17 Aralık 2014 Çarşamba

Yasak vakitte Tehiyyetu'l-Mescid namazı

Bir kimse, namaz kılmaktan nehyedilen bir vakitte mescide girerse, Tehiyyetu'l-Mescid namazını kılabilir mi?

Cevap:

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Bu meselede ilim ehli arasında ihtilaf vardır. Doğru olan görüşe göre sabah namazı ile ikindi namazından sonra da olmak üzere bütün vakitlerde Tehiyyetu'l-Mescidi kılmak meşrûdur.

Çünkü Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in bu konudaki şu emri geneldir:

(( إِذَا دَخَلَ أَحَدُكُمُ الْمَسْجِدَ فَلَا يَجْلِسْ حَتَّى يُصَلِّيَ رَكْعَتَيْنِ.)) [ رواه البخاري ومسلم ]

"Biriniz mescide girdiği zaman iki rekât (nâfile) namaz kılmadan oturmasın."

(Buhârî; hadis no: 1167. Müslim; hadis no: 714)

Ayrıca Tehiyyetu'l-Mescid, Tavaf namazı ve Kusûf namazı gibi bir sebebe binâen meşrû kılınan bir namazdır. Dolayısıyla bu meselede doğru olan görüş; yasak vakitlerde farz namazlar nasıl kaza ediliyorsa, Tehiyyetu'l-Mescid de bu yasak vakitlerde kılınabilir.

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Tavaf namazı hakkında şöyle buyurmuştur:

(( يَا بَنِى عَبْدِ مَنَافٍ! لاَ تَمْنَعُوا أَحَدًا طَافَ بِهَذَا الْبَيْتِ، وَصَلَّى أَيَّةَ سَاعَةٍ شَاءَ مِنْ لَيْلٍ أَوْ نَهَارٍ.)) [ رواه أحمد وأصحاب السنن بإسناد صحيح ]

"Ey Abdi Menaf oğulları! Gece ve gündüz, hangi saatte olursa olsun, bu Beyti (Beytullah'ı) tavaf edip de namaz (tavaf namazı) kılan hiç kimseye engel olmayın." (Ahmed ve Sünen sahipleri sahih bir senedle rivâyet etmişlerdir.)

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Küsûf namazı hakkında ise şöyle buyurmuştur:

(( إِنَّ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ آيَتَانِ مِنْ آيَاتِ اللَّهِ لاَ يَنْكَسِفَانِ لِمَوْتِ أَحَدٍ وَلاَ لِحَيَاتِهِ، فَإِذَا رَأَيْتُمْ ذَلِكَ فَافْزَعُوا إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ وَإِلَى الصَّلاَةِ.)) [ رواه البخاري ومسلم ]

"Şüphesiz güneş ve ay, Allah'ın (kudretine ve hikmetine delâlet eden) âyetlerinden iki âyettir. (O ikisinin doğal düzeninin değişmesi, câhiliye halkının inandığı gibi büyük) bir kimsenin ölümü veya dünyaya gelişi yüzünden tutulmazlar. (Bu, ancak kulları korkutmak ve onların Allah'a tevbe edip yeniden O'na dönmeleri içindir). Siz onların tutulduğunu gördüğünüz zaman, tutulma sona erinceye kadar Allah'ı anın ve namaz kılın."

(Buhârî; "Küsûf"; hadis no: 1, 3, 8,13,15,17. Müslim; "Kusûf"; hadis no:10)

Muhammed Salih el-Muneccid

15 Aralık 2014 Pazartesi

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Mucizeleri!

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in mucizeleri, Kur’an ve Sahih Sünnette oldukça fazla yer almaktadır. Bunlardan bazıları şunlardır.
1) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in En Büyük Mucizesi, Kur’an’dır.
2) Ayın Yarılması

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.”

Kamer 1

Abdullah bin Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Biz, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraberdik. Ay ortadan bölündü ve iki parça haline geldi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize:

‘Şahit olunuz, şahit olunuz’ buyurdu.”

Buhari 4812, Müslim 2801

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Mekke ehli Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den bir mucize göstermesini istediler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de kendilerine ayın ikiye bölünmesini gösterdi.”

Buhari 3404, Müslim 2802/46
3) İsra ve Mi’rac Hadiseleri

İsra, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bir gece Mekke’den alınıp Kudüs’e götürülmesi, Mi’rac ise oradan ruh ve bedeni ile semaya yükseltilmesidir. Her iki olay da Kur’an’da bahsi geçen İsra Gecesi’nde olmuştur.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını göstermek için kulunu Mescid-i Haram’dan (alıp), çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren (Allah) noksan sıfatlardan münezzehtir…”

İsra 1

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mescid-i Aksa’ya getirildikten sonra semaya yükseltildi, yedinci kat semaya kadar çıktı. Sonra bundan da öteye, Allah’ın dilediği yere kadar götürüldü ki burası, Sidretü’l-Münteha’nın ve Cennetü’l-Me’va’nın yanındadır.

Allah-u Teâlâ dilediği şeylerle Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ikramda bulundu, onunla konuştu ve beş vakit namazı ümmetine orada aracısız olarak farz kıldı. Cennete girdi, bazı nimetleri gördü. Cehenneme girdi. Melekleri ve Cebrail (Aleyhisselam)’ı aslî suretiyle gördü.

Bütün bunlar baş gözüyle gördüğü gerçek şeylerdi. Sonra Beytü’l-Makdis’e indi, diğer Nebilere imam oldu ve namaz kıldırdı. Daha sonra da tan yeri ağarmadan ve yatağı henüz soğumadan Mekke’ye döndü.

Müslim 162/259, Buhari 3635

Bütün bunlar o yüce Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bir ta’zim, onu diğer şerefli Nebilerden (Aleyhimusselam) daha büyük bir şerefe nail etmek ve onun makamının yüce ve herkesin üstünde olduğunu açıkça ortaya koymak için gerçekleştirildi, Allah-u a’lem.
4) Hicret Esnasındaki Olaylar

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile iki yol arkadaşı Ebu Bekir ve Amir bin Fuheyre (Radiyallahu Anhuma)’yı takip eden Suraka bin Malik’in atının iki kere yere kapaklanması, en sonunda da ön ayaklarının kuru ve sert bir zemine batması.

Buhari 3662

Ümmü Mabed isimli kadının, zayıflığından dolayı yayılmaya bile gidemeyen dişi kuzusundan Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kuzunun memelerini sıvazlayarak bolca süt sağması.

Bezzar Keşfu’l-Estar 2/103, Heysemi 6/85, Begavi, Taberani, Hâkim, Beyhaki
5) Birkaç Kez Suyun Çoğalması

Suyun çok az bulunduğu birçok kereler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in parmaklarının arasından su fışkırması neticesinde onlarca ve yüzlerce kişinin suya kanacak kadar içmeleri ve ondan abdest almaları.

Buhari 3353, 3359, Müslim 2279/4, 7

Hudeybiye’de suyu çekilmiş bir kuyudan Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bereketiyle 1.400 sahabenin ve ilaveten bineklerinin kana kana su içmeleri.

Buhari 3356
6) Birkaç Kişilik Yemeğin Bir Bölüğe Yetmesi

Ebu Talha (Radiyallahu Anh), Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sesinin açlıktan dolayı zayıf çıktığını fark edince eşi Ümmü Süleym (Radiyallahu Anha)’ya bunu anlattı ve yiyecek olarak neyi varsa çıkarmasını istedi. Birkaç parça ekmek ile biraz yağ karıştırıldı, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu yiyecek hakkında dua etti ve neticede birkaç kişiye ancak yetecek bu katıkla 70 ya da 80 kişi doydular.

Buhari 3358
7) Eksilmeyen Hurma Yığınları

Abdullah bin Amr bin Haram (Radiyallahu Anh) Uhud’da şehit düştüğünde arkasında oldukça yüklü borç bırakmıştı. Oğlu Cabir (Radiyallahu Anhuma) hurmanın hasadı vaktinde alacaklıların baskısından dolayı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den aracı olmasını istedi.

Çünkü biliyordu ki, bu ürün babasının borçlarını kapatmazdı. Hurmalar birkaç yığın olarak toplandı, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yığınların etrafında dolaşarak dua etti ve yanlarına oturdu. Borç tamamen ödendiğinde yığınlardan hiçbir şey eksilmemiş gibiydi.

Buhari 2630, 3360
8) İnleyip Feryat Eden Kütük

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), hutbe irad etmek istediğinde mescitte bulunan bir hurma kütüğüne dayanırdı. Ona bir minber yapıldı, Cuma hutbesi için minbere çıkınca o kütük parçası bir çocuk gibi feryat etti. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) minberden inip onu kucaklayarak teskin ettiğinde kütük susturulan bir çocuk gibi hafif hafif inliyordu.

Buhari 3364, 3365, Tirmizi 3868
9) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Yanına Gelen Hurma Salkımı

“Bir çöl bedevisi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:

−Senin Nebi olduğunu nereden bileyim? dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

−‘Şu hurma salkımını çağırsam Allah’ın Rasulü olduğuma şahitlik eder misin?’ diye sordu.

Bunun üzerine salkım, ağaçtan indi ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına geldi.

Sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona:

−‘Dön!’ diye emretti, o da yerine döndü.”

Tirmizi 3869, Ahmed 1/223, 1954, Darimi 1/111
10) Şam Yolunda Olan Hadiseler

Nübüvvetten önce Ebu Talib, yeğeni ile Şam’a ticaret için yola çıktığında, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e secde etmedik tek bir taş ve ağaç kalmamıştı.

Rahibin yanında mola verdiklerinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), üzerinde kendisini gölgelendiren bir bulut olduğu halde geldi. Cemaate yaklaştığında ağacın gölgesini kaplamış olduklarını gördü ve kenara oturdu. Bunun üzerine ağacın gölgesi onun üzerine kaydı ve onu gölgelendirmeye başladı.

Tirmizi 3861, Beyhaki Delâilü’n-Nübüvve 2/24, 25
11) Selam Veren Taş

Nübüvvetten önce Mekke’de, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e selam veren bir taş vardı.

Müslim 2277/2, Tirmizi 3865, Darimi 1/108

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bu ve benzeri mucizeleri oldukça fazladır. Daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler bu hususta yazılmış kitaplara ve hadis kitaplarının ‘Menkıbeler ve Faziletler’ bölümüne müracaat edebilirler.

11 Aralık 2014 Perşembe

BU ÜMMETTEN BAZILARI PUTLARA TAPACAKTIR


 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“Kendilerine kitaptan nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tağuta iman ediyorlar.” (Nisa: 51)
 
Ayetteki (جِبْت) “cibt”; Allah’ın ve rasülünün emrine inanç konusunda muhalefet eden her şeyin genel adıdır.
Cibt, sihir olabilir. Selefi salihten birçok kişi, ayetteki cibti sihir olarak açıklamışlardır.
Cibt, kâhin olabilir.
Cibt, sahibine zarar veren her kötü şeyin ismidir.
Ayetteki; “cibte ve tâguta iman ediyorlar” sözü; sihre, batıla ve Allah’tan başkasına ibadete inanıyorlar, manasındadır.
Tâgut; “tugyan”dan türemiştir. Tugyan ise haddi aşmaktır.
Tâgut, din konusunda haddini aşıp, sadece Allah’a ait özellikleri kendisinde görendir.
Tâgutun en iyi tarifi şudur: ibadet, itaat veya tabi olma konusunda haddini aşan mahluktur.”
Tabi olma konusunda haddini aşanlar; alimler veya dini liderlerdir.
 
Alimler veya dini liderlerin tabi olma konusunda hadlerini aşmaları; haramı helal, helali haram kılma veya sünneti bid’at, bid’ati sünnet olarak gösterme gibi dine muhalif olan her konuda insanların kendilerine tabi olmalarına rıza gösterme şeklinde ortaya çıkmaktadır.
İşte bu konularda onlara tabi olmak, onlara ibadet etmek ve onları ilahlaştırmak demektir.
 
Oysa alim ve liderlere tabi olmak, onlar İslam’ın sınırlarını muhafaza ettikleri, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ettikleri müddetçe caizdir.
Fakat Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kılan kimselere, kim olurlarsa olsunlar, asla tabi olunmaz. Bilakis böyle yapan kimseler, kesinlikle reddedilmesi gereken birer tâguttur. Bunlara rıza gösteren ve tabi olanlar da, onları ilah edinmekle şirke ve küfre girmiş olurlar.
 
İtaat etme konusunda haddini aşanlar; Allah’ın emirlerini bildikleri halde haramı helal, helali haram yapan ve bu konuda kendilerine itaat edilen emirler, krallar, hükümdarlar ve reislerdir.
Bu kimselere itaat edip destekleyenler, onları tâgut edinmişlerdir.
Bu ayet; cibte ve tâguta inanma amelinin, Yahudi ve Hıristiyanlarda gerçekleştiğini göstermektedir.

Fakat cibte ve tâguta iman, bu ümette de vuku bulmuştur. Bazıları sihre inanmakla, bazıları Allah’ tan başkasına ibadet yapmakla, bazıları ise Allah’ın haram kıldığını helal, helal kıldığını haram kılan alimlere ve emirlere itaat etmekle, kendilerinden önceki ümmetlerin yoluna tabi olmuşlardır.
 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“De ki: “Allah katında bundan daha kötü bir cezayı size haber vereyim mi? Allah’ın kendisine lanet ve gazap ettiği, kendilerinden maymunlar, domuzlar ve taguta tapanlar kıldığı kimseler, işte onlar, yerleri en şerli ve yolun ortasından en çok sapmış olanlardır!” (Maide: 60)                
                                                                          
Ayette kendilerine lanet edilen kimseler, tâgutlara ibadet edenlerdir. Bu, daha önceki ümmetlerde vuku bulmuştur ve bu ümmette de vuku bulduğu gün gibi aşikârdır.
 
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisinde geçmiş ümmetlerin başına gelenlerin, İslam ümmetinin de başına geleceğini haber vermiştir.
Ebu Said El-Hudri radıyallahu anh’tan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
 
“Sizler, kendinizden önce gelen ümmetlerin sünnetine kulacı kulacına, arşını arşınına ve karışı karışına muhakkak tıpa tıp uyacaksınız. Hatta onlar, daracık bir keler deliğine girseler oraya siz de gireceksiniz.” (Buhari, Müslim)
 
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hadiste İslam ümmetinin geçmiş ümmetlerin yaptıkları gibi yapacaklarına yemin etmektedir. İşte bu yemin, İslam ümmetine bir uyarıdır.
 
Hadiste geçen; “önce gelen ümmetler”den kasıt; Yahudi ve Hıristiyanlardır. 
Allah-u Teâlâ bu iki taifeyi; “gazaba uğrayanlar” ve “sapanlar” olarak vasfetmiştir.
Bu ümmet, öncekilerin yoluna tabi olursa,  şüphesiz onlar da “gazaba uğrayanlar” ve “sapanlar”dan olacaklardır.
Rasûlullah’ın sözü gerçekten doğru çıkmış ve bu ümmetten bazıları gazaba uğrayan Yahudilerin yoluna bazıları ise sapan Hıristiyanların yoluna tabi olmuştur.
 
Bu sebeple selefi salihin alimleri şöyle demiştir: “Alimlerimizden sapanlar Yahudilere benzemiştir. İbadetkarlardan sapanlar ise Hıristiyanlara benzemişlerdir. Çünkü Yahudiler bilerek, Hıristiyanlar ise cehaletten dolayı hakka muhalefet etmişlerdir.”
 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“Gazaba uğrayanların ve sapanların (yoluna) değil.”  (Fatiha: 7)
 
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in de hadisinde haber verdiği üzere; “gazaba uğrayanlar” Yahudiler, “sapanlar” ise Hıristiyanlardır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisi; geçmiş ümmetlerde vuku bulan küfür ve şirklerin bu ümmette de vuku bulacağını göstermektedir.
 Geçmiş ümmetler putlara ibadet etmişler, bu ümmetten de putlara ibadet edenler çıkmıştır. Geçmiş ümmetler uluhiyyet ve Allah’ın sıfatları konusunda şirke düşmüşler, bu ümmette de bu konuda şirke düşenler olmuştur. Geçmiş ümmetler hüküm ve muhakeme olma konusunda şirke düşmüşler, bu ümmette de bu konuda şirke düşenler olmuştur. Geçmiş ümmetler sosyal, ekonomik, ahlaki ve adetlerle ilgili konularda şirke düşmüşler, bu ümmette de bu konularda şirke düşenler olmuştur.

Sevban radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
 
“Allah, yeryüzünü benim için tamamını görebileceğim bir hale getirdi. Onun doğusunu ve batısını tamamen gördüm. Ümmetimin hükümdarlığı yeryüzünün bana gösterildiği miktarı kadar olacaktır. Bana kırmızı ve beyaz define verildi. Ben Allah’tan bir felaket yüzünden ümmetimin helak olmamasını ve kendi içlerinden olmayan ve de onları helak edecek olan bir düşmanı onlara musallat etmemesini istedim. Rabbim bana şöyle dedi:
 
“Ey Muhammed! Ben mutlaka gerçekleşecek ve kendisine karşı gelinmeyecek bir hüküm verdim. Ben ümmetinin genel bir felaket yüzünden helak olmayacaklarına ve kendi içlerinden olmayan onları helak edici bir düşmanın onlara musallat olmamasına da hükmettim. Yeryüzünün her yerinden toplansalar bile buna güç yetiremeyecekler. Ancak birbirlerini helak edecekler ve birbirlerini köle ve cariye edinecekler”  (Müslim)                                                          
 
El-Berkani sahihinde bu hadisi aşağıdaki ziyadesi ile rivayet etti:
 
“Ben ümmetim hakkında saptırıcı imamlardan korkuyorum. Onların başlarına kılıç vurulursa kıyamete kadar kalkmayacaktır. Ümmetimden bir bölümü müşriklere katılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Ümmetimden çok sayıda grup putlara tapmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Ümmetimden otuz yalancı çıkacaktır. Hepsi kendilerinin nebi olduğunu iddia edeceklerdir. Hâlbuki ben, nebilerin sonuncusuyum. Benden sonra nebi yoktur. Ümmetimden hak üzerinde olan ve muzaffer olacak devamlı bir taife olacaktır. Onlara karşı çıkan onlara zarar veremeyecektir. İşte bu, Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar devam edecektir.”
 
Hadisin belli kısımlarını incelenmesi, meselenin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
“Ben ümmetim hakkında saptırıcı imamlardan korkuyorum.”
 
Hadisteki “saptırıcı imamlar”dan kasıt; bu ümmetin din veya hüküm konusunda imam kabul ettiği kimselerdir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmeti için korktuğu şey, zamanımızda vuku bulmuştur. Gerçekten de zamanımızda tabi olma ve itaat edilme konusunda saptırıcı imamlar çoğaldığı gibi, din ve hüküm konusunda saptırıcı imamlar da çoğalmıştır.
 
Din konusundaki saptırıcı imamlar: din adına konuşup yaptıklarını süslü göstererek insanları bid’at ve şirke saptıran sahtekâr din adamlarıdır.
Hüküm konusunda saptırıcı imamlar; emir yetkisine sahip oldukları için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şeriatına ve tevhide zıt hükümler vererek insanları buna uymaya ve Allah’ın şeriatı dışındaki hükümlere muhakeme olmaya zorlayan kimselerdir.
 

 “Ümmetimden bir bölümü müşriklere katılmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”
Hadisteki “katılmak”tan kasıt; hem müşriklerin dinlerine rıza göstererek İslam beldesini terk edip küfür beldesine gitmek hem de sıfat ve davranış olarak onlar gibi hareket etmek demektir.
 
Bu açıklamaya göre; bu ümmetin içinden müşriklerin üzerinde bulundukları şirki işleyecek İslam’dan irtidat edip dönecek kimseler olacaktır. 
“Ümmetimden çok sayıda grup putlara tapmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”
Hadisin bu kısmından anlaşılıyor ki; kendilerini İslam’a nispet eden kimselerden çoğu putlara tapacaktır.

Hadisteki “ümmet”ten kasıt kendilerine davet yapılanların hepsi değil, sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in davetine icabet edenlerdir.
Kendilerine davet edilenler ise bütün insanlar ve cinler-dir. Zaten bunların bir kısmı puta tapmaya devam etmiş ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in davetine icabet etmemiştir.
 
 “Ümmetimden hak üzerinde olan ve muzaffer olacak devamlı bir taife olacaktır.”
Bu hadise göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetinden hak üzere olan bir taife sürekli var olacaktır. Sürekli muzaffer olacak olan işte bu taife, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sahebelerinin yolunu takip eden kimselerden oluşmaktadır.
 
Bu taifenin sürekli muzaffer olması, savaşta muzaffer olması demek değil, huccet ve beyan konusunda muzaffer olması demektir. Bu taife hak üzere olduğu için doğal olarak en kuvvetli delile sahip olacak ve Allah’ın izniyle karşı çıkan herkesi delilleriyle susturacaktır. Onlar savaşta yenilseler bile, kuvvetli huccet ve delilleriyle tartışmada her zaman üstün olacaklardır.
 
Hadislerde zikredilen “الفرقة الناجية”  “kurtulan topluluk” ile “الطائفة المنصورة” “muzaffer taife“ kavramları, aynı taifenin iki ismidir. “Muzaffer taife” ismi verilmesinin sebebi; Allah-u Teâlâ’nın onlara zaferi vaat etmesi sebebiyledir.
 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“Şüphesiz rasûllerimizi ve iman edenlere hem dünya hayatında, hem şahitlerin (şahitlik) edecekleri günde yardım ederiz.”(Mü’min (Gafir): 51)
 
“Gerçek olan şudur ki; rasûl olarak gönderilen kullarımız hakkında önceden söz vermişizdir. Onlara mutlaka yardım edilecektir. Ve galip gelecek olanlar mutlaka bizim ordumuzdur.” (Saffat: 171-173)
 
İşte bu taifenin sözleri üstün, huccetleri ve delilleri en kuvvetli olacak, böylece bu taife üstün huccetleri ve getirdikleri kuvvetli deliller sebebiyle dünyada her zaman muzaffer olacaktır. Sonuçta Allah’ın dilediği bir zamanda düşmanlarına karşı girişecekleri sıcak bir savaşta da muzaffer olacaktır. Nihayet ve hepsinden önemlisi, kıyamet gününde ateşten kurtulan kimseler bunlar olacaktır.
 

2 Aralık 2014 Salı

Kâfirlerin bayramlarını kutlamanın hükmü nedir?

Kâfirlerin bayramlarını kutlamanın hükmü nedir?

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Kâfirlerin, "İsa'nın doğum günü" (Krismıs) diye bilinen yılbaşı bayramı ile başka dînî bayramlarını kutlamak, ittifakla haramdır. Nitekim İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bunu, "Ahkâmu Ehli'z-Zimme" adlı kitabında nakletmiş ve şöyle demiştir:

"Küfrün sembolleri olan ve onlara âit olan şeyleri kutlamak,ittifakla haramdır.Örneğin bir kimsenin onların bayramlarını ve oruçlarını tebrik ederek: Bayramınız kutlu olsun veya bu bayram ile huzur içerisinde olasınız, demesi gibi. Böyle diyen kimse, küfürden kurtulsa bile, bunu söylemesi haramdır. Çünkü bu haraket, haça secde etmesinden dolayı onu kutlama mesâbesindedir. Hatta bu, Allah Teâlâ katında ondan daha büyük bir günah, içki içmekten, insan öldürmekten ve zinâ etmekten daha şiddetlidir. Dîne değer vermeyen pek çok kimse böyle duruma düşmekte ve yaptığı hareketin ne kadar çirkin olduğunu bilme-mektedir. Bir kulu, onun işlediği bir günah veya bid'at veyahut da küfriyle kutlayan kimse, hiç şüphesiz Allah Teâlâ'nın gazabına maruz kalmış olur."

Kâfirlerin dîni bayramlarını kutlamanın haramlığı ve İbn-i Kayyim'in zikrettiği mesâbede oluşunun sebebi; çünkü kendisi bu küfre râzı olmasa bile, böyle yapmakla onların üzerinde bulundukları küfür sembollerini onaylamış ve onlara râzı olmuş demektir. Fakat müslümanın kâfirlerin sembollerine râzı olması veya onları bu sembollerle kutlaması haramdır.Çünkü Allah Teâlâ bunlara asla râzı olmaz.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

إن تكفروا فإن الله غني عنكم ولا يرضى لعباده الكفر وإن تشكروا يرضه لكم [ سورة الزمر من الآية:  ٧]

"(Ey insanlar!Rabbinizi) inkâr ederseniz,(O’na îmân etmez ve Rasûlüne uymazsanız), O size muhtaç değildir. (O’nun size bir ihtiyacı yoktur, fakat siz O’na muhtaçsınız). O, kullarının kâfir olmalarına râzı olmaz (olmalarını da emretmez). (Ancak size bahşettiği nimetlere) şükrederseniz, ona râzı olur." (Zümer Sûresi: 7)

Yine, Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

اليوم أكملت لكم دينكم وأتممت عليكم نعمتي ورضيت لكم الإسلام ديناً [ سورة المائدة من الآية: ٣]

"... Bugün size dîninizi kemâle erdirdim, (sizi câhiliyet karanlığından İslâm nûruna çıkarmak sûretiyle) üzerinize nimetimi tamamladım ve dîn olarak size İslâm’ı seçtim." (Mâide Sûresi: 3)

Kendisiyle ister aynı işyerinde olsunlar veya olmasınlar,kâfirlerin bayramını kutlamak haramdır.

Kâfirler, bize kendi bayramlarını kutlamaya ortak etmek istedikleri zaman onlara cevap vermemeliyiz.Çünkü bayramları, bizim bayramlarımız değildir ve onların bayramları, Allah Teâlâ'nın râzı olmadığı bayramlardır. Ayrıca bu bayramlar, dînlerine ya sonradan sokulmuş bid'atlardır ya da  dînlerince meşru olup da, Allah Teâlâ'nın cinlerin ve insanların hepsine birden gönderdiği Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in dîni İslâm ile hükmü ortadan kaldırılan bayramlardır.

Nitekim Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

ومن يبتغ غير الإسلام ديناً فلن يقبل منه وهو في الآخرة من الخاسرين  [ سورة آل عمران الآية: ٨٥]

"Kim, İslâm’dan başka bir dîn isterse, o dîn ondan asla kabul olunmayacaktır.Ve o, âhirette hüsrâna uğrayanlardan olacaktır." (Âl-i İmrân Sûresi: 85)

Bir müslümanın, onların bu merasimi ile dâvetine icâbet etmesi, haramdır. Çünkü bu hareket, onların bayramını kutlamaktan daha büyüktür. Zirâ hem onların bayramını kutlamış, hem de onların merasimine iştirak etmiş olur.

Aynı şekilde bayram dolayısıyla törenler düzenlemek sûretiyle kâfirlere benzemeleri, karşılıklı hediyeler alıp vermeleri, tatlılar dağıtmaları, tabaklarda yemekler dağıtmaları veya o günde işi tatil etmeleri, müslümanların üzerine haramdır.

Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

  (( مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ )) [ رواه أبو داود ]

"Kim, (giyindikleri gibi giyinmek, onların gittikleri yoldan gitmek ve bazı fiillerinde onları taklit etmek sûretiyle) bir topluluğa benzerse, o da onlardan olur." (Ebu Dâvud)

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin-, "İktidâu's-Sırâti'l-Mustakîm Muhâlefetu Ashâbi'l-Cehîm" adlı kitabında şöyle demiştir:

"Bazı bayramlarında kâfirlere benzemek, inandıkları bâtıl inançlarında kalplerine sevinç ve mutluluk girmesini gerektirir. Belki de onların bu hareketi fırsat bilmeleri ve zayıfları ezmeleri konusunda cesâretlendirir."

Kim bunlardan (yukarıda sağdığımız şeylerden) birisini yaparsa, ister onlara şirin görünmek için yapsın, ister sevgi ve muhabbet beslemek için yapsın, isterse utandığından veyahut da başka sebeplerden dolayı yapsın, günah işlemiş olur.Çünkü bu hareket, Allah'ın dîninde yağcılık yapmak ve iki yüzlü davranmaktır.Yine bu hareket, kâfirlerin kalplerininin güç ve kuvvet kazanmasına ve dînleriyle övünmelerine sebep olur.

Allah Teâlâ'dan, müslümanları dînleriyle güçlü kılmasını, onları dînlerinde sâbit kılmasını ve düşmanlarına karşı onlara yardım etmesini niyaz ederiz. Zirâ O, güç ve kuvvet sahibidir. (Mecmû'u Fetâvâ ve Resâili'ş-Şeyh İbn-i Useymîn; c: 3, s: 369) 

Muhammed Salih el-Muneccid

23 Kasım 2014 Pazar

TEVHİDİN TÜRLERİ

 

TEVHİDİN TÜRLERİ
 
1 - Rububiyyet tevhidi.
2 - Uluhiyyet tevhidi.
3 - Allah’ın isim ve sıfatları tevhidi.
Allah’a iman bu üç Tevhidi de kapsamına alır.
 
1 - RUBUBİYYET TEVHİDİ:
Allah-u Teâlâ’nın bu kâinatı tek başına yarattığına, yarattıklarının sahibi olduğuna, hükmünde takipçisi olmadığına; dirilten, yaşatan ve öldüren olduğuna; bütün canlıların rızıklandırıcısı, her şeyin yöneticisi olduğuna; Allah’tan başka hiç kimsenin ve hiçbir şeyin ne kendi nefsine ne de başkasına O’nun izni ve dilemesi olmadıkça zarar ve fayda vermeyeceğine, dualara yalnızca O’nun icabet edeceğine inanmaktır. Allah’ın kaza ve kaderine inanmak da bu tevhidin kapsamına girer.
 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“Rabbiniz; gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva eden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen, güneşi, ayı, yıldızları hepsini buyruğuna baş eğdirerek yaratan Allah’tır. Bilin ki; yaratma da emir de O’nun hakkıdır. Âlemlerin Rabbi olan Allah yücedir.” (A’raf: 54)
 
 “Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan,  güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, şüphesiz Allah’tır derler. Öyleyse niçin (aldatılıp) döndürülüyorlar?
 
Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip onunla ölü-münden sonra yeri dirilten kimdir?” diye sorsan, şüphesiz  “Allah’tır” derler. De ki: “Hamd Allah’a aittir.” Fakat çoğu bunu akletmezler.” (Ankebut:  61–63)
 
2 - ULUHİYYET TEVHİDİ:
Uluhiyyet tevhidi; ibadeti eşi ve benzeri olmayan Allah’a has kılmak, O’na kayıtsız şartsız itaat etmek ve boyun eğmektir. İlah; kendisine ibadet edilen demektir.

Uluhiyyet tevhidi; zahiren ve bâtinen bütün ibadetleri Allah’a has kılmaktır. Bu tevhid; hiçbir ibadeti az da olsa bir mahlûka yapmamayı gerektirir.

Uluhiyyet tevhidi, diğer iki tevhidi de içine almasına rağmen bu tevhid türleri Ulûhiyet tevhidini kapsamaz.

Rububiyyette tevhidi sağlayan kişi, bunu yapmakla Ulûhiyette de tevhidi sağlamış sayılmaz.

Aynı şekilde bu kişi, Allah’ı isim ve sıfatlarda birlemiş olsa bile yine de uluhiyyet tevhidini gerçekleştirmiş sayılmaz. Ama Uluhiyyet tevhidini sağlayan kişi, bununla birlikte her iki tevhidi de sağlamış olur. Çünkü kişi bu şekilde bütün ibadetleri yalnızca Allah’a has kılmıştır. Dolayısıyla Allah-u Teâlâ’nın bu âlemin yaratıcısı olduğunu, kemal isim ve sıfatlara sahip olduğunu kabul etmiştir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“De ki: “Ey kitap ehl-i! Ancak Allah’a kulluk etmeniz, O’na hiçbir şeyi eş koşmamak, Allah’ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüzçevirirlerse; “bizim Müslüman olduğumuza şahid olun” deyin.” (A-li İmran: 64)
 
“Allah’la beraber delili olmadığı halde Allah’a eş koşanların hesabını Rabbi görecektir. Allah kâfirleri kurtuluşa erdirmez.”  (Mü’minun: 117)

 
3-ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARININ TEVHİDİ:

Allah’ın kendini Kuran’da vasfettiği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih sünnetlerinde bizlere açıkladığı üzere, bütün noksanlıklardan uzak, yani kemal sıfatlara sahip olduğuna, mahlukata benzemediğine ve bu sıfatların varlığını iptal etmeksizin inanmaktır.
Bu tevhidi sağlayabilmek için üç temel noktaya dikkat etmek gerekir.
 
a)   – Allah’ın isim ve sıfatlarını, Kuran-ı Kerim ve sahih sünnette bildirildiği şekliyle kabul etmek.
 
Bu isimleri Allah-u Teâlâ kitabında ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahih hadislerinde bize bildirmiştir. Bunlar hem isim hem de sıfat konumundadır ve hepsi de övgü taşımaktadırlar. Bu isimler en yüce, en şerefli zata delalet ettikleri için Esma-ul Hüsna adını almışlardır. Allah'ın isimlerini Kur'an ve sünnette bildirildiği ve kastedildiği şekilde bilmek gerekir.

Ebu Hureyre radıyallau anh'den rivayet edildiğine göre: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu." demiştir:
 
"Şüphesiz Allah'ın doksan dokuz (yani) yüzden bir eksik ismi vardır. Her kim bunları ihsa ederse cennete girer."                                                        (Tirmizi)
 

Bu isim ve sıfatları artırmadan, azaltmadan, saptırmadan, sapık tevillerle tevil etmeden olduğu gibi kabul etmek gerekir.
 
Buhari’nin Şeyhi Naim İbni Hammad şöyle dedi:
“Allah’ı yarattığına benzeten kişi kâfir olur. Allah’ın kendisini ve Rasûlullah’ın Allah’ı vasfettiği şeyleri inkâr eden kişi de kâfir olmuş olur.” ([1])   
b)  – Allah’ı mahlukata benzetmemek.
 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.” (Şura: 11)
 
“Hiçbir şey O’na denk değildir.” (İhlas: 4)
 
c)   – Allah’ın sıfatlarının mahiyetini araştırmamak.
 
Allah’ın sıfatlarını olduğu gibi kabul etmek, mahiyeti hakkında soru sormamak gerekir. Allah’ın sıfatları zatının mahiyetine bağlıdır. Allah’ın zatının mahiyetini insanlar idrak edemeyecekleri için bu konuda soru sormamaları gerekir.
İmam Malik, Allah’ın istivası hakkında soru sorulduğunda şöyle dedi:
“İstiva bilinen bir şeydir. Keyfiyeti ve nasıl olduğu bilinmez. Ona iman farzdır. Mahiyeti hakkında soru sormak bid'attır.” (Er Ravda en- Nediyye s: 29 )
 

 

[1] Er-Ravda en-Nediyye s:22, İthaf’il Kainat s: 6

19 Kasım 2014 Çarşamba

İbn Teymiyye'nin Mezhep Hakkındaki Görüşü


Şeyhulislam İbn Teymiyye
Rahimehullah’ın Mezhep Taklidi Hakkında İki Fetvası

1- ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ - َﻞِﺌُﺳَﻭ ُﻪْﻨَﻋ - : ُﺓَﺩﺎَّﺴﻟﺍ ُﻝﻮُﻘَﺗ ﺎَﻣ ِﻦﻳِّﺪﻟﺍ ُﺔَّﻤِﺋَﺃ َﺀﺎَﻤَﻠُﻌْﻟﺍ ْﻢُﻬْﻨَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ - ٍﻞُﺟَﺭ ﻲِﻓ - َﻦﻴِﻌَﻤْﺟَﺃ ؟ ﻚُﺒَﻫْﺬَﻣ ﺶﻳﺇ َﻞِﺌُﺳ ُﻊِﺒَّﺗَﺃ ٌّﻱِﺪَّﻤَﺤُﻣ : َﻝﺎَﻘَﻓ َﺔَّﻨُﺳَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺍ َﺏﺎَﺘِﻛ ﻰَّﻠَﺻ ٍﺪَّﻤَﺤُﻣ ِﻪِﻟﻮُﺳَﺭ َﻢَّﻠَﺳَﻭ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ ِّﻞُﻜِﻟ ﻲِﻐَﺒْﻨَﻳ : ﺎَﻟ َﻞﻴِﻘَﻓ ﺎًﺒَﻫْﺬَﻣ َﻊِﺒَّﺘَﻳ ْﻥَﺃ ٍﻦِﻣْﺆُﻣ َﻮُﻬَﻓ ُﻪَﻟ َﺐَﻫْﺬَﻣ ﺎَﻟ ْﻦَﻣَﻭ ﺶﻳﺇ : َﻝﺎَﻘَﻓ ٌﻥﺎَﻄْﻴَﺷ ٍﺮْﻜَﺑ ﻲِﺑَﺃ ُﺐَﻫْﺬَﻣ َﻥﺎَﻛ ِﺀﺎَﻔَﻠُﺨْﻟﺍَﻭ ِﻖﻳِّﺪِّﺼﻟﺍ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ - ُﻩَﺪْﻌَﺑ : ُﻪَﻟ َﻞﻴِﻘَﻓ ؟ - ْﻢُﻬْﻨَﻋ ْﻥَﺃ ﺎَّﻟﺇ ﻚَﻟ ﻲِﻐَﺒْﻨَﻳ ﺎَﻟ ِﻩِﺬَﻫ ْﻦِﻣ ﺎًﺒَﻫْﺬَﻣ َﻊِﺒَّﺘَﺗ ﺎَﻤُﻬُّﻳَﺄَﻓ ِﺐِﻫﺍَﺬَﻤْﻟﺍ ﺎَﻧﻮُﺘْﻓَﺃ ؟ ُﺐﻴِﺼُﻤْﻟﺍ َﻦﻳِﺭﻮُﺟْﺄَﻣ َﺏﺎَﺟَﺄَﻓ : ﺎَﻤَّﻧﺇ ، ِﻪَّﻠِﻟ ُﺪْﻤَﺤْﻟﺍ ُﺔَﻋﺎَﻃ ِﺱﺎَّﻨﻟﺍ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ِﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺍ ِﺮْﻣَﺄْﻟﺍ ﺍﻮُﻟﻭُﺃ ِﺀﺎَﻟُﺆَﻫَﻭ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﺮَﻣَﺃ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ : ِﻪِﻟْﻮَﻗ ﻲِﻓ ْﻢِﻬِﺘَﻋﺎَﻄِﺑ َﻪَّﻠﻟﺍ ﺍﻮُﻌﻴِﻃَﺃ } َﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍ ﺍﻮُﻌﻴِﻃَﺃَﻭ { ْﻢُﻜْﻨِﻣ ِﺮْﻣَﺄْﻟﺍ ﻲِﻟﻭُﺃَﻭ ْﻢُﻬُﺘَﻋﺎَﻃ ُﺐِﺠَﺗ ﺎَﻤَّﻧﺇ ِﻪَّﻠﻟﺍ ِﺔَﻋﺎَﻄِﻟ ﺎًﻌَﺒَﺗ ﺎَﻟ ِﻪِﻟﻮُﺳَﺭَﻭ : َﻝﺎَﻗ َّﻢُﺛ ﺎًﻟﺎَﻠْﻘِﺘْﺳﺍ ﻲِﻓ ْﻢُﺘْﻋَﺯﺎَﻨَﺗ ْﻥِﺈَﻓ } ِﻪَّﻠﻟﺍ ﻰَﻟﺇ ُﻩﻭُّﺩُﺮَﻓ ٍﺀْﻲَﺷ ْﻢُﺘْﻨُﻛ ْﻥﺇ ِﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺎِﺑ َﻥﻮُﻨِﻣْﺆُﺗ َﻚِﻟَﺫ ِﺮِﺧﺂْﻟﺍ ِﻡْﻮَﻴْﻟﺍَﻭ { ﺎًﻠﻳِﻭْﺄَﺗ ُﻦَﺴْﺣَﺃَﻭ ٌﺮْﻴَﺧ ْﺖَﻟَﺰَﻧ ﺍَﺫِﺇَﻭ . ٌﺔَﻟِﺯﺎَﻧ ِﻢِﻠْﺴُﻤْﻟﺎِﺑ ْﻦَﻣ ﻲِﺘْﻔَﺘْﺴَﻳ ُﻪَّﻧِﺈَﻓ ِﻪﻴِﺘْﻔُﻳ ُﻪَّﻧَﺃ َﺪَﻘَﺘْﻋﺍ ِﻪِﻟﻮُﺳَﺭَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺍ ِﻉْﺮَﺸِﺑ ﺎَﻟَﻭ َﻥﺎَﻛ ٍﺐَﻫْﺬَﻣ ِّﻱَﺃ ْﻦِﻣ ْﻦِﻣ ٍﺪَﺣَﺃ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ُﺪﻴِﻠْﻘَﺗ َﻦﻴِﻤِﻠْﺴُﻤْﻟﺍ ْﻦِﻣ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ٍﺺْﺨَﺷ ﺎَﻣ ِّﻞُﻛ ﻲِﻓ ِﺀﺎَﻤَﻠُﻌْﻟﺍ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ﺎَﻟَﻭ ُﻝﻮُﻘَﻳ َﻦﻴِﻤِﻠْﺴُﻤْﻟﺍ ْﻦِﻣ ٍﺪَﺣَﺃ ٍﺺْﺨَﺷ ِﺐَﻫْﺬَﻣ ُﻡﺍَﺰِﺘْﻟﺍ ِﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍ ِﺮْﻴَﻏ ٍﻦَّﻴَﻌُﻣ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ ﻰَّﻠَﺻ ﺎَﻣ ِّﻞُﻛ ﻲِﻓ َﻢَّﻠَﺳَﻭ ْﻞَﺑ ِﻪِﺑ ُﺮِﺒْﺨُﻳَﻭ ُﻪُﺒِﺟﻮُﻳ ِﺱﺎَّﻨﻟﺍ ْﻦِﻣ ٍﺪَﺣَﺃ ُّﻞُﻛ ِﻪِﻟْﻮَﻗ ْﻦِﻣ ُﺬَﺧْﺆُﻳ ُﻝﻮُﺳَﺭ ﺎَّﻟﺇ ُﻙَﺮْﺘُﻳَﻭ ُﻪَّﻠﻟﺍ ﻰَّﻠَﺻ ِﻪَّﻠﻟﺍ ُﻉﺎَﺒِّﺗﺍَﻭ . َﻢَّﻠَﺳَﻭ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ٍﺺْﺨَﺷ ِﺐَﻫْﺬَﻤِﻟ ٍﺺْﺨَﺷ ْﻦَﻋ ِﻩِﺰْﺠَﻌِﻟ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺮْﻴَﻏ ْﻦِﻣ ِﻉْﺮَّﺸﻟﺍ ِﺔَﻓِﺮْﻌَﻣ ﺎَّﻤِﻣ َﻮُﻫ ﺎَﻤَّﻧﺇ ِﻪِﺘَﻬِﺟ ﺎَّﻤِﻣ َﻮُﻫ َﺲْﻴَﻟ ُﻪَﻟ ُﻍﻮُﺴَﻳ ﺍَﺫﺇ ٍﺪَﺣَﺃ ِّﻞُﻛ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ِﻉْﺮَّﺸﻟﺍ ُﺔَﻓِﺮْﻌَﻣ ُﻪَﻨَﻜْﻣَﺃ ْﻞَﺑ ِﻖﻳِﺮَّﻄﻟﺍ َﻚِﻟَﺫ ِﺮْﻴَﻐِﺑ ْﻥَﺃ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ٍﺪَﺣَﺃ ُّﻞُﻛ ﺎَﻣ َﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﻘَّﺘَﻳ َﻢْﻠِﻋ َﺐُﻠْﻄَﻳَﻭ َﻉﺎَﻄَﺘْﺳﺍ ِﻪِﺑ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﺮَﻣَﺃ ﺎَﻣ َﻞَﻌْﻔَﻴَﻓ (1) ُﻪُﻟﻮُﺳَﺭَﻭ َﻙُﺮْﺘَﻳَﻭ َﺭﻮُﻣْﺄَﻤْﻟﺍ ُﻪَّﻠﻟَﺍَﻭ . َﺭﻮُﻈْﺤَﻤْﻟﺍ ُﻢَﻠْﻋَﺃ Şeyhulislam İbn Teymiyye, Mecmuu’l- Fetava 20/92-93 fetva no:259 (diğer nüsha 20/208-209):

Şeyhulislam İbn Teymiyye
rahimehullah’a soruldu: “Din imamları olan seçkin alimler – Allah onların hepsinden razı olsun- şu kimse hakkında ne derler? Bir kimseye “Mezhebin nedir?” diye sorulduğunda: “Allah’ın kitabına ve Rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine tabi olan bir Muhammedi’yim.” Der. Ona: “Hayır! Her müminin bir mezhebe uyması gerekir. Mezhebi olmayan şeytandır.” Derler. O da: “Ebu Bekr Sıddık ve ondan sonraki halifelerin – radıyallahu anhum - mezhebi neydi?” der. Ona şöyle denilir: “Senin mutlaka bu mezheplerden birine uyman gerekir” Bunlardan hangisi isabet etmiştir? Bize fetva verin, Allah size karşılığını versin.

Cevap: Allah’a hamd olsun. İnsanlara ancak Allah’a, rasule ve Allah’ın şu ayetinde itaat edilmelerini emrettiği emir sahiplerine itaat etmelerini vacip kılınmıştır: “Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” (Nisa 59) Emir sahiplerine itaat bağımsız değil, mutlaka Allah’a ve rasulüne itaate uygun olmak zorundadır. Sonra şöyle buyrulur: “Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve rasulüne döndürün. Şayet Allah’â ve ahiret gününe iman ediyorsanız bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir” (Nisa 59)

Müslüman bir meseleyle karşılaştığı zaman, hangi mezhepten olursa olsun, Allah’ın ve rasulünün şeriatiyle fetva vereceğine inandığı bir kimseden fetva ister. Müslümanlardan hiç kimsenin, alimlerden belli bir şahsı, her söylediği şeyde taklid etmesi gerekmez. Yine müslümanlardan hiçbirinin belli bir şahsın mezhebine bağlanması gerekmez. Sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin her vacip kıldığı ve her verdiği haber alınabilir. Hatta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki insanların sözleri alınabilir de, terk edilebilir de. Dini başka bir yoldan bilme konusundaki acizliği sebebiyle bir kimsenin belli bir mezhebe uyması, o kimse için genişlik gösterilebilecek bir husustur. Bu, o yoldan başkasıyla dini bilme imkanı olan herkese de vacip olan bir şey değildir. Bilakis herkesin gücü yettiği kadarıyla Allah’tan korkması, Allah ve rasulünün emrettikleri ilmi talep etmesi, emrolunanları yapması, sakındırılanları terk etmesi gerekir. Allah en iyi bilendir.

2- ﺍﻮُﻧﺎَﻛ ُﺔَﺑﺎَﺤَّﺼﻟﺍَﻭ َﻦﻴِﻘِﻔَّﺘُﻣ َﻦﻴِﻔِﻠَﺗْﺆُﻣ ِﺾْﻌَﺑ ﻲِﻓ ﺍﻮُﻋَﺯﺎَﻨَﺗ ْﻥِﺇَﻭ ﻲِﻓ ِﺔَﻌﻳِﺮَّﺸﻟﺍ ِﻉﻭُﺮُﻓ ِﺓﺎَﻠَّﺼﻟﺍ ْﻭَﺃ ِﺓَﺭﺎَﻬَّﻄﻟﺍ ِﻕﺎَﻠَّﻄﻟﺍ ْﻭَﺃ ِّﺞَﺤْﻟﺍ ْﻭَﺃ ِﺮْﻴَﻏ ْﻭَﺃ ِﺾِﺋﺍَﺮَﻔْﻟﺍ ْﻭَﺃ ٌﺔَّﺠُﺣ ْﻢُﻬُﻋﺎَﻤْﺟِﺈَﻓ َﻚِﻟَﺫ َﺐَّﺼَﻌَﺗ ْﻦَﻣَﻭ . ٌﺔَﻌِﻃﺎَﻗ ْﻦِﻣ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ َﻦﻴِﻗﺎَﺒْﻟﺍ َﻥﻭُﺩ ِﺔَّﻤِﺋَﺄْﻟﺍ ْﻦَﻣ ِﺔَﻟِﺰْﻨَﻤِﺑ َﻮُﻬَﻓ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ َﺐَّﺼَﻌَﺗ َﻥﻭُﺩ ِﺔَﺑﺎَﺤَّﺼﻟﺍ ْﻦِﻣ ﻲﻀﻓﺍﺮﻟﺎﻛ . َﻦﻴِﻗﺎَﺒْﻟﺍ ِّﻲِﻠَﻌِﻟ ُﺐَّﺼَﻌَﺘَﻳ ﻱِﺬَّﻟﺍ ِﺀﺎَﻔَﻠُﺨْﻟﺍ َﻥﻭُﺩ ِﺭﻮُﻬْﻤُﺟَﻭ ِﺔَﺛﺎَﻠَّﺜﻟﺍ . ِﺔَﺑﺎَﺤَّﺼﻟﺍ ﻱِﺬَّﻟﺍ ِّﻲِﺟِﺭﺎَﺨْﻟﺎَﻛَﻭ َﻥﺎَﻤْﺜُﻋ ﻲِﻓ ُﺡَﺪْﻘَﻳ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ ٍّﻲِﻠَﻋَﻭ ُﻕُﺮُﻃ ِﻩِﺬَﻬَﻓ . ﺎَﻤُﻬْﻨَﻋ ِﺀﺍَﻮْﻫَﺄْﻟﺍَﻭ ِﻉَﺪِﺒْﻟﺍ ِﻞْﻫَﺃ ِﺏﺎَﺘِﻜْﻟﺎِﺑ َﺖَﺒَﺛ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ ِﻉﺎَﻤْﺟِﺈْﻟﺍَﻭ ِﺔَّﻨُّﺴﻟﺍَﻭ َﻥﻮُﻣﻮُﻣْﺬَﻣ ْﻢُﻬَّﻧَﺃ ِﺔَﻌﻳِﺮَّﺸﻟﺍ ْﻦَﻋ َﻥﻮُﺟِﺭﺎَﺧ
َﺚَﻌَﺑ ﻱِﺬَّﻟﺍ ِﺝﺎَﻬْﻨِﻤْﻟﺍَﻭ ﻰَّﻠَﺻ ُﻪَﻟﻮُﺳَﺭ ِﻪِﺑ ُﻪَّﻠﻟﺍ . َﻢَّﻠَﺳَﻭ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ ْﻦِﻣ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ َﺐَّﺼَﻌَﺗ ْﻦَﻤَﻓ ِﻪﻴِﻔَﻓ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺔَّﻤِﺋَﺄْﻟﺍ ٌﺀﺍَﻮَﺳ ِﺀﺎَﻟُﺆَﻫ ْﻦِﻣ ٌﻪَﺒَﺷ ْﻭَﺃ ِﻚِﻟﺎَﻤِﻟ َﺐَّﺼَﻌَﺗ
ﻲِﺑَﺃ ْﻭَﺃ ِّﻲِﻌِﻓﺎَّﺸﻟﺍ ْﻭَﺃ ﺪَﻤْﺣَﺃ ْﻭَﺃ َﺔَﻔﻴِﻨَﺣ ُﺔَﻳﺎَﻏ َّﻢُﺛ . ْﻢِﻫِﺮْﻴَﻏ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ ِﺐِّﺼَﻌَﺘُﻤْﻟﺍ َﻥﻮُﻜَﻳ ْﻥَﺃ ْﻢُﻬْﻨِﻣ ﻲِﻓ ِﻩِﺭْﺪَﻘِﺑ ﺎًﻠِﻫﺎَﺟ ِﻦﻳِّﺪﻟﺍَﻭ ِﻢْﻠِﻌْﻟﺍ َﻦﻳِﺮَﺧﺂْﻟﺍ ِﺭْﺪَﻘِﺑَﻭ ﺎًﻤِﻟﺎَﻇ ﺎًﻠِﻫﺎَﺟ ُﻥﻮُﻜَﻴَﻓ ِﻢْﻠِﻌْﻟﺎِﺑ ُﺮُﻣْﺄَﻳ ُﻪَّﻠﻟَﺍَﻭ ْﻦَﻋ ﻰَﻬْﻨَﻳَﻭ ِﻝْﺪَﻌْﻟﺍَﻭ َﻝﺎَﻗ . ِﻢْﻠُّﻈﻟﺍَﻭ ِﻞْﻬَﺠْﻟﺍ ﺎَﻬَﻠَﻤَﺣَﻭ } : ﻰَﻟﺎَﻌَﺗ َﻥﺎَﻛ ُﻪَّﻧﺇ ُﻥﺎَﺴْﻧِﺈْﻟﺍ { ﺎًﻟﻮُﻬَﺟ ﺎًﻣﻮُﻠَﻇ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﺏِّﺬَﻌُﻴِﻟ } َﻦﻴِﻘِﻓﺎَﻨُﻤْﻟﺍ ﻰَﻟﺇ { ِﺕﺎَﻘِﻓﺎَﻨُﻤْﻟﺍَﻭ ﺍَﺬَﻫَﻭ . ِﺓَﺭﻮُّﺴﻟﺍ ِﺮِﺧﺁ ٌﺪَّﻤَﺤُﻣَﻭ َﻒُﺳﻮُﻳ ﻮُﺑَﺃ ﻲِﺑَﺄِﻟ ِﺱﺎَّﻨﻟﺍ ُﻊَﺒْﺗَﺃ ْﻢُﻬُﻤَﻠْﻋَﺃَﻭ َﺔَﻔﻴِﻨَﺣ ْﺪَﻗ ﺎَﻤُﻫَﻭ ِﻪِﻟْﻮَﻘِﺑ ﺎَﻟ َﻞِﺋﺎَﺴَﻣ ﻲِﻓ ُﻩﺎَﻔَﻟﺎَﺧ ﺎَﻤِﻟ ﻰَﺼْﺤُﺗ ُﺩﺎَﻜَﺗ ْﻦِﻣ ﺎَﻤُﻬَﻟ َﻦَّﻴَﺒَﺗ ﺎَﻣ ِﺔَّﺠُﺤْﻟﺍَﻭ ِﺔَّﻨُّﺴﻟﺍ ُﻪُﻋﺎَﺒِّﺗﺍ ﺎَﻤِﻬْﻴَﻠَﻋ َﺐَﺟَﻭ َﻚِﻟَﺫ َﻊَﻣ ﺎَﻤُﻫَﻭ . ﺎَﻤِﻬِﻣﺎَﻣِﺈِﻟ ِﻥﺎَﻤِّﻈَﻌُﻣ ﺎَﻤِﻬﻴِﻓ ُﻝﺎَﻘُﻳ ﺎَﻟ ﻮُﺑَﺃ ْﻞَﺑ : ِﻥﺎَﺑَﺬْﺑَﺬُﻣ ْﻦِﻣ ُﻩُﺮْﻴَﻏَﻭ َﺔَﻔﻴِﻨَﺣ َﻝْﻮَﻘْﻟﺍ ُﻝﻮُﻘَﻳ ِﺔَّﻤِﺋَﺄْﻟﺍ ُﺔَّﺠُﺤْﻟﺍ ُﻪَﻟ ُﻦَّﻴَﺒَﺘَﺗ َّﻢُﺛ ﺎَﻬِﺑ ُﻝﻮُﻘَﻴَﻓ ِﻪِﻓﺎَﻠِﺧ ﻲِﻓ ؛ ٌﺏَﺬْﺑَﺬُﻣ ُﻪَﻟ ُﻝﺎَﻘُﻳ ﺎَﻟَﻭ ﺎَﻟ َﻥﺎَﺴْﻧِﺈْﻟﺍ َّﻥِﺈَﻓ َﻢْﻠِﻌْﻟﺍ ُﺐُﻠْﻄَﻳ ُﻝﺍَﺰَﻳ ﺍَﺫِﺈَﻓ . َﻥﺎَﻤﻳِﺈْﻟﺍَﻭ ِﻢْﻠِﻌْﻟﺍ ْﻦِﻣ ُﻪَﻟ َﻦَّﻴَﺒَﺗ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ﺎًﻴِﻓﺎَﺧ َﻥﺎَﻛ ﺎَﻣ ﺍَﺬَﻫ َﺲْﻴَﻟَﻭ ُﻪَﻌَﺒَّﺗﺍ ﺍَﺬَﻫ ْﻞَﺑ ؛ ﺎًﺑَﺬْﺑَﺬُﻣ ُﻪَّﻠﻟﺍ ُﻩَﺩﺍَﺯ ٍﺪَﺘْﻬُﻣ َﻝﺎَﻗ ْﺪَﻗَﻭ . ﻯًﺪُﻫ ِّﺏَﺭ ْﻞُﻗَﻭ } : ﻰَﻟﺎَﻌَﺗ . { ﺎًﻤْﻠِﻋ ﻲِﻧْﺩِﺯ ِّﻞُﻛ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺟﺍَﻮْﻟﺎَﻓ ُﺓﺎَﻟﺍَﻮُﻣ ٍﻦِﻣْﺆُﻣ ِﺀﺎَﻤَﻠُﻋَﻭ َﻦﻴِﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍ ْﻥَﺃَﻭ َﻦﻴِﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍ ُﻪَﻌِﺒَّﺘَﻳَﻭ َّﻖَﺤْﻟﺍ َﺪِﺼْﻘَﻳ َّﻥَﺃ َﻢَﻠْﻌَﻳَﻭ ُﻩَﺪَﺟَﻭ ُﺚْﻴَﺣ ْﻢُﻬْﻨِﻣ َﺪَﻬَﺘْﺟﺍ ْﻦَﻣ ِﻥﺍَﺮْﺟَﺃ ُﻪَﻠَﻓ َﺏﺎَﺻَﺄَﻓ ْﻢُﻬْﻨِﻣ َﺪَﻬَﺘْﺟﺍ ْﻦَﻣَﻭ ٌﺮْﺟَﺃ ُﻪَﻠَﻓ َﺄَﻄْﺧَﺄَﻓ ُﻩُﺆَﻄَﺧَﻭ ِﻩِﺩﺎَﻬِﺘْﺟﺎِﻟ ُﻪَﻟ ٌﺭﻮُﻔْﻐَﻣ . Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah, Mecmuu’l-Fetava
(22/252-253) şöyle demiştir:
Sahabeler, dinin temizlik, namaz, hac, boşanma, feraiz (miras) veya diğerleri gibi bazı fer’î meselelerinde ihtilaf etmiş olsalar da birleşip ittifak ederlerdi. Bu konularda icma etmeleri kesin bir hüccettir. Diğerlerini bir kenara bırakarak imamlardan belli bir şahsa bağlanan, tıpkı diğer sahabeleri bırakarak tek bir sahabeye taassup gösteren gibidir. Mesela rafıziler Ali radıyallahu anh’e taassup göstererek üç halifeyi ve sahabelerin cumhurunu terk etmişlerdir. Hariciler ise Osman ve Ali radıyallahu anhuma hakkında dil uzatmışlardır. Bunlar bid’at ve heva ehlinin yollarıdır. Kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuştur ki onlar kötülenmiş ve Allah’ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ile gönderdiği şeriatın ve yollarının dışına çıkmışlardır. Her kim imamlardan birine taassup ederse, bu bidat fırkalarına benzerlik göstermiş olur. Bağlandığı kimsenin, Malik, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel veya başkaları olması fark etmez. Bunlardan birine bağlanan kimse onun ilimde ve dinde değerini bilmediği gibi diğerlerinin değerini de bilmez. Böylece hem cahil hem zalim olur. Allah ise ilmi ve adaleti emreder, cahillikten ve zulümden yasaklar. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalim ve pek cahildir” (Ahzab 72)
İşte insanların Ebu Hanife’ye uyma konusunda en öndekileri olan Ebu Yusuf ve Muhammed! Onlar Ebu Hanifenin görüşlerini en iyi bilen kimselerdi. Bununla birlikte neredeyse sayılamayacak kadar çok meselede, sünnetin delilinin kendilerine belirmesi sebebiyle Ebu Hanife’ye muhalefet etmişlerdir. İmamlarına gereken saygıyı göstermelerine rağmen ona tabi olmayı vacip görmemişlerdi. Onlar hakkında “Muzebzeban/ görüş değiştirenler” denilemez. Bilakis Ebu Hanife ve diğer imamlar bir görüş söyler, sonra kendisine aksi istikamette bir delil belirir ve onu söylerdi. Bu durumda ona “müzebzeb/sebatsız” denilmez. Zira insan sürekli olarak ilim ve imanı talep etmeye devam eder. Kendisine daha önce gizli kalan ilim ortaya çıkarsa ona tabi olur ve o bu durumda müzebzeb olmaz. Bilakis o hidayet üzeredir ve Allah hidayetini artırmıştır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: “De ki Rabbim! İlmimi artır” Her müminin, müminlerin
idarecilerinin ve müminlerin alimlerinin hakkı amaçlamaları ve buldukları yerde ona uymaları gerekir. Bilmek gerekir ki, onlardan biri içtihat edip isabet ettiğinde ona iki ecir vardır. İçtihat edip hata ettiğinde ise ona ictihadından dolayı bir ecir vardır, hatası ise bağışlanır…

13 Kasım 2014 Perşembe

Kınanmış Kıraatler!

Huzeyfe (radiyallâhu anh)'den:  anlatiyor;

"Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) buyrdular ki; "Kurani Arap lahni ve Arap sesleri üzere okuyun. Sakin ha fasiklarin ve Yahudilerle hristiyanlarin lahni üzere okumayin. Bileseniz,benden sonra bir kavim gelecek ki,onlar Kurani okurken,sarki ve matem tercii gibi terci'ile okuyacaklar. Onlarin (imanlari laftadir) girtlaklarindan öte geçmez. Kalbleri fitne ve fesada ugramistir. Böylelerinden hoslanan kimselerin kalpleri de fitne ve fesad içindedir."

Taberani Evsat 7/183. Beyhaki Suab 2/540. Hakiym et Tirmizi Nevadir 3/255. Zehebi el Muktena 2/58. Ibni Kesir Fezailul Kuran s.111. Kurtubi 1/17. et Tizkar s.130. Mecmauz Zevaid 7/169. Suyuti el Itkan 1/
256. Miskat 2207. Rezin'den Cemûl Fevaid 7361. Suyuti Camiu's Sagir 1339. Feyzu'l Kadir 2/65. Beyhaki bunu birkaç tarikten rivayet etti.

11 Kasım 2014 Salı

Batıl inançlar ve Hurafeler

"Şüphesiz zan, haktan/gerçekten hiçbir şey ifade etmez." (10/Yûnus, 36) 



• Ağaçlara çaput bağlamak,
dilekte bulunmak, çocuk
istemek ve fayda göreceği
inancı

• Akşam ve yatsı ezanları
okunurken köpek ulursa o civarda biri ölür.

• Arabanın önünden tavşan
geçmesi uğursuzluktur.

• Arife günü dikiş diken
kadının ölmüş çocuğu varsa
onun derilerini diker vs.

• At nalının uğurlu sayılıp,
kapılara asılması inancı

• Ateşle oynayan çocuk altını
ıslatır.

• Ay ve güneş tutulması büyük
ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.

• Ay ve güneş tutulursa o yıl
kıtlık olur, savaş ve
karışıklıklar çıkar.

• Ayakta pantolon giymek
yoksulluğa işarettir.

• Ayın 13. günü uğursuzdur.

• Ayna kırılması uğursuzluktur;
aynanın kırıldığı ev yedi sene
iflâh olmaz denir.

• Bardağın kırılmasının hayra
alamet olduğunun söylenmesi.

• Başı ağrıyan bir kadın camiye
gider; yazması ile camiyi
süpürür ve yazmayı tekrar
başına örterse ağrısı geçer.

• Başlık parası, toprak bastı
parası.

• Baykuş, kara karga kimin
evinde öterse o haneden
cenaze çıkar.

• Baykuşun ötmesi, bacaya
konma ve uçmasından,
tavşanın kaçmasından horozun vaktinden evvel ötmesinden,
köpeğin ulumasından çeşitli
manaların çıkartılması.

• Bazı kabir ve türbelere
kurban adamak

• Bebek ayak tabanından öpülürse erken yürür.

• Bir evden ölü çıkarsa o
evdeki su kapları boşaltılır.
Eğer boşaltılmazsa Ölüm Meleyi
suları ellediği için biri gene
ölebilir.

• Bir genç askere giderken
evden çıkmadan önce bir dilim
ekmeğin yarısını yer, yarısını
da geri bırakırsa, artık ekmek
onu, çağıracağı için kazaya
belaya uğramadan geri dönermiş.

• Bir kimseye süt verilirke n
içine bir parça kömür ve yeşil
yaprak atılmazsa, hayvanın
sütü kesilir.

• Bir şeyi kırk kere söylersen olur.

• Biri gurbete giderken
arkasından su dökülürse hem
kazaya uğramaz, hem de
gurbetten çabuk dönermiş.

• Boyu ölçülen çocuk kısa kalırmış!

• Büyükleri karşılamak için,
seyahat için v.s, kurban kesip
kanını akıtma

• Cenaze çıkan evde 40 gün
ışık yakılır. Ruh geldiğinde odasını aydınlık bulsun diye.

• Cenaze geçerken tırnaklara
bakılmaz.

• Cenaze merasimle rinde
müzikli aletler çalma ve çelenk
gönderme adeti (Hıristiyanlık adetidir.)

• Cenaze yıkanırken teneşirin
altına dökülen su, bir şişeye
konup habersiz sarhoşa
içirilirse içkiyi bırakır.

• Cenazeler i götürürken yüksek sesle zikirler, tekbirler,
ağıtlar yapma inancı

• Cincilik, falcılık, muska, nazar
boncuğu takmak, kurşun
dökmek.

• Cuma akşamı ev süpürülürse melekleri n kanadı kırılır,

• Cuma günü ev süpürmek
günahtır,

• Cumartesi günü çamaşır
yıkamak uğursuzluk getirir.

• Cumartesi günü yorgan kaplanırsa, sahibinin ölüsü o
yorganın üstünden kalkarmış
inancı

• Çamaşır kazanı uzun süre
ateşte bırakılmaz, bırakılırsa o
evden cenaze çıkar denir.

• Çamaşır kazanında uzun süre
atlet bırakılırsa o evden
cenaze çıkar.

• Çarşamba günü süt içmek, ev
satın almak iyi değildir.

• Çarşamba günü yorgan kaplayan hastalanır.

• Çeşitli beklentil erinden
dolayı duvarlara ayakkabı ve
hayvan kafası asma inancı

• Çocuğu yaşamayan bir kadın
bir yatıra "Bunu sana sattım" der ve kurban kestirir. Çocuk
dünyaya gelince eğer kız ise
adını satı, oğlan olursa Satılmış
koyar. Aksi halde çocuğu
yaşamaz.

• Çocuğun göbeği,cami duvarına veya avlusuna
gömülürse dindar, medreseni n
bahçesine (okulun) veya
avlusuna gömülürse âlim, ahıra
gömülürse malcı olurmuş.
Ayrıca suya atılırsa huyu temiz, evin içinde bir yere
gömülürse gözü dışarıda
olmazmış.

• Çocuğun kırkı çıkmadan
tırnağı kesilirse ya arsız ya da
hırsız olurmuş.

• Çocuğun üstünden atlanırsa
boyu kısa kalır.

• Çocuk çamaşırları gün
batımına kadar dışarıda kalırsa
çocuk büyülenir.

• Çocuk doğan evden kırk gün dışarıya bir şeyin verilmeme
si,

• Doğum yapan kadın yedi gün
çocuğunun yanından dışarı
çıkmaz. Çıkarsa cinniler gelir
çocuğu götürür. Başka bir çocukla değiştirir.

• Doğuran kadının (lohusanın)
bulunduğu yere süpürge,
Kur'ân, soğan, sarımsak aşılırsa
"alkansı" lohusa ve çocuğa
zarar vermez.

• Dört yapraklı yonca bulanın
talihi açılır.

• Elden ele makas alınmaz.

• Eller birbirine bağlanmaz,
bağlanırsa kısmetin kesilir
denir.

• Erkek çocuğun kesilen ilk saçı
atılmaz, bereketi artsın diye
babasının cebine
konur.

• Ezan okunurken köpek
uluması, karga ve baykuş
ötmesinin uğursuzluk sayılması.

• Falan ağaca çaput bağlanırsa
dert ve tasalar gider inancı

• Gece ayağı ile oynayanın
anne veya babası ölür.

• Gece ev süpürülürse fakirlik gelir,

• Gece kapı arkasında oturan,
iftiraya uğrar.

• Gece sakız çiğnenmez,
çiğneyenler için ölü eti yiyor
denir.

• Gece sandık açmak, kendi
mezarını açmaktır. Yani ölümü
çağırmaktır.

• Gece tırnak kesilirse ömür
kısalır.

• Geceleri aynaya bakılmaz.

• Geceleri dikiş dikmenin,tıraş
olmanın, tırnak kesmenin,
sakız çiğnemenin uğursuzluk
ve günah sayılması.

• Gelecek hakkında gaibi
bildikler ini söyleyen kişilere inanma

• Gelin eve ilk geldiğinde
kaynanasının iki bacağı
arasından içeri girerse saygılı
olur.

• Gök gürlerken buğday anbarlarına el ile vurulursa
hasat çok olurmuş.

• Gökkuşağının altında geçen
cinsiyet değiştirir.

• Güneş battıktan sonra ev
süpürülmez, uğursuzluk gelir.

• Haftanın belli günlerinde işe
başlamanın, temizlik
yapmanın ve sefere çıkmanın
uğursuzluk sayılması.

• Hangi şekilde olursa olsun, fal
baktırmak ve falcıların
söylediklerine inanmak

• Hapse giren, ölmüş birinin
yüzüğünü takarsa çabuk çıkar.

• Hıdrellez , Nevruz (bahar)
bayramı ve Yılbaşı kutlama
inancı

• İki bayram arasında nikah
yapmamak, ( Peygamber imiz,
Hz. Ayşe ile iki bayram
arasında evlenmiştir.)

• İki bebek kırkı çıkmadan
aynı odada bulunduru lmaz. Bulunduru lursa birinin
büyüyeceğine diğerinin kısa
boylu kalacağına inanılır, buna
“kırk basar” denir.

• İki gelin aynı eve alınmaz.

• İnsan üzerinde giysi söküğü dikilmez.

• İnsanın önünden kara kedi
geçmesi uğursuzluk sayılır.

• Kabe’den başka, falan yeri
ziyaret eden, yarı hacı olur
sözü

• Kabristan da definden sonra
şeker dağıtılma inancı

• Kahve içen oğlan çocuğunun
bıyıkları çıkmaz, köse kalır.

• Kapı eşiğinde iyi değildir
diye oturmamak .

• Karı-koca arasını bulmak için
muhabbet muskaları yaptırma
inancı.

• Kayan yıldız ölüme işarettir.

• Kaybolmuş malı bulmak için
sahtekar hoca ve cindarlar a gitme inancı.

• Kırkı çıkmamış bebek sokağa
çıkarılmaz, mezarlığın
yanından geçirilmez; tersi
yapılırsa “kırk basar” denir.

• Kızın kısmeti açılsın diye, türbeleri dolaştırıp mum
yaktırma inancı.

• Kötü bir haber duyduğu veya
söylediği vakit eliyle bir yere
tıklama inancı

• Kuş pisliği başa düşerse para gelecek denir.

• Küçük çocuk apış arasından
bakarsa eve misafir gelir.

• Leyleği havada gören o yılı
durmadan gezerek geçirir,
yerde gören evinde oturur.

• Makas ağzı açık kalırsa kefen
biçmeye yarar.

• Merdiven altında geçilmesi
uğursuzluktur.

• Mezar taşlarına resim
yaptırma inancı

• Mezarlara elini yüzünü
sürmek, türbelerin eşik ve
pencerele rini öpmek.

• Misafir gidince veya
yolculuğa çıkan olduğunda
arkasından su dökme inancı

• Misafirin ardından ev
süpürmek iyi değildir,

• Nar taneleri yere
düşürülmeden yenilirse
cennete girilirmiş.

• Nazara uğrayan kişi, kuşkulandığı insanın saçından,
ayakkabısından veya elbisesin
den habersiz bir parça kesip
yakarak dumanı ile
tütsülenirse nazarı geçer.

• Nazardan korunmak veya kurtulmak için çeşitli nazar
boncukları, diş, kemik, tırnak
gibi nesneleri takmak

• Nevruz (bahar) bayramı ve
Yılbaşı kutlama inancı

• Nikah kıyarken evlenen çiftlerin birbirler inin
ayaklarına basması.

• Otururken ayak sallanırsa
alacaklı kapıya gelirmiş.

• Ölü evinin, gelenlere yemek
yedirme inancı

• Ölü helvası dağıtmak, yemek
vermek.

• Ölü yıkandıktan sonra kazan
ters çevrilmezse bir başkası
daha ölür.

• Ölülere kurban kesme ve yardım bekleme inancı

• Ölünün kırkıncı ve elli ikinci
gecesinde helva dağıtılması
inancı

• Ölünün yıkandığı yerde yedi
gece mum yakılır.

• Önünde "beş taş oyunu"
oynanan eve fakirlik gelirmiş.

• Pazar günü çalışmak
uğursuzluktur.

• Sabah işe giden erkeğin
önünden kadın geçerse işi rast
gitmez.

• Salı günü başlanan işler
yarıda kalır.

• Salı günü yola, çıkılmaz,
çamaşır yıkanmaz inancı

• Soğan kabuğuna basılırsa fakirlik gelirmiş.

• Şimşek çakarken kırmızı
giysi giyilmez.

• Tavşan, tilki ve
kara kedi
yolu keserse, uğursuzluk gelir.

• Tenasüh diğer bir deyimle reenkarna syon (öldükten
sonra ruhun başka bedenlere
girmesi) inancı.

• Terlik veya ayakkabı ters
çevrilirse o evden
ölü çıkar.

• Türbe ve tekkelere mendil bağlamak, çaput bağlamak,
para atmak, horoz adamak, tuz
ve şekerler dağıtmak ve
bunlarla birlikte ölülerden bir
şeyler beklemek.

• Yemin eden kişi, yemin ederken sağ ayağını kaldırırsa
yemini kabul olmaz.

• Yeni doğan bebeğin ağzına
üflenirse cana yakın olur.

• Yeni doğan bebeğin eline
kalem tutturulu r.

• Yeni doğan çocuğun ilk
dışkısı yattığı odanın eşiğine
veya beşiğinin altına konursa
cadı zarar vermez, nazar da
değmez.

• Yeni doğan çocukların bahtının güzel olması için çocuğu tekkeleri ve türbeleri gezdirip, tuz, şeker, helva
yedirme adeti!