Ebu Nuaym el-İsbehani, Hilyetu’l-Evliya’da (9/291-293) Ahmed b. Asım’dan şöyle dediğini
rivayet etmiştir:
“Kişi gıybet yapmakla
ne bir övgüye mazhar olur, ne liderliğe yükselebilir, ne de yiyecek, giyecek ve
mal gibi dünyalık şeylere ulaşabilir. Akıl sahibi kişilerin yanında zararda,
genelin gözünde düşük, emanet sahibi kişilerin yanında hain, cahillerin gözünde
ise rezil biridir. Böylesi bir kişiye de ancak onun gibi olan birisi tahammül
edebilir. Hem dünya, hem de ahirette onun kadar zararda olanını, onun kadar az
faydalanını, onun kadar cahilliğini ortaya serenini, onun kadar çok vebal
altında olanını görmüş değilim. Takva sahibi kişiler ondan nefret eder,
fasıklar kendisinden sakındırır, akıl sahipleri de ondan uzak durur.
Gıybet, üç boyutu içinde barındıran bir isimdir ki, dördüncü
boyutu en tehlikeli boyutudur.
Birincisi, kalbinde başkasının kusurlarını görmen, ama
bayağı korkulardan dolayı bunu dile getirmemendir.
İkincisi, bu kusurları dile getirmen, ancak hakkında
konuştuğun kişinin adını zikretmemendir.
Üçüncüsü, kalbinde bu kusurları görüp affetmen, ama yine de
dile getirmemendir.
Kişinin kusurlarını söylerken onun adını da zikretmen açıkça
gıybete girmektir ki böylesi bir şeyi kişi ne kendi kendine, ne de meclis
arkadaşları arasında asla dile getirmemelidir. Kişi bunları adet haline
getirdiği zaman bunun bir üstü olan iftira seviyesine çıkar ve artık olmamış
şeyleri de olmuş gibi anlatmaya başlar. Bu şekilde de hem iftiracı, hem
gıybetçi, hem dedikoducu, hem yalancı, hem de isyancı birisi olur çıkar ve bu
zikredilen şeylerden birini yapmaktan artık çekinmez hale gelir. Bütün bunlar da
kesin bilgiyi (yakini) yok edip şüpheyi getirecek şeylerdir.
Bilmelisin ki gıybetin çıkış noktası kişinin kendini
kusursuz görmesi ve kendi kendine çok güvenmesidir. Zira kişide sende olmayan
bir şeyi gördüğün veya sende olan bir şeyin benzerini onda görmediğin içindir
ki gıybetini yaparsın. Birinin gıybetini yapıyorsan bu, gıybetini yaptığın
kişinin kusurlarından daha fazla kusurları kendinde taşıdığın içindir. Kendi
kusurlarının çokluğunu belki bilmiyorsundur veya belki de biliyorsundur. Bu
kusurlarına rağmen yapacağın gıybeti ancak senin gibi olan birisi hoş görüp
onaylar. Gıybetini yapıp değerini düşürmek isteğin kişinin kusurlarında daha
fazla kusurlara sahip olduğunu bilseydin, başkasının gıybeti yapmaktan uzak
durur, sendeki kusurlar dururken başkasını kusurlarından dolayı ayıplamaktan
utanırdın. Ancak sendeki kusurları biliyorsan ve bu kusurlarda ısrar ediyorsan
o zaman suçun başkaların suçundan daha büyük demektir. Yapacağın gıybeti
onaylayıp bu konuda sana yardımda bulunan kişi de, kendi kusurlarını görmede
kalp gözü, senin kalp gözünden daha kör olan birisidir. Öyle olmasa idi bu
şeylerin onun önünde zikretme cüretini göstermezdin.
Büyük belalardan nasıl sakınıyorsan, gıybetten de aynı
şekilde sakın! Zira gıybet kişinin kalbine yerleştiğinde ve kişi böylesi bir
şeyin kalbine yerleşmesine rıza gösterdiğinde gıybet kalpte diğer kardeşleri
için de yer açacaktır. Gıybetin kardeşleri de dedikodu, zulüm, kötü zan, iftira
ve yalandır.
Gıybetten sakın! Zira gıybet, kendisini yapan kişiyi dünyada
mahcup, ahirette rezil duruma düşürür. Yüce Allah’ın Kitab’ında da gıybet
haramdır.
Gıybet yapan kişi yalan da söyler, iftirada atar. Çünkü bu
ikisi, imandan uzak şeylerdir. Yüce Allah da Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellemin diliyle müminin malını, canını ve hakkında kötü bir zannı başka bir
mümine haram kılmıştır.
Haram kılınan kötü zan da dile getirilmeyen ve kalpte olan
kötü zandır. Artık kişi kendi kusurlarını bırakıp başkasının kusurlarına
yönelik kalbinde kötü bir zan taşıması ve bunu dile getirmesi durumunda vebal
ne kadar olur? Böylesi bir durumda kişi kendi kusurlarına razı olmuş demektir.
Nefsin, başkasının kusurlarına yönelik bir harekette bulunacaksa bu hareketi
önce kendi kusurlarına yönelt. Zira ihlaslı olan hangi âlime gidip nereye
yerleşmen, nerede oturman gerektiğini sorsan, sana: “Her nerede olursan ol
Allah’a karşı takva içinde ol ve başkalarıyla uğraşma, kendine bak!”
diyecektir.
Ravi der ki: “Ebu Abdillah’a bu konuda bana daha fazla
şeyler söylemesini istedim; ama başka bir şey anlatmadı.”
Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş
Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder