29 Ekim 2016 Cumartesi

Yalan Şahitlik Yapmak!


Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Onlar yalan yere şehadet etmezler." (Furkan: 72)
Bazı hadislerde yalan yere şehadet Allah'a eş koşmaya denk tutulmuştur.
Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Putlardan ve yalan sözden kaçının." (Hacc: 30)
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Kıyamet günü yalancı şahidin cehennemlik olduğu kesinleşmeden onun ayakları yerinden kıpırdamaz."
(Hakim ve Zehebi rivayet ettiler ve sahih dediler)
Yalancı şahit bir çok büyük günahı bir arada işlemektedir.
Bu günahlardan birincisi; yalan ve iftiradır.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
,
"Şüphesiz Allah, haddi aşan, çok yalancı olan kimseyi hidayete erdirmez." (Mü'min: 28)
Bir hadiste ise şöyle geçmektedir.
"Mü'min her ahlak üzerine yaratılabilir. Hıyanet ve yalan üzere ise asla."
İkincisi; aleyhinde şahitlik yaptığı şahsa zulmetmektir. Çünkü onun şehadetiyle adamın malı, canı veya şerefi gasbediliyor.
Üçüncüsü; Lehine şahitlik yaptığı kişiye zulmetmektir. Çünkü bu şahitlik dolayısıyla haram bir malı almış ve böylece Cehennemi haketmiştir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Hakkınız olmadığı halde şahitlerin ifadesine bakarak birinize müslüman kardeşinin malından bir şey verdiğim takdirde onu almayın. Çünkü kendisine bir ateş parçası vermişimdir."
(Buhari, Müslim, Malik, Muvatta'da)
Dördüncüsü; Başkasının malı, canı, kanı, ırzı, şerefi Allah tarafından kendisine haram kılındığı halde onu helal yapmaktır.
"Her müslümanın malı kanı ve ırzı diğer müslümana haramdır." (Buhari, Müslim)
Başka bir hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
"Size günahların en büyüğünü söyleyeyim mi? Allah'a ortak koşmak, ana-babaya eziyet etmek, yalan söylemek ve yalanıcı şahitlik etmektir."
Bu son söylediğini o kadar çok tekrarladı ki hepimiz keşke sussa dedik." (Buhari)

28 Ekim 2016 Cuma

Kibir Ve Hasetten Kurtulmanın Yolları.

KİBİR İki Manaya Gelir:

Birincisi:
İnkârı ve inançsızlığı barındıran kibir... Bir ism-i celili Hak olan Allah’tan, hak olarak gelen vahiyle tespit edilen hak ve hakikati kabul etmeyi gururuna yedirmemektir. Başta iman esasları olarak İslam dinini kabul etmemek, namaz kılmaya, secde ile başını yere koymaya tenezzül etmemek... Ve.s
Şekli ne olursa olsun, işine gelmeyen hakkı kabul etmekten imtina etmektir. İnsan gibi âciz, zavallı bir mahlukun Evrenin Yaratıcısı'na karşı baş kaldırması, isyan etmesi ne derece ahmakçasına bir davranış olduğu malumdur. Şairin dediği gibi,
“Kibriya ve azamet Hakka yarar.
Kul olanda bu sıfatlar ne arar?"

İkincisi:
Zulmü netice veren kibir. Herhangi bir hakkı, hakikati, gerçeği kabul etmemek ya başkasına karşı bir haksızlıktır yahut da kişinin kendi nefsine karşı bir zulümdür.
a. Başkasına kuş bakışı bakan kimse, kendisi ile o hor gördüğü kimse arasında şu iki önemli noktada hiçbir fark olmadığını görmekle kibir ve gurur hastalığından kurtulabilir:
Birinci nokta şudur ki; hiçbir insan, rububiyet makamına çıkamaz, başkası tarafından mabut gibi kabul edilmesi gereken bir ilahlık makamına sahip olamaz ve başkasına rab olamaz.
İkinci nokta şudur ki; hiç kimse kendisini kulluk dairesinden, Allah tarafından yaratılmış bir kul olma özelliğinden kendini kurtaramaz. Buna göre, ister şah, ister geda olsun, herkes aynı şekilde yaratılmış bir kuldur, herkes aynı seviyede Allah’a muhtaçtır, herkes aynı şekilde Allah’a kul olmak durumundadır. Fiziki olarak insanların organları birbirine benzediği gibi, manevî olarak da hepsi Allah’a karşı aynı ihtiyaç içindedir; hiç kimse kendisini ölümden kurtaramaz. Öldükten sonra kendisini diriltemez ve ha keza...
b. Kibir, insanı kendi kapasitesinin üzerinde bir konuma yakıştırmak olduğu için, daima sahibini yapmacık tutum ve davranışlara sürükler. Yapmacık davranışlar ise, insandan samimiyeti, ciddiyeti gideren, riyakârlık, gösteriş şovmenliğine düşüren pek komik bir özelliktir.
c. Tevazu, büyüklüğün kriteri olduğu gibi, kibir de küçüklüğün ölçüsüdür. Şunu asla unutmayalım ki, “kibir” vasfıyla kendimizi ne kadar pahalıya satarsak, aklı başında insanların nazarında o kadar değersiz oluruz. Hadisde
“Tevazu göstereni Allah yükseltir, kibir göstereni ise alçaltır.”
(Mecmau’z-zevaid, 8/82-83)
diye ifade edilmiştir. Bundan anlaşılıyor ki, Allah tevazu gösteren kullarını sever, onların bu alçak gönüllü olmalarından dolayı da onları insanların nazarında vakarlı, ağırbaşlı bir insan hâline getirir. Buna  mukabil sevmediği kibirli insanı ise, insanların gözünde haddini bilmez, yapmacık tavırlı, küçük bir insan olarak gösterir.

HASED kavramı da iki manada kullanılır:

Birincisi:
kıskançlık anlamıdır ki, başka insanlarda var olan, Allah’ın maddî-manevî nimetlerine karşı tahammülsüzlük göstermek, haset edilen kişiye karşı kin ve nefret beslemeye, ondan iğrenmeye kadar götüren iğrenç bir hastalıktır.
Asıl manası bu olan hased, çok tehlikeli bir hastalıktır. Çünkü bunun ucu iman esaslarına da dokunur. Zira, her nimet Allah tarafından takdir edilmiştir. Bu nimetlerin varlığına tahammülsüzlük göstermek, kadere karşı itiraz etmek, Allah’ın taksimatını beğenmemek gibi çok riskli bir ruh haletini yansıtır. İşin bu yönünü düşünüp tartmakla insan bu hastalığından kurtulabilir.
Ayrıca, düşmanımız da olsa kendisinde var olan, ister makam-mevki gibi manevî nimetler olsun, ister mal-mülk gibi maddî nimetler olsun, bunların hepsinin kısa zaman sonra yok olacağı, sahibi olan kimsenin ölüme mahkum olacağını, bütün nimetlerini -ölümle- birkaç yıl içerisinde tamamen kaybedeceğini düşünerek; dünyanın fani ve geçici bir hayat zemini olduğunu tefekkür ederek bu haset hastalığından kurtulabiliriz.

Hasedin ikinci anlamı; gıpta etmek, imrenmektir.  Burada kişi, başkasının elindeki nimetten rahatsızlık duymak değil, onda var olan nimetlerin kendisinde de olmasını ister. Bu manaya gelen hased kavramını Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem şu hadisinde görmekteyiz
“Hased (Gıpta) ancak şu iki kişiye karşı düşünülebilir; birisi, Allah’ın kendisine ikram ettiği Kur’an’ı  gece, gündüz okuyan, onunla amel eden kimsedir. Diğeri ise, Allah’ın kendisine verdiği malını Allah yolunda harcayan kimsedir.”
(Mecmauz’-zevaid, 2/256-57).

Prensip olarak şunu belirtelim: Allah’a ve ahirete iman eden ve bu iman şuuruyla hareket eden kimsenin şunu bilmesi gerekir ki, dünyada pek rağbet gören çok şey var ki, ahirette hiç de bir geçer akçe değildir, Allah katında hiç de bir değer ifade etmez. Bu sebeple, dünyalık namına ne olursa olsun, hiçbir nesnenin aktif bir iman şuuruna sahip kimseyi hasede sevk etmemesi gerekir. Böyle bir kimsenin kibre kapılmaması, nifakın semtine bile uğramaması lazımdır...

Demir yüzük takmak, erkeklere haram mıdır?


Demir yüzük takmak, erkeklere haram mıdır?


Ben, erkeklerin demir yüzük takmalarının haram olduğunu işitmiştim. Bu konuyu delilleriyle açıklamanızı ricâ ediyorum.

Hamd, Allah Teâlâ'yadır.

Abdullah b. Bureyde, babasından -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet ettiğine göre, o şöyle demiştir:


((جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَعَلَيْهِ خَاتَمٌ مِنْ حَدِيدٍ، فَقَالَ: مَا لِي أَرَى عَلَيْكَ حِلْيَةَ أَهْلِ النَّارِ؟ ثُمَّ جَاءَهُ وَعَلَيْهِ خَاتَمٌ مِنْ صُفْرٍ، فَقَالَ: مَا لِي أَجِدُ مِنْكَ رِيحَ الْأَصْنَامِ؟ ثُمَّ أَتَاهُ وَعَلَيْهِ خَاتَمٌ مِنْ ذَهَبٍ، فَقَالَ: مَالِي أَرَى عَلَيْكَ حِلْيَةَ أَهْلِ الْجَنَّةِ؟ قَالَ: مِنْ أَيِّ شَيْءٍ أَتَّخِذُهُ؟ قَالَ: مِنْ وَرِقٍ وَلاَ تُتِمَّهُ مِثْقَالاً.)) [ أخرجه أبو داود والترمذي والنسائي و قَالَ الترمذي: هَذَا حَدِيثٌ غَرِيبٌ.]


"Bir adam, elinde demir bir yüzük olduğu halde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in huzuruna geldi.


Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona şöyle buyurdu:


- Sana ne oluyor da üzerinde cehennem ehlinin zînetini görüyorum?


Adam bir süre sonra üzerinde bakır bir yüzük olduğu halde tekrar Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in huzuruna geldi.


Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona şöyle buyurdu:


- Sana ne oluyor da üzerinde putların kokusunu görüyorum? (Çünkü putlar, bakırdan elde edilirdi/yapılırdı.)


Daha sonra üzerinde altın bir yüzük olduğu halde tekrar Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in huzuruna geldi.


Bunun üzerine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona şöyle buyurdu:


- Sana ne oluyor da üzerinde cennet ehlinin zînetini görüyorum? (Çünkü cennet ehli, altından yüzükler takarlar.)


Adam:


- Hangi şeyden yüzük edineyim (takayım)? Dedi.


Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ona şöyle buyurdu:


- Gümüşten yüzük edin (tak). Fakat yüzüğün ağırlığı bir miskale ulaşmasın (bir miskalden az olsun)." (Ebu Dâvud, Tirmizî ve Nesâî rivâyet etmişlerdir.Tirmizî hadis hakkında şöyle demiştir: Bu, garip hadis'tir.)


İyâs b. el-Hâris b. el-Muaykîb -Allah ondan râzı olsun- dedesinden rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:


(( كَانَ خَاتَمُ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِنْ حَدِيدٍ مَلْوِيٌّ عَلَيْهِ فِضَّةٌ. قَالَ: فَرُبَّمَا كَانَ فِي يَدِهِ. قَالَ: وَكَانَ الْمُعَيْقِيبُ عَلَى خَاتَمِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ.))


[ رواه أبو داود النسائي ]


"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yüzüğü, üzerine gümüş sarılmış demirden idi ve el-Muaykîb de o yüzüğün emânetçisi/koruyucusu idi." (Ebu Davûd ve Nesâî).


Ensar'dan Sehl b. Sa'd'dan -Allah ondan râzı olsun- rıvâyet olunduğuna göre, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in huzuruna gelip de kendisini (evlenmesi için) Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e hibe eden, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de onunla evlenmek istemeyince orada bulunanlardan birisi o kadınla evlenmek isteyince, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- o adama şöyle buyurmuştur:


(( ... الْتَمِسْ وَلَوْ خَاتَمًا مِنْ حَدِيدٍ...)) [ رواه البخاري ومسلم ]


"Demirden de olsa bir yüzük arayıp bul." (Buhârî ve Müslim).


el-Muaykîb'in bu hadisi, demir yüzük takmanın câiz olduğuna delâlet etmektedir. Yukarıda zikredilen Bureyde'nin hadisine gelince, onun senedinde zayıflık (illet) vardır. Böylelikle demir yüzük takmanın mekruh olmadığı açıkça belli olmaktadır. Fakat gümüş yüzük tamak, daha fazîletlidir. Çünkü Buhârî ve Müslim'de sâbit olan hadiste olduğu gibi, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yüzüğü gümüşten idi.


Başarı, Allah Teâlâ'dandır.


Allah Teâlâ, Peygamberimiz Muhammed'e, onun âile halkına ve arkadaşlarına salât ve selâm eylesin.,


İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi


Abdulaziz b. Abdullah b. Baz Abdurrezzak Afîfî Abdullah b. Ğüdeyyân


"İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi Fetvâları", c: 24, s: 64


27 Ekim 2016 Perşembe

İNSANA CANLILIK KAZANDIRAN ENERJİ İÇECEKLERİN HÜKMÜ!


İNSANA CANLILIK KAZANDIRAN ENERJİ İÇECEKLERİN HÜKMÜ


Soru:

Ben, Irak'lıyım. Bizler, Irak'ta üzerinde kaplan resmi bulunan ve "Tiger" adı verilen içeceğin (haram olup-olmadığı) meselesiyle karşı karşıyayız. Bazıları bu içeceğin içerisinde doping etkisi yapan maddeler olduğundan dolayı haram olduğuna, bazıları ise, helal olduğuna dâir fetvâ verdiler. Bu içeceğin hükmünü bizlere açıklar mısınız? Allah Teâlâ, mükafatınızı en güzel bir şekilde versin.


Cevap:

Hamd, yalnızca Allah'adır.
Bu içecek hakkında yazılan birden fazla rapor, tıbbî makâle ve araştırma sonuçlarını okuduktan sonra bu içeceklerin zararlı veya zararsız olduklarını veyahut bu içeceklerin ne kadarının zararlı, ne kadarının zararsız olduğunu ve bu içeceklerin hangi yaştaki insanlar için zararlı veya zararsız olduğunu kesin bir dille söylememiz mümkün değildir.
Bu içeceklerin insan hayatına ne kadar etki yaptığını hakikatine ulaşılabilmek için, bu içecekler hakkında hala daha çok araştırma yapılmasına ihtiyaç vardır.Ancak bu içecekler hakkında okuduğumuz özelliklerin çoğu, onlardan sakınmak gerektiği ve sağlıklı olduğu konusunda şüphelerin olmasıdır.Birçok doktor ise, bu enerği içeceklerinin yerine faydalı başka şeyleri tavsiye etmektedir.
Örneğin spor yapmak , sağlıklı öğünler almak ve yeterli derecede uyku uyumak gibi.
Bu doktorlar, enerği içeceklerini, kalp hastığı ve kan basıncı olan hastalar ile küçük yaştakilerin kullanmasını şiddetle uyarmaktadırlar.
Bilinmesi gerekir ki enerği içeceklerinin yüzlerce türünün olduğudur.Yine, bu içecekler arasında da içerisindeki maddelerin oranları ve türleri bakımından birbirinden farklılık arzedenleri vardır. Bu durum, enerji içecekleri hakkında araştırma yapmanın ne kadar zor ve karmaşık olduğunu göstermektedir. Çünkü bir içecek hakkında yapılan araştırma, diğer  bir içecek için geçerli olmayabilir.
Buna göre bu içeceklerin hakikatini ortaya çıkaran araştırmalar tamamlanıncaya kadar onlar hakkında helal veya haram diye bir hüküm vermemiz mümkün değildir.
Kim, kendisi ve sağlığı için ihtiyatlı davranır ve birçok doktorun ikazlarını gözününde bulundurursa, daha yerinde ve daha güvenli hareket etmiş olur.
Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.

Şeyh Muhammed Salih el-Muneccid

26 Ekim 2016 Çarşamba

Yüzün Örtülmesinin Farz Olduğunu Gösteren Sünnetten Deliller!



Yüzün örtülmesinin farz olduğunu gösteren sünnetten deliller!


Birinci delil:

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

(( إِذَا خَطَبَ أَحَدُكُمِ امْرَأَةً فَلا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ يَنْظُرَ إِلَيْهَا إِذَا كَانَ إِنَّمَـا يَنْظُرُ إِلَيْهَا لِـخِطْبَتِهِ، وَإِنْ كَانَتْ لا تَعْلَمُ. )) [ رواه أحمد ]

"Sizden biriniz, bir kadınla evlenmek istediği zaman, sadece onunla evlenmek için ise, -kadın bunu bilmese bile- ona bakmasında bir günah yoktur."

(İmam Ahmed rivâyet etmiş ve 'Mecmeu'z-Zevâid' kitabının yazarı şöyle demiştir: Hadisin râvileri sahih'in ricâli gibidir."

Hadisin delil olan yönü şöyledir:

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, evlenmek isteyen erkeğin, özellikle evlenmek şartıyla olması halinde evleneceği kadına bakmasında bir günah olmadığını belirtmesi, evlenmek isteyenin dışındaki birisinin yabancı bir kadına bakmasının her hâlukârda günah olduğuna delâlet etmiştir. Aynı şekilde evlenmek isteyen erkek, evlenme kastının dışında yabancı bir kadına bakması da günahtır. Örneğin zevk almak ve hoşlanmak amacıyla yabancı bir kadına bakmak gibi...

Eğer: Hadiste bakılabilen yerler açıklanmamıştır. Bununla göğüs ve boyuna bakmak da kastedilmiş olabilir, denilecek olursa ona şöyle cevap verilir:

Evlenmek isteyen bir kimse, evleneceği kadının güzel olmasını istemedeki gâyesinin yüz güzelliği olduğunu herkes bilir. Yüzün dışındaki yerler ise, yüze tâbidir, genellikle bu aranmaz. Evlenmek isteyen kimse, sadece yüze bakar. Çünkü yüz, özellikle güzellik isteyen kimse için aranan şeydir. Bunda şüphe yoktur.

İkinci delil:

Ümmü Atiyye'den rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

(( أَمَرَنَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ نُخْرِجَهُنَّ فِي الْفِطْرِ وَالأَضْحَى الْعَوَاتِقَ وَالْـحُيَّضَ وَذَوَاتِ الْـخُدُورِ، فَأَمَّا الْـحُيَّضُ فَيَعْتَزِلْنَ الصَّلاةَ وَيَشْهَدْنَ الْـخَيْرَ وَدَعْوَةَ الْـمُسْلِمِينَ. قُلْتُ يَا رَسُولَ اللهِ! إِحْدَانَا لَا يَكُونُ لَهَا جِلْبَابٌ؟ قَالَ: لِتُلْبِسْهَا أُخْتُهَا مِنْ جِلْبَابِهَا. )) [رواه البخاري ومسلم]

"Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizlere, ergenlik çağına eren kızları, hayız gören kadınları ve evlenme çağındaki bâkire kızları Ramazan ve Kurban bayramlarına çıkarmamızı emretti. Hayız gören kadınlara gelince, onlar namaz vaktinde namaz kılınan yerden (musalla'dan) uzak dururlar, hutbeye ve müslümanların duâlarına şâhit olurlar (iştirak ederler).

(Ümmü Atiyye):

- Ey Allah'ın elçisi! Bizden birisinin cilbabı yoksa ne yapmalıdır? diye sordum.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

- Kızkardeşinin ihtiyacı olmadığı cilbabını ödünç alıp giyer."

(Buhârî ve Müslim).

Bu hadis, sahâbe kadınlarının her zaman olduğu gibi, kadının cilbabı olmadan dışarı çıkmadığına ve cilbabı olmadığı zaman dışarı çıkamadığına delâlet etmektedir.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in cilbab giymesini emretmesi, örtünmesi gerektiğine delildir.

Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.

Üçüncü delil:

Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

(( لَقَدْ كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُصَلِّي الْفَجْرَ، فَيَشْهَدُ مَعَهُ نِسَاءٌ مِنْ الْـمُؤْمِنَاتِ مُتَلَفِّعَاتٍ فِي مُرُوطِهِنَّ، ثُمَّ يَرْجِعْنَ إِلَى بُيُوتِهِنَّ مَا يَعْرِفُهُنَّ أَحَدٌ مِنَ الْغَلَسِ.وَقَالَتْ: لَوْ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَأَى مِنَ النِّسَاءِ مَا رَأَيْنَا، لَـمَنَعَهُنَّ مِنَ الْـمَسَاجِدِ كَمَـا مَنَعَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ نِسَاءَهَا.)) [رواه البخاري ومسلم]

"Şüphesiz Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sabah namazını kılar, onunla birlikte mü'min kadınlar da elbiselerini üzerlerine dolamış bir halde sabah namazına gelirlerdi. Sonra evlerine dönerler, karanlık dolayısıyla da hiç kimse onları tanımazdı.

(Âişe) dedi ki:

- Şayet bizim (şimdi) gördüğümüzü, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de görmüş olsaydı, İsrailoğullarının, kendi kadınlarını yasakladıkları gibi, o da kadınları mescitlere gitmekten yasaklardı."

(Buhârî ve Müslim).

Abdullah b. Meas'ud da -Allah ondan râzı olsun- bu hadise yakın bir şekilde rivâyet etmiştir.

Bu hadisin delil olması iki yöndendir:

Birincisi: Hicab ve örtünme, sahâbe kadınlarının her zamanki âdetlerin idi. Onların yaşadığı çağ, çağların en fazîletlisi ve Allah -azze ve celle- katında en kıymetlisidir.

İkincisi: Mü'minlerin annesi Âişe ve Abdullah b. Mes'ud -Allah ikisinden de râzı olsun- ilim, fıkıh ve basiret yönünden sana yeter, başkasına gerek kalmaz.

Âişe ve Abdullah b. Mes'ud:

- Şayet bizim kadınlardan gördüklerimizi, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- görmüş olsaydı, onları mescitlere gitmekten yasaklardı, diye haber vermişlerdir. Bu durum, çağların en fazîletlisi olan sahâbe zamanında ise, günümüzdeki hali nice olur?

Dördüncü delil:

Abdullah b. Ömer'den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

(( مَنْ جَرَّ ثَوْبَهُ خُيَلَاءَ لَمْ يَنْظُرِ اللهُ إِلَيْهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، فَقَالَتْ أُمُّ سَلَمَةَ: فَكَيْفَ يَصْنَعْنَ النِّسَاءُ بِذُيُولِـهِنَّ؟ قَالَ: يُرْخِينَ شِبْرًا، فَقَالَتْ: إِذًا تَنْكَشِفُ أَقْدَامُهُنَّ. قَالَ: فَيُرْخِينَهُ ذِرَاعًا لاَ يَزِدْنَ عَلَيْهِ.)) [ رواه الترمذي وصححه الألباني في صحيح الترمذي]

"Kim, elbisesini kibirlenerek yerden sürüklerse, kıyâmet günü Allah Teâlâ onun yüzüne bakmaz.

Bunun üzerine Ümmü Seleme -Allah ondan râzı olsun- dedi ki:

- Öyleyse kadınlar elbiselerinin alt kısımlarını nasıl yapsınlar?

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

- Elbiselerinin alt kısmını (baldırlarından) bir karış aşağıya bıraksınlar (sarkıtsınlar).

Bunun üzerine Ümmü Seleme -Allah ondan râzı olsun- dedi ki:

- O zaman ayakları gözükür (açığa çıkar).

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

- Öyleyse elbiselerinin alt kısmını (baldırlarından) bir dirsek boyu kadar aşağıya bırakırlar (sarkıtırlar), bundan fazla sarkıtmazlar."

(Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî 'Sahîhu'l-Câmi'de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Beşinci delil:

Âişe'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

(( كَانَ الرُّكْبَانُ يَمُرُّونَ بِنَا وَنَحْنُ مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُـحْرِمَاتٌ، فَإِذَا حَاذَوْا بِنَا سَدَلَتْ إِحْدَانَا جِلْبَابَهَا مِنْ رَأْسِهَا عَلَى وَجْهِهَا، فَإِذَا جَاوَزُونَا كَشَفْنَاهُ. )) [رواه أبو داود]

"Biz, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte ihramlı kadınlar olduğumuz (yüzlerimiz açık olduğu) sırada süvâriler (binekliler) yanımızdan (biz kadınlar topluluğunun yanından) geçip giderlerken tam bizim hizamıza geldiklerinde her birimiz cilbabını başından yüzünün üzerine doğru sarkıtırdı. Bizi geçip gittikleri zaman yüzümüzü açardık."

(Ebu Dâvud; hadis no: 1562).

Âişe'nin -Allah ondan râzı olsun-:

(( ... فَإِذَا حَاذَوْا بِنَا سَدَلَتْ إِحْدَانَا جِلْبَابَهَا مِنْ رَأْسِهَا عَلَى وَجْهِهَا... ))

"... tam bizim hizamıza geldiklerinde (yani binekliler) her birimiz cilbabını başından yüzünün üzerine doğru sarkıtırdı..."

Sözü,yüzün örtülmesi gerektiğine delildir. Zirâ ihramda kadın için meşrû olan, yüzünün açılmasıdır. Şayet yüzün açılmasına o zaman kuvvetli bir engel olmasaydı, bineklilerin kadınların yanlarından geçerlerken yüzlerinin açık kalması gerekirdi.

Bunun açıklaması şöyledir:

İlim ehlinin çoğunluğuna göre, kadınların ihramda yüzlerini açmaları farzdır. Farz olan hükme de ancak farz olan başka bir hüküm karşı koyar. Şayet kadının, yabancı erkeklerin yanında hicaba bürünmesi ve örtünmesi farz olmasaydı, ihram sırasında yüzünü açarak farzı terketmesi câiz olmazdı.

Nitekim Rasûlullah -sallallau aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

((... وَلا تَنْتَقِبِ الْـمَرْأَةُ الْـمُحْرِمَةُ، وَلا تَلْبَسْ الْقُفَّازَيْنِ. )) [رواه البخاري ومسلم]

"İhramlı kadın, yüzünü peçe ile örtmez ve ellerine eldiven giymez."

(Buhârî ve Müslim).

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:

"Bu hadis, peçe ve eldivenlerin, ihramlı olmayan kadınlar tarafından bilindiğine delâlet etmektedir. Bu da, onların yüz ve ellerini örtmelerini gerektirir."

(Değerli âlim Muhammed b. Salih el-Useymîn'in; "Hicâb Risâlesi'nden" alınmıştır.)

       

Kendisine Fetva Sorulacak Kimsenin Özellikleri.


Kendisine Fetva Sorulacak Kimsenin Özellikleri.

(Şeyh Mukbil)


Şeyh Mukbil rahimehullah, fetvasına başvurulacak müftüyü şöyle açıkladı:

1- Dini bilen, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerinin sahihini ve zayıfını ayırabilen bir kimse olmalı

2- Delilleri kavrayan bir anlayışı olmalı. Çünkü Muaviye radiyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste: “Allah hayrını dilediği kimseyi dinde fakih kılar” buyrulur. (Buhârî 71, Muslim 1073)

3- Selefî sünnî akideye sahip olmalı.

4- Taklitçi olmamalı. Nitekim İbn Abdilberr: “Alimler taklit eden kimsenin ilim ehlinden olmadığında icma etmişlerdir” demiştir.

5- Arap dilini bilmeli.
Sonra alimlerin görüşlerinden doğru olanına göre içtihad kısımlara ayrılabilir. Müçtehid, mukallidden iyidir.

İbnu’l-Cevzi şöyle der: “Taklid eden kişi kendisine verilen kandili söndüren ve karanlıkta kalan kimse gibidir.”

Keşfu’l-Lisam (s.101)



İbadetin Tadını Ancak Şu Üç Şeyi Terk Etmekle Bulabildim.

Nasr ibn Muhammed el-Belhi rahimehullah dedi ki; Ahmed ibn Harb dedi ki;
"Allah'a elli senedir ibadet etmeme rağmen ibadetin halavetini/tadını ancak şu üç şeyi terk etmekle bulabildim.
Birincisi; İnsanların rızasını aramayı terk ettim, ta ki hakkı konuşma hususunda güç bulabildim.
İkincisi; Fasıklar ile dostluğu/sohbeti terk ettim ta ki Salihler ile dostluğu/sohbeti bulabildim.
Üçüncüsü; Dünyanın halavetini terk ettim ta ki Ahiretin halavetini bulabildim."
قال نصر بن محمد البلخي:
قال أحمد بن حرب:
عبدت الله خمسين سنة، فما وجدت حلاوة العبادة حتى تركت ثلاثة أشياء:
تركت رضا الناس حتى قدرت أن أتكلم بالحق، وتركت صحبة الفاسقين حتى وجدت صحبة الصالحين، وتركت حلاوة الدنيا حتى وجدت حلاوة الآخرة
[ez-Zehebi, Siyeru A'lamu'n-Nubela, 11/34]


24 Ekim 2016 Pazartesi

Güvercin Beslemenin Hükmü!

"Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şubhesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır ." (Nahl 79)

İbnu Kayyim, Sufyan'dan: "Culahik (denen bir atma aleti) ve güvercin ile oynamanın, Lût kavminin eğlencelerinden olduğunu işittik" dediğini nakleder.
İbnu Kayyim, bu ve benzeri rivayetlere dayanmaktan başka, "halkın mahremiyetine ıttılaya sebeb olur" gerekçesiyle damlar üzerinde güvercin kovalayarak eğlenmekten men etmeyi "veliyyu'l-emrin vazifeleri" meyanında zikreder.
Çocukların kuşla oynayabileceği kanaatine mutemayil gözüken Munâvî de, "kanat tüylerinin kesilmiş olma şartını, zaafının şiddetinde hemen hemen ittifak edilen bir hadisten istidlal ederek" aksi halde kuşla oyun, mekruh olan tetayyur ve musâbakaya muncer (çekilir, dönüşür) olur" der.
Güvercin besleme alışkanlığı hakkında Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şiddetli bir uslub kullanmıştır.
ـ 5331 ـ 1 ـ ﻋﻦ ﺃﺑﻲ ﻫﺮﻳﺮﺓ ﺭَﺿِﻲَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﻋَﻨْﻪ ﻗﺎﻝ : ‏] ﺭَﺃﻯ ﺭَﺳُﻮﻝُ ﺍﻟﻠَّﻪِ # ﺭَﺝًُ ﻳَﺘْﺒَﻊُ ﺣَﻤَﺎﻣَﺔً ﻳَﻠْﻌَﺐُ ﺑِﻬَﺎ . ﻓﻘَﺎﻝَ : ﺷﻴْﻄَﺎﻥٌ ﻳَﺘْﺒَﻊُ ﺷَﻴْﻄَﺎﻧَﺔً ‏[ . ﺃﺧﺮﺟﻪ ﺃﺑﻮ ﺩﺍﻭﺩ
- Ebu Hurayra (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir güvercinin peşine düşüp onunla eğlenen bir adam görmüştü. " Bir şeytan bir şeytaneyi takip ediyor! " buyurdular."
(Ebu Davud, Edeb 65, (4940); İbnu Mace, Edeb 44, (3765) ; Kutub-i Sitte, 5331)

Açıklama :

Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm), büyük adamın güvercinle eğlenmesini, boş, faidesiz ve malayani bulduğu için şeytana nisbet etmiştir; kendisine şeytan demiştir. Çünkü faidesiz bir meşguliyetle vakit geçirmektedir. Güvercine de şeytan demiştir. Zira adamı malayani bir meşguliyete çekmiştir, cihad, ilim, zikrullah, faydalı tefekkur ve musmir bir iş gibi her çeşit faydalı amelden alıkoymuştur. Bu çeşit hadislere rağmen, İslâm âleminde, diğer bir kısım yasaklar gibi, güvecinle meşguliyetinde zaman zaman yaygın bir moda hâlini aldığını görülmüştür.
Nevevî der ki: "Yavru ve yumurta elde etmek veya yalnızlığa karşı unsiyet bulmak veya mektup taşıtmak gibi maksadlarla güvercin beslemek caizdir. Hiçbir keraheti yoktur. Fakat uğur çıkarmak maksadıyla onunla meşguliyet ise, sahih görüşe göre mekruhtur. Buna bir de kumar ve benzeri haramlar inzimam ederse, o kimsenin şahidliği reddedilir."
İbnu Hacer gibi birkısım alimler, Enes'in küçük kardeşi Ebu Umayr'ın kuşla oynamış olmasına dair rivayetleri esas alarak, çocukların kuşla oynamasının caiz olduğuna hükmetmişlerdir; yeter ki eziyet etmesinler ve atış talimlerinde hedef olarak kullanmasınlar.
Âlimler, eğlence amaçlı yapılan işlerin, kişiye meşru bir faydası olması gerektiğine dikkat çekmişlerdir. Bu yüzden de "lehv" diye adlandırdıkları her türlü faydasız meşgaleyi mekruh görmüşlerdir. (Muhammed b. el-Hasan eş-Şeybânî, el-Câmiu's-Sağîr, s. 262)

(Hatta kimi fıkıh kitaplarında güvercinle oynamak ve onları uçurmak "oyun" (la'b) olarak nitelendirilmiş ve bütün oyunların da haram olduğu ifade edilmiştir.
İbni Mâce, el-Muhîtu'l-Burhânî, 8/314.
Hadislerde belirtilen oyunların (la'b) haricindekilerin haram olduğunu nakledilmiştir.
el-Kâsânî, Bedâiu's-Sanâî, 6/314-315)
Hatta âlimler hobi olarak güvercinlerle meşgul olan kimselerin şahidliklerini ve kendilerine selam verilmeyeceklerini de ‑"eğlence ile iştigal ettiği", "çatılardan insanların mahremlerini gördükleri" ve "başkalarına ait kuşları çektikleri" vb. gerekçelerle‑ reddetmişlerdir.
(es-Serahsî, el-Mebsût, 16/131, İbni Mâce, el-Muhîtu'l-Burhânî, 8/314; Fetava'yı Hindiyye)

Köpekle Oturmak, Kötü Arkadaşla Oturmaktan Daha Hayırlıdır!


Malik Bin Dinar'a denildi ki; "Yanında köpek var." Şöyle cevap verdi: "Yanımda kötü arkadaş olmasından daha iyidir."

Ebu Hatim İbn Hibban şöyle demiştir:
"Akıllı olan kişi; ahlaklı,ilim sahibi ve takva sahibi kişilerle arkadaşlık yapar,şerli kişilerle arkadaşlık yapmaz.
Çünkü şerli kişilerle arkadaşlık yapmak, cehennemden bir parçadır. Sonu ise pişmanlık ve düşmanlıktır.
Şerli kişinin sevgisi devam etmez. Çünkü şerli kişi, sözünde durmaz. Onunla oturulsa kendisinden istifade edilmez.
Bu sebeble köpekle oturmak, böyle kişiyle oturmaktan daha hayırlıdır.
Şerli kimselerle arkadaşlık yapan, kötülenmekten kurtulamaz. Tıpkı şerli yerlere giden kimsenin kınanması gibi..."

Ravdatul Ukala, s: 82 ve 101

22 Ekim 2016 Cumartesi

Gıybet Edenin Durumu Ve Gıybet Etmenin Sebebleri!

Değerli Müslümanlar!

Söylediğimiz sözler eğer o insanı rahatsız edecek sözlerden ise, niyetimiz ne olursa olsun söylememek gerekir. Çünkü o kişinin hoşuna gitmezse bu gıybet olur.
Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek, başka bir deyimle, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, din kardeşimiz hakkında arkasından konuşmamız anlamına gelir. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır.
Gıybet, insan veya insanla ilgili birtakım şeyler üzerinde olur. Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, dünyası, elbisesi, evi, bineği... dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boyluluk, siyah veya sarı renkte olmak... Bunlardan alaylı bir şekilde bahsedilmesi sözkonusu kişinin kalbini kırar.

Kur'an ve Sünnet, gıybeti yasaklamıştır:
"Bir kısmınız diğerlerinizin gıybetini yapmasın. Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bundan tiksindiniz değil mi?" (Hucurat, 49/12);

"Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır." (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II/384, 386).

Başkalarına kardeşinin ayıplarını anlatmak, onun hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek demek olduğundan, ancak dil ile söylemek haram olmuştur. Kaş-göz işareti yapmak, imâ, işaret ve yazı gibi gıybet anlamı ifade eden her hareket de gıybettendir.
Meselâ, elle birisinin uzun veya kısa boyluluğuna işaret etmek, bir şahsın ayıpları hakkında yazı yazmak gıybettir.
Gıybeti tasdik etmek de gıybettir.
Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir. (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363).

Allah Resulu şöyle buyurur:
"Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyâmet gününde insanların önünde rezil eder." (Tebarâni).

- "Her kim gıyabında kardeşinin kusurlarını söyletmezse, kıyâmet gününde Allah da onun kusurlarını örtmeyi tekeffül eder."
(İbn Ebi'd-Dünya).

- "Ey kalbiyle değil, sadece diliyle iman edenler topluluğu! Müslümanların gıybetini yapmayınız, ayıplarını araştırmayınız."
(Ebû Dâvud, İbn Ebî Dünya).

İslam dininde kardeşlik olgusunun,
"Müminler ancak kardeştir. İhtilaf ettikleri zaman, iki kardeşinizin arasını düzeltin; ve sakının ki, merhamet olunasınız." (Hucurat, 49/10)

İlâhi buyruğu ile kurulmuş olması, İslâm toplumunu bu iman kardeşliği üzerinde yükselen güçlü bir toplum yapmaktadır. Böyle bir toplumda gıybet yoktur.
Çünkü, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in buyurduğu gibi, "Mümin müminin aynasıdır. Mümin iki el gibidir, birisi diğerini temizler." Bu ölçüler, toplumu fitne ve bozgunculuktan uzak tutar.

Gıybetin Sebepleri:
1. İntikam duygusunu tatmin etmek,
2. Arkadaşlarına uymak,
3. Gösteriş ve büyüklük yapmak; başkalarını küçültmek, kendini büyütmek,
4. Kıskançlık,
5. Hoşça vakit geçirmek, güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarını ortaya sermek,
6. Küçük düşürmek için alay etmek.

(bk. Gazzâlî, İhyâu Ulûmiddin, Trc: Ali Arslan, İstanbul 19'72; VI, 522 vd).

Gıybetten Korunmak.
Gıybetten korunmak için İbn'i Abbasın da (r.a) dediği gibi kişinin öncelikle kendi kusurlarıyla uğraşması gerekir. Vesselam!

21 Ekim 2016 Cuma

Fitne Çıkaranların Sıfatları Ve Fitne Zamanı Yapılması Gerekenler.

Bismilleh!


Değerli Müslümanlar! Fitnelerle ilgili ayet ve hadisleri hep beraber okuyalım ve kendimize gereken dersleri çıkaralım İnşeallah. Bu zaman (fitne zamanı) öyle bir imtihandır ki, Allahın yardım ettikleri haric, kimse bu durumda selamet kurtaramaz. Allahdan yardım dileyerek konuya geçelim.


İlgili Bazı Hadisler.

(Mikdad İbnu'l-Esved (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki:

(Bahtiyar, fitneden kaçınan kimse ile belalarla karşılaşınca sabreden kimsedir. Ne mutlu ona!)

[Ebu Davud, Fiten 2, (4263).]

(Fitneden sakının! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir.) [İbni Mace]

(Malı ve canı ile cihad eden, ortalığın karışık olduğu zaman bir kenara çekilip ibadetini yapan ve kimseye zararı olmayan insan, mümin-i kâmildir.) [Hakim]

(Olaylar, fitneler, zuhur edince, katil [öldüren] olmaktan kurtulup, maktul [öldürülen] olabilirsen ol!) [Ebu Nuaym]

(Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa, ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekan bulursa ona sığınsın.) (Sahihu’l-Buhari VIII, 92; Tefriru’l-Kurani’l-Azim II, 43; Sunenu İbn-i Mace, II, 3961.)

(Fitneciler saldırdığı zaman, "Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam" diyen Âdem’in oğlu gibi ol!) [Ebu Davud, Tirmizi]

(Fitne zamanı evinizden ayrılmayın! Âdem’in oğlu gibi olun!)
[Ebu Davud, Tirmizi]

(Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Böyle zamanlarda kenarda kalan, ileri atılandan, oturan ayakta olandan, ayakta olan, yürüyenden, yürüyen de, koşandan hayırlıdır, evinizde oturun, fitneye karışmayın!) [Ebu Davud]

(Fitne uykudadır, uyandırana Allah lanet etsin!) [İ. Rafii]

(Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tevbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın!) [Nesai]

(Ne mutlu fitneye karışmayana ve fitneye maruz kalıp da sabredene!) [Ebu Davud]


Fitne Çıkaranların Sıfatları Ve Fitnenin Zararları!

1. Fitne Çıkaranlar Sapıktır.

(Onlar öyle sapıklar ki, yeryüzünde fitne ve fesat çıkarırlar.) [Bakara 27]

2. Fitne Çıkaranlar, Fesatcıdır. İslah Edici Değildir.

(Onlara; "Yeryüzünde fitne fesat çıkarmayın" dendiği zaman, "Biz ancak ıslah edicileriz" derler.) [Bakara 11]

3. Fitne Ölümden Beterdir.

(Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür.) [Bakara 217]

4. Fitne Çıkaranlar Ayetleri Tevil Eder.

(Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak için, âyetleri kendilerine göre yorumlar.) [Al-i imran 7]

5. Fitne Çıkaranlar, Fitne Çıkarmaya Öğrencelidir.

(Onlar fitne çıkarmak için can atarlar.) [Nisa 91]

6. Allah Fitne Çıkaranları Sevmez.

(Onlar yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.) [Maide 64]

7. Her Müsluman Fitneden Sakınmalıdır.

(Fitneden sakının.) [Enfal 25]

Sudeyf Muslim

Nemmam Tarafından Kendine Söz Getirilen Kimse Ne Yapmalı?

Dinimizde söz taşımak yasaklandığı gibi,kendine söz getirilen kimseye de bazı görevler yüklenmiştir. Bunlar şunlardır.

1-Söz taşıyana inanmamaktır. Zira nemmam fasıktır. Şahidliği kabul edilmez.
Nitekim Allah cc  şöyle buyurmuştur.”Ey iman edenler eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (49 Hucurat, 6) öyleyse koğucuyu tasdik etmemelidir.
2-Onu koğuculuktan men etmeli, kendisine nasihatte bulunmalı, yaptığının kötü bir iş olduğunu söylemelidir.
3-Tövbe etmediği takdirde ona Allah için buğzetmelidir. Zira o kimse Allah katında sevimsizdir. Allah’ın buğzuna uğramıştır. Allah’ın buğzettiği kimseye buğzetmek vaciptir.
4-Yanında olmayan, sözü getirilen kardeşine suizanda bulunmamalıdır.
5-Koğucunun söyledikleri kendisine o hususta tecessüs ve araştırma yapmaya sevk etmemelidir. Zira Allah cc  tecessüsü yasaklamıştır.
6-Kuğucuya yasak ettiği şeyi kendisi yapmamalı, onun konuştuğu şeyleri başkasına anlatarak “filan şöyle dedi” dememelidir. Zira bunu yaparsa kendi de nemmam ve gıybetçi olur, başkasına yasakladığı şeyi kendisi işlemiş sayılır. Hadislerde şöyle uyarılırız.”Şaşırtıcı derecede büyük iftiranın ne olduğunu biliyormusunuz? Aralarını bozmak için,insanlar arasında söz taşımaktır.”
(Münavi, feyzul-kadir 1/114)

İbn abbas (ra) anlatıyor. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) iki kabrin yanından geçiyordu: Bunlar azap görüyorlar.
Hemde kendilerince azap görmeleri büyük bir günahtan değildir.
Biri koğuculuk yapardı,diğeri de idrarından sakınmaz iyice taharetlenmezdi buyurdu.”
(Buhârî, Vudû 55, 56, Cenâiz 82, Edeb 49. Ayrýca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 11; Tirmizî, Tahâret 53; Nesâî, Tahâret 26, Cenâiz 116; Ýbni Mâce, Tahâret 26. Münziri,et-terğib vet-terhib 3/498)
Söz taşımak ve kin cehennemdedir. Aynı zaman da bunların ikisi bir Müslümanda bulunmaz.
( Münziri,et-terğib vet-terhib 3/498)

İbni Mes'ud radıyallahu anh 'den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- "Size el-adh kelimesinin ne demek olduğunu söyleyeyim mi? O, insanların arasını bozmak için laf taşımak demektir."
Müslim, Birr 102

Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)  “Koğucu ve falcı benden değildir, bende onlardan değilim” buyurdu ve şu ayeti okudu. Mü’min erkeklere ve kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı (haksız yere) eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiştir. (Ahzab -58)
Fesat ve zararı çok olan şeylerin cezaları da çok büyük olur. Bu büyük günahları işleyenlerin nesebinde bozukluk bulunacağı da ifade edilmiştir. Allah-u teala “dil ile iğneleyen, koğuculuk eden.”(kalem suresi 11) buyurduktan sonra,”bütün bunlar dışında birde soysuzlukla damgalanmış” (kalem suresi 13) buyurmuştur.

Nemmamlık!

Ne mi me; söylenmesi hoş olmayan bir şeyi açığa çıkarmak, ifşa etmektir.

Nemime, birinin aleyhinde konuşulan sözü, o kimseye ulaştırmak, fitne çıkarmak, ara açmak için insanlar arasında söz taşımak demektir. Kur'an-ı kerimde Kalem suresinde mealen; (Dili ile iğneleyen, koğuculuk eden) buyuruluyor. Hümeze suresinde; (Dili ile çekiştirip, yüzünden de alay eden) buyuruluyor. Hümeze, nemmamlık eden demektir. Tebbet suresinde de; (Odun hamalı) buyuruluyor. Ebu Lehebin karısı için buyurulmuştu. Bu kadın nemmam idi ve laf taşırdı.

Hemmam (r.a) anlatıyor: “Biz Huzeyfe (r.a) ile beraberdik , Huzeyfe (r.a) ye denildi ki : Bir adam Osman (r.a)’a söz taşıyor. Bunun üzerine Huzeyfe , Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) in şöyle dediğini işittim , dedi. Söz taşıyan (koğucu) cennete giremez.

(Buhari edep ,50 ,Müslim iman 168-170 , Ebu Davut edep ,38 , Tirmizi birr 79)

Evet! Dinimizin yasakladığı kötü ahlaklardan biri de insanların arasını açmak için laf getirip götürmektir. Allah (cc ) kuran da buna yer vermiştir ki bu meselenin önemini anlatmada yeterlidir.

“(Rasulüm) alabildiğine yemin eden , aşağılık , daima kusur arayıp kınayan , laf getirip götüren, iyiliği hep engelleyen , mütecaviz ,günaha dadanmış kaba ve haşin , bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine mal ve oğulları vardır diye sakın ilgi duyma! (Kalem suresi 10-14)

Hadislerde Nemmam ve Kattat olarak geçen bu tehlikeli hastalık genel ifadesi ile birinden laf alıp diğerine ki, ona “hafiyelik” adı verilir.
Manevi hayata bir tecavüz mahiyetinde olan bu ahlaksızlık birkaç şekilde olur. Herhangi bir kimse hakkında söylenilen sözü, şifahen yahut yazı ile kendisine ulaştırmak (amirlere,yöneticilere,yetkililere,bazı kişilere) yalan yanlış laf taşımak, haklarındaki sözleri hemen gidip onlara duyurmaktır ki , hafiyelik adı verilen kötü sıfat da bundan başka bir şey değildir.

Söz taşımanın şiddetle yasaklanmasının sebebi, söz taşımanın, koğuculuğun, hafiyeliğin fertler arasındaki münasebeti bozması, insanlar arasına nifak sokması, toplumun huzurunu kaçırması ve birlik beraberliği bozmasıdır.

Bu çirkin huya sahip olanlar,ahlak kanunları nazarında en kötü ve en nefret edilen kimselerdir. Dinimiz bu mezmum (kınanmış, kötü) hareketi kesinlikle haram kılmış, bunu alışkanlık haline getirenlerin, insanlık meziyetinden uzak ve her türlü kötü hasletleri toplamış bir tehlike kaynağı, fitne fesat ocağı, nifak merkezi olduğunu açık bir ifade ile bildirmiştir.

Hadis de böylelerinin cennete giremeyeceği beyan edilmiştir. İnsanların arasını bozmak için veya bir yerlere yaranmak için söz taşıyanlar cehennemde cezalarını çekinceye kadar, cennete giremeyecektir. Eğer bunu helal sayarak yaparlarsa ebedi olarak cennete giremeyeceklerdir.

Koğuculuğun laf taşımanın sebepleri:

1-Hakkında söz taşınan kişiyi kötülemek, ona zarar vermek

2-Kendisine söz taşıyan kişiye sevgi gösterisinde bulunmak ve yaltanmak

3-Birilerini ihbar ederek, hafiyelik yaparak çıkar sağlamak makam, menfaat temin etmek, lafını taşıdığı kişi rakibi ise onu yıpratmaya çalışmak, itibarını ve gücünü sarsmak, gözden düşürmek ve etkisini yıkmaktır.

Böyle gammazlamaya, hafiyelikle, söz taşımakla başkalarının sırrını ifşa etmiş, insanların arasına nifak ve fitne tohumları sacmış, dostların arasını açmış olur. Ayrıca meclislerin güvenini  ihmal etmiş, insanların birbirine itimadını yıkmış sayılır.

Hadisde şöyle buyurulur: ”Bir kimse bir söz söyleyip sonra acaba duyan oldu mu dercesine iki tarafına bakındığı zaman bu söz dinleyenlere emanettir.

(Ebu Davut edep 37 –Tirmizi)

İnsanların en şerlilerinin, en kötülerinin şu özelliklerin sahibleri olduğu belirtilmiştir.

A-Koğuculuk ederek gezip dolaşanlar.

B-Dostların arasını bozanlar.

C-İyi kimseleri suçlayanlar.

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur. ”İnsanlarla alay edenleri, onların suçlarını araştırıp yayanları ve iyi kimselere suç isnad eden koğucuları Allah cc köpek suretinde hasredecektir.”

(Münziri,age.3/500)

Benim katımda en sevgili olanınız, ahlakı en güzel olanınız, alçak gönüllü olup, mütevazı olanınız ve (çevresindekilerle) ünsiyet kurup ve kendisi ile ünsiyet kurulanlarınızdır. Benim hayatımda en çok buğzettiklerim (en sevimsizleriniz) de, koğuculuk yaparak söz taşıyanlar, dost olan kimselerin arasını açanlar ve iyi (temiz) kimseleri yalan uydurarak kötüleyenlerdir.

(Münziri,age 3/410)