28 Kasım 2015 Cumartesi

Rahman’ın Kullarının Nitelikleri!

Rahman’ın Kullarının Nitelikleri


1- Yüce Allah buyurdu ki: "Rahmanın kulları yeryüzünde ağır ve vakur yürürler." (el-Furkan, 25/3)

Onların niteliklerinden birisi de yeryüzünde sükunetle, vakarla ve alçak gönüllülükle yürümeleri, büyüklendikleri için ayaklarını yerlere vurmayışları da vardır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen hiçbir zaman yeri de yaramazsın, boyca da asla dağlara erişemezsin." (el-İsra, 17/37)

İbn Kesîr dedi ki: "Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme" yani zorbaların yürüyüşü gibi böbürlenerek ve sağa sola eğilip bükülerek yürüme! Çünkü sen yürüyüşünle yeri delemezsin. "Boyca da asla dağlara erişemezsin" yani eğilip bükülmekle, öğünmekle, kendini beğenmekle bu kadar uzayamazsın. Aksine bu şekilde hareket eden kimse maksadının tam zıttı ile dahi cezalandırılabilir. (Büyüklenenler kıyamet gününde zerrecikler misali edileceklerdir.)

2- "Cahiller onlara hitap ettiklerinde: 'Selam' der geçerler." (el-Furkan, 25/63)

Yani beyinsizler kötü sözlerle kendilerine hitap edecek olursa benzeri ile ona karşılık vermezler. Aksine onlar eziyet ve günahtan yana esenlikli
olan sözler söylerler. Kötülüğü en güzeliyle savmak maksadıyla bu onların "selamun aleykum" şeklinde selam ifadesiyle de olabilir, yumuşak sözlerle de olabilir. Affetmek yahut bağışlamakla ve öfkeyi yutmakla da olabilir.1

3- "Onlar ki gecelerini Rablerine secde ve kıyam ile geçirirler." (el-Furkan, 25/64)

Gecenin bir kısmında namaz kılarlar, kıyamda dururlar ve dua ederler. Nitekim yüce Allah onların nitelikleriyle ilgili olarak şunları söylemektedir:

"Yanları yataklarından uzak kalır. Rablerine korkarak ve ümit ederek dua ederler. Onlara verdiğimiz rızıktan infak da ederler."
(es-Secde, 32/16)

Rasûlullah Salallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

"Her kim geceleyin uyanır ve seslice:
"Bir ve tek ve ortağı bulunmaksızın Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Mülk (egemenlik ve tasarruf) yalnız onundur. Her türlü hamd sadece onadır. O herşeye güç yetirendir. Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim. Yalnız ona hamdederim. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. Allah en büyüktür. Allah ile olmadıkça hiçbir şeye güç yetirilemez, takat getirilemez" dedikten sonra: "Allah'ım, bana mağfiret buyur, der yahutta dua ederse duası kabul olunur. Eğer abdest alır, namaz kılarsa namazı kabul olunur."2

Ben bu duayı okudum, duam kabul edildi.

4- "Onlar ki: 'Rabbimiz bizden cehennem azabını geri çevir. Çünkü gerçekten onun azabı kesin bir helâk oluştur' derler. 'Gerçekten o ne kötü bir durak ve ne kötü bir yerdir!'"
(el-Furkan, 25/65-66)

Onların niteliklerinden birisi de Rablerine cehennem azabını kendilerinden uzak tutması için dua etmeleridir. Çünkü cehennem azabı ebedi bir helâk oluştur. Orada kalmak ve orada bulunmak ne kötüdür! âyet-i kerimeden
Allah'a cehennem ateşinden korktukları için ibadet etmediklerini söyleyen mutasavvıfların kanaatleri reddedilmektedir.

5- "Ve onlar ki, mallarını infak ettiklerinde israf da etmezler. Cimrilik de etmezler. Bunun arasında orta bir yol tutarlar." (el-Furkan, 25/65)

Yüce Allah onları orta yolu tutmakla nitelendirmektedir. Onlar yaptıkları harcamalarında israf etmedikleri gibi,
cimrilik ederek kendilerini de, aile halklarını da darda bırakmazlar. Aksine onlar orta yolludurlar.
Taberi âyetin tefsirinde şunları söyler:
"Yüce Allah'ın burada nafakada (harcamada) israftan kastettiği yüce Allah'ın kullarına mübah kıldığı sınırı aşarak ileri gitmektir. Cimrilik etmek (iktar) ise Allah'ın emrettiğinden daha az harcamaktır. Kavam (orta yol) ise ikisi arasında
olandır." Bu âyetin anlamını yüce Allah'ın şu buyruğu da açıklamaktadır:

"Elini boynuna bağlanmış kılma (cimri olma)! Onu büsbütün de açma (israf etme)! Yoksa kınanır, yaptığına pişman olur kalırsın." (el-İsra, 17/29)

Yüce Allah cimriliği yererek, israfı yasaklayarak, iktisatlı olmayı da emrederek buyuruyor ki: Sen kimseye hiçbir şey vermeyen, hayrı engelleyen bir cimri olma. Takatinden fazlasını, gelirinden yukarısını vererek harcamada aşırı gitme, israf yapma! Çünkü sen cimrilik edersen kınanmış bir kimse olursun. İnsanlar seni kınar, seni yererler ve seni gerekli görmezler. Takatinden fazla açık elli olursan, bu sefer sen hareket edemeyen (el-
hasîr) gibi kalır, harcayacak bir şey bulamazsın. -Hasir, ise yürümekten âciz kalan, zayıflığı ve acizliği dolayısıyla yerinde duran bineğe denilir.- İşte İbn Abbas ve el-Hasen bu âyet-i kerimede kastedilen cimrilik ve israf(ın yasaklanması) amacıyla zikredildiğini belirterek açıklamışlardır.3

6- "Onlar ki Allah ile birlikte başka bir ilâha dua etmezler." (el-Furkan, 25/68)

Bu gerçekten önemli bir niteliktir. Onların Allah'ı tevhid ettiklerini, ona bütün ibadetlerinde özellikle dualarında hiç kimseyi ortak koşmadıklarını ortaya koymaktadır. Çünkü dua bir ibadettir. Ayrıca Allah'tan başka ölülere -
isterse peygamber ya da veli olsunlar- dua etmek ameli boşa çıkartan şirk çeşitlerindendir.

"Rasûlullah Salallahu aleyhi vesellem'e hangi günah daha büyüktür diye sorulunca: "O seni yaratmışken Allah'a eş koşmandır" diye
cevap vermiştir.4

7- "Hak ile olması dışında Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi de öldürmezler."
(el-Furkan, 25/68)

Onların bir başka niteliği de Allah'ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmeyişleridir. Kız çocukları diri diri gömmek ve başka çeşitler de bu kabildendir. Ancak öldürülmesinin haramlığını ortadan kaldıran hak ile olması müstesnadır. İrtidad eden, başkasını öldüren, yeryüzünde fesad çıkartanlar gibi. Bunlar hak ile öldürülürler.

8- "Zina da etmezler." Rahman’ın kulları zinaya yaklaşmazlar. Çünkü o bir hayasızlıktır ve kötü bir yoldur. O hem kişiye, hem topluma zararlıdır. Çünkü çeşitli hastalıklara sebeb olur, aileyi darmadağın eder ve daha başka tehlikeleri vardır.

"Kim bunları işlerse ceza(ları) ile karşılaşır. Kıyamet gününde onun azabı kat kat verilir. O azabda ebediyyen hor ve hakir bir halde kalır."
(el-Furkan, 25/68-69)

Allah'tan başkasına dua etmek, canı öldürmek ve zina gibi sözü geçen büyük günahlardan herhangi birisini işleyen bir kimse kıyamet gününde bir ceza olmak üzere azabının tekrar tekrar edilmesi ve zelil ve hakir olarak o azabta ebedi kılınması gibi bir ceza ile karşı karşıya kalacaktır.
"Ancak" bütün yaptıklarından dünyada yüce Allah'a "tevbe edenler müstesnadır." Şüphesiz yüce Allah şartlarına uygun olarak tevbe edenin tevbesini kabul eder.

9- "Ve onlar ki yalan şahitlik yapmazlar."
(el-Furkan, 25/72)

Taberi dedi ki: Görüşler arasında doğruya en yakın olan şöyle denilmesidir:
Şirk, şarkı, yalan ve buna benzer ve "zûr (yalan)" adının verildiği herbir şeye şahid olmayan, tanıklık etmeyen kimselerdir. Çünkü Allah onların genel niteliği itibariyle yalan şahitlikte bulunmadıklarını belirtmektedir.
Dolayısıyla haber ya da fiil olarak kabul edilmesi gereken bir delil bulunmadıkça bunlardan herhangi bir şeyin tahsis edilmemesi gerekir.

Rasûlullah Salallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur:

"Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Bizler haber ver ey Allah'ın Rasûlü dedik. Şöyle buyurdu: "Allah'a ortak koşmak, anne-babaya haksız muamelede bulunmak." O sırada yaslanmış
iken oturdu ve şöyle buyurdu: "Dikkat edin bir de yalan söz, dikkat edin bir de yalan şahitlik." Bu sözü o kadar    tekrarladı ki, keşke sussa diye temenni ettik.5

10- "Lağve (boş ve batıl şeylere) rastladıklarında da şereflice yüz çevirip geçerler."
(el-Furkan, 25/72)

Ondan yüz çevirerek hilm ile onu geride bırakır, giderler. Taberî der ki: Bu hususta görüşler arasında bence doğruya en yakın olan şöyle demektir: Yüce Allah övdüğü bu mü'minlere dair haber vererek onların boş söz ve işler yanından şereflice yüz çevirip geçtiklerini bildirmektedir. Lağv (boş iş ve söz) arapçada aslı ve hakikati
bulunmayan, batıl olan ya da çirkin görülen herbir söz ve fiilin adıdır. İnsanın bir diğer insana gerçekle ilgisi olmayan batıl sözlerle sövmesi lağvdir. Çirkin kabul edilen bazı yerlerde nikâhtan sarih ifadelerle sözkonusu etmek de lağvdendir. Aynı şekilde müşriklerin tanrılarını tazim etmeleri de, o tazim ettikleri varlığın tazim ettikleri şekilde bir hakikati olmadığından ötürü, batıl işlerdendir. Şarkı dinlemek de din ehli arasında çirkin
görülen işlerdendir. O halde bütün bunlar lağv kapsamı içerisine girerler. Dolayısıyla lağv diye adlandırılması gereken herhangi bir şey için bunun bir kısmı kastedilmiş, bir kısmı kastedilmemiştir demenin açıklanabilir bir
tarafı yoktur. Çünkü rivayet edilen bir haber ya da akli bakımdan böyle bir tahsisin yapıldığına dair bir delalet bulunmamaktadır.

11- "Onlar ki Rablerinin ayetleriyle kendilerine öğüt verildiğinde onlara karşı sağır ve kör kimseler olarak yıkılmazlar." (el-Furkan, 25/73)

İbn Kesîr dedi ki: Bu da mü'minlerin nitelikleri arasında yer alır:

"Gerçek mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, ayetleri karşılarında okunduğu zaman (bu) onların imanını arttırır ve onlar ancak Rablerine güvenip dayanırlar."
(el-Enfal, 8/2)

Ama kâfir böyle değildir. O Allah'ın kelamını dinlediği takdirde ondan etkilenmez. Halinde herhangi bir değişiklik olmaz. Aksine o küfrü, azgınlığı, bilgisizliği ve sapıklığı üzerinde devam eder gider.

Yüce Allah'ın: "Bunlara karşı sağır ve kör kimseler olarak yıkılmazlar" buyruğu ile ilgili olarak Şabi'ye bir topluluğu secde halinde görmekle birlikte (neden) secde ettiklerini duymayan bir kimse onlarla birlikte secde eder mi diye soruldu, o şu: "Onlar ki Rablerinin âyetleriyle kendilerine öğüt verildiğinde..." buyruğunu okudu.

Yani onlarla birlikte secde etmez. Çünkü o secde emri üzerinde düşünme imkanını bulmamıştır. Mü'min bir kimsenin ise rastgele başkalarına uyan bir kimse olmaması gerekir. Aksine o yaptığı işi basiret, kesin kanaat ve açık seçik bir sebebe dayanarak yapmalıdır.

Katade yüce Allah'ın: "Onlar ki Rablerinin âyetleri ile kendilerine öğüt verildiğinde bunlara karşı sağır ve kör kimseler olarak yıkılmazlar" âyetinin tefsiri hakkında şunları söylemektedir:

Yüce Allah buyuruyor ki: Onlar hakka karşı sağır ve kör değildirler. Onlar Allah'a yemin ederim ki haktan geleni akleden ve onun kitabından,
duyduklarından yararlanan kimselerdir."6

12- "Ve onlar ki: 'Rabbimiz eş ve çocuklarımızdan bize gözlerimizin aydınlığı olan (salih kimse)ler ver...' derler." (el-Furkan, 25/74)

İbn Kesîr dedi ki: Bu buyrukla Allah'tan sulblerinden ve soylarından geleceklerden Allah'a itaat eden, O'na hiçbir varlığı ortak koşmaksızın bir ve tek olarak ibadet eden kimseler çıkarması için dua edenleri kastetmektedir.

a. İbn Abbas dedi ki: Allah'a itaat olan işleri yaparak dünyada da, âhirette de gözlerini aydınlatacak kimseleri kastetmektedirler.

b. İkrime dedi ki: Onlar bu sözleriyle güzellik ya da güzel görünümü kastetmiyorlardı. Onlar soylarından geleceklerin itaatkar olmalarını isterler.

c. Hasan-ı Basri'ye bu âyet-i kerime hakkında soru sorulması üzerine şöyle cevap vermiştir: Bu yüce Allah'ın müslüman kuluna eşinin, kardeşinin, candan yakın arkadaşının Allah'a itaat ettiğini göstermesidir. Allah'a yemin olsun ki müslüman için Allah'a itaat eden bir evlat yahut bir torun yahut bir kardeş yahut candan bir arkadaş
görmekten daha çok gözünü aydınlatacak hiçbir şey yoktur.

13- "Bizi takva sahiplerine önder yap." Yani bizimle başkalarının hidâyeti bulacağı önder kimseler kıl.

İbn Kesîr dedi ki: İbn Abbas, el-Hasen ve es-Süddi şöyle demişlerdir: Sen bizleri hayra giden yolda bize uyulan önderler kıl.

Başkaları da: Sen bizleri hidâyete çağıran, hidâyete ileten, hayra çağıran kimseler kıl, diye açıklamışlardır.

"İşte bunlar sabretmelerinden ötürü cennetin yüksek köşkleri ile mükafatlandırılacaklar ve onlar orada esenlik dileği ve selam ile karşılanacaklardır." (el-Furkan, 25/75-76)

İbn Kesîr dedi ki: Yüce Allah mü'min kullarının sözü edilen güzel niteliklerini, sözlerini ve güzel fiillerini sözkonusu ettikten sonra "işte bunlar" yani bu niteliklere sahip olanlar kıyamet gününde cennet demek olan "yüksek köşkler" ile mükafatlandırılacaklarını belirtmektedir. Bu ise "sabretmelerinden ötürü" yani bütün bunları
yerine getirecekleri için olacaktır.

"Ve onlar orada cennette "esenlik dileği ve selam ile karşılanacaklardır." Yani orada onlara selam verilecek, ikramlarda bulunulacak, saygı ve ihtiram ile karşılanacaklardır. Selam (esenlik) onlar içindir ve onlara üzerinize selam olsun denilecektir. Çünkü melekler onlara herbir kapıdan girecek ve: Sabretmenizden ötürü selam sizlere, âhiret yurdunun akıbeti ne güzeldir diyeceklerdir.

"Onlar orada ebedi kalıcıdırlar" buyruğu orada ikamet edecekler, başka bir yere götürülmeyecekler, ölmeyecekler ve oradan ayrılmayacaklardır, demektir.
"O ne güzel karargah ve ikamet yeridir" buyruğu ise görünüşü itibariyle ne güzel bir yerdir, dinlenilecek ve konaklanılacak ne hoş bir mekandır, demektir.7

1. Bk. Kasımi tefsiri
2. Buhârî ve başkaları.
3. Bk. İbn Kesîr, III, 37.
4. Buhârî ve Muslim.
5. Buhârî ve Muslim
6. İbn Kesîr, III, 329
7. III, 333

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder