23 Kasım 2014 Pazar

TEVHİDİN TÜRLERİ

 

TEVHİDİN TÜRLERİ
 
1 - Rububiyyet tevhidi.
2 - Uluhiyyet tevhidi.
3 - Allah’ın isim ve sıfatları tevhidi.
Allah’a iman bu üç Tevhidi de kapsamına alır.
 
1 - RUBUBİYYET TEVHİDİ:
Allah-u Teâlâ’nın bu kâinatı tek başına yarattığına, yarattıklarının sahibi olduğuna, hükmünde takipçisi olmadığına; dirilten, yaşatan ve öldüren olduğuna; bütün canlıların rızıklandırıcısı, her şeyin yöneticisi olduğuna; Allah’tan başka hiç kimsenin ve hiçbir şeyin ne kendi nefsine ne de başkasına O’nun izni ve dilemesi olmadıkça zarar ve fayda vermeyeceğine, dualara yalnızca O’nun icabet edeceğine inanmaktır. Allah’ın kaza ve kaderine inanmak da bu tevhidin kapsamına girer.
 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“Rabbiniz; gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva eden, gündüzü durmadan kovalayan gece ile bürüyen, güneşi, ayı, yıldızları hepsini buyruğuna baş eğdirerek yaratan Allah’tır. Bilin ki; yaratma da emir de O’nun hakkıdır. Âlemlerin Rabbi olan Allah yücedir.” (A’raf: 54)
 
 “Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri yaratan,  güneşi, ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan, şüphesiz Allah’tır derler. Öyleyse niçin (aldatılıp) döndürülüyorlar?
 
Andolsun ki onlara: “Gökten su indirip onunla ölü-münden sonra yeri dirilten kimdir?” diye sorsan, şüphesiz  “Allah’tır” derler. De ki: “Hamd Allah’a aittir.” Fakat çoğu bunu akletmezler.” (Ankebut:  61–63)
 
2 - ULUHİYYET TEVHİDİ:
Uluhiyyet tevhidi; ibadeti eşi ve benzeri olmayan Allah’a has kılmak, O’na kayıtsız şartsız itaat etmek ve boyun eğmektir. İlah; kendisine ibadet edilen demektir.

Uluhiyyet tevhidi; zahiren ve bâtinen bütün ibadetleri Allah’a has kılmaktır. Bu tevhid; hiçbir ibadeti az da olsa bir mahlûka yapmamayı gerektirir.

Uluhiyyet tevhidi, diğer iki tevhidi de içine almasına rağmen bu tevhid türleri Ulûhiyet tevhidini kapsamaz.

Rububiyyette tevhidi sağlayan kişi, bunu yapmakla Ulûhiyette de tevhidi sağlamış sayılmaz.

Aynı şekilde bu kişi, Allah’ı isim ve sıfatlarda birlemiş olsa bile yine de uluhiyyet tevhidini gerçekleştirmiş sayılmaz. Ama Uluhiyyet tevhidini sağlayan kişi, bununla birlikte her iki tevhidi de sağlamış olur. Çünkü kişi bu şekilde bütün ibadetleri yalnızca Allah’a has kılmıştır. Dolayısıyla Allah-u Teâlâ’nın bu âlemin yaratıcısı olduğunu, kemal isim ve sıfatlara sahip olduğunu kabul etmiştir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“De ki: “Ey kitap ehl-i! Ancak Allah’a kulluk etmeniz, O’na hiçbir şeyi eş koşmamak, Allah’ı bırakıp birbirimizi rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek bir söze gelin. Eğer yüzçevirirlerse; “bizim Müslüman olduğumuza şahid olun” deyin.” (A-li İmran: 64)
 
“Allah’la beraber delili olmadığı halde Allah’a eş koşanların hesabını Rabbi görecektir. Allah kâfirleri kurtuluşa erdirmez.”  (Mü’minun: 117)

 
3-ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARININ TEVHİDİ:

Allah’ın kendini Kuran’da vasfettiği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih sünnetlerinde bizlere açıkladığı üzere, bütün noksanlıklardan uzak, yani kemal sıfatlara sahip olduğuna, mahlukata benzemediğine ve bu sıfatların varlığını iptal etmeksizin inanmaktır.
Bu tevhidi sağlayabilmek için üç temel noktaya dikkat etmek gerekir.
 
a)   – Allah’ın isim ve sıfatlarını, Kuran-ı Kerim ve sahih sünnette bildirildiği şekliyle kabul etmek.
 
Bu isimleri Allah-u Teâlâ kitabında ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahih hadislerinde bize bildirmiştir. Bunlar hem isim hem de sıfat konumundadır ve hepsi de övgü taşımaktadırlar. Bu isimler en yüce, en şerefli zata delalet ettikleri için Esma-ul Hüsna adını almışlardır. Allah'ın isimlerini Kur'an ve sünnette bildirildiği ve kastedildiği şekilde bilmek gerekir.

Ebu Hureyre radıyallau anh'den rivayet edildiğine göre: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu." demiştir:
 
"Şüphesiz Allah'ın doksan dokuz (yani) yüzden bir eksik ismi vardır. Her kim bunları ihsa ederse cennete girer."                                                        (Tirmizi)
 

Bu isim ve sıfatları artırmadan, azaltmadan, saptırmadan, sapık tevillerle tevil etmeden olduğu gibi kabul etmek gerekir.
 
Buhari’nin Şeyhi Naim İbni Hammad şöyle dedi:
“Allah’ı yarattığına benzeten kişi kâfir olur. Allah’ın kendisini ve Rasûlullah’ın Allah’ı vasfettiği şeyleri inkâr eden kişi de kâfir olmuş olur.” ([1])   
b)  – Allah’ı mahlukata benzetmemek.
 
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
 
“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.” (Şura: 11)
 
“Hiçbir şey O’na denk değildir.” (İhlas: 4)
 
c)   – Allah’ın sıfatlarının mahiyetini araştırmamak.
 
Allah’ın sıfatlarını olduğu gibi kabul etmek, mahiyeti hakkında soru sormamak gerekir. Allah’ın sıfatları zatının mahiyetine bağlıdır. Allah’ın zatının mahiyetini insanlar idrak edemeyecekleri için bu konuda soru sormamaları gerekir.
İmam Malik, Allah’ın istivası hakkında soru sorulduğunda şöyle dedi:
“İstiva bilinen bir şeydir. Keyfiyeti ve nasıl olduğu bilinmez. Ona iman farzdır. Mahiyeti hakkında soru sormak bid'attır.” (Er Ravda en- Nediyye s: 29 )
 

 

[1] Er-Ravda en-Nediyye s:22, İthaf’il Kainat s: 6

19 Kasım 2014 Çarşamba

İbn Teymiyye'nin Mezhep Hakkındaki Görüşü


Şeyhulislam İbn Teymiyye
Rahimehullah’ın Mezhep Taklidi Hakkında İki Fetvası

1- ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ - َﻞِﺌُﺳَﻭ ُﻪْﻨَﻋ - : ُﺓَﺩﺎَّﺴﻟﺍ ُﻝﻮُﻘَﺗ ﺎَﻣ ِﻦﻳِّﺪﻟﺍ ُﺔَّﻤِﺋَﺃ َﺀﺎَﻤَﻠُﻌْﻟﺍ ْﻢُﻬْﻨَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ - ٍﻞُﺟَﺭ ﻲِﻓ - َﻦﻴِﻌَﻤْﺟَﺃ ؟ ﻚُﺒَﻫْﺬَﻣ ﺶﻳﺇ َﻞِﺌُﺳ ُﻊِﺒَّﺗَﺃ ٌّﻱِﺪَّﻤَﺤُﻣ : َﻝﺎَﻘَﻓ َﺔَّﻨُﺳَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺍ َﺏﺎَﺘِﻛ ﻰَّﻠَﺻ ٍﺪَّﻤَﺤُﻣ ِﻪِﻟﻮُﺳَﺭ َﻢَّﻠَﺳَﻭ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ ِّﻞُﻜِﻟ ﻲِﻐَﺒْﻨَﻳ : ﺎَﻟ َﻞﻴِﻘَﻓ ﺎًﺒَﻫْﺬَﻣ َﻊِﺒَّﺘَﻳ ْﻥَﺃ ٍﻦِﻣْﺆُﻣ َﻮُﻬَﻓ ُﻪَﻟ َﺐَﻫْﺬَﻣ ﺎَﻟ ْﻦَﻣَﻭ ﺶﻳﺇ : َﻝﺎَﻘَﻓ ٌﻥﺎَﻄْﻴَﺷ ٍﺮْﻜَﺑ ﻲِﺑَﺃ ُﺐَﻫْﺬَﻣ َﻥﺎَﻛ ِﺀﺎَﻔَﻠُﺨْﻟﺍَﻭ ِﻖﻳِّﺪِّﺼﻟﺍ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ - ُﻩَﺪْﻌَﺑ : ُﻪَﻟ َﻞﻴِﻘَﻓ ؟ - ْﻢُﻬْﻨَﻋ ْﻥَﺃ ﺎَّﻟﺇ ﻚَﻟ ﻲِﻐَﺒْﻨَﻳ ﺎَﻟ ِﻩِﺬَﻫ ْﻦِﻣ ﺎًﺒَﻫْﺬَﻣ َﻊِﺒَّﺘَﺗ ﺎَﻤُﻬُّﻳَﺄَﻓ ِﺐِﻫﺍَﺬَﻤْﻟﺍ ﺎَﻧﻮُﺘْﻓَﺃ ؟ ُﺐﻴِﺼُﻤْﻟﺍ َﻦﻳِﺭﻮُﺟْﺄَﻣ َﺏﺎَﺟَﺄَﻓ : ﺎَﻤَّﻧﺇ ، ِﻪَّﻠِﻟ ُﺪْﻤَﺤْﻟﺍ ُﺔَﻋﺎَﻃ ِﺱﺎَّﻨﻟﺍ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ِﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺍ ِﺮْﻣَﺄْﻟﺍ ﺍﻮُﻟﻭُﺃ ِﺀﺎَﻟُﺆَﻫَﻭ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﺮَﻣَﺃ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ : ِﻪِﻟْﻮَﻗ ﻲِﻓ ْﻢِﻬِﺘَﻋﺎَﻄِﺑ َﻪَّﻠﻟﺍ ﺍﻮُﻌﻴِﻃَﺃ } َﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍ ﺍﻮُﻌﻴِﻃَﺃَﻭ { ْﻢُﻜْﻨِﻣ ِﺮْﻣَﺄْﻟﺍ ﻲِﻟﻭُﺃَﻭ ْﻢُﻬُﺘَﻋﺎَﻃ ُﺐِﺠَﺗ ﺎَﻤَّﻧﺇ ِﻪَّﻠﻟﺍ ِﺔَﻋﺎَﻄِﻟ ﺎًﻌَﺒَﺗ ﺎَﻟ ِﻪِﻟﻮُﺳَﺭَﻭ : َﻝﺎَﻗ َّﻢُﺛ ﺎًﻟﺎَﻠْﻘِﺘْﺳﺍ ﻲِﻓ ْﻢُﺘْﻋَﺯﺎَﻨَﺗ ْﻥِﺈَﻓ } ِﻪَّﻠﻟﺍ ﻰَﻟﺇ ُﻩﻭُّﺩُﺮَﻓ ٍﺀْﻲَﺷ ْﻢُﺘْﻨُﻛ ْﻥﺇ ِﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺎِﺑ َﻥﻮُﻨِﻣْﺆُﺗ َﻚِﻟَﺫ ِﺮِﺧﺂْﻟﺍ ِﻡْﻮَﻴْﻟﺍَﻭ { ﺎًﻠﻳِﻭْﺄَﺗ ُﻦَﺴْﺣَﺃَﻭ ٌﺮْﻴَﺧ ْﺖَﻟَﺰَﻧ ﺍَﺫِﺇَﻭ . ٌﺔَﻟِﺯﺎَﻧ ِﻢِﻠْﺴُﻤْﻟﺎِﺑ ْﻦَﻣ ﻲِﺘْﻔَﺘْﺴَﻳ ُﻪَّﻧِﺈَﻓ ِﻪﻴِﺘْﻔُﻳ ُﻪَّﻧَﺃ َﺪَﻘَﺘْﻋﺍ ِﻪِﻟﻮُﺳَﺭَﻭ ِﻪَّﻠﻟﺍ ِﻉْﺮَﺸِﺑ ﺎَﻟَﻭ َﻥﺎَﻛ ٍﺐَﻫْﺬَﻣ ِّﻱَﺃ ْﻦِﻣ ْﻦِﻣ ٍﺪَﺣَﺃ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ُﺪﻴِﻠْﻘَﺗ َﻦﻴِﻤِﻠْﺴُﻤْﻟﺍ ْﻦِﻣ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ٍﺺْﺨَﺷ ﺎَﻣ ِّﻞُﻛ ﻲِﻓ ِﺀﺎَﻤَﻠُﻌْﻟﺍ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ﺎَﻟَﻭ ُﻝﻮُﻘَﻳ َﻦﻴِﻤِﻠْﺴُﻤْﻟﺍ ْﻦِﻣ ٍﺪَﺣَﺃ ٍﺺْﺨَﺷ ِﺐَﻫْﺬَﻣ ُﻡﺍَﺰِﺘْﻟﺍ ِﻝﻮُﺳَّﺮﻟﺍ ِﺮْﻴَﻏ ٍﻦَّﻴَﻌُﻣ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ ﻰَّﻠَﺻ ﺎَﻣ ِّﻞُﻛ ﻲِﻓ َﻢَّﻠَﺳَﻭ ْﻞَﺑ ِﻪِﺑ ُﺮِﺒْﺨُﻳَﻭ ُﻪُﺒِﺟﻮُﻳ ِﺱﺎَّﻨﻟﺍ ْﻦِﻣ ٍﺪَﺣَﺃ ُّﻞُﻛ ِﻪِﻟْﻮَﻗ ْﻦِﻣ ُﺬَﺧْﺆُﻳ ُﻝﻮُﺳَﺭ ﺎَّﻟﺇ ُﻙَﺮْﺘُﻳَﻭ ُﻪَّﻠﻟﺍ ﻰَّﻠَﺻ ِﻪَّﻠﻟﺍ ُﻉﺎَﺒِّﺗﺍَﻭ . َﻢَّﻠَﺳَﻭ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ٍﺺْﺨَﺷ ِﺐَﻫْﺬَﻤِﻟ ٍﺺْﺨَﺷ ْﻦَﻋ ِﻩِﺰْﺠَﻌِﻟ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺮْﻴَﻏ ْﻦِﻣ ِﻉْﺮَّﺸﻟﺍ ِﺔَﻓِﺮْﻌَﻣ ﺎَّﻤِﻣ َﻮُﻫ ﺎَﻤَّﻧﺇ ِﻪِﺘَﻬِﺟ ﺎَّﻤِﻣ َﻮُﻫ َﺲْﻴَﻟ ُﻪَﻟ ُﻍﻮُﺴَﻳ ﺍَﺫﺇ ٍﺪَﺣَﺃ ِّﻞُﻛ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺠَﻳ ِﻉْﺮَّﺸﻟﺍ ُﺔَﻓِﺮْﻌَﻣ ُﻪَﻨَﻜْﻣَﺃ ْﻞَﺑ ِﻖﻳِﺮَّﻄﻟﺍ َﻚِﻟَﺫ ِﺮْﻴَﻐِﺑ ْﻥَﺃ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ٍﺪَﺣَﺃ ُّﻞُﻛ ﺎَﻣ َﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﻘَّﺘَﻳ َﻢْﻠِﻋ َﺐُﻠْﻄَﻳَﻭ َﻉﺎَﻄَﺘْﺳﺍ ِﻪِﺑ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﺮَﻣَﺃ ﺎَﻣ َﻞَﻌْﻔَﻴَﻓ (1) ُﻪُﻟﻮُﺳَﺭَﻭ َﻙُﺮْﺘَﻳَﻭ َﺭﻮُﻣْﺄَﻤْﻟﺍ ُﻪَّﻠﻟَﺍَﻭ . َﺭﻮُﻈْﺤَﻤْﻟﺍ ُﻢَﻠْﻋَﺃ Şeyhulislam İbn Teymiyye, Mecmuu’l- Fetava 20/92-93 fetva no:259 (diğer nüsha 20/208-209):

Şeyhulislam İbn Teymiyye
rahimehullah’a soruldu: “Din imamları olan seçkin alimler – Allah onların hepsinden razı olsun- şu kimse hakkında ne derler? Bir kimseye “Mezhebin nedir?” diye sorulduğunda: “Allah’ın kitabına ve Rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine tabi olan bir Muhammedi’yim.” Der. Ona: “Hayır! Her müminin bir mezhebe uyması gerekir. Mezhebi olmayan şeytandır.” Derler. O da: “Ebu Bekr Sıddık ve ondan sonraki halifelerin – radıyallahu anhum - mezhebi neydi?” der. Ona şöyle denilir: “Senin mutlaka bu mezheplerden birine uyman gerekir” Bunlardan hangisi isabet etmiştir? Bize fetva verin, Allah size karşılığını versin.

Cevap: Allah’a hamd olsun. İnsanlara ancak Allah’a, rasule ve Allah’ın şu ayetinde itaat edilmelerini emrettiği emir sahiplerine itaat etmelerini vacip kılınmıştır: “Allah’a itaat edin, Rasule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” (Nisa 59) Emir sahiplerine itaat bağımsız değil, mutlaka Allah’a ve rasulüne itaate uygun olmak zorundadır. Sonra şöyle buyrulur: “Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve rasulüne döndürün. Şayet Allah’â ve ahiret gününe iman ediyorsanız bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir” (Nisa 59)

Müslüman bir meseleyle karşılaştığı zaman, hangi mezhepten olursa olsun, Allah’ın ve rasulünün şeriatiyle fetva vereceğine inandığı bir kimseden fetva ister. Müslümanlardan hiç kimsenin, alimlerden belli bir şahsı, her söylediği şeyde taklid etmesi gerekmez. Yine müslümanlardan hiçbirinin belli bir şahsın mezhebine bağlanması gerekmez. Sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin her vacip kıldığı ve her verdiği haber alınabilir. Hatta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki insanların sözleri alınabilir de, terk edilebilir de. Dini başka bir yoldan bilme konusundaki acizliği sebebiyle bir kimsenin belli bir mezhebe uyması, o kimse için genişlik gösterilebilecek bir husustur. Bu, o yoldan başkasıyla dini bilme imkanı olan herkese de vacip olan bir şey değildir. Bilakis herkesin gücü yettiği kadarıyla Allah’tan korkması, Allah ve rasulünün emrettikleri ilmi talep etmesi, emrolunanları yapması, sakındırılanları terk etmesi gerekir. Allah en iyi bilendir.

2- ﺍﻮُﻧﺎَﻛ ُﺔَﺑﺎَﺤَّﺼﻟﺍَﻭ َﻦﻴِﻘِﻔَّﺘُﻣ َﻦﻴِﻔِﻠَﺗْﺆُﻣ ِﺾْﻌَﺑ ﻲِﻓ ﺍﻮُﻋَﺯﺎَﻨَﺗ ْﻥِﺇَﻭ ﻲِﻓ ِﺔَﻌﻳِﺮَّﺸﻟﺍ ِﻉﻭُﺮُﻓ ِﺓﺎَﻠَّﺼﻟﺍ ْﻭَﺃ ِﺓَﺭﺎَﻬَّﻄﻟﺍ ِﻕﺎَﻠَّﻄﻟﺍ ْﻭَﺃ ِّﺞَﺤْﻟﺍ ْﻭَﺃ ِﺮْﻴَﻏ ْﻭَﺃ ِﺾِﺋﺍَﺮَﻔْﻟﺍ ْﻭَﺃ ٌﺔَّﺠُﺣ ْﻢُﻬُﻋﺎَﻤْﺟِﺈَﻓ َﻚِﻟَﺫ َﺐَّﺼَﻌَﺗ ْﻦَﻣَﻭ . ٌﺔَﻌِﻃﺎَﻗ ْﻦِﻣ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ َﻦﻴِﻗﺎَﺒْﻟﺍ َﻥﻭُﺩ ِﺔَّﻤِﺋَﺄْﻟﺍ ْﻦَﻣ ِﺔَﻟِﺰْﻨَﻤِﺑ َﻮُﻬَﻓ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ َﺐَّﺼَﻌَﺗ َﻥﻭُﺩ ِﺔَﺑﺎَﺤَّﺼﻟﺍ ْﻦِﻣ ﻲﻀﻓﺍﺮﻟﺎﻛ . َﻦﻴِﻗﺎَﺒْﻟﺍ ِّﻲِﻠَﻌِﻟ ُﺐَّﺼَﻌَﺘَﻳ ﻱِﺬَّﻟﺍ ِﺀﺎَﻔَﻠُﺨْﻟﺍ َﻥﻭُﺩ ِﺭﻮُﻬْﻤُﺟَﻭ ِﺔَﺛﺎَﻠَّﺜﻟﺍ . ِﺔَﺑﺎَﺤَّﺼﻟﺍ ﻱِﺬَّﻟﺍ ِّﻲِﺟِﺭﺎَﺨْﻟﺎَﻛَﻭ َﻥﺎَﻤْﺜُﻋ ﻲِﻓ ُﺡَﺪْﻘَﻳ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻲِﺿَﺭ ٍّﻲِﻠَﻋَﻭ ُﻕُﺮُﻃ ِﻩِﺬَﻬَﻓ . ﺎَﻤُﻬْﻨَﻋ ِﺀﺍَﻮْﻫَﺄْﻟﺍَﻭ ِﻉَﺪِﺒْﻟﺍ ِﻞْﻫَﺃ ِﺏﺎَﺘِﻜْﻟﺎِﺑ َﺖَﺒَﺛ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ ِﻉﺎَﻤْﺟِﺈْﻟﺍَﻭ ِﺔَّﻨُّﺴﻟﺍَﻭ َﻥﻮُﻣﻮُﻣْﺬَﻣ ْﻢُﻬَّﻧَﺃ ِﺔَﻌﻳِﺮَّﺸﻟﺍ ْﻦَﻋ َﻥﻮُﺟِﺭﺎَﺧ
َﺚَﻌَﺑ ﻱِﺬَّﻟﺍ ِﺝﺎَﻬْﻨِﻤْﻟﺍَﻭ ﻰَّﻠَﺻ ُﻪَﻟﻮُﺳَﺭ ِﻪِﺑ ُﻪَّﻠﻟﺍ . َﻢَّﻠَﺳَﻭ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ُﻪَّﻠﻟﺍ ْﻦِﻣ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ َﺐَّﺼَﻌَﺗ ْﻦَﻤَﻓ ِﻪﻴِﻔَﻓ ِﻪِﻨْﻴَﻌِﺑ ِﺔَّﻤِﺋَﺄْﻟﺍ ٌﺀﺍَﻮَﺳ ِﺀﺎَﻟُﺆَﻫ ْﻦِﻣ ٌﻪَﺒَﺷ ْﻭَﺃ ِﻚِﻟﺎَﻤِﻟ َﺐَّﺼَﻌَﺗ
ﻲِﺑَﺃ ْﻭَﺃ ِّﻲِﻌِﻓﺎَّﺸﻟﺍ ْﻭَﺃ ﺪَﻤْﺣَﺃ ْﻭَﺃ َﺔَﻔﻴِﻨَﺣ ُﺔَﻳﺎَﻏ َّﻢُﺛ . ْﻢِﻫِﺮْﻴَﻏ ِﺪِﺣﺍَﻮِﻟ ِﺐِّﺼَﻌَﺘُﻤْﻟﺍ َﻥﻮُﻜَﻳ ْﻥَﺃ ْﻢُﻬْﻨِﻣ ﻲِﻓ ِﻩِﺭْﺪَﻘِﺑ ﺎًﻠِﻫﺎَﺟ ِﻦﻳِّﺪﻟﺍَﻭ ِﻢْﻠِﻌْﻟﺍ َﻦﻳِﺮَﺧﺂْﻟﺍ ِﺭْﺪَﻘِﺑَﻭ ﺎًﻤِﻟﺎَﻇ ﺎًﻠِﻫﺎَﺟ ُﻥﻮُﻜَﻴَﻓ ِﻢْﻠِﻌْﻟﺎِﺑ ُﺮُﻣْﺄَﻳ ُﻪَّﻠﻟَﺍَﻭ ْﻦَﻋ ﻰَﻬْﻨَﻳَﻭ ِﻝْﺪَﻌْﻟﺍَﻭ َﻝﺎَﻗ . ِﻢْﻠُّﻈﻟﺍَﻭ ِﻞْﻬَﺠْﻟﺍ ﺎَﻬَﻠَﻤَﺣَﻭ } : ﻰَﻟﺎَﻌَﺗ َﻥﺎَﻛ ُﻪَّﻧﺇ ُﻥﺎَﺴْﻧِﺈْﻟﺍ { ﺎًﻟﻮُﻬَﺟ ﺎًﻣﻮُﻠَﻇ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﺏِّﺬَﻌُﻴِﻟ } َﻦﻴِﻘِﻓﺎَﻨُﻤْﻟﺍ ﻰَﻟﺇ { ِﺕﺎَﻘِﻓﺎَﻨُﻤْﻟﺍَﻭ ﺍَﺬَﻫَﻭ . ِﺓَﺭﻮُّﺴﻟﺍ ِﺮِﺧﺁ ٌﺪَّﻤَﺤُﻣَﻭ َﻒُﺳﻮُﻳ ﻮُﺑَﺃ ﻲِﺑَﺄِﻟ ِﺱﺎَّﻨﻟﺍ ُﻊَﺒْﺗَﺃ ْﻢُﻬُﻤَﻠْﻋَﺃَﻭ َﺔَﻔﻴِﻨَﺣ ْﺪَﻗ ﺎَﻤُﻫَﻭ ِﻪِﻟْﻮَﻘِﺑ ﺎَﻟ َﻞِﺋﺎَﺴَﻣ ﻲِﻓ ُﻩﺎَﻔَﻟﺎَﺧ ﺎَﻤِﻟ ﻰَﺼْﺤُﺗ ُﺩﺎَﻜَﺗ ْﻦِﻣ ﺎَﻤُﻬَﻟ َﻦَّﻴَﺒَﺗ ﺎَﻣ ِﺔَّﺠُﺤْﻟﺍَﻭ ِﺔَّﻨُّﺴﻟﺍ ُﻪُﻋﺎَﺒِّﺗﺍ ﺎَﻤِﻬْﻴَﻠَﻋ َﺐَﺟَﻭ َﻚِﻟَﺫ َﻊَﻣ ﺎَﻤُﻫَﻭ . ﺎَﻤِﻬِﻣﺎَﻣِﺈِﻟ ِﻥﺎَﻤِّﻈَﻌُﻣ ﺎَﻤِﻬﻴِﻓ ُﻝﺎَﻘُﻳ ﺎَﻟ ﻮُﺑَﺃ ْﻞَﺑ : ِﻥﺎَﺑَﺬْﺑَﺬُﻣ ْﻦِﻣ ُﻩُﺮْﻴَﻏَﻭ َﺔَﻔﻴِﻨَﺣ َﻝْﻮَﻘْﻟﺍ ُﻝﻮُﻘَﻳ ِﺔَّﻤِﺋَﺄْﻟﺍ ُﺔَّﺠُﺤْﻟﺍ ُﻪَﻟ ُﻦَّﻴَﺒَﺘَﺗ َّﻢُﺛ ﺎَﻬِﺑ ُﻝﻮُﻘَﻴَﻓ ِﻪِﻓﺎَﻠِﺧ ﻲِﻓ ؛ ٌﺏَﺬْﺑَﺬُﻣ ُﻪَﻟ ُﻝﺎَﻘُﻳ ﺎَﻟَﻭ ﺎَﻟ َﻥﺎَﺴْﻧِﺈْﻟﺍ َّﻥِﺈَﻓ َﻢْﻠِﻌْﻟﺍ ُﺐُﻠْﻄَﻳ ُﻝﺍَﺰَﻳ ﺍَﺫِﺈَﻓ . َﻥﺎَﻤﻳِﺈْﻟﺍَﻭ ِﻢْﻠِﻌْﻟﺍ ْﻦِﻣ ُﻪَﻟ َﻦَّﻴَﺒَﺗ ِﻪْﻴَﻠَﻋ ﺎًﻴِﻓﺎَﺧ َﻥﺎَﻛ ﺎَﻣ ﺍَﺬَﻫ َﺲْﻴَﻟَﻭ ُﻪَﻌَﺒَّﺗﺍ ﺍَﺬَﻫ ْﻞَﺑ ؛ ﺎًﺑَﺬْﺑَﺬُﻣ ُﻪَّﻠﻟﺍ ُﻩَﺩﺍَﺯ ٍﺪَﺘْﻬُﻣ َﻝﺎَﻗ ْﺪَﻗَﻭ . ﻯًﺪُﻫ ِّﺏَﺭ ْﻞُﻗَﻭ } : ﻰَﻟﺎَﻌَﺗ . { ﺎًﻤْﻠِﻋ ﻲِﻧْﺩِﺯ ِّﻞُﻛ ﻰَﻠَﻋ ُﺐِﺟﺍَﻮْﻟﺎَﻓ ُﺓﺎَﻟﺍَﻮُﻣ ٍﻦِﻣْﺆُﻣ ِﺀﺎَﻤَﻠُﻋَﻭ َﻦﻴِﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍ ْﻥَﺃَﻭ َﻦﻴِﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍ ُﻪَﻌِﺒَّﺘَﻳَﻭ َّﻖَﺤْﻟﺍ َﺪِﺼْﻘَﻳ َّﻥَﺃ َﻢَﻠْﻌَﻳَﻭ ُﻩَﺪَﺟَﻭ ُﺚْﻴَﺣ ْﻢُﻬْﻨِﻣ َﺪَﻬَﺘْﺟﺍ ْﻦَﻣ ِﻥﺍَﺮْﺟَﺃ ُﻪَﻠَﻓ َﺏﺎَﺻَﺄَﻓ ْﻢُﻬْﻨِﻣ َﺪَﻬَﺘْﺟﺍ ْﻦَﻣَﻭ ٌﺮْﺟَﺃ ُﻪَﻠَﻓ َﺄَﻄْﺧَﺄَﻓ ُﻩُﺆَﻄَﺧَﻭ ِﻩِﺩﺎَﻬِﺘْﺟﺎِﻟ ُﻪَﻟ ٌﺭﻮُﻔْﻐَﻣ . Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah, Mecmuu’l-Fetava
(22/252-253) şöyle demiştir:
Sahabeler, dinin temizlik, namaz, hac, boşanma, feraiz (miras) veya diğerleri gibi bazı fer’î meselelerinde ihtilaf etmiş olsalar da birleşip ittifak ederlerdi. Bu konularda icma etmeleri kesin bir hüccettir. Diğerlerini bir kenara bırakarak imamlardan belli bir şahsa bağlanan, tıpkı diğer sahabeleri bırakarak tek bir sahabeye taassup gösteren gibidir. Mesela rafıziler Ali radıyallahu anh’e taassup göstererek üç halifeyi ve sahabelerin cumhurunu terk etmişlerdir. Hariciler ise Osman ve Ali radıyallahu anhuma hakkında dil uzatmışlardır. Bunlar bid’at ve heva ehlinin yollarıdır. Kitap, sünnet ve icma ile sabit olmuştur ki onlar kötülenmiş ve Allah’ın rasulü sallallahu aleyhi ve sellem ile gönderdiği şeriatın ve yollarının dışına çıkmışlardır. Her kim imamlardan birine taassup ederse, bu bidat fırkalarına benzerlik göstermiş olur. Bağlandığı kimsenin, Malik, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel veya başkaları olması fark etmez. Bunlardan birine bağlanan kimse onun ilimde ve dinde değerini bilmediği gibi diğerlerinin değerini de bilmez. Böylece hem cahil hem zalim olur. Allah ise ilmi ve adaleti emreder, cahillikten ve zulümden yasaklar. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalim ve pek cahildir” (Ahzab 72)
İşte insanların Ebu Hanife’ye uyma konusunda en öndekileri olan Ebu Yusuf ve Muhammed! Onlar Ebu Hanifenin görüşlerini en iyi bilen kimselerdi. Bununla birlikte neredeyse sayılamayacak kadar çok meselede, sünnetin delilinin kendilerine belirmesi sebebiyle Ebu Hanife’ye muhalefet etmişlerdir. İmamlarına gereken saygıyı göstermelerine rağmen ona tabi olmayı vacip görmemişlerdi. Onlar hakkında “Muzebzeban/ görüş değiştirenler” denilemez. Bilakis Ebu Hanife ve diğer imamlar bir görüş söyler, sonra kendisine aksi istikamette bir delil belirir ve onu söylerdi. Bu durumda ona “müzebzeb/sebatsız” denilmez. Zira insan sürekli olarak ilim ve imanı talep etmeye devam eder. Kendisine daha önce gizli kalan ilim ortaya çıkarsa ona tabi olur ve o bu durumda müzebzeb olmaz. Bilakis o hidayet üzeredir ve Allah hidayetini artırmıştır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuştur: “De ki Rabbim! İlmimi artır” Her müminin, müminlerin
idarecilerinin ve müminlerin alimlerinin hakkı amaçlamaları ve buldukları yerde ona uymaları gerekir. Bilmek gerekir ki, onlardan biri içtihat edip isabet ettiğinde ona iki ecir vardır. İçtihat edip hata ettiğinde ise ona ictihadından dolayı bir ecir vardır, hatası ise bağışlanır…

13 Kasım 2014 Perşembe

Kınanmış Kıraatler!

Huzeyfe (radiyallâhu anh)'den:  anlatiyor;

"Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) buyrdular ki; "Kurani Arap lahni ve Arap sesleri üzere okuyun. Sakin ha fasiklarin ve Yahudilerle hristiyanlarin lahni üzere okumayin. Bileseniz,benden sonra bir kavim gelecek ki,onlar Kurani okurken,sarki ve matem tercii gibi terci'ile okuyacaklar. Onlarin (imanlari laftadir) girtlaklarindan öte geçmez. Kalbleri fitne ve fesada ugramistir. Böylelerinden hoslanan kimselerin kalpleri de fitne ve fesad içindedir."

Taberani Evsat 7/183. Beyhaki Suab 2/540. Hakiym et Tirmizi Nevadir 3/255. Zehebi el Muktena 2/58. Ibni Kesir Fezailul Kuran s.111. Kurtubi 1/17. et Tizkar s.130. Mecmauz Zevaid 7/169. Suyuti el Itkan 1/
256. Miskat 2207. Rezin'den Cemûl Fevaid 7361. Suyuti Camiu's Sagir 1339. Feyzu'l Kadir 2/65. Beyhaki bunu birkaç tarikten rivayet etti.

11 Kasım 2014 Salı

Batıl inançlar ve Hurafeler

"Şüphesiz zan, haktan/gerçekten hiçbir şey ifade etmez." (10/Yûnus, 36) 



• Ağaçlara çaput bağlamak,
dilekte bulunmak, çocuk
istemek ve fayda göreceği
inancı

• Akşam ve yatsı ezanları
okunurken köpek ulursa o civarda biri ölür.

• Arabanın önünden tavşan
geçmesi uğursuzluktur.

• Arife günü dikiş diken
kadının ölmüş çocuğu varsa
onun derilerini diker vs.

• At nalının uğurlu sayılıp,
kapılara asılması inancı

• Ateşle oynayan çocuk altını
ıslatır.

• Ay ve güneş tutulması büyük
ve ünlü kişilerin ölümüne işarettir.

• Ay ve güneş tutulursa o yıl
kıtlık olur, savaş ve
karışıklıklar çıkar.

• Ayakta pantolon giymek
yoksulluğa işarettir.

• Ayın 13. günü uğursuzdur.

• Ayna kırılması uğursuzluktur;
aynanın kırıldığı ev yedi sene
iflâh olmaz denir.

• Bardağın kırılmasının hayra
alamet olduğunun söylenmesi.

• Başı ağrıyan bir kadın camiye
gider; yazması ile camiyi
süpürür ve yazmayı tekrar
başına örterse ağrısı geçer.

• Başlık parası, toprak bastı
parası.

• Baykuş, kara karga kimin
evinde öterse o haneden
cenaze çıkar.

• Baykuşun ötmesi, bacaya
konma ve uçmasından,
tavşanın kaçmasından horozun vaktinden evvel ötmesinden,
köpeğin ulumasından çeşitli
manaların çıkartılması.

• Bazı kabir ve türbelere
kurban adamak

• Bebek ayak tabanından öpülürse erken yürür.

• Bir evden ölü çıkarsa o
evdeki su kapları boşaltılır.
Eğer boşaltılmazsa Ölüm Meleyi
suları ellediği için biri gene
ölebilir.

• Bir genç askere giderken
evden çıkmadan önce bir dilim
ekmeğin yarısını yer, yarısını
da geri bırakırsa, artık ekmek
onu, çağıracağı için kazaya
belaya uğramadan geri dönermiş.

• Bir kimseye süt verilirke n
içine bir parça kömür ve yeşil
yaprak atılmazsa, hayvanın
sütü kesilir.

• Bir şeyi kırk kere söylersen olur.

• Biri gurbete giderken
arkasından su dökülürse hem
kazaya uğramaz, hem de
gurbetten çabuk dönermiş.

• Boyu ölçülen çocuk kısa kalırmış!

• Büyükleri karşılamak için,
seyahat için v.s, kurban kesip
kanını akıtma

• Cenaze çıkan evde 40 gün
ışık yakılır. Ruh geldiğinde odasını aydınlık bulsun diye.

• Cenaze geçerken tırnaklara
bakılmaz.

• Cenaze merasimle rinde
müzikli aletler çalma ve çelenk
gönderme adeti (Hıristiyanlık adetidir.)

• Cenaze yıkanırken teneşirin
altına dökülen su, bir şişeye
konup habersiz sarhoşa
içirilirse içkiyi bırakır.

• Cenazeler i götürürken yüksek sesle zikirler, tekbirler,
ağıtlar yapma inancı

• Cincilik, falcılık, muska, nazar
boncuğu takmak, kurşun
dökmek.

• Cuma akşamı ev süpürülürse melekleri n kanadı kırılır,

• Cuma günü ev süpürmek
günahtır,

• Cumartesi günü çamaşır
yıkamak uğursuzluk getirir.

• Cumartesi günü yorgan kaplanırsa, sahibinin ölüsü o
yorganın üstünden kalkarmış
inancı

• Çamaşır kazanı uzun süre
ateşte bırakılmaz, bırakılırsa o
evden cenaze çıkar denir.

• Çamaşır kazanında uzun süre
atlet bırakılırsa o evden
cenaze çıkar.

• Çarşamba günü süt içmek, ev
satın almak iyi değildir.

• Çarşamba günü yorgan kaplayan hastalanır.

• Çeşitli beklentil erinden
dolayı duvarlara ayakkabı ve
hayvan kafası asma inancı

• Çocuğu yaşamayan bir kadın
bir yatıra "Bunu sana sattım" der ve kurban kestirir. Çocuk
dünyaya gelince eğer kız ise
adını satı, oğlan olursa Satılmış
koyar. Aksi halde çocuğu
yaşamaz.

• Çocuğun göbeği,cami duvarına veya avlusuna
gömülürse dindar, medreseni n
bahçesine (okulun) veya
avlusuna gömülürse âlim, ahıra
gömülürse malcı olurmuş.
Ayrıca suya atılırsa huyu temiz, evin içinde bir yere
gömülürse gözü dışarıda
olmazmış.

• Çocuğun kırkı çıkmadan
tırnağı kesilirse ya arsız ya da
hırsız olurmuş.

• Çocuğun üstünden atlanırsa
boyu kısa kalır.

• Çocuk çamaşırları gün
batımına kadar dışarıda kalırsa
çocuk büyülenir.

• Çocuk doğan evden kırk gün dışarıya bir şeyin verilmeme
si,

• Doğum yapan kadın yedi gün
çocuğunun yanından dışarı
çıkmaz. Çıkarsa cinniler gelir
çocuğu götürür. Başka bir çocukla değiştirir.

• Doğuran kadının (lohusanın)
bulunduğu yere süpürge,
Kur'ân, soğan, sarımsak aşılırsa
"alkansı" lohusa ve çocuğa
zarar vermez.

• Dört yapraklı yonca bulanın
talihi açılır.

• Elden ele makas alınmaz.

• Eller birbirine bağlanmaz,
bağlanırsa kısmetin kesilir
denir.

• Erkek çocuğun kesilen ilk saçı
atılmaz, bereketi artsın diye
babasının cebine
konur.

• Ezan okunurken köpek
uluması, karga ve baykuş
ötmesinin uğursuzluk sayılması.

• Falan ağaca çaput bağlanırsa
dert ve tasalar gider inancı

• Gece ayağı ile oynayanın
anne veya babası ölür.

• Gece ev süpürülürse fakirlik gelir,

• Gece kapı arkasında oturan,
iftiraya uğrar.

• Gece sakız çiğnenmez,
çiğneyenler için ölü eti yiyor
denir.

• Gece sandık açmak, kendi
mezarını açmaktır. Yani ölümü
çağırmaktır.

• Gece tırnak kesilirse ömür
kısalır.

• Geceleri aynaya bakılmaz.

• Geceleri dikiş dikmenin,tıraş
olmanın, tırnak kesmenin,
sakız çiğnemenin uğursuzluk
ve günah sayılması.

• Gelecek hakkında gaibi
bildikler ini söyleyen kişilere inanma

• Gelin eve ilk geldiğinde
kaynanasının iki bacağı
arasından içeri girerse saygılı
olur.

• Gök gürlerken buğday anbarlarına el ile vurulursa
hasat çok olurmuş.

• Gökkuşağının altında geçen
cinsiyet değiştirir.

• Güneş battıktan sonra ev
süpürülmez, uğursuzluk gelir.

• Haftanın belli günlerinde işe
başlamanın, temizlik
yapmanın ve sefere çıkmanın
uğursuzluk sayılması.

• Hangi şekilde olursa olsun, fal
baktırmak ve falcıların
söylediklerine inanmak

• Hapse giren, ölmüş birinin
yüzüğünü takarsa çabuk çıkar.

• Hıdrellez , Nevruz (bahar)
bayramı ve Yılbaşı kutlama
inancı

• İki bayram arasında nikah
yapmamak, ( Peygamber imiz,
Hz. Ayşe ile iki bayram
arasında evlenmiştir.)

• İki bebek kırkı çıkmadan
aynı odada bulunduru lmaz. Bulunduru lursa birinin
büyüyeceğine diğerinin kısa
boylu kalacağına inanılır, buna
“kırk basar” denir.

• İki gelin aynı eve alınmaz.

• İnsan üzerinde giysi söküğü dikilmez.

• İnsanın önünden kara kedi
geçmesi uğursuzluk sayılır.

• Kabe’den başka, falan yeri
ziyaret eden, yarı hacı olur
sözü

• Kabristan da definden sonra
şeker dağıtılma inancı

• Kahve içen oğlan çocuğunun
bıyıkları çıkmaz, köse kalır.

• Kapı eşiğinde iyi değildir
diye oturmamak .

• Karı-koca arasını bulmak için
muhabbet muskaları yaptırma
inancı.

• Kayan yıldız ölüme işarettir.

• Kaybolmuş malı bulmak için
sahtekar hoca ve cindarlar a gitme inancı.

• Kırkı çıkmamış bebek sokağa
çıkarılmaz, mezarlığın
yanından geçirilmez; tersi
yapılırsa “kırk basar” denir.

• Kızın kısmeti açılsın diye, türbeleri dolaştırıp mum
yaktırma inancı.

• Kötü bir haber duyduğu veya
söylediği vakit eliyle bir yere
tıklama inancı

• Kuş pisliği başa düşerse para gelecek denir.

• Küçük çocuk apış arasından
bakarsa eve misafir gelir.

• Leyleği havada gören o yılı
durmadan gezerek geçirir,
yerde gören evinde oturur.

• Makas ağzı açık kalırsa kefen
biçmeye yarar.

• Merdiven altında geçilmesi
uğursuzluktur.

• Mezar taşlarına resim
yaptırma inancı

• Mezarlara elini yüzünü
sürmek, türbelerin eşik ve
pencerele rini öpmek.

• Misafir gidince veya
yolculuğa çıkan olduğunda
arkasından su dökme inancı

• Misafirin ardından ev
süpürmek iyi değildir,

• Nar taneleri yere
düşürülmeden yenilirse
cennete girilirmiş.

• Nazara uğrayan kişi, kuşkulandığı insanın saçından,
ayakkabısından veya elbisesin
den habersiz bir parça kesip
yakarak dumanı ile
tütsülenirse nazarı geçer.

• Nazardan korunmak veya kurtulmak için çeşitli nazar
boncukları, diş, kemik, tırnak
gibi nesneleri takmak

• Nevruz (bahar) bayramı ve
Yılbaşı kutlama inancı

• Nikah kıyarken evlenen çiftlerin birbirler inin
ayaklarına basması.

• Otururken ayak sallanırsa
alacaklı kapıya gelirmiş.

• Ölü evinin, gelenlere yemek
yedirme inancı

• Ölü helvası dağıtmak, yemek
vermek.

• Ölü yıkandıktan sonra kazan
ters çevrilmezse bir başkası
daha ölür.

• Ölülere kurban kesme ve yardım bekleme inancı

• Ölünün kırkıncı ve elli ikinci
gecesinde helva dağıtılması
inancı

• Ölünün yıkandığı yerde yedi
gece mum yakılır.

• Önünde "beş taş oyunu"
oynanan eve fakirlik gelirmiş.

• Pazar günü çalışmak
uğursuzluktur.

• Sabah işe giden erkeğin
önünden kadın geçerse işi rast
gitmez.

• Salı günü başlanan işler
yarıda kalır.

• Salı günü yola, çıkılmaz,
çamaşır yıkanmaz inancı

• Soğan kabuğuna basılırsa fakirlik gelirmiş.

• Şimşek çakarken kırmızı
giysi giyilmez.

• Tavşan, tilki ve
kara kedi
yolu keserse, uğursuzluk gelir.

• Tenasüh diğer bir deyimle reenkarna syon (öldükten
sonra ruhun başka bedenlere
girmesi) inancı.

• Terlik veya ayakkabı ters
çevrilirse o evden
ölü çıkar.

• Türbe ve tekkelere mendil bağlamak, çaput bağlamak,
para atmak, horoz adamak, tuz
ve şekerler dağıtmak ve
bunlarla birlikte ölülerden bir
şeyler beklemek.

• Yemin eden kişi, yemin ederken sağ ayağını kaldırırsa
yemini kabul olmaz.

• Yeni doğan bebeğin ağzına
üflenirse cana yakın olur.

• Yeni doğan bebeğin eline
kalem tutturulu r.

• Yeni doğan çocuğun ilk
dışkısı yattığı odanın eşiğine
veya beşiğinin altına konursa
cadı zarar vermez, nazar da
değmez.

• Yeni doğan çocukların bahtının güzel olması için çocuğu tekkeleri ve türbeleri gezdirip, tuz, şeker, helva
yedirme adeti!

Muhammed b. Kâ'b el-Kurazî'nin el- Kâsım b. Muhammed'i Uyarması!

el- Kâsım b. Muhammed
(radiyallahu anh)'dan;

Hanımım öldü. Muhammed b. Kâ'b el-Kurazî bana baş sağlıgına geldi.

Şunu anlattı:
"İsrâiloğulları nda, âlim, âbid ve gayretli bir adam varmış. Güzelde bir karısı varmış. Derken bu güzel karısı vefat etmiş. Âlim adam buna çok üzülmüş. Evine kapanıp herkesten ilgisini kesmiş;  kimse ile konuşmamaya başlamış.

İsrâiloğulların dan bir kadın bunu duyuncai hemen evi ne gitmiş ve;

"Ona soracak bir şeyim var, fetva istiyorum; onunla özel olarak konuşacağım, yanında kimse kalmasın"  demiş.

Oradaki insanlar dışarıya çıkmışlar. O ise, kapıdan ayrılmamış. Sonra
kadına izin vermiş, içeriye girmiş ve şöyle demiş;

'Sana soracak bir şeyim var.' 'Nedir?'

'Komşum olan bir hanımdan bilezik aldım. Onu bir müddet takındım. Böylece ödünç olarak kullandım. Şimdi bana haber gönderdiler, onu istiyorlar; ne dersin, onu hepten geri vereyim mi?'

'Evet vallahi (vermen lazım)!' 'Ama o bilezik bende çok uzun zaman kaldı (çok sevdim).'

'Olsun, emanet olarak aldığın için onların onu senden geri isteme hakları vardır.  Çünkü uzun süre sende kalmış.' 'Allah esirgesin!

Peki Allah sana emanet olarak verdiği şeyi (ölen karını) geri istediğinde neden üzülüyorsun. Üzülmeye hakkın var mı?

Sana onu emanet olarak verdi, sonra da geri aldı. Geri alma hakkı vardır.' diye onu teselli etti.

Allah, onu kadının sözleriyle uyardı, bu sözlerde büyük bir ibret buldu. Bu olaydan sonra üzüntüsü gitti ve içi rahatladı."

Mâlik; Cezâiz 43, s. 237

9 Kasım 2014 Pazar

İMAN BİR ÇOK ŞUBELERİ OLAN VE ARTIP EKSİLEN BİR MEFHUMDUR...

“... Allah resulü s.a.v ise bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır :

İman yetmiş küsür şubedir, onun en üst derecesi lailahe İllallah, en alt derecesi ise yoldan geçenlere eziyet verici şeyleri gidermektir.”

BUHARİ 1.C. 166.S

“ … Ömer İbnu Abdulaziz Adiy İbnu Adiy’e yazmış olduğu bir mektupta şunları yazmıştı :

“ Muhakkak ki imanın bir takım farızaları, akideleri, men edilmiş şeyleri ve mendupları vardır. Kim bunları tam yaparsa imanı tamamlamış olur, kim de bu işleri tam yapmazsa imanı kemale erdirmemiş olur... .”

BUHARİ, 1. C. 163.S

ﺎَﻤَّﻧِﺇ َﻥﻮُﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ ﺍَﺫِﺇ َﺮِﻛُﺫ ُﻪّﻠﻟﺍ ْﺖَﻠِﺟَﻭ ْﻢُﻬُﺑﻮُﻠُﻗ ﺍَﺫِﺇَﻭ ْﺖَﻴِﻠُﺗ ْﻢِﻬْﻴَﻠَﻋ ُﻪُﺗﺎَﻳﺁ ْﻢُﻬْﺗَﺩﺍَﺯ ًﺎﻧﺎَﻤﻳِﺇ ﻰَﻠَﻋَﻭ َﻥﻮُﻠَّﻛَﻮَﺘَﻳ ْﻢِﻬِّﺑَﺭ “

Müminler ancak o kimselerdir ki ;

Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri ürperir. Allah’ın ayetleri onlara okunduğu zaman imanlarını artırır ve sadece Rablerine güvenirler. “

Enfal : 2

ﺎَّﻤَﻟَﻭ ﻯَﺃَﺭ َﻥﻮُﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍ َﺏﺍَﺰْﺣَﺄْﻟﺍ ﺍﻮُﻟﺎَﻗ ﺍَﺬَﻫ ﺎَﻣ ﺎَﻧَﺪَﻋَﻭ ُﻪَّﻠﻟﺍ َﻕَﺪَﺻَﻭ ُﻪُﻟﻮُﺳَﺭَﻭ ُﻪَّﻠﻟﺍ ُﻪُﻟﻮُﺳَﺭَﻭ ﺎَﻣَﻭ ْﻢُﻫَﺩﺍَﺯ ًﺎﻤﻴِﻠْﺴَﺗَﻭ ًﺎﻧﺎَﻤﻳِﺇ ﺎَّﻟِﺇ

“ Mü'minler – düşman - birliklerini gördükleri zaman ise - korkuya kapıl-madan - dediler ki :

" Bu, Allah'ın ve Resûlü'nün bize vadettiği şeydir ; Allah ve Resûlü doğru söylemiştir."

Ve bu, yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı“

Ahzab : 22

َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ َﻝﺎَﻗ ُﻢُﻬَﻟ ُﺱﺎَّﻨﻟﺍ َّﻥِﺇ َﺱﺎَّﻨﻟﺍ ْﺪَﻗ ْﺍﻮُﻌَﻤَﺟ ْﻢُﻜَﻟ ْﻢُﻫْﻮَﺸْﺧﺎَﻓ ْﻢُﻫَﺩﺍَﺰَﻓ ًﺎﻧﺎَﻤﻳِﺇ ْﺍﻮُﻟﺎَﻗَﻭ ﺎَﻨُﺒْﺴَﺣ ُﻪّﻠﻟﺍ َﻢْﻌِﻧَﻭ ُﻞﻴِﻛَﻮْﻟﺍ

“ Onlar, kendilerine insanlar :

" Size karşı insanlar toplandılar, artık onlardan korkun " dedikleri halde imanları artanlar ve : " Allah bize yeter, O ne güzel vekildir " diyenlerdir. “

Ali İmran : 173

ﺍَﺫِﺇَﻭ ﺎَﻣ ْﺖَﻟِﺰﻧُﺃ ٌﺓَﺭﻮُﺳ ﻢُﻬْﻨِﻤَﻓ ﻦَّﻣ ُﻝﻮُﻘَﻳ ْﻢُﻜُّﻳَﺃ ُﻪْﺗَﺩﺍَﺯ ِﻩِﺬـَﻫ ًﺎﻧﺎَﻤﻳِﺇ ﺎَّﻣَﺄَﻓ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ ْﺍﻮُﻨَﻣﺁ ْﻢُﻬْﺗَﺩﺍَﺰَﻓ َﻥﻭُﺮِﺸْﺒَﺘْﺴَﻳ ْﻢُﻫَﻭ ًﺎﻧﺎَﻤﻳِﺇ

“ Bir sûre indirildiğinde onlardan bazısı :

" Bu, hanginizin imanını arttırdı ? " der.

Ancak iman edenlere gelince ; onların imanını arttırmıştır ve onlar müjdeleşmektedirler. “
Tevbe : 124

َﻮُﻫ َﻝَﺰﻧَﺃ ﻱِﺬَّﻟﺍ ﻲِﻓ َﺔَﻨﻴِﻜَّﺴﻟﺍ ِﺏﻮُﻠُﻗ َﻦﻴِﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍ ﺍﻭُﺩﺍَﺩْﺰَﻴِﻟ ًﺎﻧﺎَﻤﻳِﺇ َﻊَّﻣ ْﻢِﻬِﻧﺎَﻤﻳِﺇ ِﻪَّﻠِﻟَﻭ ُﺩﻮُﻨُﺟ ِﺕﺍَﻭﺎَﻤَّﺴﻟﺍ ِﺽْﺭَﺄْﻟﺍَﻭ َﻥﺎَﻛَﻭ ُﻪَّﻠﻟﺍ ًﺎﻤﻴِﻜَﺣ ًﺎﻤﻴِﻠَﻋ “

Mü'minlerin kalplerine, imanlarına iman katıp arttırsınlar diye, güven duygusu ve huzur indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır :

Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. “

Fetih : 4

ﺎَﻣَﻭ ﺎَﻨْﻠَﻌَﺟ َﺏﺎَﺤْﺻَﺃ ِﺭﺎَّﻨﻟﺍ ﺎَّﻟِﺇ ًﺔَﻜِﺋﺎَﻠَﻣ ﺎَﻣَﻭ ﺎَﻨْﻠَﻌَﺟ ْﻢُﻬَﺗَّﺪِﻋ َﺏﺎَﺗْﺮَﻳ ﺎَﻟَﻭًﺔَﻨْﺘِﻓ ﺎَّﻟِﺇ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ ﺍﻮُﺗﻭُﺃ َﺏﺎَﺘِﻜْﻟﺍ َﻥﻮُﻨِﻣْﺆُﻤْﻟﺍَﻭ َﻝﻮُﻘَﻴِﻟَﻭ َﻦﻳِﺬَّﻟﺍ ﻲِﻓ ﻢِﻬِﺑﻮُﻠُﻗ ٌﺽَﺮَّﻣ َﻥﻭُﺮِﻓﺎَﻜْﻟﺍَﻭ ﺍَﺫﺎَﻣ َﺩﺍَﺭَﺃ ُﻪَّﻠﻟﺍ ﺍَﺬَﻬِﺑ ًﻼَﺜَﻣ َﻚِﻟَﺬَﻛ ُّﻞِﻀُﻳ ُﻪَّﻠﻟﺍ ﻦَﻣ ُﺀﺎَﺸَﻳ ﻱِﺪْﻬَﻳَﻭ ﻦَﻣ ُﺀﺎَﺸَﻳ ﺎَﻣَﻭ ُﻢَﻠْﻌَﻳ َﺩﻮُﻨُﺟ َﻚِّﺑَﺭ ﺎَّﻟِﺇ َﻮُﻫ ﺎَﻣَﻭ َﻲِﻫ ﺎَّﻟِﺇ ﻯَﺮْﻛِﺫ ِﺮَﺸَﺒْﻠِﻟ “

Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne ( konusu ) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın ;
kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin:

"Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp - saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka ( hiç kimse ) bilmez. Bu ise, beşer ( insan ) için yalnızca bir öğüttür. “

Müddesir : 31

8 Kasım 2014 Cumartesi

Miladi takvimi kullanmak, kâfirlere dostluk beslemek sayılır mı?

Hamd, yalnızca Allah'adır. Hayır. Miladi takvimi kullanmak, kâfirlere dostluk beslemek sayılmaz, fakat onlara benzemeye çalışmak sayılır.
Sahâbe -Allah onlardan râzı olsun-, kendi dönemlerinde miladi takvim
olmasına rağmen onu kullanmamışlar, aksine miladi takvimi kullanmayı bırakıp hicri takvime yönelmişlerdir. Bu ise müslümanların, kâfirlerin âdetlerinden, gelenek ve göreneklerinden olan şeylerden
tamamen ayrı olmaları gerektiğine ve miladi takvimin onların dînlerinin bir sembolü olduğuna bir delildir. Çünkü miladi takvim, Mesih'in (İsa -
aleyhisselâm-'ın) doğumunu yüceltmeyi ve bu doğum yıldönümünü yılbaşında kutlamayı sembolize eder.
Bu ise, bir bid'attır ve bu bid'atı
çıkaranlar da hıristiyanlardır.
Bu sebeple biz, onların bu gelenek ve
göreneklerine katılamayız, onları bu gibi şeylere teşvik de edemeyiz.
Eğer biz onların tarihini kullanırsak,
bunun anlamı; onlara benzemeye
çalışıyoruz demektir.
Allah'a hamd olsun, muhâcir ve
ensârın hazır bulunduğu bir zamanda mü'minlerin emiri, râşid halife Ömer b. Hattab'ın -Allah ondan râzı olsun- bizim için koyduğu hicri takvim vardır.
Bu takvim bizim için yeterlidir.

Salih el-Fevzân; "el- Muntekâ", c: 1, s: 257.

Bütün Suretlerin Kesinlikle Yasaklanmış Olduğunu Gösteren Hadisler

1- Ebu Hureyre'den radıyallahu anh gelen rivayette Rasûlullah Sallallahu
Aleyhi vesellem şöyle
buyurmuştur: “Allahu Teala şöyle buyuruyor:
"Benim yarattıklarım gibi
yaratmaya kalkışandan daha
zalim kim vardır. Madem öyle,
onlar bir zerre veya bir buğday tanesi ya da bir arpa tanesi yaratsalar ya.” (Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir, Sahih-i Müslim'in Muhtasarı. Münziri, Hadis No:1370)

2- Aişe radıyallahu anha'dan:
"Allah Rasûlü benim yanıma
geldiğinde ben de üzerinde
resimler olan bir perdeyi kilere asmıştım. Onu aldı ve parçaladı. Yüzü kızarmıştı. Şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Kıyamet günü Allah indinde azaba uğrayan insanların en şiddetlileri, Allah'ın yarattıklarına benzer şeyler ya-panlardır. (Yaratma
konusunda Allah'a benzemeye kalkışanlardır)."
Aişe radıyallahü anha dedi ki; “Bunun üzerine ben de onu parçalayıp bir veya iki yastık yaptım."
(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir. Munziri,
Sahihu Muslim muhtasarı, hadis No:1366)

3- Said bin ebi'l Hasan'dan:
"Bir adam İbn-i Abbas'a geldi
ve dedi ki, "Ben şu resimleri yapan biriyim. Bu konuda bana fetva ver." Bunun üzerine İbn-i Abbas ona dedi ki; "Bana yaklaş." Adam da O'na
yaklaştı. Sonra İbn-i Abbas "Bana yaklaş" dedi, o da yaklaştı; ta ki elini adamın başına koyuncaya kadar
yaklaştı. Sonra dedi ki; "Sana Rasûlullah'tan işittiğimi haber vereceğim. Allah Rasûlünün şöyle dediğini işittim: "Bütün musavvirler (heykel, resim, video v.s yapanlar)
Cehennem'dedirler. Yapmış
olduğu her resme can verilir
de onlar ona Cehennemde azap verirler." Daha sonra İbn-i Abbas adama dedi ki: "Eğer mutlaka resim
yapacaksan ağaç resimleri ve
ruhu olmayan şeylerin resimlerini yap."
(Buhari ve Müslim rivayet etmiştir. Lafız Müslim'e aittir. Sahih-i Müslim'in Muhtasarı, hadis No:
1369, cilt 2, sayfa, 124)

4- Müminlerin annesi Aişe
(radıyallahu anha), Ümmü Habibe radıyallahu anha ve Ümmü Seleme radıyallahu anha'nın Habeşistan'da iken içi resimlerle süslü bir kilise gördüklerini rivayet eder.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda bundan bahsettiklerinde, o şöyle buyurdu: "Onlar içlerinden ne zaman salih bir insan ölse, onun kabrini ibadetgah (mescit) edinirler ve içini resimlerle
süslerler. Kıyamet gününde bunlar Allah'ın katında insanların en zelili
olacaklardır."
(Buhari: Kitabü's-Salat; Müslim:
Kitabü'l-Mesacid; Nesâî: Kitabü'l-Mesacid)

5- Ebu Huzeyfe radıyallahu anh Allah Rasulü'nün (s.a) resim yapanları lanetlediğini rivayet etmiştir.
(Buhari: Kitabü'l-Büyü, Kitabü't-Talak, Kitabü'l-Libas)

6- Ebu Zür'a şöyle buyuruyor:
"Bir keresinde Ebu Hureyre radıyallahu anh ile birlikte bir
eve girdim ve bir ressamın tavana resimler yaptığını gördüm. Bunun üzerine Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: "Nebi sallallahu aleyhi ve
sellem'in şöyle buyurduğunu
işittim: Allah buyuruyor ki: Benim
yarattığıma benzer bir varlık yaratmaya çalışandan daha
zalim kim olabilir? Eğer yapabilirlerse bir tohum, ya
da bir karınca yaratsınlar."
(Buhari: Kitabü'l- Libas: Müsned-i Ahmed. Müslim'deki rivayete göre bu ev Mervan'ın evi idi.)

7- Ebu Muhammed Huzelî, Ali
radıyallahu anh'den rivayet
ediyor: Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem bir cenaze
namazında iken şöyle buyurdu: İçinizden kim Medine'ye gidip
gördüğü her putu kıracak, her
gördüğü kabri yerle bir edecek, her gördüğü resmi yırtıp atacak?” İçlerinden bir adam bunu yapacağını söyledi. Gitti, fakat Medinelilerden korkarak bu işi yapmadan geri döndü. Daha sonra  Ali radıyallahu anh gitmek istedi, Nebi sallallahu
aleyhi ve sellem de gitmesine izin verdi. Ali radıyallahu anh gitti, sonra geri döndü ve şöyle dedi: “Her putu kırdım, her kabri yerle bir ettim ve her resmi yırtıp attım.” Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu: “Şimdi bunlardan herhangi birini yapan, Muhammed'e (s.a) indirileni inkâr ediyor demektir."
(Müsned-i Ahmed., Müslim: Kitabü'l-Cenaiz, Nesaî: Kitabü'l-Cenaiz'de de aynı konuda bir hadis rivayet
edilmektedir.)

8- İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle rivayet ediyor: "... Resim yapan kişi cezalandırılacak ve ondan resme ruh vermesi istenecek,
tabii ki o da bunu yapamayacaktır." (Buhari: Kitabü't-Ta'bir, Tirmizi: Ebvabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zînet, Müsned-i Ahmed)

9- Abdullah İbn Mes'ud radıyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet
ediyor: "Kıyamet gününde Allah
tarafından en büyük azaba uğrayacak olanlar suret yapanlardır." (Buhari: Kitabü'l-Libas, Müslim:
Kitabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zinet, Müsned-i Ahmed.)

10- Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhuma Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle
buyurduğunu rivayet ediyor: "Suret yapanlar kıyamet gününde cezalandırılacaklar ve onlardan yaptıkları şeylere hayat vermeleri
istenecektir."
(Buhari: Kitabü'l-Libas, Nesaî- Kitabü'z-Zinet, Müsned-i Ahmed.)

11- Aişe radıyallahu anha,
üzerinde resimler bulunan bir
minder aldığını rivayet ediyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kapının önünde durdu ve içeri girmedi. "Bir suç işlediysem Allah'a
tevbe ederim" dedim. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem: "Bu minder ne için?" diye sordu "Üzerinde oturup uzanman için" dedim. "Bu resimleri yapanlara kıyamet gününde azap
edilecek ve onlardan yaptıkları resimlere hayat vermeleri istenecektir. Melekler (yani rahmet melekleri) içinde resim bulunan eve girmez"
(Buhari: Kitabü'l-Libas, Müslim:
Kitabü'l-Libas; Nesaî: Kitabü'z-Zinet, İbn Mace: Kitabü't-Ticaret, Muvatta: Kitabü'l-İstiran)

12- Aişe radıyallahu anha rivayet ediyor: Bir keresinde Nebi sallallahu aleyhi ve sellem odama geldi, üzerinde resimler bulunan bir perde
asmıştım. Birdenbire yüzünün rengi değişti. Daha sonra perdeyi aldı, yırttı ve şöyle buyurdu: "Allah'ın yarattığı gibi yaratmaya çalışanlar kıyamet gününde çok şiddetli bir
azaba uğratılacaklardır."
(Müslim: Kitabü'l-Libas, Buhari: Kitabü'l-Libas, Nesaî: Kitabü'z-Zinet)

13- Aişe radıyallahu anha rivayet ediyor: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bir seferden dönmüştü, ben de kapının üzerinde kanatlı at resimleri bulunan bir perde asmıştım. Nebi sallallahu aleyhi ve
sellem onu indirmemi söyledi,
ben de indirdim.
(Müslim: Kitabü'l-Libas, Nesaî:
Kitabü'z-Zinet)

14- Cabir bin Abdullah radıyallahu anhuma rivayet ediyor: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem evde resim bulundurmayı ve bir kimsenin
resim yapmasını yasakladı.
(Tirmizi: Ebvabü'l-Libas)

15-  İbn Abbas radıyallahu
anhuma Ebu Talha Ensari
radıyallahu anh'dan rivayetle
şöyle diyor:

“Nebi sallallahu aleyhi ve
sellem "İçinde köpek ve resim
bulunan eve melekler (yani rahmet melekleri) girmez" buyurdu.
(Buhari: Kitabü'l- Libas)

16- Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma rivayet ediyor:

Cebrail aleyhisselam Nebi'ye (sallallahu aleyhi ve sellem) gelecekti, fakat zaman geçtiği halde gelmedi.
Nebi (sallallahu aleyhi ve
sellem) merak etti ve evden
çıktığında onunla karşılaştı.
Ona niçin gelmediğini sorduğunda Cebrail (aleyhisselam)
"Biz içinde resim veya köpek bulunan eve girmeyiz" cevabını verdi.
(Buhari: Kitabü'l-Libas, Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesaî, İbn Mace,)

İmam Malik ve İmam Ahmed, birçok sahabeden bu konuda birçok hadis rivayet etmişlerdir.)

17- İbn-i Abbas, radıyallahu anhuma’dan: "Allah Rasûlü'nün şöyle dediğini işittim: "Dünyada kim herhangi bir resim yaparsa Kıyamet'te ona can vermekle mükellef tutulur, o da can verici
değildir."
Buhari ve Müslim tahriç etmiştir. Lafız ise Buhari'ye aittir. Fethul-Bari,
2/518)

18- Allah Rasûlü Sallallahu
Aleyhi vesellem Ali radıyallahu anh'ı gördüğü her resmi yok etmesi için
göndermiştir: Ebu'l-Heyyâcı'l Esedî'den: "Ebu Talibin oğlu Ali bana
dedi ki: Allah Rasûlü'nün, Sallallahu Aleyhi Vesellem, beni gönderdiği şey üzere göndereyim mi? Ki, o da: “Hiç bir resmi bırakmayıp hepsini yok etmen ve yükseltilmiş hiç bir kabir
bırakmayıp hepsini düzeltmendir." (Müslim tahriç etmiştir. Sahih-i Müslim Muhtasarı. Hadis: 488, 1/131)

Suret Yapmak Allah Teala ile Yaratma Hususunda Çekişmektir

Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Hiç Allah'tan başka, gökten ve yerden size rızık veren bir yaratıcı var
mı?” (Fatır 3)

Bu ayet yaratmanın Allah’a has kılınmasını ifade etmektedir.
Zira buradaki soru edatı
(istifham) meydan okuma
anlamını içermektedir. Allah’tan başka halık (yaratıcı) olduğunu ifade
eden: “Yaratanların en güzeli
olan Allah ne yücedir.”
(Mu’minun 14)

ayetinde gelince, bu Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in suret (resim) yapanlar hakkında söylediği: ْﻢُﺘْﻘَﻠَﺧ ﺎَﻣ ﺍﻮُﻴْﺣَﺃ “(suret yapanlara):
“yarattıklarınıza can verin!” (denilir)” hadisinde geçtiği gibidir.
(Buhari (Kitabu’l-libas 10/283) ve
Muslim’in (Kitabu’l-libas 3/1670)

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet ettikleri hadisin bir kısmıdır.) Bu gerçek manada yaratmak
veya yoktan var etmek demek değildir. Aksine bir şeyi bir durumdan başka bir duruma çevirmek anlamındadır. Yine bu genel kapsamlı değil, bilakis insan
için mümkün olan şeylerle ve
dar bir alanla sınırlıdır.
“Allah’ın yaratma hususunda
birlenmesi” sözümüze aykırı
değildir. Evet, suret yapanlar hakikatte onu yaratanlar değildirler.
Buna rağmen Allah Azze ve
Celle onlara “halk/yaratma”
fiili nispet etmiştir! Hakiki
anlamda yaratan Allah Azze ve Celle’dir. Suret yapan ise bunu, ister eliyle yapsın ister cihaz yardımıyla yapsın, yaratma konusunda Allah
Azze ve Celle ile çekişen, O’na
benzemeye çalışan hükmünün dışına çıkmaz. Zira eliyle suret yapan da hakikatte onu yaratmamıştır, cihaz ile
yapan da. Fakat hangi metotla yapılırsa yapılsın ortaya bir sonuç çıkmıştır: SURET

Sureti Meşrulaştırmaya Çalışan Fasıkların Bir Şüphesine Cevap:

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Ona dilediği şekilde kaleler, timsaller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı." (Sebe 13)

Temasil: Arapçada insan, hayvan, ağaç, çiçek, nehir veya herhangi bir cansız varlık olsun tabii bir varlığın benzerinin taklit edilmesi anlamına gelen timsal kelimesinin çoğuludur. "Timsal, Allah tarafından yaratılan bir şeye benzemesi için yapılan bütün sûni şeylerin ismidir." (Lisanü'l- Arab)

"Timsal; canlı olsun, cansız olsun bir varlığa benzemesi için yapılan bütün resimlerdir." (Tefsir, el- Keşşaf)

Bunlara dayanarak Kur'an'daki bu ifadenin, Süleyman (aleyhisselam) için yapılan "heykeller"in insan ve hayvan heykelleri veya resimleri anlamına gelmediğini söylebiliriz. Bunlar Süleyman aleyhisselam'ın binalarını ve eserlerini süslediği manzara resimleri, çiçekli düzenlemeler veya başka tür dekorasyonlar da olabilir. Bu yanlış anlamaya Süleyman aleyhisselam'ın kendisi için peygamberlerin ve meleklerin resmini yaptırdığını söyleyen bazı müfessirler sebep olmuştur. Bu müfessirler İsrailî haberlerden yararlanmışlar ve daha önceki şeriatlara göre resim yapmanın haram olmadığı sonucuna varmışlardır. Fakat bu İsrailî haberleri zikredip rivayet ettikleri halde, Süleyman aleyhisselam'ın Musa aleyhisselam'ın şeriatına tabi olduğu ve onun şeriatında da aynen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatında olduğu gibi insan ve hayvan resim ve heykelleri yapmanın haram olduğu gerçeğini gözardı ediyorlar. Fakat Müslüman müfessirler bu İsraili rivayetleri zikretmelerine rağmen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatında bunun haram kılındığını belirtmişlerdir. Bu nedenle hiç kimseye Süleyman aleyhisselam'ı taklit ederek resimler ve heykeller yapması helal olmaz. Fakat günümüzde batıyı taklit ederek fotoğrafı ve heykel yapmayı helal kılmak isteyen bazı kimseler Kur'an'ın bu ayetini delil olarak alırlar ve şöyle bir iddiada bulunurlar: "Allah'ın Peygamberi böyle yaptığına ve Allah da kitabında Peygamberinin bu davranışını zikrettiğine, bunu kabul etmediğine dair bir ifade de bulunmadığına göre, bu helal olmalı." Batıyı taklit eden bu kimselerin iddiası iki sebep yüzünden yanlıştır.

Birincisi, Kur'an'da kullanılan Temâsil kelimesi sadece insan ve hayvan resmi anlamına gelmez, cansız nesnelerin resimleri için de kullanılır. Bu nedenle sadece bu kelimeye dayanılarak Kur'an'a göre insan ve hayvan resimleri yapmanın helal olduğu sonucuna varılamaz.

İkincisi, sahih senetlerle ve birçok kanaldan rivayet edilen hadisler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in canlıların resimlerini yapmayı ve bunları evde bulundurmayı yasakladığını göstermektedir. Bunlara karşın resim konusunda bazı istisnalar yapan hadisler de rivayet edilmiştir.

Mesela Ebu Talha Ensari radıyallahu anh'den rivayet edilen bir hadise göre üzerinde resimli dokumalar bulunan perdeler asmak caizdir. (Buhari: Kitabü'l- Libas).

Aişe (radıyallahu anha) hadisine göre Aişe radıyallahu anha üzerinde resimler bulunan bir kumaşı yırtıp minder yaptığında Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu yasaklamamıştır.
(Müslim: Kitabü'l-Libas)

Salim bin Abdullah bin Ömer hadisine göre, teşhir edilmeyen, göze çarpacak şekilde asılmayan ve halı gibi yere serilerek kullanılan resimli kumaşları kullanmak haram değildir. (Müsned-i Ahmed)

Fakat bu hadislerden hiçbirisi yukarıda zikrettiğimiz hadislere muhafelet etmez. Bunlardan hiçbirisi resim yapmayı ve boyamayı helal kılmaz, sadece bir adamın üzerinde resimler bulunan kumaşı varsa, onu nasıl kullanması gerektiğini açıklığa kavuşturur. Bu konuda Ebu Talha Ensari hadisi kesinlikle kabul edilmez, çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in üzerinde resimler bulunan bir kumaşı perde olarak kullanmayı sadece yasaklamakla kalmayıp parçaladığını bildiren birçok sahih hadise muhaliftir. Bundan başka bu konuda Ebu Talha Ensari radıyallahu anh'ın kendi uygulaması da, Tirmizi ve Muvatta'da rivayet edildiğine göre, üzerinde resimler bulunan bir kumaşı değil perde olarak asmak, yer yaygısı olarak bile kullanmama şeklindeydi. Aişe ve Salim bin Abdullah'ın hadislerine gelince onlar da, eğer bir resim önem verilerek ve saygı gösterilerek yükseğe asılmaz ve önemsemeden yere yayılıp halı olarak kullanılırsa bunun caiz olduğunu bildirirler. Buhari’nin rivayetinde bu suretlerin baş kısımlarının kesilmesinin emredildiği açıklanmıştır. Buna göre saygı gösterilmeyen bir yere konulsa dahi suretlerin baş kısımları yok edilmelidir. Bütün bunlara rağmen bu hadisler nasıl olur da, boyama sanatını, resim ve heykel yapmayı insan medeniyetinin en kıymetli başarısı olarak değerlendiren ve bunu Müslümanlar arasında da yaygınlaştırmak isteyen bir kültüre meşruiyet kazandırmak için kullanılabilir?

3 Kasım 2014 Pazartesi

Muharrem Ayında Oruç Tutmanın Fazileti

1) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ramazan orucundan sonra orucun en faziletlisi, Allah’ın ayı olan Muharrem ayı orucudur!..”

Müslim 1153/202, Ebu Davud 2429, Nesei 1612, Tirmizi 438, 740, İbni Mace 1742, Darimi 2/21, İbni Hibban 3636, İbni Huzeyme 2076, Beyhaki 4/291, Begavi 1788, Ebu Yağla
6395, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/303, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil 951

Muharrem Ayının Onuncu Günü Yani Âşure Orucunun Fazileti

2) Ebu Katâde (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah’ın, Âşure günü orucuyla ondan önceki yılı bağışlamasını şüphesiz ki umarım.”

İbni Mace 1738

3) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) , Ramazandan sonra hiçbir günün diğerinden (daha) faziletli olduğunu araştırmazdı! Ancak Âşure günü hariç!”

Taberani Mucemu’l-Evsad, Tergib ve Terhib 2/465

4) Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“…Kim, Âşure orucu tutarsa o kişinin bir yıllık günahı bağışlanır.”

Taberani Mucemu’l-Evsad, Tergib ve Terhib 2/466

5) Er-Rübeyyi binti Muavviz (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) , Âşure gününün sabahında Ensar köylerine haber gönderip şöyle buyurdu:
“Herkim iftar ederek sabahladı ise günün geri kalan kısmında oruç tutsun! Herkim de oruçlu olarak sabahladı ise orucuna devam etsin!”

Er-Rübeyyi binti Muavviz (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Biz bundan sonra Âşure orucunu tutardık...”

Buhari 1827, Müslim 1136/136, Ahmed bin Hanbel Müsned 6/359, 360

6) Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:
“Cahiliyede Kureyş, Âşure günü oruç tutardı.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’de Âşure orucunu tutardı. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) Medine’ye geldiğinde de Âşure orucunu tuttu ve ashabına da Âşure orucunun tutulmasını
emretti. Ramazan orucu farz kılınınca, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Âşure günü oruç
tutmayı terk etti. Bundan sonra dileyen Âşure orucunu tuttu, dileyen de tutmadı.”

Buhari 1859, Müslim 1125/113, Malik 1/299, Ebu Davud 2442, Tirmizi 753, Ahmed bin Hanbel Müsned 6/162

7) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye geldiğinde oradaki Yahudileri oruçlu olarak buldu
ve onlara:
−‘Bu ne orucu?’ diye sordu.
Yahudiler:
−Bu salih bir gündür. Allah-u Teâlâ İsrâiloğullarını düşmanlarından bu gün kurtardı. Bu sebeple Musa
(Aleyhisselam) bu gün oruç tutmuştur, dediler.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
−‘Biz Musa’ya sizden daha yakınız!’ dedi.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) dedi ki:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o gün oruç tuttu ve insanlara da oruç tutmalarını emretti!”

İbni Mace’de ki hadiste ise Yahudiler şöyle demişlerdir:
“Bu gün, Allah-u Teâlâ’nın Musa (Aleyhisselam) ’ı kurtardığı ve Firavun’u (denizde) boğduğu gündür.
Musa (Aleyhisselam) ’da bu gün, şükür olarak oruç tutmuştur.”

Ebu Davud’da ki hadis ise Yahudiler şöyle demişlerdir:
“Bu gün, Allah-u Teâlâ’nın Musa (Aleyhisselam) ’ı Firavun’a üstün kıldığı gündür.”

Buhari Fethu’l-Bâri 2004, İbni Mace 1734, Ebu Davud 2444, Darimi 1766

8) El-Hakem bin A’rec (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) ridasını yastık yapmış, zemzemin yanında ona
yaslanmış bir halde iken onun yanına vardım ve:
−Bana Âşure orucunu haber ver, dedim.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) :
−Muharrem Ayının hilalini gördüğünde saymaya başla ve dokuzuncu gün oruçlu ol! dedi.
Ben:
−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Âşure orucunu böyle mi tutardı? dedim.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) :
−Evet, dedi.”

Müslim 1133/132, Beyhaki 4/287

9) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) , Âşure günü oruç tutup bize de oruç tutmamızı emrettiği
zaman kendisine:
−Ya Rasulallah! Bu gün, Yahudilerle Hristiyanların tazim ettikleri bir gündür! dediler. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu:
−“Öyleyse biz de gelecek sene (Muharrem’in) dokuzunda oruç tutarız!”
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Fakat ertesi yıl gelmeden Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat etti.”

Müslim 1134/133, Ebu Davud 2445

10) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in eşlerinden bazısından rivayet edildiğine göre:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Zilhicce’nin dokuz günü, Aşure günü, her aydan
üç gün ve ayın ilk Pazartesi ve Perşembesi oruç tutardı.”

Ebu Davud 2437, Nesei 2410

Not: Âşure günü, eğer Cuma gününe denk gelirse, Perşembe günü oruç tutup Cuma günüde Âşure
orucuna niyetlenmemiz gerekiyor! Çünkü Cuma günü oruca başlanmaz!!!

Âşure Orucu, Muharrem Ayının Hangi Günüdür?

11) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Muharrem’in dokuzuncu ve onuncu günü oruç tutun! Bu şekilde Yahudilere muhalefet edin!”

Abdurrezzak 7839, Beyhakî Sünenü’l-Kübra 4/287, Sahihu İbni Huzeyme 2/1006, Tirmizi 2/55

Önemli Uyarı: Tercih olunan görüşe göre; Âşure orucu, Muharrem Ayının dokuzuncu ve onuncu günleri olmak üzere iki gün tutulması gerekiyor.

Cuma Günü Oruç Tutulmaz!

12) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Sizden hiç kimse Cuma günü oruç tutmasın! Ancak Cuma’dan bir gün önce veya bir gün
sonra oruç tutarsa bu müstesnadır.”

Buhari 1850, Müslim 1144/147, Ebu Davud 2420, Tirmizi 743, İbni Mace 1723, İbni Ebi Şeybe 2/459/1, İbni Hibban 3614, İbni Huzeyme 2158, Begavi 1804, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/495, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi
Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil 959

13) Muhammed bin Abbad (Rahmetullahi Aleyh) şöyle dedi:
“Ben, Cabir (Radiyallahu Anh) ’a:
−Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Cuma günü oruç tutmayı nehyetti mi? diye sordum.
Cabir (Radiyallahu Anh) :
−Evet, nehyetti dedi.”

Buhari 1850, Müslim 1143/146, İbni Mace 1724, Ahmed bin Hanbel Müsned 13157, 14359, Albânî Sahihu’l-Cami 6963

Cumartesi Günü Oruç Tutulmaz!

14) Yezid es-Samma (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Üzerinize farz olunan orucun dışında Cumartesi günü oruç tutmayın! Biriniz şayet yiyecek bir şey bulamaz sadece üzüm çubuğu
veya ağaç dalı bulursa onu çiğnesin ve o gün oruç tutmasın!”

Ebu Davud 2421, Tirmizi 744, Darimi 2/19, İbni Mace 1726, İbni Hibban 3615, İbni Huzeyme 2164, Beyhaki 4/302, Begavi 1806, Hâkim 1/435, Ahmed bin Hanbel Müsned
6/368, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil 960

Önemli Uyarı: Âşure günü eğer Cumartesi gününe denk gelirse, kesinlikle oruç tutulmaz! Çünkü
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) farz orucu müstesna Cumartesi günü oruç tutmayı
yasaklamıştır!

Bazı insanlar bizim bu görüşümüze itiraz edip, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in:
“Sizden hiç kimse Cuma günü oruç tutmasın! Ancak Cuma’dan bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutarsa bu müstesnadır.” Sözünü delil getirecek olurlarsa, bizde deriz ki:
Usul ilmi gereğince, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in kavli iki sünneti birbirine muarız gibi
görününce biz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ’in nehyettiği yani yasakladığı hadisini
almak zorundayız!!! Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize bunu emrediyor!

15) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“…Ben size bir şey emrettiğim zaman siz onu gücünüz yettiğince yerine getirin! Size bir şeyi
de yasakladığım zaman artık onu terk ediniz!!!”

Müslim 1337/412, Buhari 7151, Nesei 2618, İbni Hibban 3704, 3705, Darekutni 2/281, Beyhaki 4/326, Ahmed bin Hanbel Müsned
2/508, Albânî İrvau’l-Ğalil Fi Tahrici Ehadisi Menari’s-Sebil 979
Muharrem Ayının Faziletleri

(1) Muharrem ayı, Allah’ın ayıdır.

(2) Ramazan orucundan sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur.

(3) Muharrem ayında, Âşure orucu vardır.

(4) Âşure orucu, geçmiş senenin günahlarına kefarettir.

(5) Âşure günü, salih bir gündür.

(6) Âşure günü, Allah-u Teâlâ İsrâiloğullarını düşmanlarından kurtarmıştır.

(7) Âşure günü, Allah-u Teâlâ’nın Musa (Aleyhisselam) ’ı kurtardığı ve Firavun’u denizde boğduğu gündür.

(8) Âşure günü, Allah-u Teâlâ’nın Musa (Aleyhisselam) ’ı Firavun’a üstün kıldığı gündür.