24 Ağustos 2015 Pazartesi

"Bel'am bin Baura"

"Bel'am bin Baura"

«Onlara şu adamın haberini de oku: Ona ayetlerimizi verdik de onlardan sıyrıldı, çıktı. Şeytan onu peşine taktı. Böylece azgınlardan oldu. Dileseydik elbette onu o ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpegin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür(ögüt alır)lar. Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine de zulmeden toplulugun durumu ne kötüdür!»

(el-A'râf, 175-177.)

İbn İshak Rivayet Ediyor:

İbn Abbas ile digerlerinin söylediklerine göre o, ism-i azamı bilirmiş.

Kavmi, kendisinden Musa ile adamlarına beddua etmesini dilemişlerdi ama o, bu bedduayı yapmaya yanaşmamıştı. İsrar üzerine kendisine ait bir merkebe binip îsrailogullarının ordugahına dogru yürümüştü. Onlaı görebilecek kadar yüksek bir yere vardıgında merkebi çökmüştü. Döverek hayvanı ayaga kaldirmıştı. Az bir mesafe daha yürüdükten sonra merkep yine çöküp oturmuştu. Öncekinden daha kuvvetli bir darbe ile hayvana vurarak onu ayaga kaldırmıstı.

Merkep ona şöyle demişti: "Ey Bel'am! Nereye gidiyorsun? Görmüyor musun ki melekler beni geri çeviriyorlar? Sen kendilerine beddua etmek için Allah'ın peygamberi ile mü'minlere karşı mı gidiyorsun?"

Bel'am yine hayvanı dövdü, onu biraz daha yürüttü. Neticede Hisban dagının üst taraflarına gelip Musa ile îsrailogullarının ordugahına bakti. Onlara beddua etmeye başladı. Musa ile kavmine beddua etmek isterken dili kendisine itaat etmemiş, aksini yapmıştı. Kendi öz kavmine beddua etmişti. Bunun üzerine kavmi kendisini kinadilar. O da dilinin sürçtügünü söyleyerek özür diledi. Dili çıkıp gögsünün üzerine geldi ve kavmine şöyle dedi:

"Işte şimdi hem dünyam, hem de ahiretim gitti. Geriye ancak hile ve tuzak kaldı".

Sonra kavmine emir vererek kadınları süslemelerini ve çeşitli eşyalarla onları îsrailogulları arasına göndermelerini istedi. Bu kadınlar, götürdükleri eşyaları îsrailogullarına sergileyecekler ve onlara satacaklardı. Kendilerini de îsrailogullarına teklif edeceklerdi. Böyle yapınca belki Israilogulları kendileriyle zina yapacaklardı. Onlardan biri zina yaptıgı taktirde artık Bel'am'ın kavmi onların hakkından gelebilecekti!

Adamları emre uyarak kadinlarini süslediler ve Israilogullarının ordugahına gönderdiler. Kisbeta ismindeki bir kadınları, Israilogullarının önderlerinden Zemri b. Şelum'a ugradi. Denildigine göre Zemrî, Şem'un b. Ya'kub'un kabile başkanı idi. Zemrî, o kadını alıp kendi çadırına soktu. Başbaşa kalıp zina yaptıklarından dolayı Allah Teala, îsrailogullarının üzerine taun hastalıgını saldı. Bu hastalık onlar arasında yayılmaya başladı. Bu haber, Ayzar b. Harun'un oglu Fenhas'a intikal edince o, demirden mızragını alarak zina yapılan çadıra gitti. Zina yapan kadınla erkegi o mızraga geçirip halka teshir etti. Kendisi de elini bögrüne dayayarak oturdu, mızragı sakalına dayadi. Ve sonra da göğe yükselterek şöyle dedi:

"Allah'ım! Sana karsı gelenleri işte böyle cezalandırırız".

Böyle dedikten sonra taun hastalıgı, Israil ogullarının üzerinden kalktı. O esnada hastalıktan dolayı Israilogulları'ndan 70.000 kisi Ölmüştü. Bazıları ise Ölenlerin 20.000 kişi kadar oldugunu söylemişlerdir.

Fenhas, babası Harun oglu Ayzer"in ilk oglu idi. Bu nedenle Israilogulları, kestikleri kurbanların boyun kökünü,çene ve paça kısımlarını ona takdim ederlerdi. Mallarının ve ürünlerinin ilk çıkanını ve en kıymetlisini ona sunarlardı.

İbn İshak'ın Bel'âm'la ilgili nakletmiş oldugu bu kıssalar dogrudur. Diger Selef uleması da bu yolda rivayetlerde bulunmuşlardır.

İbn Kesir " El bidaye ven Nihaye "(bölüm 9)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder