22 Mayıs 2014 Perşembe

Sünnet Şüphesiz Vahy'dir!

Allah (subhanehu ve teala) şöyle buyurur:

   "Batmakta olan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Muhammed) ne sapmış, ne de azmıştır.Çünkü o hevâdan konuşmaz; onun konuşması, kendisine vahy edilen vahiyden başka bir şey değildir."( Necm  Suresi, 1.-4)

   İbn Teymiyye der ki : "...Hak ve sünnet bağlılarının önderi ve reisi, ancak ve ancak Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)'dir ki O, hevâdan konuşmaz; O'nun söylediği sözler, kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.

   O, öyle bir önderdir ki, haber verdiği bütün hususların şüphesiz tasdik edilmesi, verdiği bütün emirlerde mutlaka itaat olunması gerekir." (Mecmu'ul-Fetava,   İbn Teymiyye)

   İmam Şatibi der ki: "Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in bildirmiş olduğu her haber, haber verdiği gibidir, haktır, doğrudur, hem haber verdiklerinde, hem de kendisinden (naklederek aldığı melek) hakkında itimad edilir. (Verdiği) habere, teklifle alakalı bir hükmün bina edilip edilmemesi arasında herhangi bir fark yoktur.  

   Şayet O (sallAllahu aleyhi ve sellem) bir hüküm teşriinde bulunmuş veya bir şeyi emretmiş veya yasaklamış ise, aynen beyan ettiği gibi kabul edilir.

    Meleğin Allah (subhanehu ve teala)'dan haber vermesiyle (kalbine) üfürülmesi ve nefsine ilka edilmesi veya rüya/keşifle gösterilmesi ya da mucizevi bir şekilde gayba muttali olması veya bunların haricinde her hangi bir yolla alması arasında bir ayrım yapılamaz.

   (Hangi surette olursa) olsun, bu gelen habere itibar edilir, itikadta ve amelde üzerine bina edilebilinir, zira Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem) ismet (vasfi) ile te'yid edilmiştir ve O (sallAllahu aleyhi ve sellem) kendi hevasından konuşmaz.(el-Muvafakat, İmam Şatibi)

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Kitâb Ve Sünnette İttibâ

Sahâbelerden -radıyallâhu anhum- Kur’ân ve Sünnet’e ittibâ ile alakalı birçok eser rivayet olunmuştur; onlardan bazıları şöyledir:

Ebu Bekir radıyallâhu anh kendisine bir dava geldiğinde Kur’ân-ı Kerîm’e bakar bulamazsa Sünnet ile hüküm verirdi. Eğer Sünnet’te bulmakta güçlük çekerse: “Siz Rasûlullâh’ın Sünnet’in-den bu hususta bir şey biliyor musunuz?” diye sahâbelere sorardı. Sünnet’te de hüküm bulamazsa insânların en hayırlılarını toplar ve istişare ederdi. Onların görüşleri bir noktada toplanınca da karar verirdi. [Dârimî, Sünen: 1/262 (163).] 

O şöyle demiştir: “Ben Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in yapmakta olduğu hiçbir şeyi terk edecek değilim. O neyi yaptıysa bende onu yaparım. Ben onun emirlerinden birini bile terk edecek olsam doğru yoldan ayrılacağımdan korkarım.” [Buhârî, Sahîh: 4/79 (3093); Müslim, Sahîh:
3/1381 (1759)…]

Ömer radıyallâhu anh Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in yaptıklarını sebebini araştırmaksızın
aynen yapardı. Bir gün Haceru’l-Esved’e gelip onu öpmüş ve şöyle demiştir: “Ben kesinlikle biliyorum ki sen sadece bir taşsın, ne zararın ne de faydan var. Eğer Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in seni öptüğünü görmeseydim ben de öpmezdim.” [Buhârî, Sahîh: 2/149 (1597); Müslim, Sahîh: 2/925 (1270) …]

Osman radıyallâhu anh, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem hayatta iken O’na hizmet ve bağlılıkta nasıl hassas idiyse, vefatından sonra da Sünnetine ittibâda o ölçüde titiz ve gayretli olmuştur. Ahkâmla ilgili konularda olduğu gibi günlük işlerinde de Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i kendisine örnek almıştır. Bir defasında Mescid-i Nebevî’nin ikinci kapısında oturup, kesilmiş
hayvanın bir kürek kemiğini getirip yemiş, sonra kalkıp namaz kılmış ve şöyle demiştir: “Rasûlullâh
sallallâhu aleyhi ve sellem’in oturduğu yerde oturdum, O’nun yediğinden yedim ve O’nun yaptığı gibi yaptım.” [Ahmed, Müsned: 1/495 (441); Heysemî, Mecmau’z-Zevâid: 1/251 (1312).]

Ali radıyallâhu anh da her konuda Sünnete tâbi olur, onu her şeyin önüne geçirirdi. O, şöyle demiştir:
“Eğer dîn, şahsi görüş ile olsaydı ben, ayakların üstündense altını meshetmenin daha uygun olacağını düşünürdüm. Fakat Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in üstüne meshettiğini bizzat gördüm.” [Ebu Davud, Sünen: 1/42 (162)…]

İbn Abbâs radıyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, o şöyle demiştir: “Başınıza gökten taş
inmesinden korkuyorum. Ben size ‘Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem dedi’ diyorum! Siz bana ‘Ebu Bekr ve Ömer dedi ki’ diyorsunuz!” [İbn Hazm, el- İhkâm: 2/17, 4/237; İbn Teymiyye, el-Fetâvâ el- Kubrâ: 5/126.]

İbn Ömer radıyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, o şöyle demiştir: “İlim üçtür: (Birincisi) Beyan edici kitâb, (ikincisi) geçmişte uygulanan sünnet, (üçüncüsü) bilmiyorum (sözü).” [Heysemî,
Mecmau’z-Zevâid: 1/172 (801)…]

Abdullah bin Me’sûd radıyallâhu anh’dan rivâyet edildiğine göre, o şöyle demiştir: “Selefe tâbi olur
bid’âtçi olmazsanız, bu size yeter. Bütün bid’âtler dalâlettir.” [İbn Batta, el- İbâne: 1/327 (175)…]

Salim bin Abdullah radıyallâhu anh şöyle demiştir: “İttibâ etmeyi, tâbi olmayı daha fazla hak eden,
Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetidir.” [Buhârî, Refu’l- Yedeyn Fi’s-Salât: 72 (102)
…]

Ehli Sünnet’in imâmlarından -rahimehumullâh- Kur’ân ve Sünnete ittibâ ile alakalı birçok eser rivayet olunmuştur; onlardan bazıları şöyledir: Adil halife Ömer bin Abdülazîz rahîmehullâh,
şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetine karşı hiç kimsenin reyi (görüşü) geçerli değildir” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 2/2 01 …]

Kadı Şureyh rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Sünnet sizin kıyasınızdan öncedir. O halde tâbi ol, bid’âtçi olma.” [Beğavî, Şerhu’s- Süne: 1/216; Alîyyu’l-Kârî, Mirkâtu’l-Mefâtîh: 1/260.] 

Tâbiinin büyüklerinden İmâm Mücâhid rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’den başka hiç kimse yoktur ki; onun sözü alınır da, red de edilir. Ancak Nebî sallallâhu aleyhi
ve sellem’in sözü bunun dışındadır.” [Buhârî, Refu’l- Yedeyn Fi’s-Salât: 73 (103);
 bn Abdilberr, Câmiu’l- Beyân: 2/925 (1761).]

Tâbiinin büyüklerinden İmâm Şa’bî rahîmehullâh, şöyle demiştir: “Şunların sana Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiklerini al, kabul et. Kendi görüşleriyle söylediklerini ise
helâya at!” [Dârimî, Sünen: 1/284 (206); el-Kasımî, Kavâidu’t-Tahdîs: 336.]

İmâm Ebu Hanîfe rahîmehullâh, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ittibâ hakkında şöyle
demiştir: “Hadîs sahîh olduğunda, o benim mezhebimdir.” [İbn Hacer, Telhisu’l-Habir: 1/20; el- Fullânî İkâzu’l-Himem: 52; el-Kasımî, Kavâidu’t-Tahdîs: 91; İbn Abidin, Reddu’l- Muhtar: 1/67.]

Yine şöyle demiştir: “Nereden aldığımızı bilmedikçe hiç kimseye bizim sözümüzle amel etmesi helâl
değildir.” [el-Fullânî İkâzu’l- Himem: 53; el-Kasımî, Kavâidu’t-Tahdîs: 281; el- Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 46.]

İmâm Mâlik rahîmehullâh, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ittibâ hakkında şöyle demiştir: “Ben bir insânım; doğruya ulaştığım da olur, yanıldığım da olur. Benim görüşlerime bakın; onlardan Kitâb ve Sünnet’e uyanları alın, onlara uymayanları bırakın.” [İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l-
İlim: 1/775 (1435); el- Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 49.]

Yine şöyle demiştir: “Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den başka herkesin sözü alınır da, terk
edilir de.” [Subkî, Fetevâ: 1/138; el-Albânî: Sıfatu Salât: 49.]

İmam Şâfiî rahîmehullâh, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ittibâ hakkında şöyle demiştir: “Her insâna Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in istisnasız tüm sünneti ulaşmamıştır. Dile
getirdiğim görüşlerde ve belirlediğim kurallarda, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetine aykırı bir durum varsa, bu durumda Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadîsi, benim
görüşümdür.” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 2/204; el-Fullânî, İkâzu’l-Himem: 99; el-Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 50.]

Yine şöyle demiştir: “Müslümanlar şu konuda icmâ etmişlerdir: Hiçbir kimseye Rasûlullâh sallallâhu
aleyhi ve sellem’in Sünnet’i açıkça belli olduktan sonra onu başka birinin sözü için terk etmesi helâl
değildir.” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvakkıîn: 1/6; el- Fullânî, İkâzu’l-Himem: 58; ed-Dürerü’s-Seniye: 4/56; el-Albânî, Sıfatu Salâti’n- Nebî: 50.]

Yine şöyle demiştir: “Hadîs sahîh olduğunda, benim (hadîse muhâlif olan) özümü alın du-vara
vurun.” [İbn Teymiyye, el- Fetâvâ el-Kübrâ: 7/212; Mübârek Fûrî, Tuhfetu’l- Ahvezî: 4/450; Şevkânî
Neylü’l-Evtâr: 5/399; ed- Dürerü’s-Seniye: 4/28.]

İmâm Ahmed rahîmehullâh, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ittibâ hakkında şöyle demiştir: “İttibâ, kişinin, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den ve ashabından gelene tâbi olmasıdır. Tabiinden sonra kişi, dilediğine tâbi olmakta serbesttir.” [İbn Kayyim, İlâmu’l-Muvak-kıîn: 2/139;
el-Fullânî, İkâzu’l-Himem: 113; el-Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 53.]

Yine şöyle demiştir: “Kim Rsûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in hadîsini kabul etmezse helakin
eşiğindedir.” [el-Lalekâî, Şerhu Usûli İ’tikâd: 3/477; İbn Batta, el-İbânetü’l- Kübrâ: 1/260; el- Hallâl, es- Sünen: 1/214; el-Albânî: Sıfatu Salâti’n-Nebî: 53.]

Âcizane bu konuda bir sözde ben söyleyecek olursam: “Kitâb ve Sünnete muhâlif bir sözümü bulduğunuzda, onu, hemen duvara vurun; Kitâb ve Sünnette ittibâ edin.”


Sonuç:

Yukarıda zikredilen ayet, hadîs, sahâbe kavli ve imâm sözlerinden anlaşıldığı üzere akidede, fıkıhta ve ahlakta yani hayatın her alanında ittibâ edilmesi farz olan Allâh’ın Kitâbı ve Rasûlü’nün sünnetinden başkası değildir. Allâh’ın Kitâbı’nı ve Rasûlü’nün Sünneti’ni her şeyin önüne keçirerek  îmân ve amel edenlere müjdeler olsun. Allâh’u Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:
“Kim Allâh’a ve Rasûle itaat ederse, işte onlar, Allâh’ın kendilerine nimet verdiği nebîlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve sâlihlerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa: 4/69)

Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed
sallallâhu aleyhi ve sellem’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Müslüman kadının halk hamamına gitmesi câiz midir?


Eşimin (karımın) Ramazan ayında halk hamamlarına gitmesi câiz midir? Bilindiği üzere evimizde bulunan hamam çok küçüktür. Eşim hâmile olduğundan dolayı soğuktan korkmaktadır.
Hamd, yalnızca Allah'adır.

Eşinizin, evde bulunan hamama girebilme ve orada suyu ısıtabilme imkânı varsa, halk hamamına gitmesi câiz değildir.

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

(( مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلا يُدْخِلْ حَلِيلَتَهُ الْحَمَّامَ.)) [ رواه الترمذي وصححه الألباني في صحيح الترمذي ]

"Kim, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, hanımını hamama girdirmesin." (Tirmizî, hadis no: 2801. Elbânî, Sahih-i Tirmizî'de "hadis hasendir" demiştir.)

Ebu'l-Melih el-Huzelî'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

(( أَنَّ نِسَاءً مِنْ أَهْلِ حِمْصَ أَوْ مِنْ أَهْلِ الشَّامِ دَخَلْنَ عَلَى عَائِشَةَ رَضِىَ اللَّهُ عَنْهَا فَقَالَتْ : أَنْتُنَّ اللاَّتِى يَدْخُلْنَ نِسَاؤُكُنَّ الْحَمَّامَاتِ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ : مَا مِنِ امْرَأَةٍ تَضَعُ ثِيَابَهَا فِى غَيْرِ بَيْتِ زَوْجِهَا إِلاَّ هَتَكَتِ السِّتْرَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ رَبِّهَا.)) [ رواه الترمذي وصححه الألباني في صحيح الترمذي ]

"Humus halkından veya Şam halkından bazı kadınlar, Âişe'nin -Allah ondan râzı olsun- huzuruna girdiklerinde Âişe -Allah ondan râzı olsun- onlara şöyle dedi:

- Kadınları, hamamlara girenler sizler misiniz? Oysa ben, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i şöyle buyururken işittim:

- Bir kadın, kocasının evinden başka bir yerde (bedenini örten) elbisesini çıkarırsa, kendisi ile Rabbi arasındaki hayâ perdesini yırtmış olur." (Tirmizî, hadis no: 2801. Elbânî, Sahih-i Tirmizî'de "hadis sahihtir" demiştir.)

Eğer eşinizin evde yıkanması mümkün değilse, zaruretten dolayı (yıkanırken) bedenini örtmek ve gizlemek kaydıyla halk hamamına girmesi câizdir.

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:

"Âlimler şöyle demişlerdir: Kadınların zaruret halinde hamama girmelerine izin verilir. Aynı şekilde gözlerini harama bakmaktan sakınmak ve avret yerini örtmek kaydıyla erkeklerin de hamama girmelerine izin verilir. Kadının, hasta veya loğusa olması veyahut da yıkanması gerektiği halde hamamdan başka bir yerde yıkanması mümkün olmaması gibi durumlarda hamama girmesine izin verilir." (Mecmû'u'l-Fetâvâ; c: 15, s: 380)

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- yine şöyle demiştir:

"Kadına gelince, o, zaruret halinde avret yerini örtmüş bir halde hamama girebilir." (Mecmû'u'l-Fetâvâ; c: 21, s: 342)

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Müekked Sünnetler

Müekked sünnetlerin rekâtlarının sayısını ve bu sünnetlerin ne zaman kılındıklarını bize bildirebilir misiniz?


Cevap:

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Sorunuzun cevabı, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'den gelen şu hadistedir:

(( مَنْ ثَابَرَ عَلَى ثِنْتَيْ عَشْرَةَ رَكْعَةً مِنَ السُّنَّةِ بَنَى اللَّهُ لَهُ بَيْتًا فِي الْجَنَّةِ: أَرْبَعِ رَكَعَاتٍ قَبْلَ الظُّهْرِ، وَرَكْعَتَيْنِ بَعْدَهَا، وَرَكْعَتَيْنِ بَعْدَ الْمَغْرِبِ، وَرَكْعَتَيْنِ بَعْدَ الْعِشَاءِ، وَرَكْعَتَيْنِ قَبْلَ الفجر.)) [رواه الترمذي وغيره وهو في صحيح الجامع ]

"Her kim, dört rekât öğle namazının farzından önce, iki rekât öğle namazının farzından sonra, iki rekât akşam namazının farzından sonra, iki rekât yatsı namazının farzından sonra ve iki rekât sabah namazının farzından önce olmak üzere on iki rekât sünnete devam ederse, cennette onun için bir ev yapılır." (Tirmizî; hadis no: 379 ve başkaları rivâyet etmiştir. Elbânî "Sahihi'l-Câmi'",hadis no:6183'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Anbese b. Ebî Süfyan, Ümmü Habîbe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet ettiğine göre Ümmü Habîbe, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

(( مَنْ صَلَّى فِي يَوْمٍ وَلَيْلَةٍ ثِنْتَيْ عَشْرَةَ رَكْعَةً بُنِيَ لَهُ بَيْتٌ فِي الْجَنَّةِ: أَرْبَعًا قَبْلَ الظُّهْرِ، وَرَكْعَتَيْنِ بَعْدَهَا، وَرَكْعَتَيْنِ بَعْدَ الْمَغْرِبِ، وَرَكْعَتَيْنِ بَعْدَ الْعِشَاءِ، وَرَكْعَتَيْنِ قَبْلَ صَلَاةِ الْفَجْرِ.)) [ رواه الترمذي ]

"Her kim, bir gün ve gecede, (farz namazlar dışında), sabah namazının farzından önce iki rekât, öğle namazının farzından önce dört rekât, öğle namazının farzından sonra iki rekât, akşam namazının farzından sonra iki rekât ve yatsı namazının farzından sonra iki rekât olmak üzere on iki rekât (nâfile) namaz kılarsa, cennette onun için bir ev yapılır." (Tirmizî; hadis no: 380.Tirmizî hadis hakkında şöyle demiştir:Anbese'nin,Ümmü Habîbe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet ettiği hadis, hasen sahih hadistir. Hadis, aynı zamanda "Sahihi'l-Cami'"dedir. Hadis no:6362)
İkindi namazı için müekked sünnet yoktur. Fakat ikindi namazının farzından önce dört rekât namaz kılmak müstehaptır.Ancak bu dört rekâtlık namaz, sevap ve devamlı kılmak konusunda müekked sünnetler gibi değildir.

Bu dört rekâtlık namaz, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in şu hadisinde zikredilmiştir:

(( رَحِمَ اللَّهُ امْرَأً صَلَّى قَبْلَ الْعَصْرِ أَرْبَعًا.)) [ رواه الترمذي وحسنه الألباني في صحيح الجامع ]

"İkindi namazından önce dört rekât (nâfile) namaz kılan kimseye Allah rahmet etsin." (Tirmizî; hadis no: 395. Tirmizî hadis hakkında şöyle demiştir: "Bu hadis, garib hasen hadistir. Elbânî "Sahihi'l-Câmi'", hadis no: 3493'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Yukarıda geçen dört rekâtlı bütün nâfile sünnetler, İmam Şâfiî ve İmam Ahmed'e göre ikişer ikişer kılınır (yani ikinci rekâttan sonra selâm verilir).

Allah Teâlâ en iyi bilendir.

Şeyh Muhammed Salih el-Muneccidrin




(Yolculukta) ikindi namazını, Cuma namazı birleştirmenin hükmü


Ben, umreyi edâ etmek için Mekke-i Mükerreme'ye gitmiştim. Yol üzerinde bir şehre yakın olan yere ulaştığımda Cuma namazı vakti geldi. Bunun üzerine müslümanlarla birlikte câmide Cuma namazını kıldım.Cuma namazından sonra yolcu olmam sebebiyle ikindi namazını da kıldım (Cuma namazı ile ikindi namazını birleştirdim).
Bu davranışım câiz midir?
Beni bu konuda aydınlatır mısınız? Allah sizi ecirden mahrum etmesin.
Hamd, yalnızca Allah'adır.
"Bildiğimiz kadarıyla ikindi namazını, Cuma namazı ile birleştirmenin câiz olduğuna delâlet eden hiçbir delil bilmiyoruz.Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ve hiçbir ashâbından böyle bir şey nakledilmemiştir. Bu sebeple bunun terk edilmesi (yapılmaması) gerekir. Bunu yapan kimsenin vakti girmişse, ikindi namazını tekrar kılması gerekir.
Allah Teâlâ hayırlı amellerde hepimizi muvaffak kılsın."


Genel Direktör Şeyh Muhammed Salih el-Muneccid