17 Şubat 2016 Çarşamba

İhtilâf Zamanı Resûlu Hakem Tutmak!

Allah (subhanehu teala) buyurdu ki:

"Hayır, Rabbine yemin olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îmân etmiş olmazlar" (Nisa,65) 

İbn Kayyim el-Cevziyye der ki:

"Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah (subhanehu ve teala) yeminlerin en büyüğü ile yemin etti. O da kendi adına olan yeminidir. Bu yemini şundan dolayıdır:

İmanları sabit olmaz ve iman ehlinden sayılmazlar ta ki Allah Resulu (sallAllahu aleyhi ve sellem)'i dinin tüm hükümlerinde, kendi aralarındaki çekişmelerinde hakem tutmadıkça. (Allah subhanehu ve teala) bununla da yetinmedi, nefislerinde bir sıkıntı duymadan (Allah Resulu sallAllahu aleyhi ve sellem'in) hükmünü kabul etmeleri (gerektiğini) ilave etti.

Şöyle ki nefislerinde hiç bir sıkıntı duymayacakları şekilde ve O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in hükmünü kesinlikle nefisleri sıkılmadan ve göğüsleri daralmadan razı olup kabul etmeleri gerekir.

Bunu yaparken de kendini zorlayıp sıkarak değil, gönül huzuruyla kabullenmek lazım. Başkasına zorla boyun eğip, sıkarak kendini kabullendiren kimsenin durumu gibi değil.

Bilakis efendisini seven ve kendisi için ondan daha sevgili olmayan ve kendini ona tam kabullendiren köle gibi. Çünkü o köle mutluluğunu ve kurtuluşunu efendisine, kendini kabullendirmesinde bilir.

Kul ne zaman bu durumu böyle bilir ve O (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in emirlerine itaat ederse o zaman kalbinde bulunan bütün illetler ona boyun eğer. Ve bu kabullenme ve emre itaat ile kurtuluşa ve ebedi saadete kavuşacağını bilir."

(Risalet'ut-Tebukiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye)

İbn Kesir şöyle der:

"Allah (subhanehu ve teâlâ): "Hayır, Rabbine yemin olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapmadıkça îmân etmiş olmazlar." buyurarak kendi şerefli, mukaddes zâtına yemînle ifâde buyuruyor ki, bütün işlerde Allah Resulu'nu hakem yapmadıkça hiç kimse gerçekten îmân etmiş olmaz.

O'nun verdiği hüküm gizli ve açık her zaman bağlanılması vâcib olan hak ve gerçektir. Bunun içindir ki, Allah (subhanehu ve teala): "Sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tam bir teslimiyet göstermedikçe..."buyurmuştur. 

Yani seni hakem ta'yîn ettiklerinde; içlerinden sana itaat ederler. İçlerinde senin verdiğin hükme karşı herhangi bir sıkıntı duymazlar. İç ve dışlarıyla bu hükme uyarlar. Bir karşı koyma, bir müdâfaa ve münâkaşa olmaksızın bütünüyle bu hükme teslim olurlar." 

(Tefsir'ul Kur'an'il Azim, İbn Kesir)

16 Şubat 2016 Salı

İlim Ehlininden "Dar" İle İlgili Açıklama!


Allame ibnu Muflih şöyle diyor:

“Ahkamul müsliminin galip olduğu her dar, darul islamdır. Yine ahkamul küffarın galip olduğu her dar da, darul küfürdür. Bu iki darın dışında dar yoktur.

(Kitabu adabu şeriyye / Allame ibnu Muflih )

El-Hurraşi şöyle diyor:

“Darul harb; harbilerin hakim oldukları yerlerdir.”

(Şerh-u Muhtasar-ı Halil / El Hurraşi )

Yani darul harb, müslümanların islami hükümleri tatbik etmeye muktedir olmadıkları beldedir.

Ed- Dusuki şöyle diyor:

“Darul islam, içerisinde islami şeairler ikame edildikçe darul harbe dönüşmez”

(Haşye-tud Dusuki ala şerhil kebir / Ed-Dusuki )

Ancak içerisinde islami şeairleri ikame etme imkan ve kudreti olmazsa o zaman darul islam, darul harbe dönüşür.

Dünyanın neresi olursa olsun dinleri hususunda fitne içine düşmekten herhangi bir korkuları olmaksızın dini şeairlerini ikame etmeye muktedir oldukları her yer darul islamdır. Ancak dinin şeairlerinin ikamesinin kesildiği,
müslümanların imanının yok olduğu bir dar da; kendiliğinden darul harb olur.

(Asarul harb / Vehbe Zuhayli )..

İmam Nevevi şöyle diyor:

“Darul harb üç kısımdır:

1-Müslümanların meskun bulundukları yerler,

2-Müslümanların feth edip gayri müslim ahalisinin cizye karşılığında iskan ettikleri yerler,

3-Başlangıçta Müslümanların meskun bulundukları, fakat daha sonra gayri müslimlerin istila ve hakimiyetleri altına geçen yerlerdir.

Ancak ben bazı muteahhirin şunu
zikrettiklerini gördüm:

Şayet (Bu üçüncü kısımda) zikredilenin içerisinde müslümanlar (Ahkam-ı şeriatle hümetmekten) men olunmuyorlarsa orası darul İslam’dır. Yok müslümanlar (Kafirlerin istila ve hakimiyetleri altına giren yerlerde ahkam-ı şeriatle hükmetmekten) men olunuyorlarsa o zaman o belde darul küfürdür.

(Ravdatut talibin / İmam Nevevi )

15 Şubat 2016 Pazartesi

Hakimlik Üç Çeşittir!

Muhammed b. İsmail, Hüseyin b. Bişr’den, Şerik’den, A’meş’den, Sehl b. Ubeyde’den, İbn Büreyde’nin babasından rivâyet ederek şöyle demiştir: 

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Hüküm verme, hakimlik üç çeşittir; ikisi Cehennem’de biri Cennet’tedir. Bir hâkim ki bilerek haksız yere hüküm verir bu Cehennemliktir. Bir hâkim ki delil ve belgeleri araştırmaksızın insanların haklarını bilgisiz ve cahilliğinden dolayı gasbeder ki bu da Cehennemliktir. Bir hâkim ki hak ve adaletle hükmeder ki bu Cennetliktir.” 

(Ebû Dâvûd, Adiye: 3; İbn Mâce, Ahkam: 3)

HÂKİM OLAN KİMSE KIZGIN DURUMDA HÜKÜM VERMEMELİDİR

Abdurrahman b. ebî Bekre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:

Ubeydullah b. ebî Bekre, hâkim iken babam ona şöyle yazmıştı:

Kızgın olduğun anda iki kişi arasında hüküm verme! Zira ben Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’den, 

“Hâkim öfkeli olduğu anda iki kişi arasında hüküm vermesin” diye işitmiştim. 

(İbn Mâce, Ahkam: 4; Ebû Dâvûd, Akdıyye: 9)

HÂKİM HER İKİ TARAFI DA DİNLEMEDEN HÜKÜM VERMEMELİDİR


Ali (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), bana şöyle demişti: 

“İki kişi aralarında hüküm vermen için seni hakem tayin ederlerse birini dinler dinlemez hüküm verme ikincisini de dinledikten sonra nasıl hüküm vereceğini daha iyi anlarsın.” Ali diyor ki: O günden bu yana bu şekilde hüküm vermekteyim. 

(Ebû Dâvûd, Akdıyye: 6; İbn Mâce, Ahkam: 1)

14 Şubat 2016 Pazar

İşlerini (idarelerini) Yürütmek İçin Bir Kadını Başlarına GeçirenTopluluk Asla Felah Bulmaz!



Soru:

"İşlerini (idarelerini) yürütmek için bir kadını başlarına geçiren bir topluluk asla felah bulmaz." Hadisinin sıhhat derecesi nedir?

Bu hadis, kadının, İslâm'daki liderlik vasfını eksiltmek ve onun yeteneklerini gözardı etmek için midir?


Cevap:

Hamd, yalnızca Allah'adır.

Bu hadis, ümmetin sahih olarak kabul ettiği hadislerdendir.

Hadis şöyledir:

Ebu Bekra'dan -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre o şöyle demiştir:

(( لَقَدْ نَفَعَنِي اللَّهُ بِكَلِمَةٍ سَمِعْتُهَا مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيَّامَ الْجَمَلِ بَعْدَ مَا كِدْتُ أَنْ أَلْحَقَ بِأَصْحَابِ الْجَمَلِ فَأُقَاتِلَ مَعَهُمْ . قَالَ : لَمَّا بَلَغَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ أَهْلَ فَارِسَ قَدْ مَلَّكُوا عَلَيْهِمْ بِنْتَ كِسْرَى قَالَ : لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمْ امْرَأَةً.)) [رواه البخاري والنسائي في السنن، وبوب عليه النسائي بقوله: النهي عن استعمال النساء في الحكم]

"Andolsun ki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'den işittiğim bir söz ile Allah bana hayır ve menfaat ihsan buyurdu da cemel (vakası) günlerinde cemel ashabına katılarak (Ali'ye karşı) onlarla birlikte savaşacaktım (ki onlara katılmadım).

Ebû Bekra (o sözü bildirerek) der ki:

Persler, başlarına (ölen kral) Kisra'nın yerine onun kızını kraliçe olarak geçirdikleri haberi Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ulaştığında O şöyle buyurdu:

-İşlerini (idarelerini) yürütmek için bir kadını başlarına geçiren bir topluluk asla felah bulmaz."[1]

Bu hadiste kadının, İslâm'daki liderlik vasfını eksiltmek ve onun yeteneklerini gözardı etmek diye bir şey yoktur. Aksine kadını nefsî, bedenî ve şahsî tabiatına uygun olmayan işlerde heder olup kaybolmaktan ve onu fesada uğramaktan veya ifsat etmekten korumuş olan İslâm şeriatının diğer hükümlerine uymayan şeylerden korumak için kadının yeteneklerini, doğru ve uygun tarafa yönlendirmek vardır.

İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komisyonu'na:

"Kadının,namazda insanlara imamlık yapmamakla birlikte erkeklerden daha kültürlü olan bir grup müslüman kadının erkeklere liderlik (yöneticilik) yapmaları câiz midir? Kadının, devlette bazı makamlara ve başkanlığa gelmesine (lider olmasına) engel olan diğer şeyler nelerdir? Bunlar niçin engeldir?"

Diye sorulmuş, bunun üzerine komisyon şöyle cevap vermiştir:

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünneti, İslâm şeriatının amaç ve hedefi, icmâ ve vâkıa, kadının emirlik makamı ile kazâ (hâkim ve yargıçlık) makamını üstlenemeyeceğine delâlet etmiştir. Çünkü Ebu Bekra'nın Allah ondan râzı olsun- bu konuda rivâyet ettiği hadisin hükmü geneldir. Bu hadis şöyledir:

(( لَمَّا بَلَغَ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ أَهْلَ فَارِسَ قَدْ مَلَّكُوا عَلَيْهِمْ بِنْتَ كِسْرَى قَالَ: لَنْ يُفْلِحَ قَوْمٌ وَلَّوْا أَمْرَهُمِ امْرَأَةً.)) [رواه البخاري]

"Fâris ehli (İranlılar), başlarına (ölen kral) Kisra'nın yerine onun kızını kraliçe olarak geçirdikleri haberi Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ulaştığında O şöyle buyurdu:

-İşlerini (idarelerini) yürütmek için bir kadını başlarına geçiren bir topluluk asla felah bulmaz."[2]

Çünkü hadiste geçen "kavm/topluluk" ve "imrae/kadın" kelimeleri, nefiy (olumsuz) bağlamında nekire olarak gelmiştir. Bundan dolayı umuma delâlet eder. Fıkıh usûlünde bilindiği üzere itibar, lafzın umumî oluşunadır, sebebin hususî oluşuna değildir.

Bunun sebebi de şudur:

Kadınların şânından olan akıl yönünden eksik olma, zayıf düşünme ve çok duygusal olma gibi hasletler, onların düşünmelerine engel olur. Çünkü tebânın hâlini araştırmak, emirliğin şânındandır. Emir, tebânın ıslahı için gerekli olan umumî işleri üstlenir. Bunun için de vilâyetlere yolculuğa çıkmak, ümmetin fertleri ve topluluklarıyla biraraya gelmek, kimi zaman cihad için orduya komuta etmek, düşmanlarla akit ve ahitler imzalamak için onlarla karşı karşıya gelmek, savaşta ve barışta beyatleşmek için ümmetin erkek ve kadın fertleri ile biraraya gelmek zorunda kalır. Bütün bunlar, onun kadınlık haline uygun değildir. Çünkü kadının ırzının korunmasıyla ilgili hükümler, onu satmak gibi iğrenç şeylerden korumak için meşrû kılınmıştır.

Râşid halifeler asrında ümmetin icmâı ile hayırla anılan ilk üç dönemin önderlerinin ilmî icmâı da, kadına emirlik ve kazâ (hâkim ve yargıçlık) verilmemesi buna delildir. Nitekim bu dönemlerde yaşayan kadınlardan Kur'an, hadis ve ahkâm ilimleri gibi dînî ilimlerde nice kültürlü kadın vardı. Buna rağmen bu dönemlerde kadınlar, emirlik ve buna bağlı makamlara ve umumi başkanlığa gelmek ve bu makamlarda görev almaya göz dikmemişlerdir."[3]


Allah Teâlâ en iyi bilendir.

[1] Buhârî, hadis no: 4425. Nesâî, 'Sünen', c: 8, s: 227. Nesâî bu hadis hakkında bir bab açmış ve şöyle demiştir: 'Kadınları hükümde kullanmaktan nehiy'

[2] Buhârî, hadis no: 4425

[3] Komisyon başkanı: Abdulaziz b. Baz. Üye: Abdurezzak Afîfî. Üye: Abdullah b. Ğudeyyân. İlmî Araştırmalar ve Dâimî Fetvâ Komisyonu Fetvâları, c: 17, s: 13-17


10 Şubat 2016 Çarşamba

Taklide Cevaz Verenlere Soru..

İbn Hazm rahımullah şöyle der:

“Allah, sizi -mükellef olma sebebiniz olan- akıldan mı men etti?” Halbuki Allah şöyle buyurur:

“Onlar Kur’an’ı duşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri mi kilitli?” Muhammed, 47/24.

“ey iman edenler! Siz kendinize bakın." Maide, 5/105.

“herkesin kazanacağı yalnızca kendisine aittir." En’am, 6/164

“Allah her şahsı ancak gücünün yettiği olçüde mükellef kılar." Bakara, 2/286.

Eğer gücünüz yetmeseydi Allah sizi Kur’an’ın ayetlerini anlamak ve onları düşünmekle sorumlu tutar mıydı? Eğer idrakiniz Peygamberi anlamaya yeterli olmasaydı; ne ona anlatmayı emrederdi ne de size itaati emrederdi. Ayrıca, nasıl oluyor da Allahın kelamını anlamada yetersiz kalan aklınız, Ebu Hanife’nin, Şafii’nin ve Malik’in sözlerini anlayabiliyor. Dinde aklı yetmediği için taklid ile memur olan ümmet taklid için hangi müftüyü hangi sebepten tercih edecek ve bu konuda akıl yürütmeden bunu nasıl yapacaktır.

İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 848. s. 823.

“Avamın taklidine cevaz verenlere ayrıca şu soruyu sormak gerekir:

Avam kimi taklid etmelidir? “Memleketin en bilgili alimini” derlerse, şöyle deriz:

Eğer ülkede iki farklı görüşe sahip alim varsa –ki coğu zaman bu böyledir- ne yaparız? Onlardan dilediğimizin görüşünü mu alırız? Şüphesiz bu yeni bir din edinme gibi olur. Birinin helal dediği bir meseleye diğerinin haram demesi, iki ayrı din anlayışının varlığı değil midir?

Endülüs’tekilerin Malik’i, Yemenlilerin Şafii’yi, Horasanlıların Ebu Hanife’yi taklid ettiklerini dikkate alırsak, -söz konusu imamların farklı anlayışlarından hareketle- her memleketin ayrı dini olmuş olur. Bu, dinde tutarsızlık anlamına gelir. Halbuki bu Allah’ın muradına aykırıdır. O bunu şoyle ifade etmiştir:

“Hala Kur’an hakkında gereği gibi duşunmeyecekler mi? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda tutarsızlıklar olurdu.” Nisa, 4/82.

İbn Hazm şöyle der: “Sizin taklid ettiğiniz imamla başkalarının taklid ettiği imam arasındaki fark nedir? İbn Hazm, el-Muhalla, c.I, s. 18, 65.

Ya da “sizinle taklid ettiğiniz kimse arasındaki fark nedir?
İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 838.

Eğer, aradaki farkın bilgi ve fazilet olduğu söylerseniz; her iki konuda da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den daha üstün olan kimse yoktur, deriz. Öte yandan, imanda ve amelde, kimin daha faziletli olduğuna dair bir kestirmede bulunmak mümkün değilken, mukallid, taklid ettiği kimsenin en faziletli kimse olduğunu nereden bilecektir? Ayrıca, Kuranın nüzulune ve Peygamberin hükümlerine bizzat şahid olmuş olan Ebu Bekir, Aişe, Ali, Ömer, Muaz ve İbn Mesud’un; Sufyan-ı Sevri, Evzai, Malik, Ebu Hanife, Ebu Yusuf, Şafi, vd. sahabeden daha alim ve daha faziletli olduğu her mumin tarafından tereddütsüz bilinen bir husustur. Öyleyse onlar varken neden mezhep imamlarını taklid ettin? “Onlardan sonra bunlar geldiği için”, derse, “bunlardan sonrakileri niçin taklid etmiyorsun? Eğer “onlardan sonra olma” bir faziletse taklid ettiklerinden sonra gelenlerin de faziletli olması gerekir. Onları neden taklid etmiyorsun?”

İbn Hazm, el-İhkam, c. II, s. 839.

İbn Kayyım rahımullah Taklitçiler hakkında şöyle der:

“Siz yarın Allah’ın hüzurunda kulların cinayetleri, nikahları, malları ve cezalarıyla ilgili mesellerde taklide dayanarak verdiğiniz hükümlerden ve Allah’ın dininde bu helaldir, bu haramdır diye verdiğiniz fetvalardan dolayı sorguya çekileceğinizi biliyorsunuz. Allah “bu fetvaları neye göre verdiniz” diye sorarsa, nasıl cevap vereceksiniz? Kiminiz, “İmam Muhammed, “Kitabu’l- Asl” adlı eserinde İmam Ebu Hanife ve İmam Ebu Yusuf’un goruşlerini rivayet etmiştir. Biz de o kitaptaki goruşlere göre fetva verdik” diyecek, kiminiz de peşinden gittiği diğer imamların eserlerine zikredecek. Böylece Allah ve Resûlûnden tabaka tabaka aşağı indiğinizi itiraf edeceksiniz. Ne var ki dinin kaynakları bellidir. Allah’ın hüzurunda bunlardan başkası delil olarak kabul edilmeyecektir.

İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkiin, s. 188

7 Şubat 2016 Pazar

Selefin Sözleri Ve Amelleri Hüccet Sayılır mı?

Şeyh Mukbil rahımullah’a soruldu:

هل أقوال السلف وأفعالهم حجة؟

لا ليست بحجة يقول الله- سبحانه وتعالى-:{ اتبعوا ما انزل إليكم من ربكم ولا تتبعوا من دونه أولياء قليلا ما تذكرون}. والناس في هذا الباب بين إفراط وتفريط اى في شان أقوال السلف ، فمنهم من نبذهم وقال هم رجال ونحن رجال، صحيح هم رجال ونحن رجال، ولكن الفرق بيننا وبينهم كما بين السماء والأرض فنحن نستعين بافهامهم على فهم كتاب الله وسنة رسول الله صلى الله عليه وسلم..والزهري كان معه صاحب له يكتبان حديث رسول الله صلى الله عليه وسلم. فلما انتهيا مما بلغهما من حديث رسول الله صلى الله عليه وسلم كتب الزهري آثار الصحابة وصاحبه كان لا يظنها علماً قال صاحبه فافلح وانجح وخسرت أو بهذا المعنى، فلو لم يكن فيها فائدة ما ألف فيها العلماء وما ذكرها العلماء في مؤلفاتهم كابن جرير في تفسيره، وابن أبي شيبة في مصنفه، وعبد الرزاق في مصنفه، والبيهقى في سننه، وكثير من كتب السنن وغيرها يذكرون أقوال السلف في هذا فلا يقال إنها ليس لها قيمة بل نستفيد من فهمهم، وينبغي أن نفهم كتاب الله وسنه رسوله صلى الله عليه وسلم على فهمهم. أما أنها حجة فلا، الله سبحانه وتعالى: { وما اختلفتم فيه من شئ فحكمه إلى الله} ويقول { فان تنازعتم في شئ فردوه إلى الله والرسول} ويقول: { وان هذا صراطي مستقيما فاتبعوه} ويقول: { وما آتاكم الرسول فخذوه}. القسم الثالث لأننا قد ذكرنا قسمين: رفض أقوال الصحابة والتابعين وقالوا هم رجال ونحن رجال خصوصاً جماعة التكفير، وقسم آخر غلا فيه ويحتج بها ويجعلها حجه فهذا أخطا لما سمعتم من الأدلة، القسم الثالث يقول: نستعين بالله- سبحانه وتعالى- ثم بافهام سلفنا الصالح على فهم الكتاب والسنة والله المستعان


Soru: Selefin sözleri ve amelleri hüccet sayılır mı?

Cevap: Hayır bunlar hüccet sayılmaz. Allah Subhânehu ve Teâlâ buyuruyor ki: 

Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Siz ne az düşünüyorsunuz. "[A'raf 7:3]

Bu konuda, yani selefin sözlerine karşı, insanlar ikiye ayrıldılar: sözde aşırılığa kaçanlar ve tefrite varanlar. 

Onların arasında öyle kimseler vardır ki, selefin sözlerini tamamen bir tarafa bırakarak diyorlar ki: "Onlar erkeklerdir, biz de erkekleriz". Evet bu doğrudur; onlar da bizim gibi erkeklerdir, fakat bizimle onlar arasındaki fark semalar ile yer arasındaki mesafe gibidir. Biz Allah'ın kitabını ve Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini anlamak için onların anlayışından yardım alıyoruz 

Ez-Zuhri'nin bir arkadaşı vardı ve her ikisi Allah Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) hadislerini yazıyorlardı Allah'ın Resulün’den (sallallahu aleyhi ve sellem) kendilerine ulaşan tüm sözleri yazıp tamamlayınca Zühri sahabelerin sözlerini yazmaya başladı. Onun arkadaşı bunların ilim olduğunu düşünmüyordu ve ona göre de yazmadı. Zuhri'nin arkadaşı Salih b. Keysan dedi: "Zühri kazandı, kurtuluşa buldu, ben ise kaybettim". Veya bu anlamda bir söz söylemiştir.

Sonuç itibariyle, Selefin eserlerinde (sözlerinde) yarar olmasaydı âlimler eser konusunda kitap kaleme almaz, ne de kendi kitaplarına şunları dahil etmezlerdi. Bunlara örnek olarak İbn Ceririn, "Tefsîr", İbn Ebi Şeybe'nin, "Müsennef"; Abdürrezzakın "Müsannef"; Beyhekinin "Sünen" eserlerini ve birçok diğer kitapları, sünenleri ve bundan başkalarını gösterebiliriz. Bu kitaplarda selefin sözleri yer alır, o yüzden de eserlerin hiçbir önemi yoktur denilmez Aksine biz onların fehminden yararlanıyoruz ve biz Allah'ın Kitabı ve O'nun Resûlü'nün (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini onların anlayışı üzere anlamak istiyoruz.

Ancak sözlerinin kesin hüccet olduğunu söylemek meselesine gelince, hüccet değildir Allah Subhânehu ve Teâlâ buyuruyor: "ihtilafa düştüğünüz şeyler hakkında hüküm vermek Allah'a aittir." [Şura 42:10]

"Eğer bir şey hakkında anlaşmazlığa düşerseniz, Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız Allah'a ve (O'nun) Elçisine başvurun." [Nisa 59] 

"Bu, benim dosdoğru yolumdur, onu uyun ..." [Enam 6:153] 

"Peygamber size ne verdiyse onu alın ..." [el-Haşr 59:7] 

Biz üçünçü bölümde iki kısmı zikrettik: 

Birinci taraf o kimselerdir ki, Sahabelerin ve Tabiinlerin sözlerini reddediyor ve: "Onlar da erkektir, biz de erkekleriz". Özellikle de, tekfir cemaatinden olanlar bunu söylüyor.

Diğer bir kısım ise bunda aşırı gittiler buna ihtiyaç duydular onu delil kabul ettiler bu hatalıdır siz delil olarak bunu duymadınız,

Üçüncü taraf var ki, onlar şöyle diyorlar: Biz Allah’tan yardım dileriz daha sonra Kur’an ve Sünneti anlamak üzere Salih selefimizin anlayışlarını yardım olarak alırız.

Şeyh Mukbil, "El Ecvibe es-sedideh fi feteva el-akide", sh.132

6 Şubat 2016 Cumartesi

ALİMLERİN ŞEYH ELBANİ RAHIMULLAH HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ!


ALİMLERİN ŞEYH ELBANİ RAHIMULLAH HAKKINDA SÖYLEDİKLERİ!

Şeyh Muhammad ibn İbrahim, İbn bazında öğretmeni, şeyh el-Albani hakkında şöyle demiştir: "O sünnet ehlinden, hakkın taraftarı ve sapıklık ehlininin aleyhdarlarındandır". Bak. "Muhaddisul-Asri nasıru-s sunna", 32.

Şeyh İbn Baz onun hakkında şöyle demiştir: "Ben, bizim zamanımızda semalar altında şeyh el-Albani’den daha bilgili insan tanımıyorum". Bak "Kaukaba bin aimatil-huada", 227.

Bir keresinde şeyh İbn Baz’a "Gerçekten Allah bu ümmete her yüz yılda bir, bu dini yenileyen âlim gönderecek" hadisini okuyarak sordular: "Bu yüzyılda dini yeniliyen kimdir?" dedi "Şeyh dedi ki Muhammad Nasiruddin el-Elbani’dir, bu benim reyimdir". bak "Macalə el-asalə al-Urduniyya", 76.

Şeyh İbn Useymin şöyle demiştir: "Şeyh el-Albani sünnet ehlinden, sünnetin muhafızçılərındəndır, hadis ilminin imamı, ve zamanımızda onun eşi benzeri olan insan tanımıyoruz. Fakat bir insanın dehasını görünce bazı insanların kalplerine kin girer, ve onlar o insana dil uzatıyorlar. Bu amel, müminlere büyük ve küçük miktarda verilen sadakalara göre, sahabilerle alay eden münafıkların yaptıklarına benzer. Biz bu insanı onun yazdığı kitapları ile tanıyoruz. Ben onu onun geçirdiği meclisleri ile de tanıyorum. O akide’de düz yolu (menheci) tutan seleftir  ". Bak"Tascilatu macalis el-hüda" 4. kaset.

Şeyh Abdülaziz Ali Şeyh ve Şeyh Salih el-Favzan onun hakkında şöyle demişlerdir: "Bizim zamanımızda sünnetin muhafızıdır!" bak. "Muhaddisul-Asri nasıru-s sunna", 33.

Şeyh Abdullah bin AbduRəhman el-Bassam şöyle demiştir: "Şeyh el-Albani zamanımızın büyük imamlarındandır. O sünnete kulluk etmekte gayretli ve bu yolda kendisinden malından ve devletinden vaz geçen kimselerdendi ". bak "Kaşfu-t talbis",76.

Şeyh AbdulMuhsin el-Abbad şöyle demiştir: "Şeyh el-Albani, Allah ona rahmet etsin, kendi ömrünü Sünnete kulluk etmeye, kitap yazmaya, Allah'ın dinine davet etmeye, selef davetinin zaferine ve bidatlere karşı mücadeleye adayan büyük âlimlerin sırasındadır. O Allah Resulu’nün sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin muhafızlarındandır ve böyle alimin vefatı Müslümanlar için büyük bir kayıptır. Allah ona yaptığı amellerini daha hayırlı şeyle bedel etsin ve onu Cennet ehlinden etsin ". bak "Hayatul-Albani", 7.

Şeyh Abdullah el-Ubaylan şöyle demiştir: "Ben ve tüm Müslümanlar imam, büyük âlim, muhaddis, zâhid, şeyh Muhammed Nasiruddin el-Albani’nin vefatına üzülüyoruz. Onun faziletleri hakkında konuşmaya söz bulunmaz, fakat onun hatta selef davetini diriltmekten başka bir hizmeti olmasaydı, bu kendiside erişilmez bir hizmettir. Fakat bununla beraber o selef yoluna davet eden büyük Hatip idi. O Sünnet temelinde yaşamış ve insanları bid'atlerden sakındıran kimse idi. Bizim şeyh Abdullah isim-Duayş diyordu: "Kaç yüzyıllardır ki biz, hadis çalışmasında şeyh Nasuriddin’in eşi ve benzeri olan bir akademisyen görmedik. İmam as-Suyuti'nin ölümünden sonra günümüze kadar, şeyh el-Albani gibi hadis ilmini bu kadar ayrıntılı ve net öğrenmiş insan tanımıyoruz ". bak "Hayatul-Albani", 9.

Şeyh Salih Ali Şeyh şöyle demiştir: "Şüphesiz görkemli âlim Muhammed Nasiruddin el-Albani’nin vefatı büyük bir kederdir, çünkü o İslam ümmetinin âlimlerinden, muhaddislerin muhaddisi idi. Allah onun vasıtasıyla bu dini muhafaza edip, Sünneti yaydı.
bak "Kaukaba bin aimatil-huada", 252.

Şeyh el-Albani 87 yaşında vefat etmiştir. Allah ona rahmet etsin, onun günahlarını affetsin ve onu cennetle sevindirsin!

Ey Muhacirler! Sizlerin Şu Beş Duruma Yetişmenizden Allah'a Sığınırım!

عن عبد الله بن عمر قال أقبل علينا رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال يا معشر المهاجرين خمس إذا ابتليتم بهن وأعوذ بالله أن تدركوهن لم تظهر الفاحشة في قوم قط حتى يعلنوا بها إلا فشا فيهم الطاعون والأوجاع التي لم تكن مضت في أسلافهم الذين مضوا ولم ينقصوا المكيال والميزان إلا أخذوا بالسنين وشدة المئونة وجور السلطان عليهم ولم يمنعوا زكاة أموالهم إلا منعوا القطر من السماء ولولا البهائم لم يمطروا ولم ينقضوا عهد الله وعهد رسوله إلا سلط الله عليهم عدوا من غيرهم فأخذوا بعض ما في أيديهم وما لم تحكم أئمتهم بكتاب الله ويتخيروا مما أنزل الله إلا جعل الله بأسهم بينهم.
 

Abdullah b. Ömer b. Hattab şöyle rivayet eder Ben Muhacirlerden Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulunan on kişiden birisi idim. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzünü bize doğru çevirerek şöyle buyurdu:

Ey Muhacirler sizlerin şu beş duruma yetişmenizden Allah'a sığınırım....

Bir toplumda fuhuş ortaya çıkarda aleni yaparlarsa Allah onları önceki geçmiş milletlerde bulunmayan çaresiz hastalıklar ve acılara müptela eder.

Bir toplum ölçü ve tartıyı eksik yaparsa kıtlık dar geçim ve yönetici zulmü ile muptela olur.

Bir toplum mallarının zekatını vermezse gökten inen yağmurları kesilir hayvanları olmasa hiç yağmur yağmazdı.

Bir toplum ahdi bozarsa Allah onlara başka milletlerden düşman musallat eder Onlarda ellerindekilerin bazısını alırlar.

Yöneticileri Allah,ın kitabında indirdikleriyle amel etmezse Allah onları birbirine düşürür.

____________________________

İbn Mace 4019 Busayri Zevaid 3/246 Busayri Bu hadis kendisiyle amel edilmeye elverişlidir. Hakim 4/540 Hakim Buhari ve Müslim'in tahriç etmediklerini söyler ve isnadı sahih der Zehebi'de ona muvafakar eder. Muhaddis Şeyh el-Elbani silsiletu'l-ehadisi's-sahiha'da Hasen der bkz: Sahihu ve Daifu Süneni İbn Mace no: 4019 hadisi ayrıca Bezzar Müsned 1751 Beyhaki Şuabu'l-İman 3040-3041 Ebu Nuaym Hilye 4403 tahriç etmiştir.

2 Şubat 2016 Salı

Bir Yere Dayanarak Yemek Yemenin Mekruh Olduğu


Ebû Cühayfe Vehb İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemşöyle buyurdu:

“Ben bir yere dayanarak yemek yemem.”[1]

 

Enes radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i dizlerini dikerek oturmuş hurma yerken gördüm.[2]

 

[1]Buhârî, Et`ime 13. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et`ime 16; Tirmizî, Et`ime 28; İbni Mâce, Et`ime 6.

[2]Müslim, Eşribe 148.