Nasihat, Müslüman bir kimseyi bid'attan, fitnelerden, karışıklıklardan korumayı amaçlar. Konuşmalarında, muamele ve ilişkilerinde sana danışırsa ona bildiğin şeyleri söylemen nasihattir.
Kendisine dünürcü gelen Muaviye ve Ebû Cehm hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile müşavere yapan Fatıma bt. Kays'a Rasûllullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Muaviye'ye gelince, o seni doyuramaz. Ebû Cehm'in de omuzundan deynek düşmez" demiştir.
Bir sahabe Rasûlullah'la sefere çıkan ashab'tan birine; "Kavminin yurtlanandan uzaklaşınca, onu koru" demiştir.
Gıybet, Allah, Rasûlü ve müslüman kulları için nasihat edasıyla yapılırsa, her çeşit güzellikleriyle Allah'a yaklaştıran şey olur.
Yok, eğer, kardeşini kötülemek kişiliğini bozmak, etiyle eğlenmek ve insanların gözünden düşürmek için onu ayıplamak şeklinde olursa bu, müşkil bir dert olur. Ateşin odunu yediği gibi, güzel amelleri yiyen ateş olur.
Nasihat ile serzenişte bulunmak arasındaki fark:
Nasihat, öğüt verdiğin kimseye, merhamet ederek, acıyarak ve ona farklı davranarak ihsanda bulunmandır. Yani nasihat, merhamet ve naziklikten doğan mahza ihsandır. Nasihat eden kişinin amacı, Allah'ın rızasını, rahmetini çekmek; Allah'ın kullarına ihsanda bulunmaktır. Bu amaçta olan kişi, son derece lütufkâr olur. Öğüt verdiği kimsenin ezasına, kınamasına tahammül eder. Ona olan muamelesi, maharetli, şefkatli doktorun hastasına olan muamelesi gibidir. Doktor, hastasının kötü ahlakına, geçimsizliğine ve nefretine tahammül eder; ilacı ona içirmek için bütün yolları dener. Nasihat veren kişinin durumu da böyledir.
Serzenişte bulunan kimse ise, içindeki kinini kusan, ihanet eden ve onu nasihat suretiyle kınayıp, ona serzenişte bulunana: "Ey şunu şunu yapmış adam. Ey ihaneti, kötülüğü hak etmiş adam" diyerek şefkatli ve öğüt veren konumunda bulunan kimsedir.
Serzenişte bulunan kimsenin özelliği şudur: Kendisini seven, kendisinin yaptığı gibi yapan yahut kendisi gibi kötülük işleyen bir adam gördüğünde ona karşı çıkmaz, hiçbir şey demez. Birçok mazeretlerle arkaya çıkar. Üzerine biraz varılınca da: "O, nasıl oluyor da günahsız oluyor? İnsan hata işleyebilir. Ama güzel amelleri, kötü amellerinden daha çoktur. Ayrıca Allah, çok bağışlayandır, acıyandır da.,." der.
Bu ne tuhaf şey ki, öfkelendiği kimseye karşı değil de, sevdiği kimseye karşı böyle diyebiliyor?! Öğüt vermek suretiyle serzenişte bulunmanın hazzıyla afv ve mağfiret ummanın hazzı nasıl bir oluyor ve de çeşit çeşit mazeretler ileri sürmek nasıl mümkün olabiliyor?
Nasihat verenle serzenişte bulunan kimse arasındaki farktan biri de şudur: Nasihat veren, nasihatini kabul etmediğinde sana düşman olmaz. "İster kabul et ister kabul etme, Allah katında ben mükâfatımı aldım" der, o kimsenin arkasından dua eder ve de insanlar arasında nasihatte bulunduğu kişinin hiç kusurlarından bahsetmez. Serzenişte bulunan kimse ise bunun tam tersidir.
Müellif: Ebu Muaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder