29 Temmuz 2015 Çarşamba

Abdest İle İlgili Konular

Abdest İle İlgili Konular


(1) Abdestsiz Namazın Kabul Olmadığı!


(115) Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Ey iman edenler! Namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın)...”

Maide 6

(116) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Hades yapan kimsenin namazı abdest alıncaya kadar kabul olunmaz!’ buyurdu.”

Buhari 288, Müslim 225/2, Ebu Avane 1/235, Ebu Davud 60, Tirmizi 76, Begavi 156

(117) Mus’ab bin Sa’d şöyle dedi:

“Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) ziyaret etmek için hasta olan İbni Amir’in yanına girdi.

İbni Amir:

−Ey Abdullah ibni Ömer, benim için Allah’a dua etmeyecek misin? dedi.

Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma):

−Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den şöyle işittim:

‘Taharetsiz hiçbir namaz, hıyanetle elde edilmiş maldan da sadaka kabul olunmaz!’ buyuruyordu dedi.”

Müslim 224, Ebu Avane 1/234, Tirmizi 1, İbni Mace 272, İbnu’l-Carud 65, İbni Huzeyme 8, Tayalisi 1874, Ebu Nuaym Hilye 7/176, Beyhaki 1/42

(118) Süleyman bin Burde babasından rivayet ederek şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) her namazın yanı sıra abdest alıyordu. Mekke’nin fethi gününde abdest aldı ve mestleri üzerine meshetti, namazları da bir abdestle kıldı.

Ömer (Radiyallahu Anh):

−Ya Rasulallah! Sen bu gün yapmadığın bir şeyi yaptın dedi.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Bunu kasten yaptım ya Ömer!’ dedi.”

Müslim 277/86, Ebu Davud 172, Nesei 133, İbni Mace 510, Darimi 1/169, Beyhaki 1/162



(2) Abdeste Başlarken Niyet Etmenin Vucubiyeti

(119) Ömer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i işittim:

‘Ameller ancak niyetlere göredir...’ buyuruyordu.”

Buhari 143, Müslim 1907/100, Ebu Davud 2201, Nesei 75, İbni Mace 4227, İbni Hazm 3/231 Muhalla, İbnu’l-Carud 64, Ahmed 1/25, Albânî İrva 1/59



(3) Abdeste Başlarken Bismillah Demenin Vucubiyeti

(120) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Abdest almayan kimsenin namazı, abdeste başlarken Bismillah demeyen kimsenin de abdesti yoktur!’ buyurdu.”

Ahmed 2/418, Ebu Davud 101, İbni Mace 399, Darekutni 1/71, Hakim 1/1476



(4) Abdeste Başlarken Misvak Kullanmak Menduptur

(121) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Ümmetime meşakkat verecek olmasaydım, her abdestle beraber misvak kullanmalarını onlara emrederdim!’ buyurdu.”

İbnu’l-Carud 63, Malik 1/66/115, İbni Huzeyme 138, Ahmed 9935, Tayalisi 2328, Hakim 1/146, Beyhaki 1/36, Albânî İrva 1/110

(122) Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Misvak ağız için temizlik, Rabbin’de rızasıdır’ buyurdu.”

Buhari 1800, Nesei 5, Darimi 1/174, Beyhaki 1/34, Ahmed 6/47



(5) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Abdestinin Şekli

(123) Humran bin Eban şöyle dedi:

“Osman bin Affan (Radiyallahu Anh)’ı abdest alırken gördüm.

−Ellerine biraz su döktü ve onları üç kez yıkadı.

−Sonra üç kez ağzını çalkaladı ve burnuna su alıp çıkardı.

−Sonra üç kez yüzünü yıkadı.

−Sonra üç kez dirseğine kadar sağ elini yıkadı.

−Sonra sol elini aynı şekilde yıkadı.

−Sonra başını meshetti.

−Sonra üç kez sağ ayağını topuklara kadar yıkadı.

−Sonra bu şekilde sol ayağını da yıkadı. Sonra şunu söyledi:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i bu benim abdest aldığım gibi abdest alırken gördüm.

Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Herkim bu benim abdestim gibi abdest alır, sonra kalkar içinden kendi kendisiyle konuşmaksızın iki rekât namaz kılarsa onun günahları bağışlanır’ buyurdu.”

Buhari 1800, Müslim 226/3, Ebu Avane 1/238, Ebu Davud 106, Nesei 84, İbni Hibban 1060, İbni Huzeyme 23, Abdurrezzak 141, Tabarani Mucemu’s-Sagir 1/267, Beyhaki 1/53, Begavi 153

(124) Şakik bin Seleme şöyle dedi:

“Osman (Radiyallahu Anh)’ı abdest alırken gördüm… Başını ve kulaklarını içini ve dışını meshetti... Parmaklarını ve sakalını hilâlledi...”

İbnu’l-Carud 72, Ebu Davud 110, İbni Mace 430, İbni Huzeyme 151, Beyhaki 1/54, Ahmed 1/149

(125) Abdullah bin Zeyd bin Asım (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) başını meshetmek için iki eline su aldı ve meshetmeye başının ön kısmından başladı. Sonra ellerini başının arka kısmına enseye doğru götürdü. Sonra ellerini (tekrar) başının ön kısmına getirdi.”

İbnu’l-Carud 73, Tirmizi 32, İbni Mace 434

(126) Abdu Hayr şöyle dedi:

“Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) sabah namazını kıldıktan sonra caminin avlusuna geldi ve oraya oturdu. Sonra hizmetkârı çocuğa:

−Bana bir abdest suyu getir dedi. Çocuk ona içerisinde su olan bir kap ve bir de tas getirdi.

Abdu hayr dedi ki:

Biz oturmuş ona bakıyorduk. Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) sağ eliyle su kabını aldı sol eline döktü. Sonra onunla iki elini yıkadı. Sonra tekrar sağ eliyle su kabını aldı sol eline ondan su boşalttı, sonra da onunla iki elini yıkadı. Sonra tekrar sağ eliyle su kabını aldı ve sol eline ondan su boşalttı, sonra da onunla iki elini yıkadı. Ellerini bu şekilde üç kez yıkadı.

Abdu hayr dedi ki:

−Ali (Radiyallahu Anh) ellerini bu şekilde üç kez yıkayıncaya kadar ellerini su kabının içine girdirmedi.

−Sonra o, sağ elini su kabına girdirdi eline su alarak üç kez ağzını doldurup mazmaza yaptı.

−Peşinden üç kez burnuna su alıp sol eliyle çıkardı.

−Sonra üç kez yüzünü yıkadı.

−Sonra üç kez dirseğine kadar sağ elini yıkadı.

−Sonra üç kez dirseğine kadar sol elini yıkadı.

−Sonra sağ elini su kabının içine suda eli kaybolacak şekilde girdirdi.

−Sonra alabildiği kadar su ile elini oradan çıkardı.

−Sonra sağ elindeki suyu sol eline dökerek iki eliyle bir kez başının tamamını meshetti.

−Sonra sağ elini su kabına girdirdi sonra onunla sağ ayağına su döktü ve sol eliyle sağ ayağını üç kez yıkadı.

−Sonra yine sağ eliyle sol ayağına su döktü ve sol eliyle sol ayağını üç kez yıkadı.

−Sonra sağ elini su kabına yine daldırdı, elini su ile doldurdu sonra o suyu içti.

Sonra şöyle dedi:

−İşte bu Allah’ın Nebisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in abdestidir. Kim Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in abdestine bakmak isterse, Onun abdesti işte böyledir.”

İbnu’l-Carud 68, Ebu Davud 111-112, Nesei 93, Darimi 1/178, İbni Huzeyme 147, İbni Hibban 1079, Tayalisi 149, Darekutni 1/90, Begavi 222, Ahmed 1/135



(6) Şartlar Gerektirdiğinde Abdest Uzuvlarını İkişer veya Birer Kere Yıkamak Caizdir

(127) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i abdest uzuvlarını ikişer ikişer yıkar halde abdest alırken görmüşümdür.”

İbnu’l-Carud 71, Ebu Davud 136, Tirmizi 43, İbni Hibban 1094, Hakim 1/150, Ahmed 4/41

(128) Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle demiştir:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest uzuvlarını birer kere yıkayarak abdest aldı.”

İbnu’l-Carud 69, Buhari 304, Ebu Davud 138, Nesei 80, Tirmizi 46, Darimi 1/177, İbni Mace 411, İbni Hibban 1095, İbni Huzeyme 171, Tayalisi 2660, Begavi 226, Ahmed 1889



(7) Sarıklar Üzerine Meshetmenin Caizliği

(129) Mugire bin Şu’be (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldı, başına ve sarığa meshetti.”

İbnu’l-Carud 83, Müslim 274/8283, Ebu Avane 1/225, Ebu Davud 150, Nesei 107, Tirmizi 100, İbni Hibban 1432, Beyhaki 1/58, Begavi 232, Ahmed 4/179



(8) Abdest Uzuvlarını Yıkarken İhtimam Göstermenin Vucubiyeti

(130) Muhammed bin Ziyâd şöyle dedi:

“Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) bir su kabından abdest alan bir topluluk gördü.

Onlara şöyle dedi:

−Abdest almayı tam erkânı ile yapınız! Çünkü ben Ebu’l-Kasım (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i işittim:

‘Vay şu ökçe sinirlerinin ateşteki haline!’ buyuruyordu.”

İbnu’l-Carud 78, Buhari 311, Müslim 242/282, 930, Ebu Avane 1/251, 252, Nesei 110, Tirmizi 41, Darimi 1/179, İbni Mace 453, İbni Huzeyme 162, Beyhaki 1/69, Ahmed 4/430



(9) Abdestten Sonra Yapılacak Dua

(131) Ömer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

‘Sizden herhangi bir kimse abdest alır ve abdest alışını tam yaptıktan sonra:

−Eşhedü Ella İlahe İllallah Vahdehu La Şerike Leh. Ve Eşhedü Enne Muhammeden Abduhu Ve Rasuluh. Allahummecalni Minettevvabine Vecalni mine’l-Mutetahhirin derse ona cennetin sekiz kapısı açılır ve kendisi hangisinden isterse içeriye girer’ buyurdu.”

Duanın Manası: “Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet ederim. O tektir ve ortağı yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O’nun Kulu ve Rasulüdür. Ey Allah’ım! Beni tevbe edenlerden yap ve beni temizlenenlerden kıl.”

Tirmizi 55, Müslim 234/17, Ebu Avane 1/225, Ebu Davud 169, Nesei 148, İbni Mace 470, İbni Hibban 1050, Beyhaki 1/78, Abdurrezzak 142, Ahmed 4/145, 146, 153

(132) Ebu Musa el-Eşari (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e abdest alırken geldim.

Onu işittiğimde:

−‘Allahummegfirlî Zenbî Ve Vessiğlî Fî Darî Ve Bariklî Fî Rızkî’ diyor dua ediyordu.”

Duanın Manası: “Ey Allah’ım! Günahımı bağışla, evimi genişlet ve rızkımda bereket ihsan et.”

Nesei Ameli’l-Yevm 80, İbnu’s-Sünni Ameli’l-Yevm 28, Albânî Cami 1265



(10) Mestler Üzerine Meshetmenin Caizliği

(133) Mugire bin Şu’be (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i mestlerinin üzerine meshederken gördüm.”

İbnu’l-Carud 85, Ebu Davud 161, 162, Tirmizi 98, Darekutni 1/195, Beyhaki 1/291, Ahmed 4/245

(134) İbnu’l-Haris şöyle dedi:

“Cerir (Radiyallahu Anh)’ı su kabından abdest alırken gördüm, o mestleri üzerine meshetti.

Ben:

−Mestlerinin üzerine meshediyor musun? dedim.

Cerir (Radiyallahu Anh):

−Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i böyle yaparken gördüm dedi.”

Ravilerden İbrahim şöyle dedi:

Bu hadis, Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) ve arkadaşlarının çok hoşuna giderdi. Çünkü Cerir (Radiyallahu Anh)’ın Müslüman oluşu Maide Suresinin inişinden sonra idi.”

İbnu’l-Carud 81, Buhari 480, Müslim 272/72, Ebu Avane 1/254, 255, Nesei 118, Tirmizi 93, İbni Mace 543, İbni Hibban1329, Humeydi 435, Tabarani Mucemu’l-Kebir 3749, Darekutni 1/194, Beyhaki 1/277, 281, Begavi 237, Ahmed 5/214

Sünnetin Kur'ân'ı Neshini Kabul Etmeyenlere İmam Gazâlî'nin Cevabi!

Sünnetin Kur'ân'ı Neshini Kabul Etmeyenlere İmam Gazâlî'nin Cevabi!

İmam Şâfiî (Bkz. Şâfiî, Risâle, 54-56, çev. 65-69.  ) ve ashabinin ekserisi, kendisinden yapilan iki rivayetten birisinde İmam Ahmed, Zâhirîlerin ekserisi ve Hâricîler, Kur'ân ayetini ancak yine bir Kur'ân ayetinin neshedebileceği görüşündedirler. Bunlara göre mütevatir de olsa bir hadis herhangi bir Kur'ân ayetini neshedemez. {1}

Gazâlî ve özellikle de Âmidî, bunlarin delillerini ayrintili olarak belirtip değerlendirmişlerdir.

Sünnetin Kur'ân'ı Neshini Kabul Etmeyenlerin Naklî Delilleri!

a) "Biz, bir ayeti ondan daha iyisini veya onun gibisini getirmeden neshetmeyiz veya unutturmayiz. Sen Allah'in her şeye kadir olduğunu bilmiyor musun?" Bakara 2/106.

Allah Teâlâ burada, bir ayetin ancak kendi dengi ile veya daha hayirli bir şey ile neshedilebileceğini beyan ediyor. Sünnet ise ne ayetin dengidir, ne de ondan daha hayirlidir. Onun için bir ayet ancak başka bir ayetle neshedilebilir. Ayrica bedelin (neshedilenin yerine getirilenin) daha hayirli veya misli olarak vasfedilmesi; onun mübdelin cinsinden olduğuna delalet etmektedir.

Ayetin sonundaki "Sen Allah'in her şeye kadir olduğunu bilmiyor musun!" ifadesi de, buna Allah'tan başka kimsenin güç yetiremeyeceğini göstermektedir.

Gazâlî'nin buna cevabı şöyledir:

Gerçekte neshedici Allah Teâlâ'dir. Neshi Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in lisani üzere izhar edip, onun vasitasiyla kitabinin neshini anlatan da Allah'tir. Buna Allah'tan başka kimse de güç yetiremez. Ayrica Allah Teâlâ bir ayeti Resulünün lisani üzere neshedip, onun benzeri bir ayet getirdiğinde vadini tutmuş olur. Sonraki ayetin ilk ayeti neshediyor olmasi şart değildir. Öte yandan ayette kastedilen husus, daha hayirli bir Kur'ân'in getirilmesi değildir. Çünkü gerek kadim olarak gerekse yaratilmiş olarak takdir edilsin, Kur'ân'in bir kismi, diğer kismindan daha hayirli olmakla vasiflanamaz. Aksine burada kastedilen, bu amelden daha hayirli bir ameli getirmektir. Bir amel de ya daha kolay olduğu için ya da daha çok sevapli olduğu için hayirli olabilir. {2}

{1} Bkz. Gazâlî, I/126, çev. I/190; Âmidî, III/189; Çetiner, "Nesh", VI/216; Saritepe, Debûsî'nin Delil Anlayişi, 93.                                                          
{2} Gazâlî, I/126, çev. I/189

25 Temmuz 2015 Cumartesi

Onbir Kadının Hikayesi

Onbir Kadının Hikayesi

(Sahih Muslim)

Bize Ali b. Hucur Es-Sa'dî ve Ahmed b. Cenab ikisi birden isa'dan rivayet ettiler. Lâfz İbni Hucur'undur. (Dediler ki) : Bize İsâ b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm b. Urve kardeşi Abdullah b. Urve'den, o da Urve'den, o da Âişe (radıyallahu anhâ)'den naklen rivayet etti ki, şöyle demiş:

Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "On bir kadın oturup, kocalarının ahvalini haber vermede ve hiçbir şeyi gizlemeyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaştılar:

Birincisi (zemmederek): “Benim kocam (yalçın) bir dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Kolay değil ki çıkılsın, semiz değil ki götürülsün” dedi. (Yani kocasının sert mizaçlı, huysuz, gururlu oluşuna, ailenin kendisinden istifade etmediğine işaret etti).

İkincisi (de zemmederek): “Ben kocamın haberini ifşa etmek istemem, çünkü korkarım. Eğer zikretmeye başlarsam büyük-küçük her şeyini söyleyip bırakmamam gerekir, (bu ise kolay değil)” dedi.. (Bu sözüyle kocasının çok kötü olduğuna işaret etti).

Üçüncüsü (zemmederek): “Benim kocam uzun boyludur, konuşursam, boşanırım, konuşmazsam muallakta bırakılırım” dedi. (Bu da kocasının akılca kıt olduğunu belirtmek istedi).

Dördüncüsü (överek): “Kocam Tihâme gecesi gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuktur. Ne korkulur, ne usanılır” dedi.

Beşincisi: “Kocam içeri girince pars, dışarı çıkınca arslan gididir. Bana bıraktığı (ev işlerinden hesap) sormaz” dedi.

Altıncısı: “Kocam, yedi mi (üst üste katlayıp) çok yer, içti mi sömürür, yattı mı sarınır. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz.'' (Bu da kocasının kendisiyle ilgilenmediğini, yiyip içmekten başka bir şey düşünmediğini söylemek ister).

Yedincisi: “Kocam beceriksizdir (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur (vücudunda çeşitli hastalıklar var). Başımı yarar, vücudumu yaralar, (bunları yapmak için) her şeyi toplar, (her eline geçeni kullanır, vurur)” dedi.

Sekizincisi: “Onun (vücuduna) dokunmak tavşana dokunmak gibi (yumuşak)tır. Güzel kokulu bitki gibi hoş kokar” dedi.

Dokuzuncusu: “Kocamın direği yüksektir (evi rahattır), kılıcının kını uzundur (boylu posludur), ocağının külü çoktur (müsafirperver), evi meclise yakın (eşraftan) bir adamdır'' dedi.

Onuncusu: “Kocam maliktir, hem de ne mâlik! Artık akıl ve hayalinizden geçen her hayra mâliktir. Onun çok devesi vardır. Develerin çökecek yerleri çok, yaylakları azdır. Çalgı sesini duydular mı helâk olacaklarını anlarlar. (Yani develer yayılmaya salınmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgı ve eğlence sesi duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)

Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr'dir. Amma ne Ebu Zerr'dir! Anlatayım: Kulaklarımı ziynetlerle doldurdu, bazularımı yağla tombullaştırdı. Beni hoşnut kıldı, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni Şıkk denen bir dağ kenarında bir miktar davarla geçinen bir ailenin kızı olarak buldu. Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir cemiyete getirdi. Ben onun yanında söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akşam) yatar sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim.

Ebü Zerr'in annesi de var: Ümmü Ebü Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarları büyük, hararları iri, evi geniştir.

Ebü Zerr'in oğlu da var. Ama ne nezaketli gençtir o. Onun yattığı yer, kılıcı çekilmiş kın gibidir. Onu dört aylık bir kuzunun tek budu doyurur, (az yer).

Ebu Zerr'in bir de kızı var. Ama o ne terbiyelidir. Babasına itaatkârdır. Anasına da itaatkârdır. Vücudu elbisesini doldurur. Endamıyla (kuma ve akranlarını) çatlatır.

Ebu Zerr'in bir de câriyesi var. O ne sadakatli, ne iyi câriyedir. Aile sırrımızı kimseye söylemez, evimizin azığını asla ifsad ve israf etmez, evimizde çer çöp bırakmaz, temiz tutar. Nâmusludur, eve kir getirmez.

Bir gün Ebu Zerr evden çıktı. Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmakta idi. Yolda, bir kadına rastladı. Kadının, beraberinde, pars gibi çevik iki çocuğu vardı, böğrünün altındaki iki nar tanesiyle oynuyorlardı. (Kocam bu kadını sevmiş olacak ki) beni bıraktı, onunla evlendi. Ondan sonra ben de şeref sâhibi bir adamla evlendim. O da güzel ata binerdi. Hattî mızrağını alır ve akşam üzeri deve ve sığır nevinden birçok hayvan sürer, bana getirirdi. Getirdiği her çeşit hayvandan bana bir çift verirdi. (Bu kocam da bana:) “Ey Ümmü Zerr! Ye, iç ve akrabalarına ihsanda bulun!” derdi.

Ümmü Zerr der ki: “Buna rağmen, ben bu ikinci kocamın bana verdiklerinin hepsini bir araya toplasam, Ebu Zerr'in en küçük kabını dolduramaz.”

Bu olayı nakleden Aişe (radıyallahu anhâ) der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

“Ey Aişe! ben sana Ebu Zerr'in Ümmü Zerr'e nisbeti gibiyim. (Şu farkla ki Ebu Zerr Ümmü Zerr'i boşamıştır, ben seni boşamadım. Biz beraber yaşayacağız).” buyurdu.

(Buhari, Nikâh 83 ; Müslim, Fedâilü's-Sahâbe 92)

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Sünnete Tâbi Olma Hakkında İmamların Sözleri

Sünnete Tâbi Olma Hakkında İmamların Sözleri​

Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyuruyor:

وَإِنْتُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبِيلِ اللّهِ إِنْيَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ​

“Eğer sen yeryüzünde bulunanların çoğuna itaat edersen, seni Allah’ın yolundan saptırırlar! Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak yalan söyleyenlerdir.”

En’am 116

Burada imamların sözlerinden vakıf olabildiklerimizi vermemiz faydalı olacaktır. Onları taklid edenlere, hatta mertebe bakımından onlardan alt derecede olanları körü körüne taklid edenlere ve onların sözlerine ve mezheplerine gökten inmiş gibi tutunmuş olanlara umulur ki bir nasihat ve hatırlatma olur. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

اِتَّبِعُوا مَا أُنْزِلَ إِلَيْكُمْمِّنْ رَّبِّكُمْ وَلاَ تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ قَلِيلاً مَّا تَذَكَّرُونَ​

“Rabbinizden size indirilene uyun ve O’ndan başka velilere (dostlara) uymayın! Ne kadar da az hatırlıyorsunuz (öğüt alıyorsunuz)!”

Araf 3

Ebu Muaz (Rahmetullahi Aleyh) der ki; sahabelerin taklidin kınanması hakkında bazı sözleri şu şekildedir:

Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Sizden biriniz, dininde bir kimseyi taklid etmesin! Zira o iman etmişse iman etmiş, küfretmişse küfretmiş olur. İlle de birine uyacaksanız ölmüş olan sahabelere uyunuz! Zira hayatta olanın fitneye düşmesinden emin olunamaz!”

Taberani 9/152, Mecmau’z-Zevaid 1/180, Beyhaki 10/116, Lalkai İtikadı Ehli’s-Sunne 1/93, İbni Hazm el-İhkam 6/255, Hilye 1/136, Safvetu’s-Safve 1/421

Muaz bin Cebel (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Şu üç şeyden sakının!

1) Âlimin sürçmesi,

2) Münafığın Kur’an ile mücadelesi ve

3) Boyunlarınızı koparan dünya. Âlimin sürçmesine gelince; hidayet üzere olsa bile onu dininizde taklid etmeyin! Lakin ondan ümidinizi de kesmeyin! Münafığın Kur’an ile mücadelesine gelince, şüphesiz ki Kur’an, yolu aydınlatan bir fener gibidir. Bildiğinizi alın, bilmediğinizi âlimine havale edin. Boyunlarınızı koparan dünyaya gelince, Allah kimin kalbini zengin kılmışsa işte gerçek zengin odur!”

Lalkai İtikad 1/116, 117, Taberani Evsad 8/307, Darekutni İlel 6/81, İbni Hazm%c/?l-İhkam 6/236, Ebu Nuaym Hilye 5/97, İbni Asakir 58/438, Mecmau’z-Zevaid 1/186

Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle demiştir:

“Hataları olan âlime tabi olana yazıklar olsun!”

Oradakiler:

−Bu nasıl olur? deyince, Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) şöyle cevap verdi:

−“Bir âlim kendi görüşüne göre bir şey söyler. Sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den gelen ilim ona ulaşınca hatalı olan görüşünden döner. Fakat kişi hala bu âlimin hatalı görüşünü taklit etmeye devam eder, işte böyle kimselere yazıklar olsun!”

İbni Abdilberr Camiu’l-Beyanil İlm 12019, İbni Hazm el-İhkam 6/824, İbni Kayyim İ’lamu’l-Muvakkiin 2/296, 4/54, Albâni el-Hadisu Huccetun Bi Nefsihi Fil-Akaid Ve’l-Ahkam 78

1) Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh
İmam Ebu Hanife, Hicri 80 yılında Kufe’de doğmuştur. Hicri 150 yılında, 70 yaşında ölmüştür.

Bunların ilki İmam Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyh) Numan bin Sabit’tir. Mezhebinden olanlar ondan çeşitli söz ve ifadeler nakletmişlerdir. Hepsi de tek bir şeye götürmektedir ki, o da şudur:

“Hadisi esas almak, ona muhalif olan görüşleri terk etmek vaciptir.”

İmam Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

1)“Hadis sahih olduğunda, benim mezhebim, hadistir.”

İbni Abidin Hâşiye 1/63, Resmul-Müfti 1/4, Şeyh Salih el-Fellâni İkaz’ul-Himem 62

İbni Abidin Şerhu’l-Hidaye’de İbnu’l-Humam’ın hocası İbnu’s-Şahna el-Kebir’den şunu nakleder:

“Eğer hadis sahih olur da, mezhebe muhalif olursa hadis ile amel edilir. Bu da onun mezhebi olur. Hadis ile amel etmekle de kişi Hanefi olmaktan çıkmaz! Çünkü Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyh)’in:

“Hadis sahih olursa benim mezhebim, hadistir,” sözü sahih bir yolla gelmiştir. Nitekim ibni Abdilberr bunu Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyh) ve başka âlimlerden rivayet etmiştir.

Allâme Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Bu, ilimlerinin ve takvalarının kâmil olmasının bir sonucudur. Çünkü burada bütün sünneti kuşatamadıklarına işaret etmişlerdir. Daha sonra geleceği üzere İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh) bunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Yani, bazen onlar kendilerine ulaşmamış bir sünnete muhalif görüş serdedebilirler. Böyle bir durumda bizlere, sünnete tabi olmayı ve bunu onların mezhebi olarak kabul etmeyi emretmişlerdir. Allah hepsine rahmet etsin.”

İmam Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

2)“Bir kimsenin nereden aldığımızı bilmeden bizim sözümüzü alması (onunla amel etmesi) helal olmaz!”

Başka bir rivayette İmam Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Benim delilimi bilmeyen bir kimsenin sözlerimle fetva vermesi haramdır! Çünkü biz beşeriz. Bugün bir söz söyler, yarın ondan geri dönebiliriz.”

İbni Abdilberr el-İntika fi Fedaili’s-Selaseti’l-Eimmeti’l-Fukaha 145, İbnu’l-Kayyim İ’lamu’l-Muvakkıîn 2/309, İbni Abidin el-Bahru’r-Raik’in Haşiyesi 6/293, Resmu’l-Müfti 29, 32, Şarani el-Mizan 1/55, Abbas ed-Dûrî İbni Main’in Tarihinde 6/77/1

Allâme Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Delillerini bilmeyenler hakkında söyledikleri bu ise, sözlerinin delile muhalif olduğunu bildiği halde delile muhalif fetva verenlerin durumu nedir acaba! Bu sözü iyice düşünün! Çünkü bu tek başına körü körüne taklidi yıkmaya yeterlidir. Bundan dolayı bazı taklitciler, İmam Ebu Hanife’nin delilini bilmeden onun sözüyle fetva veremeyeceğini söylediğimde, bu sözün İmam Ebu Hanife’ye ait olduğunu reddetmektedir.”

Diğer bir rivayette de İmam Ebu Hanife (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Dikkatini çekerim ey Yakub! (Ebu Yusuf) Sakın ola ki, benden duyduğun her şeyi yazayım deme! Çünkü ben bugün bir kanaat bildirir, yarın ondan vazgeçebilirim. Yarın da bir kanaat bildirir, öbür gün ondan vazgeçebilirim.”


İmam Ebu Hanife şöyle demiştir:

3)“Allah’ın Kitab’ına ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadislerine muhalif bir söz söylersem, benim sözümü terk edin!”

El-Fellâni el-İkaz 50

Ayrıca bunu İmam Muhammed’e de nispet etmiştir. Ardından şöyle demiştir:

“Bu ve benzeri sözler tabi ki müctehid için değildir! Çünkü bu hususta onların sözlerine ihtiyacı yoktur. Bilakis bu mukallid için geçerlidir.”

Allâme Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Şa’rani el-Mizan’da 1/26 bu söze binaen şunları söyler:

Şayet imamın vefat ettikten sonra sahih olduğu ve bunlarla amel etmediği ortaya çıkan hadisleri ne yapayım? dersen, cevabım şudur:

−Yapman gereken hadislerle amel etmektir. Çünkü imanım bunlara ulaşsaydı ve ona göre sahih olsaydı, belki bunlarla amel etmeyi sana emrederdi. Çünkü imamların hepsi şeriatın esiridir. Bunu yapan da iki eliyle hayrı kucaklamış olur. Kimde; “İmamım onunla amel etmedikçe bir hadisle amel etmem,” derse hayrın çoğunu elinden kaçırır.

Nitekim mezhep mukallitlerinin çoğunluğunun durumu böyledir. Hâlbuki yapmaları gereken imamlarının vasiyetini yerine getirmek üzere ondan sonra sahih olduğu ortaya çıkan her hadisle amel etmekti. Çünkü bizlerin onlar hakkındaki kanaatimiz şudur:

Şayet onlar yaşasalardı ve onlardan sonra sahih olduğu ortaya çıkan bu hadisleri elde etselerdi hadisleri esas alır ve onlarla amel ederlerdi. Yapmış oldukları bütün kıyasları da, söylemiş oldukları sözleri de terk ederlerdi.

2) İmam Malik Rahmetullahi Aleyh
İmam Malik, Hicri 93 yılında Medine’de doğmuştur. Hicri 179 yılında, 86 yaşında ölmüştür.

İmam Malik (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demektedir:

1)“Ben bir beşerim, isabet eder, hata da ederim. Benim görüşlerime bakın; Kitap ve Sahih Sünnete uyanları alın, Kitap ve Sahih Sünnete uymayanların hepsini terk edin!

İbni Abdilberr el-Câmi 2/32, İbni, Hazm Usulü’l-Ahkam 6/149 ve el-Fellâni 72

2) “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dışında her insanın sözlerinin bir kısmı alınıp, bir kısmı terk edilebilir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise müstesnadır.”

İbni Abdilhadi İrsâdû’s-Salik 1/227, İbni Abdilberr el-Câmi 2/91, İbni Hazm Usulü’l-Ahkam 6/145, 179

Hakem bin Uteybe ve Mücahid’in sözü olarak rivayet etmişlerdir. Takıyuddin es-Subki de el-Fetava 1/147’de Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’dan rivayet etmiş ve çok güzel bir söz olduğunu belirtmiştir. Ardından şöyle demiştir:

Bu sözü, Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’dan Mücahid, onlardan da İmam Malik almıştır ve ondan meşhur olmuştur.

Allâme Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Onlardan da İmam Ahmed almıştır. Ebu Davud Mesailu’l-İmam Ahmed 276’da diyor ki:

Ahmed’in şöyle dediğini işittim:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dışındaki herkesin muhakkak ki sözlerinden alınır da, bırakılır da.”

İbni Vehb şöyle demiştir:

“İmam Malik’e, abdest alırken ayak parmaklarının arasını el parmaklarıyla arasına su ulaştırma meselesi sorulduğunda o şöyle dedi:

−Bunu yapmak vacip değildir! İnsanlar gidinceye kadar sustum.

Sonra İmam Malik’e dedim ki:

−Bu hususta elimizde varid olan bir sünnet vardır.

İmam Malik:

−O nedir? dedi.

Bende:

−Bize Leys bin Sa’d, ibni Lehia ve Amr bin Haris anlattı ki, Yezid bin Amr el-Meafirî’den, o da Ebu Abdurrahman el-Habelî’den, o da el-Müstevrid bin Şeddat el-Kureşî’den dedi ki:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in serçe parmağıyla ayak parmaklarının arasını ovaladığını gördüm.

İmam Malik dedi ki:

−Bu güzel bir hadistir, şimdiye kadar da duymuş değilim. Daha sonra bu mesele tekrar sorulduğunda, insanlara böyle yapmalarını emrettiğini gördüm.”

İbni Ebi Hatim el-Cerh ve’t-Tadil 31, 32, Beyhaki Sünen 1/81

3) İmam Şafiî Rahmetullahi Aleyh
İmam Şafii, Hicri 150 yılında Filistin’in Gazze şehrinde doğmuştur. Hicri 204 yılında, 54 yaşında ölmüştür.

İmam Şafiî (Rahmetullahi Aleyh)’e gelince bu hususta ondan nakledilenler daha çok ve daha da güzeldir.

İbni Hazm 6/118 şöyle demiştir:

“Taklid edilen fukahanın kendileri taklidi reddetmişlerdir. Talebelerini taklidden nehyetmişlerdir. Bu hususta en titizleri İmam Şafii (Rahmetullahi Aleyh)’dir. Sahih hadislere tabi olmak ve delilin gerektirdiğiyle amel etmek hususunda başkalarından daha açık ifadelerde bulunmuştur. Ayrıca her şeyde taklid edilmekten de beri olduğunu belirtmiştir. Bunu da açık bir şekilde ifade etmiştir. Allah ecrini bol bol versin, birçok hayrın sebebi olmuştu.”

İbni Hazm 6/118

İmam Şafiî (Rahmetullahi Aleyh)’in mezhebine tâbi olanlar da bununla daha çok amel etmişlerdir. Bu sözlerden bazıları şunlardır:

1) “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetlerinden bazılarının ulaşmadığı veya kaybolmadığı hiç kimse yoktur. Söylediğim her söz ve koyduğum her asıl, şayet Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bir sünnetiyle aykırılık arz ediyorsa, uyulacak olan, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sözüdür. O ayrıca benim de sözümdür.”

Hakim, İbni Asakir Tarih-u Dımeşk 15/1/3, İbnu’l-Kayyim İ’lâmu’l-muvakkiîn 2/363-364 ve el-İkâz 100

2) “Müslümanlar, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünneti ortaya çıktıktan sonra, bir kimsenin o sünneti başka birinin sözü için terk etmesinin helal olmayacağı hususunda icma etmişlerdir.”

İbnu’l-Kayyim 2/361 el-Fellani 68

3) “Kitaplarımda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetine muhalif bir şey bulursanız, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetiyle amel edin benim sözlerimi terk edin!”

Başka bir rivayette İmam Şafiî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e tâbi olun ve başka hiç kimsenin sözüne iltifat etmeyin!”

İbnu’l-Kayyim 2/361, el-Fellani 100, Ebu Nuaym el-Hilye 9/107, İbni Hibban sahihinde 3/284

4) “Hadis sahih olduğunda benim mezhebim, o hadistir.

Nevevi, Şarani 1/57, Hâkim, Beyhaki, Cellani 107

5) “Sizler (Ahmed bin Hanbel’i kast ediyor) hadisleri ve ricali benden daha iyi bilirsiniz. Eğer hadis sahih olursa onu bana da söyleyin. Kufe’liler, Basra’lılar ve Şam’lılar rivayet etsin fark etmez, eğer sahih ise ben onlara giderim.

6) “Hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den sahih hadis bulunan her meselede muhalif görüşlerimden hayatımda da, öldükten sonra da vaz geçmişimdir.”

Ebu Nuaym el-Hilye 9/107, Harevi 1/47, İbnu’l-Kayyim İ’lamu’l-Muvakkiin 2/363, Fellani 104

7) “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den sahih bir hadis olduğu halde benim ona muhalif bir söz söylediğimi görürseniz, bilin ki, aklım başımdan gitmiştir.”

İbni Ebi Hatim Adabu’ş-Şafii 93, Ebu’l-Kasım es-Semerkandi el-Emali, Ebu Hafs el-Müeddip, Münteka 1/234, Ebu Nuaym el-Hilye 9/106, İbni Asakir 1/10/15

8) “Ben bir söz söyler de, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sözüme muhalif sahih bir hadisi varsa, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hadisi amel etmekte evladır, beni taklid etmeyin!”

İbni Ebi Hatim 93, Ebu Nuaym ve İbni Asakir (2/9/15

9) “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den gelen her hadis benim sözümdür, benden duymamış olsanız bile!”

İbni Ebi Hatim 93, 94

4) İmam Ahmed bin Hanbel Rahmetullahi Aleyh
Ahmed bin Hanbel, Hicri 164 yılında Bağdad’ta doğmuştur. Hicri 241 yılında, 77 yaşında ölmüştür.

İmam Ahmed bin Hanbel (Rahmetullahi Aleyh)’e gelince; imamlar arasında hadisleri daha çok toplayan ve bunlara bağlanan odur. Öyle ki fer’î konuları ele alan kitapların telif edilmesini hoş görmezdi. Bundan dolayı şöyle demektedir:

1) “Beni taklid etmeyin, Malik’i de, Şafiî’yi de, Evzaî ve Sevrî’yi de taklid etmeyin! Onlar nereden aldılarsa siz de oradan alın!”

El-Fellani 113, İbnu’l-Kayyim İ’lam 2/302

Başka bir rivayette İmam Ahmed bin Hanbel (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Dininde, bu kimselerden kimseyi taklid etme, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve sahabelerinden varid olan ne ise onu al! Sonrasındaki tabiînlerde ise kişi muhayyerdir.”

Bir defasında Ahmed bin Hanbel (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“İttiba, kişinin, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ve sahabelere tabi olmasıdır. Ancak tabiînden sonra kişi muhayyerdir.”

Ebu Davud Mesailu’l-İmam Ahmed 276, 277

2) “Evzaî’nin görüşü, Malik’in görüşü, Ebu Hanife’nin görüşü... Bunların hepsi birer görüştür. Bana göre de hepsi eşittir. Delil ise ancak hadislerdir.”

İbni Abdilberr el-Câmi’ 2/149

3) “Kim, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadisini reddederse, o helak olacağı bir uçurumun kenarındadır!”

İbnu’l-Cevzi 182

Allâme Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Buraya kadar naklettiklerimiz, imamların, hadislere sarılmayı emretme, basiretsiz bir şekilde taklidi nehyetme hususunda ki söyledikleri sözlerdir. Bunlar öyle açık ifadeler ki hiçbir tevil veya münakaşayı kaldırmaz! Kaldı ki sünnette sabit olana sarılan kişi, imamların bazı sözlerine muhalif de olsa onların mezheplerinden ve yollarından ayrılmış olmaz! Bilakis o, hepsine tâbi olmuş, kopması mümkün olmayan sağlam bir kulpa tutunmuş olur.

Ancak onların sözlerine muhalif olan sünnetleri terk eden kimse böyle değildir. Böyle biri onlara isyan etmekte ve biraz önce onlardan nakletmiş olduğumuz sözlerine muhalefet etmektedir. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Rabbine yemin olsun ki, aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem seçip sonra da verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamıyla boyun eğmedikçe, iman etmiş olmazlar!”

Nisa 65

Yine Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Onun emrine muhalefet edenler başlarına bir musibet gelmesinden veya acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar.”

Nur 63

Hafız ibni Receb (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Kendisine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in emrinin ulaştığı her kişinin yapması gereken; bunu ümmete beyan etmek, onlara nasihat edip bu emre tabi olmaları için çalışmaktır. İsterse bu, ümmette büyük bir zatın görüşüne ters olsun. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in emri, hata ederek muhalefet eden büyük bir zatın sünnete aykırı emrinden tazim edilmeye ve uyulmaya daha layıktır.

İşte bu itibarla sahabeler ve onlardan sonra gelenler, sahih sünnetlere muhalefet edenleri tenkid etmişlerdir. Bazen belki de tenkidlerinde sert ifadeler de kullanmışlardır. Mesela:

Salim bin Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

“Mescidde Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) ile otururken Şam’lılardan bir adam geldi ve ona:

−Hac zamanına kadar umreden faydalanmayı sordu? Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma):

−Bu güzel bir şeydir, dedi.

Adam:

−Ancak baban bunu nehyediyordu! dedi.

Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) adama:

−Yazıklar olsun sana! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu yapmışken babam bunu nehyetse, sen, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in emrine mi, yoksa babamın nehyine mi uyarsın? dedi.

Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) adama:

−Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in emrine uy! dedi ve adama:

−Hadi kalk, git! dedi.

Tahavi Şerh Meani’l-Asar 1/372, Ebu Ya’la Müsned 3/1317

Ondan nefret ettikleri için değildir bu. O bilakis o sevdikleri ve saygı duydukları biridir. Ancak ne olursa olsun, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i daha çok sevmektedirler. Onun emri de bütün mahlûkatın emrinin üstündedir.

Eğer Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in emri ile bir başkasının emri çelişirse, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in emri öne alınmalı ve ona tabi olunmalıdır. Onun emrine muhalif olana duyulan saygı, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in emrine tabi olmaya engel teşkil edemez. Her ne kadar o kişi hatasında bağışlanmış olsa da. Hatta ecir bile alacaktır. Çünkü Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Hâkim içtihad eder de isabet ederse ona iki ecir vardır. Hüküm verirken içtihad eder de hata ederse ona da bir ecir vardır.”

Buhari, Müslim

Kaldı ki, o zat, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in muhalif emri kendisine geldiğinde kendi görüşüne muhalefet edilmesine itiraz da etmez.”

İkazu’l-Himem 93

Allâme Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh) şöyle demiştir:

“Bu imamlar kendilerine tabi olanlara sünnete muhalif sözlerini terk etmelerini emretmişlerdir. Hatta İmam Şafiî tâbilerine, kendisi onu almamış olsa bile sahih sünneti ona nispet etmelerini emretmiştir. Bu yüzden ibni Dakik el-İyd teker teker ve toplu olarak dört imamdan her birinin sahih hadislere muhalif olan görüşlerini topladığı tek ciltlik büyük eserinin mukaddimesinde şöyle demiştir:

“Bu meseleleri müctehid imamlara nispet etmek haramdır! Mukallid fakihlerin de bunları bilmeleri gerekir ki, bu görüşleri onlara nispet ederek, onlara iftira etmesinler!”

El-Fellani 99

Allâme Muhammed Nâsıruddin el-Albânî Rahmetullahi Aleyh​

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ​
--------------------

Allah'ım! Sen Ümmeti Tembellikten Kurtar!!!

14 Temmuz 2015 Salı

NAMAZDA ELLERİ GÖBEĞİN ALTINA BAĞLAMA RİVAYETLERİ ZAYIF'DIR!

NAMAZDA ELLERİ GÖBEĞİN ALTINA BAĞLAMA RİVAYETLERİ ZAYIF'DIR!

Namazda elleri göbeğin altına bağlama ameli, senedi zayıf olan bir rivayete dayanmaktadır. Hanefilerin ameli bu zayıf rivayet üzeredir. Halbuki Hanefi ulemasından, Umdet'ul-Kari sahibi Ayni ve Nasbu'r-Raye sahibi Zeyle'i  bu rivayetin isnadının sahih olmadığına kaydederler. İleride zikredeceğimiz gibi hadis ulemasının cumhuru da bu rivayetin zayıflığında ittifak etmişlerdir. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) sabit olan amel, elleri göğsün üzerine koymaktır.
Hanefilerin delilleri olan zayıf rivayetler şunlardır.

{1} Ebu Cuheyfe'den, (şöyle dedi:)
Ali (radıyallahu anhu) namazda sünnet olan, sağ eli sol elin üzerinde göbeğin altına koymaktır dedi.

(Bu hadisi Ahmed (1/110) ve Ebu Davud (756) zayıf bir senedle rivayet etmişlerdir.)

1) Bu hadis Ebu Davud'un İbnu'l- Arabi nüshasından başka nüshalarında sabit değildir.
Ve senedinde, Abdurrahman İbnu İshak El-Kufi El-Vasiti vardır. Ebu Davud, ahmed İbnu Hanbel'in İshak için zayıf dediğini işittim dedi. Ebu Talib, Ahmed İbnu Hanbel'den naklederek İshak hiç bir şey değildir, hadisi münkerdir dedi. Edduri, İbnu Main'den, İshak zayıfdır dedi.
İbnu Saad, Ya'kub İbnu Süfyan, Ebu Davud, Nesei ve İbnu Hıbban, İshak için zayıfdır dediler. Buharı "fihi nazar" (onda şübhe vardır) dedi. İbnu Huzeyme, İshak'ın hadîsiyle amel olunmaz dedi. Ebu Hatim, İshak'ın hadisi münkerdir, onunla amel olunmaz dedi. Beyhaki, İshak hadis de metruk'tur dedi.

2) Ve yine senedinde, Ziyad İbnu Zeyd El-A'sem El-Kufi vardır ki: Ebu Hatim onun için meçhuldür dedi. Ziyad'ın Ebu Davud'da bir tek hadisi vardır. O da yukarıda Ali (radıyallahu anhu)'dan olan rivayetidir.
Yine onların delillerinden başka bir zayıf rivayet.

{2} Ebu Vail'den, şöyle dedi Ebu Hureyre (radıyallahu anhu) namazda ellerin vaziyeti, biri öbürünün üzerinde göbeğin altına koymaktır dedi.

(Bu hadisi Ebu Davud (758) zayıf bir senedle rivayet etmiştir.)

Bu rivayetin senedinde de Abdurrahman bin İshak vardır. Terceme'i halini yukarıda zikrettik.
Yine onların delillerinden başka bir zayıf rivayet.

{3} Ibnu Cerir, babasından Ali (radıyallahu anhu)'nun sağ eli ile sol bileğini tutarak göbeğinin üzerine koyarken gördüğünü haber verdi,
(Bu hadisi Ebu Davud (757) zayıf bir senedle rivayet etmiştir.)

Bu rivayetin senedinde de Ali (radıyallahu anhu)'dan rivayet eden Cerir Ed-Dabbi vardır ki. Ali (radıyallahu anhu)'dan rivayeti bilinmiyor.
Yukarıda görüldüğü gibi, Meşhur Hadis âlimlerinin ittifıakı ile, Hanefİlerin delili olan "göbek altına veya üstüne" el bağlama rivayeti zayıfdır. Ve bu rivayet ile amel edilemiyeceği açık bir gerçektir.

Ebu Hanife'ye tabi olduklarını iddia eden arkadaşlara, Ibnu Abidin haşiyesinde, Ebu Hanife'ye isnad edilen şu sözü hatırlatmakta faide görürüz.

"Hadis sahih oldumu işte benim mezhebim odur."

Aklı selim olan kişiye, Imam'ın bu sözü kâfidir!

3 Temmuz 2015 Cuma

Oruçlu Kimse Yolculuk Sırasında Orucunu Bozabilir!

İbn Abbâs (radıyallahu anh)'dan nakledildiğine göre Rasulullah  (sallallahu aleyhi ve sellem) Ramazan'da oruçlu olarak Mekke'ye doğru yola çıktı. Kedîd'e
[*]
varınca orucunu bozdu. Bunun üzerine insanlar da oruçlarını bozdular.

(*) Mekke ile Medine arasında bulunan, Mekke'ye 42 mil uzaklıktaki bir yer ismi.

 
Açıklama
 
İmam Buhârî bu başlık altında Ramazan'da bir kaç gün oruç tuttuktan sonra yolculuğa çıkan kimsenin yolculuk sırasında orucunu bozup bozamayacağı konusunu işlemektedir.

Rasulullah  (sallallahu aleyhi ve sellem) bu yolculuğu ileride açıklanacağı gibi Mekke'nin Fethi için çıktığı yolculuktur.

Bazıları bu rivayete dayanarak yolculuğa çıkıldığı zaman orucun kesinlikle bozulması gerektiğini söylemişlerdir.

Ancak bu rivayetten böyle bir sonuç çıkarılamaz; bu rivayet böyle bir hükme delalet etmez.
Bu rivayete göre bir yolcu, Ramazan hilalini mukîm iken görmüş olsa bile gündüz vaktinde orucunu bozabilir. Zira bu hadis, bunun caiz olduğunu açıkça  göstermektedir.

Çünkü Rasulullah  (sallallahu aleyhi ve sellem) Mekke'nin fethi yılında Ramazan hilalini Medine'de iken gördüğü ve daha sonra Ramazan henüz çıkmadan yola çıktığı konusunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur.
Bu rivayet yolcunun, geceden oruca niyet edip sabaha oruçlu olarak girse bile, gündüz vaktinde orucunu bozabileceğini göstermektedir. Alimlerin çoğunluğunun benimsediği görüş de budur.  Bundan daha da ilginç ve şaşırtıcı olanı İbn Ebû Şeybe ve Beyhakînin naklettiğine göre Enes ibn Mâlik'in yolculuğa çıkmaya niyetlendiği zaman daha bineğine binmeden yaşadığı yerde orucunu bozmasıdır.

Fethu'l-Bârî  1944/1945
Hadisin geçtiği diğer yerler: 1948, 2953, 4275-4279.