلَـئِكَ الَّذِينَ لَيْسَ لَهُمْ فِي الْآخِرَةِ إِلاَّ النَّارُ وَحَبِطَ مَا صَنَعُوا فِيهَا وَبَاطِلٌ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ{16})) [ سورة هود الآيتان: 15-16 ]

"Her kim, (yapmış olduğu ameline karşılık olarak) dünya hayatını ve süsünü isterse, yapmış oldukları amellerinin karşılığını orada tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir haksızlığa da uğratılmazlar (dünyevî mükâfatlarından hiçbir şey eksiltilmez).İşte onlar, âhirette ateşten başka bir şeyi olmayan kimselerdir. (Dünyada) yapmış oldukları amelleri (kendilerine hiçbir fayda vermeyip) boşa gitmiştir. Yaptıkları (ameller, Allah rızâsına uygun olmadığı için) zâten batıldı."[2]

Dosdoğru yol ileten, yalnızca Allah Teâlâ'dır."[3]  

Şeyh Muhammed Salih el-Muneccid

[1] Buhârî ve Müslim

[2] Hûd Sûresi: 15-16

[3] "Mecmû' Fetâvâ İbn-i Useymîn", c: 1, s: 258


3 Ağustos 2015 Pazartesi

Mülk Suresinin Fazileti

Mülk Suresinin Fazileti

(1) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Tebareke (Mülk) Suresi kabir azabına engeldir.”

Albani Sahihu’l-Cami 3643

(2) Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Secde ve Mülk Surelerini okumadan uyumazdı!”

Tirmizi 3627

(3) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:

“Kuşkusuz ki, Kur´an’da otuz ayet olan bir sure vardır! Bu sure, bir kişi için şefaatçi oldu ve onun günahları affedildi. Bu sure, Mülk Suresidir!”

Tirmizi 3052

(4) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:

“Kuşkusuz ki, Kur´an’da otuz ayet olan bir sure vardır! Bu sure, kendisini okuyan kişiye mağfiret edilinceye kadar, şefaat eder! (Bu sure) Mülk Suresidir!”

İbni Mace 3786, Ebu davud 1400, Nesei

(5) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabından biri, çadırını bir kabrin üzerine kurdu. O sahabe oranın bir kabir olduğunu bilmiyordu! Birden Mülk Suresini okuyan bir adamın kabri çıktı! Hatta kabirden çıkan adam, Mülk Suresini sonuna kadar okudu! Bunun üzerine o sahabe, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:

−‘Ya Rasulallah! Çadırımı kurdum ama oranın bir kabir olduğunu bilmiyordum! Birden Mülk Suresini okuyan bir adamın kabri çıktı! Hatta kabirden çıkan adam, Mülk Suresini sonuna kadar okudu!’

Bunun özerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Mülk Suresi, (kişiye azap edilmesine) manidir!”

Tirmizi 3051